.jpg?w=3840&fit=max&q=75)
Kusursuz Fırtına
8 dk
OKC Genel Menajeri Sam Presti; 2007, 2008 ve 2009'da üç tercih yaptı ve NBA'in seyrini değiştirdi. Sports Illustrated yazarı Ben Golliver'a sorduk...
MVP rekabetinin bu denli çetin geçtiği bir sezon izlemeyeli uzun süre olmuştu. Belki de 1990'dan beri; Magic Johnson, Michael Jordan ve Charles Barkley arasında geçen yarıştan bu yana ilk kez böyle bir durumu tecrübe ediyoruz. O sezon, Magic biraz daha LeBron rolünde, yaşı ilerlemiş ama hâlen zirveye yakın bir konumdaydı. Jordan ve Barkley ise kariyerlerinin istatistik anlamında en verimli dönemlerindeydiler.
2016-17 MVP yarışı da tarihin en iyilerinden biri. Her aday için güçlü argümanlar sunabilirsiniz. Kevin Durant, sakatlık olmasa bu yarıştaydı. LeBron James, hâlâ adaylardan biri. Kawhi Leonard ve San Antonio Spurs, Batı 1 numarası için sezonun sonuna kadar mücadele edecek gibi gözüküyor. Fakat iki oyuncu, tüm bu listeden farklı bir mertebede. James Harden ve Russell Westbrook, her açıdan sıra dışı sezonlar geçiriyorlar. Ulaştıkları sayı ve asist ortalamaları, 1960'larda Oscar Robertson'dan beri ulaşılmayan rakamlar. Bu yarışı daha da ğlenceli yapan şeylerden biri de ikisinin lige girdikleri takımdan arkadaş olmaları ve... Kevin Durant faktörü.
KD, Oklahoma City'yi bıraktı. Westbrook tek başına takımı sırtlamaya başladı. Bu bilinen hikâye. Öncesine gidelim. OKC, çok daha öncesinde Durant'e yüklü bir kontrat vermişti ve takım yönetimi işe el atmadığı, yani ceplerinden daha fazla para çıkarmayı kabul etmediği takdirde Harden'ın takımda kalamayacağı açıktı. Birçok kişi, Serge Ibaka'nın takımda kalıp Harden'ın ayrılması yüzünden genel menajer Sam Presti'yi suçladı ama sorumluluk bence takım sahiplerindeydi. Yönetim, daha fazla para ödemek istemedi. Eğer hepsinin Oklahoma City'de kalması için ellerinden geleni yapsalardı; Durant, Harden, Westbrook ve Ibaka dörtlüsünün hepsi kalabilirdi. Bu takım da iki-üç defa olmasa bile, en azından bir kez şampiyonluk kazanabilirdi. Tabii, Scott Brooks'la değil; daha yaratıcı hücum felsefesine sahip bir koçla, Harden'ın ilk beşte yer aldığı bir şemada... O yüzden, bu ekibin hanedanlık potansiyeli üzerine konuşmalıyız. Takım sahipleri daha fazla para ödemeye ikna olsa, şimdi ligde başka bir 'süper takımımız' vardı. Kevin Durant sakatlanmadan önce de Sports Illustrated'daki köşemde yazmıştım; bence o dönem, MVP yarışındaki sıralama Harden-Westbrook-Durant şeklindeydi. Bu, Sam Presti'nin 2000'lerin ikinci yarısında draft ettiği üç oyuncunun on yıl içinde en güçlü üç MVP adayı hâline gelmesi demek. Akıllara durgunluk veren bir şey bu.

Oklahoma'da şimdi nasıl bir ortam var? Ben tek, siz hepiniz. Tüm dünyaya karşı tek bir adam. Korkusuzluk, inatçılık, fedakârlık, öfke, agresiflik, tükenmeyen bir enerji... Durmak bilmeden her maç, kazanmak için bedenini oradan oraya atmak... Artık nasıl tarif ederseniz. Unutulmasın, bunun sonucunda beklentinin üzerine çıkan bir başarı durumu da var. OKC, yüzde 60 galibiyet oranına çok yakın. Batı'da 4 numaranın aman aman uzağında değiller. Yedinci sıranın altına düşmeleri de pek mümkün gözükmüyor. O yüzden, gerçek dışı ortalamalarıyla birlikte Russell Westbrook, gayet 'meşru' bir MVP adayı.
James Harden'ın hikâyesi ise biraz daha farklı. Sezon başlarken "Houston, Batı 3 numarası olacak" dense herkes gülerdi. Harden ve Mike D'Antoni, son sıralardan play-off yapması beklenen bir takımı, şampiyonluk adaylarından birine dönüştürdü. Rockets, daha ligin bitimine 10 maç kala neredeyse 50 galibiyet barajına ulaştı. Ayrıca, bazen öyle bir basketbol oynuyorlar ki sanki bir senfoni izliyoruz. Harden'ın basketbol zekâsı asla hak ettiği değeri görmüyor. Sahayı okuma yeteneği, ikili oyun kabiliyeti, zamanlaması ve savunmaların reaksiyonunu kusursuz okuyuşu... Hepsi elit seviyede. Belki de ligde, LeBron'la birlikte en çok 'sorun çözen' oyuncu. Burada birçok kişi, Harden'ın başarısını Rockets koçu Mike D'Antoni'nin sistemine bağlıyor. Haksız sayılmazlar ama şunu unutmamak gerek: James Harden, bu sistemde Steve Nash'ten bile daha iyi. Hatta öyle iyi ki sanki laboratuvarda D'Antoni için özel dizayn edilmiş. Serbest atış çizgisine Nash'ten çok daha rahat geliyor, kendi sayısını daha rahat üretiyor, ligin en iyi bitiricilerinden biri ve aynı seviyede bir üçlükçü. Nash'ten daha iyi değil ama yine de çok iyi bir pasör. Her seferinde doğru oyunu takip ediyor. Houston, ona bu kadar bağımlı olmasına rağmen (sayı ve asist rakamları toplamında Harden neredeyse takımın yarısı) hücum verimliliği hesaplamasında Golden State Warriors kadar iyi. Malzeme ve elde edilen başarı ortada. Bu yüzden, bence ödülü Harden almalı.
Ne olursa olsun, çok ilginç kişiliklere sahip iki harika adamın en iyi dönemlerine tanıklık ediyoruz. Westbrook, çok inatçı ve kendinden emin biri. Harden, kişiliğini ve özgüvenini daha önce hiç olmadığı kadar ortaya koydu. En yüksek verimde nasıl oynayabileceğini artık biliyor. Bence zaten, oyunun hızlanması ve hücumların keskinleşmesiyle birlikte bu istatistikler gelecek yıllarda da devam edecek. Triple-double sıklığı açısından herkes Westbrook ve Harden'ın rakamlarına şaşırıyor ama bu tempoyla oynanan basketbolda bir yıl sonrasını tahmin edebiliyor musunuz? Bence Russ, gelecek sezon da triple-double ortalamaları tutturabilir. Harden ve LeBron, yine onu takip edebilir. Artık yeni bir dönem var ve bu, biz spor yazarları için harika. Görkemli hikâyeler, uçuk rakamlar... Kusursuz bir fırtına gibi.
West, Stockton, Paul
MVP seçilemeyen en iyi oyuncu kimdir? John Stockton diyebiliriz, Jerry West de olabilir. Hatta Isiah Thomas diyenler de çıkacaktır ancak bana göre John Stockton, Isiah Thomas’tan çok daha iyi bir oyuncuydu. Çok uzun süre en üst seviyede kalmayı başarmıştı. Bugünkü NBA’den de Chris Paul’ü sayabiliriz. Ancak sakatlıklar nedeniyle genelde bu yarıştan uzak kaldı.
Shaq Dedi Ki...
Geçtiğimiz haftalarda Shaquille O’Neal ile konuştum ve bana hâlâ Steve Nash’in 2005’te MVP seçilmesine kızgın olduğunu söyledi. Ödülü kendisinin hak ettiğini düşünüyor. Bana göre, Karl Malone’un MVP seçildiği sezon da ödülü Michael Jordan hak etmişti. Aynı şekilde, LeBron’un da daha fazla MVP ödülü olmalıydı. Ama olmadı... Bir deyiş vardır ya; varılacak noktadan ziyade yol önemlidir diye, ben de MVP yarışına böyle bakıyorum.