Kırılma Anı

7 dk

1996 Atlanta'da olimpiyat madalyasına çok yaklaşan İlknur Kobaş, bugün yeni yeteneklere judo öğretiyor...

İlknur Kobaş & Hülya Şenyurt

İlknur Kobaş, 90’lı yıllarda Türkiye judosunun yıldız isimlerinden biriydi. Kariyeri hep yaşının önünde seyretti; 17 yaşında dünya gençler şampiyonu oldu, 19 yaşında olimpiyatta madalya maçına çıktı, 23 yaşında da sporu bıraktı. Göz alıcı bir spor yaşantısından geriye, 1999 Marmara Depremi enkazından kurtarılan birkaç madalya ve fotoğraf karesi kaldı. İlknur Kobaş, 10 yılı aşan bir ayrılığın ardından, kendi kurduğu kulüpte antrenör olarak judo minderine geri döndü.

Edirne’de Trakya Üniversitesi içinde küçük bir salon... Salonun bir köşesinde özenle hazırlanmış pastalar, börekler, çörekler… Minderin etrafına dizilen veliler heyecanlı, cep telefonları kayıtta. Birazdan, Balkan Judo Spor Kulübü’nün bir yıldır bugünü bekleyen minik sporcuları ilk kuşak imtihanında temel judo tekniklerini hatasız uygulamaya çalışacak. Sınav heyetinin yerini almasıyla birlikte salondaki uğultu, yerini meraklı bir seyre bırakıyor. Temel teknikleri göstermek üzere eşlerini seçip mindere çıkan minik judocular heyecanlı, onları bir yıldır bugüne hazırlayan antrenörleri İlknur Kobaş da öyle. Aslında bu tanıdık bir heyecan. Çünkü bundan yıllar önce, bu salona birkaç adım mesafedeki başka bir salonda kuşak sınavı için bekleyen küçük judoculardan biri de oydu. O gün başlayan judo yaşantısı, hızlı bir yükselişe ve erken bir vedaya sahne oldu. Henüz 23 yaşındayken bitirme kararı aldığı kariyeri, judoya başladığı salona adını verdirecek kadar parlaktı. Sporu bıraktıktan sonra 10 yılı aşkın bir süre minderden uzak kalan İlknur Kobaş, 2014 yılında kurduğu Balkan Judo Spor Kulübü ile judoya geri döndü. Kurulduğunda, çalışacak bir salonu ya da antrenman yapacak minderi olmayan kulüp, ancak 2016’da kantinden judo salonuna dönüştürülen küçük bir alanda dokuz judocu ile faaliyete geçebildi. Bir yıl içinde sporcu sayısını 40’a çıkaran kulüpte, geçtiğimiz günlerde ilk kuşak sınavının heyecanı yaşandı. Bir yıllık çalışma sonunda sınavı başarıyla geçen minik judocular kutlama pastasındaki mumlara üflerken hepsinin ortak dileği İlknur Kobaş gibi şampiyon birer sporcu olmaktı.

Kobaş, Türkiye’de bugünlerde başarılı sonuçlara imza atan kadın judosunun 1990 yılında başlayan çıkışında öncü isimlerden biriydi. 1977’de Sakarya’da doğdu, judoya babasının tayini nedeniyle dokuz yaşında gittiği Edirne’de başladı. Aslında aklı basketboldaydı ama isteksiz devam ettiği judoda yarıştığı ilk müsabakada birincilik alınca bir daha minderden kopamadı. 1991 yılında henüz yıldızlar kategorisindeyken Belçika’daki Avrupa Gençlik Olimpiyatı’na gidecek Ümit Milli Takım kafilesine yazıldı. Kafile henüz Atatürk Havalimanı’ndayken yaşı küçük olduğu için Brüksel’deki organizasyonda yarışamayacağı anlaşıldı. O da arkadaşlarını Belçika’ya uğurladı ve ağlayarak Edirne’ye dönmek zorunda kaldı. Doğum gününde yaşadığı bu hayal kırıklığı İlknur Kobaş’ı etkilemedi, ertesi yıl -ümitler kategorisindeyken- İsrail’de yapılan Gençler Avrupa Şampiyonası’nda üçüncü oldu ve ilk büyük çıkışını gerçekleştirdi. Gençlerde Avrupa ikincisi olduğu 1993’ten sonra ise artık büyükler turnuvalarında madalya kazanıyordu.

1994 senesi, hem İlknur Kobaş hem de Türkiye judosu adına bir dönüm noktası oldu. Kahire’deki Dünya Gençler Şampiyonası’nda sırasıyla Macar, Avustralyalı, Britanyalı, Ukraynalı ve Fransız rakiplerini deviren milli judocu, 61 kiloda altın madalya kazandı. Hâlen Türkiye’nin judodaki ilk ve tek dünya şampiyonluğunda imzası bulunan Kobaş, Kahire’deki unutulmaz başarısından yalnızca iki hafta sonra Lizbon’da bu kez Avrupa’nın en iyisi oldu. Bu başarılarıyla 1994 yılına damga vuran milli judocunun ismi yılın sporcusu anketlerinde de sıkça anıldı. 1996 Atlanta’ya giden yolda uluslararası turnuvalarda podyumdan neredeyse hiç inmeyen Kobaş, 1995’te Valladolid’de üst üste ikinci kez gençlerde Avrupa şampiyonluğuna ulaştı.

İlknur Kobaş, öğrencileriyle birlikte

İlknur Kobaş, öğrencileriyle birlikte

Bu başarıların ışığında, 1996 Temmuz’unda olimpiyat için Atlanta’ya giden uçakta yerini ayırtan İlknur Kobaş, sıkletinde madalya şansı verilen isimlerden biriydi. Milli judocu, uçağa binmeden önce Türkiye basınına büyük şampiyonalarda elde ettiği dereceleri hatırlatıyor ve altın madalyaya yabancı olmadığını belirtiyordu. Atlanta’da Brezilyalı ve Çinli rakiplerini geçerek ulaştığı çeyrek finalde Güney Koreli Sung-Sook Jung’a kaybeden Kobaş, bronz madalya için yoluna repesajdan devam etti. Burada Alman ve Venezuelalı rakiplerini ippon ile yendi ve üçüncülük maçına adını yazdırdı. Bronz madalya mücadelesinde 1995’in dünya ikincisi Jenny Gal ile eşleşen 19 yaşındaki milli judocu, Türkiye’nin judoda ikinci olimpiyat madalyasını getirmeye ve parlak kariyerini taçlandırmaya bir galibiyet uzaktaydı.

Kobaş, Hollanda adına yarışan, kendisinden sekiz yaş büyük rakibi önünde maçın kontrolünü elinde tutarken bitime 1 dakika 48 saniye kala yerdeki bir mücadelede Jenny Gal’a verilen anlaşılmaz ippon kararı ile şoke oldu. Kobaş’ın ve kenardaki milli takım antrenörü Hacıağa Hacıahmedov’un ısrarlı itirazı ve isyanı, sonucu değiştirmedi. Galip ilan edilen Jenny Gal hızla minderden çıkarken Kobaş da gözyaşları içinde olduğu yere çöktü. Tartışmalı kararı protesto eden judocu, seyircilerin alkışları arasında minderden ayrıldı. Bu sahne, judonun olimpiyat arenasındaki en dramatik anlarından biri olarak kayıtlara geçti ve bugün dahi hafızalardaki yerini koruyor. Öyle ki Jenny Gal’in antrenörü olimpiyattan iki yıl sonra başka bir müsabakada gördüğü İlknur Kobaş’tan özür dileyecek ve kararın hatalı olduğunu kabul edecekti ancak Kobaş’ın ifadesiyle bu itiraf, giden madalyayı geri getirmeyecekti.

Judoda bugün sıklıkla başvurulan görüntü tekrarı uygulaması o dönemde de kullanılıyor olsaydı belki bu dramatik sahne yaşanmayacak, Kobaş’ın kariyeri de bambaşka seyredecekti. Bunu kimse bilemezdi ama bilinen şu ki 1996 Atlanta, İlknur Kobaş’ın kariyeri için bir dönüm noktası oldu.

Olimpiyat sonrası önce sol, sonra sağ dizinden ön çapraz bağ ameliyatı geçiren ve toplamda iki yıl judodan uzak kalan Kobaş, ancak 1999 yılında tekrar antrenmanlara başlayabildi. 1996’da çok yaklaştığı olimpiyat madalyasına 2000 Sidney’de ulaşmak üzere çalışmalarını sürdürürken bu kez olağanüstü bir engelle karşılaştı. Edirne’den tatil için ailesinin yanına, Sakarya’ya gittiğinde 17 Ağustos Depremi’ni yaşadı ve mucize eseri enkaz altından çıkmayı başardı. Üzerindeki duvarı ayaklarıyla kırarak kurtulan İlknur Kobaş, annesini ve abisini de yıkıntıların arasından çıkarmayı başarırken maalesef ki babasını kaybetti. Depremden sonra ise onun için hiçbir şey eskisi gibi olamadı. Eski performansına ulaşamamak ve daha önce yendiği rakiplerine kaybetmek ağır gelince, 2000 yılında, henüz 23 yaşındayken judoyu bırakma kararı aldı. Kobaş’ın kısa ama göz alıcı judo kariyerinden geriye ise enkaz altından kurtarabildiği birkaç madalya ve fotoğraf kaldı.

Spordan uzak kaldığı 10 yılı aşkın dönemde oğlu Alkın ve kızı Minel’i büyüten, Trakya Üniversitesi’ndeki akademik kariyerine devam eden İlknur Kobaş, bir yıldır, kurucusu olduğu Balkan Judo Spor Kulübü’nde antrenörlük yapmanın heyecanını yaşıyor. Kulüpte önceliğin çocuklara spor kültürünü benimsetmek olduğunu belirten Kobaş, Türkiye’de tamamen başarıya endeksli spor anlayışının yarardan çok zarar getirdiği görüşünde. Sporun yaşam biçimi hâline geldiği yerde başarının kendiliğinden ortaya çıkacağını düşünen Kobaş, hedeflerini ise şu sözlerle ifade ediyor: “Kulübü kurduğumuzda judoya başlayan dokuz öğrencim aradan geçen bir yılın sonunda hâlâ devam ediyorsa benim için gerçek başarı budur. Hedefimiz, kısa vadede başarı düşünmeden sporu sevdirmek. Her sporcu dünya şampiyonu olacak diye bir kural yok. Önemli olan her sporcuya spor kültürünü benimsetebilmek.”

Socrates Dergi