On Bir Maçta Dünya Turu

15 dk

Dünyanın en iyilerini Çin'de izlemeden evvel biraz arşive daldık, eski kupalarda tarihe kazınan maçlara baktık. Sergei Belov'dan Kerem Tunçeri'ye, Doc Rivers'tan Dejan Bodiroga'ya...

01 | 1978 - Final

Yugoslavya 82-81 SSCB

1978, birçok ilke sahne olmuştu. Evvela, Filipinler ev sahipliğindeydi ve Asya'da düzenlenen ilk şampiyona özelliği taşıyordu. Aslında basketbol âşığı bu ülke, ilk olarak 1963'te ev sahipliğine layık görülse de 'komünizm tehdidi'nden ötürü Sovyetler Birliği ve Yugoslavya oyuncularına vize vermeyi reddettiği için turnuva Brezilya'ya kaydırılmıştı. Kaderin cilvesi mi dersiniz, 15 yıl sonra nihayet şampiyonayı kucakladıklarında, sırt çevirdikleri iki ülke bu kez finalde kozlarını paylaşacaktı.

Normal süresi 73-73 biten maçta, son şampiyon olarak doğrudan yarı final grubundan turnuvaya dâhil olan Sovyetler'in uzatmadaki sekiz sayısını da dönemin en özel skorerlerinden 34'lük Sergei Belov kaydetti. Belov'un özel performansına ve 2.21'lik boyu kadar pos bıyıklarıyla da hafızalara kazınan Vladimir Tkachenko'nun 14 sayısına rağmen kazanansa 82-81'lik skorla Yugoslavya oldu. Şampiyonanın en değerli oyuncusu, uzun yıllar İtalya Ligi'nde boy gösterecek Drazen Dalipagic, 21 sayısıyla maçın en skoreriydi. Partizan efsanesi Dragan Kicanovic, 17 sayısının yanında uzatmadaki kritik basketleriyle maçın yıldızlarındandı.

İlklerle başladık, ilklerle bitirelim... Final grubu yerine ayrı bir final maçı oynanan ilk şampiyona olan 1978, ayrıca bir Afrika takımının -Senegal- galibiyet çıkardığı ilk turnuva olarak da tarih sayfalarında özel bir yere geçti.

02 | 1982 - Final

SSCB 95-94 ABD

Dört yıl önceki şampiyona NCAA takvimiyle çakışacağı için kolej oyuncularını dahi Filipinler'e yollamayan Birleşik Devletler, bu kez daha iddialı bir ekiple Kolombiya'daydı. Şu sıralar Kawhi Leonard ve Paul George'lu takımıyla şampiyonluk hayalleri kuran Doc Rivers -o dönem daha yaygın kullanılan ismiyle Glenn Rivers- yetenekli kolej seçkisinin yıldızıydı. Yanında hatırı sayılır NBA kariyerlerine adım atacak Wichita State Üniversitesi'nden, 1983 Draft'ının sekiz numarası olacak Antoine Carr ve Florida State Üniversitesi'nden Mitchell Wiggins gibi parçalarla ABD, final grubundaki maçta Sovyetler Birliği'ni 99-93 yenmişti. Maçın yıldızları, 23 sayı atan Rivers ve 21 sayı üreten Wiggins'ti. Fakat Cali'de iki gün sonra oynanacak altın madalya maçında gülen Kızıllar olacaktı.

2-3 alan savunmasıyla ABD hücumunu bozup çıktığı hızlı hücumlarla farkı çift hanelere dek çeken Sovyetler, son bölümde karşılaştıkları tam saha baskıda hatalar yapınca Rivers'ın basketleriyle ABD maça yeniden ortak oldu. Efsane koç Alexander Gomelsky, yeniden oyuna soktuğu Vladimir Tkachenko'nun dört sayısıyla biraz rahatlasa da maçı koparmayı başaramadı. Son 76 saniyeye yedi sayı geride giren ABD, tam bir karmaşaya sahne olan son dakikada altının kıyısına geldi. Hollywood filmlerini andıran geri dönüşün ardından, dokuz saniye kala verilen tuhaf bir hava atışı kararını takiben son şut, turnuvanın en değerli oyuncusu Doc Rivers'ın elinde kaldı. Esasen, son dakikaları düşük bütçeli bir Hollywood filminden ayıran tek şey, Rivers'ın sağ dipten kullandığı şutu kaçırmasıydı. Son dakikaları suskun geçirse de Sovyetler'e maçı getiren, attığı 29 sayıyla Prens lakaplı Anatoly Myshkin'di.

03 | 1982 - Final

SSCB 95-94 ABD

Avrupa kıtasının yalnızca ikinci kez ev sahipliği yaptığı organizasyon, üç sayı çizgisinin kullanıldığı ilk kupa olarak yeni dönemin habercisi niteliğindeydi. Finalde, dört yıl öncenin rövanşı için iki olağan şüpheli karşı karşıya geldi. NBA yıldızlarına kucak açmadan önceki en yetenekli kadrosuyla İspanya'ya gelen Birleşik Devletler; David Robinson, Kenny Smith, Steve Kerr, Muggsy Bogues, Sean Elliott gibi kolejlilerle 1954'ten sonraki ilk altınını istiyordu. Sovyetler'deyse Litvanya kökenli oyuncular dikkat çekiyor; Rimas Kurtinaitis'in yanında dönemin en özel uzunlarından Arvydas Sabonis ışıl ışıl parlıyordu.

ABD, yarı final grubunda Arjantin'e 74-70 kaybederken Sovyetler finale namağlup gelmişti. Üç sayı çizgisiyle merak konusu yayın gerisine çekilmiş olsa da finaldeki David Robinson-Arvydas Sabonis eşleşmesi, boyalı alan tutkunlarını büyüledi. Valdis Valters'in kaçan üçlüğünü yayın gerisinden takibe başlayıp Robinson'ın üzerinden smaç vurduğu anlar, Sabonis'in diz ve bilek sakatlıklarından önce ne seviyede olduğuna dair güzel bir ipucu taşıyordu. Maçı David Robinson 20, Arvydas Sabonis ise 16 sayıyla kapatacaktı.

Son iki dakikaya sekiz sayı önde girse de maçı krize sokan Birleşik Devletler, dört saniye kala topu kaybedince kâbusun eşiğinden döndü. Christian Laettner'in Duke formasıyla 1992 NCAA Turnuvası'nda Kentucky'ye attığı basketi andırır şekilde kendi potasından gelen pası faul çizgisinde yakalayan Valters, son topu kaçırınca Birleşik Devletler'in delikanlıları 87-85'le altını Kuzey Amerika'ya götürmeyi başardı.

04 | 1990 - Final

Yugoslavya 92-75 SSCB

Ne şampiyonanın ilk kez düzenlendiği Arjantin'e 40 yıl sonra geri dönmesi, ne NBA oyuncularının ilk kez kupada boy göstermesi, ne Oscar Schmidt'in 34.6 sayı ortalaması, ne Güney Koreli Hur Jae'nin Mısır maçındaki 62 sayılık rekoru, ne de basketbol tarihine iz bırakan iki dev Yugoslavya ve Sovyet Birliği'nin dağılma sürecinden önce eski hâllerinde katıldıkları son turnuva oluşu... 1990, akıllara en çok da finalden sonra yaşananlar ve o anların bıraktığı izlerle hatırlanıyor.

Baştan sona önde götürdüğü finali 92-75'lik skorla rahat kazanan Yugoslavya, kutlamalara hazırlanırken sahaya giren taraftarlar arasında Hırvatistan bayrağı taşıyan biri de vardı. Sırp kökenli Vlade Divac, o bayrağı çekip aldı ve "Yugoslavya" diye bağıran takım arkadaşlarına katıldı. O sırada parkede çok büyük bir olaymış gibi gözükmese de ülkesinde kıyamet koptu. Dağılmanın eşiğinde politik tansiyonun epey yüksek seyrettiği Yugoslavya'da Sırplar Divac'ı kahraman ilan ederken Hırvatlar ise bu hareketi bir hakaret olarak gördü. Her ne kadar Divac, bir Sırp bayrağı olsa da benzer şekilde davranacağını, bu başarının Yugoslavya'nın sayılması gerektiği için bunu yaptığını dile getirse de onu asla affetmeyenler arasında takım arkadaşı Drazen Petrovic de vardı. O güne dek sıkı arkadaş olan ikili, Petrovic'in birkaç yıl sonraki trajik vefatına dek barışmadı. Hem o gün yaşananları hem de sonrasındaki gelişmeleri konu alan ESPN yapımı Once Brothers (Bir Zamanlar Kardeştiler) belgeseli, tüm zamanların en iyi spor belgeselleri arasında yer alıyor.

05 | 1994 - Yarı Final

Rusya 66-64 Hırvatistan

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin 757 numaralı kararı gereği ev sahipliği Belgrad'dan alınıp Toronto'ya verilen kupa, yeni bir devrin de kapısını araladı. İki yıl önce Olimpiyat Oyunları'nda ilk kez arzıendam eden NBA yıldızlarıyla kaplı Birleşik Devletler kadrosu, bu kez de Dünya Kupası'nı fethetti. Jordan, Magic, Bird, Barkley gibi ihtişamlı isimler yoktu ama Rüya Takım II kod adlı kadro Shaquille O'Neal, Reggie Miller, Dominique Wilkins, Shawn Kemp gibi üyeleriyle rakiplerine epey fazlaydı. Neticede, ortalama 37.7 sayı farkla altın, ABD'ye gitti.

En iyi belli, ikinci kim sorusunun cevabını ise Rusya-Hırvatistan maçı belirledi. İki titan, Sovyetler ve Yugoslavya artık yoktu ve ilk kez bağımsız şekilde turnuvada boy gösteren iki ülke kıyasıya bir yarı final oynadı. Favori, Toni Kukoc ve Dino Radja önderliğindeki Hırvatistan'dı. Yarı finale dek 80 sayının altına düşmeyen Hırvatlar, Kukoc 2/8, Radja da 4/16 atınca 64 sayıda kaldı ve son dakikada yakın atışlardan sonuç alamayınca kaybeden taraf oldu. Oyunculuk döneminde kupada dört kez podyumu gören Sergei Belov komutasındaki Rusya, dört yıl sonra yineleyeceği ikincilikle beraber bugüne kadarki en iyi sonucu olan gümüş madalyaya erişti. 16 sayıyla skor yükünü çekerken son saniyelerdeki hayati serbest atışlarda hata yapmayan isimse koçluk günlerinde yolu buralara da düşecek Sergei Bazarevich'ti.

06 | 1998 - Yarı Final

Yugoslavya 78-73 Yunanistan

Ayrılıkların ardından Sırp ve Karadağlı oyuncularla yola devam eden Yugoslavya, dört yıl önce Birleşmiş Milletler ambargosu sebebiyle katılamadığı şampiyonaya altın madalyayla döndü. İkinci gruplarda 70-56 ile rahat geçtiği ev sahibi Yunanistan'a karşı Yugoslavya, yarı finalde epey zorlandı. Alvertis'i durdursalar da 25 sayıyla turnuvadaki en skorer maçını geçiren Nikos Ekonomou ve neredeyse her hücumda karar verici olan Evangelos Koronios'la Yunanistan kafa kafaya kalmayı başardı. 2.6 saniye kala koç Zeljko Obradovic, son hücumu o âna dek yalnızca üç sayısı olan Sasha Djordjevic'e çizerken Yugoslavların faul beklentileri arasında maç uzatmaya gitti.

İlk bölümde yine Djordjevic'in kontrolündeki hücumlarda verimli olamayan Yugoslavya'da kilidi açan Dejan Bodiroga oldu. Hiç çıkmadan 45 dakika parkede kalan Bodiroga, son üç dakikada harika yönettiği hücumlarla farkı yediye kadar çıkardı. Yunanistan son doksan saniyede rakibi faul çizgisine hapsederken Yugoslavya'da kaçan atışlar, ev sahibine umut aşılasa da geri dönüş için yeterli olmadı. Dimitrios Papanikolaou'nun dört saniye kala farkı üçe indirdikten sonra topu tekmeyle tribünlere yollayışı, Yunanistan'a bu yolda pek de yardımcı olmadı. Bodiroga-Rebraca ikilisinin 51 sayısıyla, gelecek yaz Yunanistan'daki imparatorluğunun başına geçecek Obradovic, ülkedeki zaferlerinin ilkini tadacağı Rusya finaline adım attı.

07 | 2002 - Çeyrek Final

Yeni Zelanda 65-63 Porto Riko

Yeni yüzlerin gitgide kendini kabul ettireceğini kanıtlayan maçlardan biri, Yeni Zelanda ile Porto Riko arasındaydı. Parkede, yolu Türkiye'den geçecek bolca figür de vardı. Altın jenerasyon tabirine yakışacak iki kadrodan Okyanusya temsilcisinde Pero Cameron, Phill Jones, Kirk Penney, Mark Dickel gibi oyuncular dikkat çekiyordu. Porto Riko'daysa Carlos Arroyo, Larry Ayuso, Daniel Santiago ve Jose Ortiz başroldeydi.

Geriden gelip uzun bir aranın ardından son çeyrekte öne geçen Porto Riko'da Ayuso yayın gerisinden attığı yedi üçlükle maçın yıldızlarındandı. Son üç dakikaya damga vuransa kariyeri Bandırma'ya da uğrayacak Pero Cameron'dı. Hücum ribaundu üstü kaydettiği üçlükle defteri açan kaptan, maçın başındaki Haka Dansı'nda olduğu gibi parkede de takımının lideriydi. Düşük skorlu geçen buluşmada takımının son sekiz sayısına imza atan Cameron, ülke basketbolunu yeni ufuklara taşıyordu. Yeni Zelanda için bu yarı finalin önemini, bir dönem Banvit'i de çalıştıran dönemin 'Tall Blacks' koçu Tab Baldwin şu sözlerle açıklıyordu: "O kadar mutluyum ki havaya uçabilirim. Bu, ülke basketbolunun attığı en büyük adım."

08 | 2002 - Final

Yugoslavya 84-77 Arjantin

2002 Indianapolis'i özel kılan noktaların başında, ev sahibinin yaşadığı hayal kırıklığının yanında farklı ülkelerin de tepeye oynayabileceğini kanıtlaması vardı. Arjantin, 32 yıl sonra finalde ABD, Sovyetler Birliği (Rusya) ve Yugoslavya'dan farklı bir yüz görmemizi sağlamış, ev sahibini çeyrek finalde çift hane farktan gelip 81-78 geçerek turnuvanın hikâyesi olmuştu.

Yugoslavya'da ise işler 'biraz' karışıktı. İspanya ve Porto Riko mağlubiyetlerine dek Vlade Divac ve Peja Stojakovic kenardan geliyor, Seattle'lı ikiliden Vladimir Radmanovic neredeyse hiç süre almazken Predrag Drobnjak ise çeyrek finalden itibaren kızağa çekiliyordu. Hatta yarı finalde Radmanovic, geride girilen devre arasında soyunma odasına yürürken muz yediği için koç Svetislav Pesic tarafından tribüne gönderiliyordu. Basının ilgisini en çok çeken haberlerden biri, kaybedilen bir maçın ardından otele dönüş otobüsünde Pesic ile oyuncular arasındaki bitmek bilmeyen küfürleşmeden bıkan bir güvenlik görevlisinin kırmızı ışığı fırsat bilip otobüsten inmek istemesiydi. Tüm bu hengâmenin içinde bir şekilde finale çıkmayı başaran Yugoslavya'nın karşısında en önemli yıldızı Emanuel Ginobili'den neredeyse yoksun bir Arjantin vardı. Almanya yarı finalinde bileğini burkan Manu'nun yalnızca 12 dakika parkede kaldığı finalde Arjantin yine de altına epey yakındı. Son 2 dakika 20 saniyeye Yugoslavya sekiz sayı geride girdi. Tıpkı dört yıl önce olduğu gibi dümene geçme sırası Bodiroga'daydı. Tek başına 9-1'lik seriyle maçı eşitleyen Bodi Bond, beş saniye kala da yere atlayıp topu çalarak Divac'ın çizgiye gideceği pozisyonu hazırladı. Dramaysa henüz başlıyordu. Üç yıl önce bıraktığı milli takıma şampiyona için geri dönen Divac, 0/2 attı ve ibre Arjantin'e döndü. Tüm sahayı geçip çembere giden Hugo Sconochini, Marko Jaric'in darbesinde faul beklese de düdük gelmedi ve Arjantin bench'i deliye döndü. İtirazlar sonuç getirmedi ve normal süre eşitlikle sona erdi. Uzatmada, iki Yugo için kefaret ödeme vakti gelmişti. Yayın gerisinden normal sürede 1/10 atan Stojakovic, üçlüğüyle uzatmanın ilk sayılarını kaydederken Divac da iki kritik blokla Arjantin'in umutlarını ortadan kaldırıyordu. Salondaki 'Sırbistan' tezahüratlarının Belgrad'daki yansıması, ajanslara göre 32 yaralı ve 77 gözaltıydı.

09 | 2006 - Yarı Final

Yunanistan 101-95 ABD

2002 Indianapolis'ten sonra 2004 Atina'da da hüsrana uğrayan ABD, milli takım programını sıfırlama vakti geldiğini anlamıştı. Daha önce bir komite tarafından seçilen kadro yerine, programın başına Jerry Colangelo getirilmiş; o da koç olarak NCAA'in saygıdeğer ismi Mike Krzyzewski'yi dümene geçirmişti. LeBron James'ten Carmelo Anthony'ye, Dwyane Wade'den Dwight Howard'a afili bir hâle bürünen Birleşik Devletler, Coach K yönetiminde çıkacağı 76 maçın 75'ini kazanacaktı. Tek istisnaysa Vassilis Spanoulis'in ellerinden gelecekti.

ABD, ikinci çeyreğin ortasında farkı 12'ye çıkarsa da Sofoklis Schortsanitis merkezli alan savunmasıyla Yunanistan geri döndü. Devrede, 22-5'lik serinin katkısıyla komşu 45-41 öndeydi. Rüzgâr, üçüncü çeyrekte de sürdü. Theo Papaloukas, Dimitris Diamantidis ve Spanoulis'in tepeden oynadığı ikili oyunları savunamayan ABD, bir ara 14 sayı geriye düştü. Son çeyrekte fark azalsa da Kakiouzis'in ekstra katkısı, ABD'nin beş kısalı beşine karşı Sofo hamlesi ve Spanoulis'in kritik basketleri, 101-95'lik tarihi zaferi getirdi. Üç kısalı, tempoyu elinde tutan ve Birleşik Devletler'in koşmasını sınırlayan yapı, Schortsanitis'in de 17 dakikada verdiği 14 sayılık katkıyla imkânsızı başarmıştı. Ancak Yunanistan, finalde yalnızca 47 sayıda kaldı ve altın, İspanya'ya gitti.

10 | 2010 - Yarı Final

Türkiye 83-82 Sırbistan

"Kerem Tunçeriiii, Kerem Tunçeriiii, Kerem Tunçeriiii..." Murat Murathanoğlu'nun ardı arkası kesilmeyecek gibi gelen haykırışlarından önce, Sinan Erdem'e sessizlik hâkimdi. Milos Teodosic'in double-double'la neticelenecek harika performansı ve Marko Keselj'nin bitmek bilmeyen üçlükleri keyifleri kaçırmıştı. Hidayet Türkoğlu'nun çizgiden kaçan iki atışını takip eden hücumda Ömer Aşık ve yine Türkoğlu'nun yakından bitiremediği toplar, ahlar vahlar eşliğinde izleniyordu. Sıradaki hücumda Teodosic'in iki perdeden geçip sol forvetten kayarak attığı üçlükle fark Sırbistan lehine sekize çıkıyordu.

Tünelin ucunda hâlâ ışık olduğunu hatırlatan, Kerem Tunçeri'ydi. İlk 34 dakikada yalnızca iki sayı bulan Tunçeri, sol forvetten attığı üçlükle beraber kalan bölümün kahramanı olacağını gösteriyordu. Dört dakika kala sol dipten çembere gidip bitirdiği turnike, maçın bitimine yarım saniye kala kaydedeceği basketin mini bir provasına dönüşüyordu. Önceki iki turu da tek basketlik farklarla geçen Sırbistan'ın son bir şansı daha vardı. Orta sahadan oyuna sokulan top, Novica Velickovic'e doğru süzülürken Sinan Erdem, dünyanın en uzun saniyesini izler gibiydi. O pas adresi bulsa da Semih Erden'in bloğu, kıyamet senaryosunun önüne geçti ve ülke basketbolu, zirve ânına uzandı. Daha az asist yapıp daha az ribaund aldığımız, 13 serbest atış kaçırdığımız maçta gelen galibiyeti koç Tanjevic şöyle açıklıyordu: "Daha iyi oynayan onlardı ama şans bizim yanımızdaydı."

11 | 2014 - Yarı Final

Sırbistan 90-85 Fransa

Önüne geleni buldozer gibi ezen Birleşik Devletler'in finaldeki rakibini belirleyecek maçta Sırbistan ve Fransa karşı karşıya geldi. Maça hızlı başlayıp uzunca süre farkı çift hanede götüren taraf Sırbistan'dı. İki beş numarası Nenad Krstic ve Miroslav Raduljica'dan toplam 22 sayı alan Sırplar, komutadaki Teodosic'in önderliğinde üç çeyreği rahat götürdüler.

Fransa'da geri dönüş ateşini yakan o dönem Portland forması giyen Nicolas Batum oldu. Yayın gerisinden 8/12 attığı maçı 35 sayıyla bitiren Batum, sağ forvetten bulduğu isabetin ardından gözlerini Teodosic'e dikerek kolay pes etmeyeceklerini gösteriyordu. Son iki dakikada farkı tek baskete indiren Fransa serisinin başrolündeyse Thomas Heurtel vardı. Art arda basketler ve asistlerle Fransa'yı sürüklüyordu. Avrupa basketbolu takipçilerine yıllardır defalarca hatırlattığı gibi Heurtel'in en büyük günahı, izleyenleri o maçı kazandırabileceğine inandırmaktı. Son viraja dek harika giden Heurtel deneyimi, 17 saniye kala kaçırdığı serbest atışla rüyadan uyanmamızı sağladı. Heurtel, son dokuz saniyede bu kez de orta mesafeden isabet bulamayınca Sırbistan rahatladı. Maç saati son üç saniyeyi gösterirken el üstünden bir isabet daha bulan Batum, o basketiyle sanki önceki topları niye kendisinin kullanmadığını sorgular gibiydi. Ama artık çok geçti ve final, Sırbistan'ın olmuştu.

Socrates Dergi