Öncü

12 dk

Kate Scott, tarihte bir NBA takımının sesi olan iki kadın spikerden biri. Başardığı ilkleri, yoluna çıkan engelleri, olimpiyat deneyimini ve Sixers'ı konuşma vakti...

Kate Scott, yeni yollar yarattığının farkında. İlk olmanın getirdiği sorumlulukların da... Olimpiyatta erkek basketbol maçı anlatan, radyoda bir NFL ve NHL maçında görev alan, kolej seviyesinde birçok ezberi daha bozan Scott'ın sağlam bir özgeçmişi var. Yine de Philadelphia 76ers'ın 27 senelik spikeri Marc Zumoff emekliye ayrıldığında, o koltuğa kabul edilebileceğini kendisi dahi düşünmüyordu. Bugünse, başarılı bir olimpiyat deneyiminin ardından artık Sixers'ın yeni sesi o. Milwaukee Bucks'ın spikeri Lisa Byington'la beraber bu sezon bir NBA takımında tam zamanlı spikerliğe başlayan ilk kadın olan Scott, yeni açtığı bu yolda da emin adımlarla yürümeye hazır.

"Önümde çok fazla örnek yok ama neden o örnek ben olmayayım?" dediğiniz ilk ânı hatırlıyor musunuz?

Bu yolda ilerleyebileceğimi düşündüğüm ilk an, mezuniyetimden sonraydı. Üniversitede beraber çalıştığım bir arkadaşım aradı ve lise seviyesinde Amerikan futbolu maçları anlatmam için beni çağırdı. Ona "Delirmişsin!" dedim, zira daha önce hiç maç anlatmamıştım, yapabileceğimi nereden biliyordu ki? Ama bu iş için önerdiği erkek adaylar da daha önce hiç müsabaka anlatmamış. Bu yüzden cevabı netti: "Sporculuk deneyimin var, en az onlar kadar spordan anladığını da biliyorum. Lise öğrencilerinin arkadaşları ve aileleri hariç kimse izlemez zaten, neden denemeyesin ki?" İyi ki beni zorlamış. San Francisco'daki küçük bir lisede, ilk maçımı anlattım. Bugün dönüp o kaydı dinlediğimde berbat bir iş çıkardığımı söyleyebilirim, bir ton hata yapmışım. Ama maç esnasında hissettiğim heyecan, aldığım keyif... Zamanında birçok sporla uğraştım: Basketbol, futbol, tenis, atletizm... O yarış, o maç başladığı anki hisleriniz gibisi yoktur. Sporu bıraktığımdan beri bu hislerden uzaktım, ta ki o lise maçını anlatana dek. Eve dönerken, kendi kendime ne kadar eğlendiğimi düşündüm. Bir şekilde kendimi geliştirebilirsem, spor anlatıcılığında bir kariyer isteyeceğime orada karar verdim.

Kimya

Takımın ikinci yıldızı oynamıyorken hiç de fena gitmeyen bir Sixers var bu sezon. Şu ana kadarlık kısmı nasıl yorumlarsınız?

8-2 ile sezona harika girdiler, sağlıklıyken bir ritim bulmuşlardı. Covid-19'dan ilk etkilenen takımlardan biri oldular. Joel (Embiid), Matisse (Thybulle), Tobias (Harris) maç kaçırdı. Sonra 27 günün 22'sini şehir dışında geçirdikleri felaket bir deplasman fikstürüne çıktılar. Tüm ülkeyi gezdiler, bir miktar galibiyet de çıkarmayı başardılar. Sezonun çeyreği geride kaldı ama hâlâ bir şeyleri yeni çözmeye devam ediyorlar.

Antrenmanları, şut idmanlarını takip ediyorum, ki bu noktada Doc Rivers'ın hakkını vermem gerek, bana çok fazla alan sağlıyor, bunun için minnettarım. Pozitif noktalara bakacak olursak, dışarıdan Ben Simmons konusunun dikkat dağıttığı düşünülebilir ama bu takım birbiriyle olmaktan çok keyif alıyor. Joel liderliğini iyice hissettiyor, bu sene daha da konuşkan. Gençler, Rivers'ın da söylediği gibi: "Hatırladığım en çalışkan, öğrenmeye açık grup." Çok önemli, çünkü birçok genç oyuncu, artık her şeyi bildiğini düşünerek lige geliyor. Bu hengâmenin ortasında, grubun odağından ve kimyasından etkilendiğimi söylemeliyim. Yeterli yeteneğe, veteranlara, gençlere, harika bir koça, uzun lafın kısası, başarı için gerekli her şeye sahipler. Tek ihtiyaçları, sağlıklı kalıp birlikte maç oynayabilmek.

Azınlık olduğunuz bir iş koluna girmeyi hayal edebilmek için o sektördeki temsil ne denli önemli?

Gençlerin kendilerini ilişkilendirebilecekleri birilerini görebilmesinin önemini ne kadar anlatsak hafif kalır. Ten renkleri, saçları, tuttukları takım ya da cinsiyetleri hiç fark etmez. Sohbet ettiğim genç kadınlardan en çok duyduğum söz şu: "Bunu yapabileceğimi hiç düşünmemiştim. Hatta sizi bir maç anlatırken dinleyene dek, bunun yapmak istediğim bir şey olduğunu dahi fark etmemiştim." Benim üniversitede bunun üzerine bir eğitim almamış olmamın temel sebebi de bu. Risk almayı seven, farklı açılardan bakabilen, karar verirken kalbini dinleyen biriyim ama benim gibi görünen, işitilen birine rastlamamıştım ki! Karar vericilerin bana benzeyen birini gerçekten seçebileceğine nasıl ikna olabilirdim? Bu yüzden üniversitede muhabirliğe ve sunuculuğa eğilmiştim.

En başa dönecek olursak, daha önce bahsettiğim o karar verici koltuğundaki erkek bana güvendiği için, bende bu işi yapabilecek -kendimin dahi göremediği- yeteneğe inandığı için müteşekkirim. Umarım, gelecek jenerasyon için o temsili sağlayan ben olurum. Bu sorumluluğu çok ciddiye alıyorum. Temennim o ki, bugünün karar mercilerine de sıradaki seçimlerinden önce kalıpların dışında düşünebileceklerine dair bir güven aşılayabilirim.

Dünyanın birçok yerinde, anlatıcılara baktığında beyaz erkekler görürsün. Oynayan ya da izleyenlere gözünü çevirdiğindeyse bir gökkuşağıyla karşılaşırsın; her dilden, her milletten insan spor takip eder. Sadece kadınlar için değil, çemberin dışındaki herkes adına, örneğin anadili İngilizce olmayan spor anlatıcıları için de bir örnek oluşturabileceğimi düşünüyorum.

"İlk yayınımda bir ton hata yapmışım. Ama maç esnasında hissettiğim heyecan, aldığım keyif..."

"İlk yayınımda bir ton hata yapmışım. Ama maç esnasında hissettiğim heyecan, aldığım keyif..."

Bu konuda pozitif ayrımcılık da tartışılan konulardan bir diğeri...

En önemlisi, seçilecek adayın en yetenekli, en kalifiye kişi olması. Aksi takdirde, sırf kapsayıcılık kutucuklarından birini işaretlemek için birini işe alırsanız, onu da ciddi şekilde riske atmış olursunuz. Sixers işi için görüşmelerimiz esnasında yöneticilere yönelttiğim sorulardan biri de buydu. İşin artık ciddiye bindiğini anlamıştım ve şöyle dedim: "Hadi kartlarımız açık oynayalım. Philadelphia'da, bu masanın etrafında oturan bir avuç erkeksiniz. Ben ülkenin öte yakasından, Kaliforniya'dan gelen bir kadınım. Ayrıca gay'im. Burada doğup büyümüş, yerine geçeceğim beyaz tenli erkekten epey farklı görünüyorum. Bu konu üzerine biraz konuşalım." Tereddütsüz cevapladılar: "Kate, eğer seni işe alırsak, hatta daha en baştan seni bir aday olarak düşündüysek bunun tek sebebi senin harika bir maç spikeri olman. Özgeçmişinde elit seviyede basketbol anlatmış birilerini arıyorduk, sen de kolej basketbolu ve 2020 Tokyo Olimpiyatı'nda bronz madalya maçları dahil erkek ve kadın basketbolu anlattın. Bunu yapabileceğinin farkındayız. Kadın ya da gay olman, evet farkında olduğumuz konular. Bunun kadınlar ve LGBTQ+ topluluğu için çok şey ifade edeceğini tahmin edebiliyoruz ama buna göre karar veremeyiz. Bizim için işe alım süreci, en iyi spikeri bulmaktan ibaret."

Bu cevabı oldukça doyurucu buldum. Ben de kendimi her şeyden önce bir spor spikeri olarak görüyorum. Akabinde, bu işi yapmamın başkaları için neler ifade edebileceğinin de farkındayım. Bu yüzden kendime biraz daha baskı yüklediğimi de söylemeliyim. Çünkü biliyorum, karar verici koltuğundaki birçok yönetici, aralarında "Philly'deki şu kadın nasıl gidiyor?" diye konuşuyor.

Spor medyasında var olmaya çalışan kadınlar uzun yıllar sporcuların ve koçların tacizleri de dahil ciddi sorunlarla boğuştular. Sizin yolunuza çıkan engeller nelerdi?

Bu konuyu açman hoşuma gitti zira Sixers haberini duyururken özellikle benden önce çok daha zor yollardan geçmiş kadınlara atıfta bulunmuştum. Bu çok önemli, 38 yaşındayım ve yaşıtlarım, 10-15 sene önce dahi bunu yapmaya çalışan kadınlar için durumun ne kadar zor olduğunu anlamıyor. Kadın spor muhabirlerinin soyunma odalarına girebilmeye başlamasının üzerinden fazla vakit geçmedi. Onları onurlandırmak önemli. Zira onların sıkı çabaları, uğradıkları zorbalıklara direnebilme yetileri olmasa, bugünkü kariyerim olmazdı. Onlar sayesinde çok daha azıyla boğuşmak zorunda kaldım. Ha, talihsiz diyaloglar yaşadım mı? Tabii ki... Ama benden 15 sene önce spor medyasında var olmaya çalışan kadınlara sporcuların, koçların, diğer medya mensuplarının yaptıklarını okuyunca, benimkiler devede kulak kalıyor.

Eğer bir erkekseniz, sporu zaten bildiğiniz varsayılıyor. Fakat kadınsanız, spordan anladığınızı kanıtlamalısınız. İlla bir sınavdan geçersiniz. Barda biriyle oturursunuz, maçla ilgili bir yorum yaparsınız ve hemen sizin tarihsel bilginizi test etmeye başlarlar. Bunun bir uzantısı olarak, karar vericilere beni işe almalarının bir risk olmadığını kanıtlamak da bir diğer mesele. Aksine, bu kararın onları zeki, ilerici, öncü gösterebileceğine ikna etmek kolay olmuyor. NBA anlatmaya yeni başladıkları dönemki CV'leriyle sıkı bir yarışa girebileceğime emin olsam da yaşıtım erkek meslektaşlarımdan biraz daha fazla uğraşmam gerekti. Ama özgeçmişime bakarsan: NFL, bir sürü kolej sporu, NHL, milli futbol maçları, olimpiyat... Nihayet, bir NBA takımının sesi olabilmeye yetti.

Furkan Korkmaz

Furk! Her şeyden önce, tanıdığım en iyi insan. Sixers taraftarları ona bayılıyor. Ne zaman eli ısınsa salon kendinden geçiyor. Burası zor, mücadeleci bir şehir. Furkan'ın da sonuna kadar uğraşarak, çalışarak burada olmayı hak ettiğini biliyorlar ve bunu takdir ediyorlar. Bugünlerde biraz soğuduğu aşikâr ama sezon başında eli sıcakken bir şut soktuğunda salonda çıkan uğultunun eşi benzeri yoktu. Alçakgönüllülüğünü de çok seviyorum. Ayrıca bizi çok güldürüyor. Bazı kültürel konularda hâlâ alışma sürecinde; mesela bazen bir şaka yapıyor ama bu pek bir şey ifade etmiyor ya da kelimeleri seçmekte ufak bir hata yapıyor ve karşılıklı gülüşüyoruz. Ona doğru lakabı bulmak için de uğraşıyoruz. Georges Niang "Furky Magic" diyor, biz de smaca kalktığında "Turkish Air" mı desek diye düşünüyoruz. Etrafına neşe saçan insanlardan.

Her yeni iş deneyimi öncesi, kadın spikerlerden kendilerini yeniden kanıtlamaları bekleniyor. Bu yıpratıcı yolculukta işinize odaklanacak mental kararlılığı nasıl sağladınız?

Eğer her maça hazırlanırken bunun diğer kadınlar için ne anlama gelebileceğini düşünseydim, altından kalkılamaz bir yüke dönüşebilirdi. Bu yüzden başaracağım herhangi bir ilkten önce elimden geldiğince yayın hazırlığıma odaklanmaya çalıştım. Kendi kendime "Önemli olan tek şey, işini iyi yapmak. Kimin dinlediğini, kime yardım edebileceğini, kötü iş çıkarırsan bundan kimin zarar görebileceğini düşünme. İşin kendisine odaklan. Eğer o maç için iyi bir spiker olabilirsen, işte o zaman sırf kendi kariyerin için değil, diğerleri için de bazı kapılar açabileceğini umabilirsin" dedim. Bakış açım bu.

Ha, her defasında tüm o gürültüyü susturmayı başarabildim mi? Tabii ki hayır, bu kolay değil. Hatta bu sabah, birkaç günlüğüne telefonumdan Twitter ve Instagram'ı sildim. Zira işimiz gereği bu platformlarda olmalıyız ama sıradaki Sixers maçı bir ulusal televizyon maçı ve bu yüzden yayını bizde değil. Şu birkaç gün, paylaşım yapmak zorunda değilim. Biraz soluklanmak iyi gelecek. Birçok insan beni sevdiğini söylüyor, kimileriyse "O berbat, Kate Scott'ı kovun, hemen Kaliforniya'ya postalayın" yazıyor. Gürültü kaçınılmaz. İşime odaklanmaya, keyif almaya ve benim için gerçekten anlam ifade eden insanlara yaslanmaya devam ediyorum. Zira yakın arkadaşlarımın, ailemin beni önemsediğini, dürüstçe eleştirip daha iyiye gitmeme yardım edeceklerini biliyorum.

İzleyicilerin kadın spikerleri değerlendirirken düştüğü yanılgılardan biri, onları sadece en iyilerle kıyaslamaları. İlk yayınlarında Mike Breen gibi olmaları bekleniyor. İşin aslı, diğer erkek spikerler de Mike Breen değil...

(Gülüyor.) O kadar haklısın ki... Kabul görmeniz için belirlenen eşik çok çok yüksek. Bizi 'diğerleri' olarak nitelemeyi tercih ediyorum: Kadınlar, senin gibi anadili İngilizce olmayanlar, LGBTQ+ ya da basitçe, büyürken izlemeye ya da dinlemeye alışık olduğumuz tiplere benzemeyenler. Değişim zordur. Philadelphia'da aşmaya çalıştığım engellerden birinin de bu olduğunun farkındayım. Ama işime yoğunlaşıyorum, zamanla insanların alışacağını biliyorum. Zira Sixers kurulduğundan beri maçlarını bir erkek anlatmış, bir anda sevdikleri takımı izlerken her maçı bir kadından dinlemeye başlıyorlar. Kulağa farklı geldiğine eminim. Konuşma hızım, tempom, iştahım değişik gelebilir. Bu yüzden, o değişiklikten kurtulmanın bir yolu, duydukları sesi sektörün en iyisiyle kıyaslamak. Bir açıdan, bu beni güldürüyor ve bana adaletsiz geliyor.

Diğer yandan... Olmak istediğim yer de tam olarak orası: Sektördeki en iyilerden biri olmak. Bugünden yarına değil ama zaman içerisinde. Kendim için belirlediğim çıta bu: Mike Breen, Kevin Harlan, Kenny Albert, Ian Eagle ya da en sevdiğiniz basketbol spikeri her kimse. Bir gün ben de orada olmak istiyorum. Onları dinliyor, her yayınlarından bir şeyler kapmaya çalışıyorum. O seviyeye gelene dek izleyiciler bana biraz sabrederlerse sevinirim.

"Erkekseniz, sporu zaten bildiğiniz varsayılıyor ama kadınsanız, bunu kanıtlamalısınız."

"Erkekseniz, sporu zaten bildiğiniz varsayılıyor ama kadınsanız, bunu kanıtlamalısınız."

Bir birey olarak görülmek yerine bir kadın sesine indirgenmek nasıl hissettiriyor?

Bu soru, beni yıllar öncesine götürdü. San Francisco'daki bir spor radyosunda çalışıyordum. İlk altı ay çok zordu... İşe aldıkları ilk kadın bendim. Sosyal medyada insanlar çok kabaydı. Çünkü farklıydım, bir değişim yaşanıyordu. Daha önce bir kadının spor konuştuğunu duymamışlardı. Orası kendi bölgeleriydi: Spor bilsem de bilmesem de beni orada istemiyorlardı. Bugün şükranla anımsadığım üzere, bir iş arkadaşım yanıma geldi ve "Kate, sana bu işi vermemizin bir sebebi var. Bunu yapabileceğini biliyoruz. Seni seviyoruz, sadece kendin olmaya devam et. Gürültü azalacak, dinleyenler yola gelecektir" dedi. Bu hikâye sık sık aklıma gelir. Zira Philadelphia'da da benzer şeyler duyduğum bir kesim var. Ama tıpkı Kaliforniya'da olduğu gibi benim arkamda olan NBC ve Sixers organizasyonu da...

Az önce bahsi geçen birçok harika spiker bana ulaşıp "Bu işi aldığın için heyecanlıyız. Sen de buraya aitsin. Ailemizin bir parçası olduğun için mutluyuz. Kolay olmayacağının farkındayız, sadece kendin olmaya devam et" minvalinde şeyler söyledi. Her maç bunu başarabildim mi? Hayır. Hâlâ gerilebiliyorum, alışma sürecim devam ediyor. Kendim olmaktan başka bir şansım yok. İş görüşmelerinde, seçim sürecinde hep kendim olmaya gayret ettim; nasıl biriyle karşılaşacaklarından emin olmalarını istedim. Harika yayın partnerim Alaa (Abdelnaby) da her yayın öncesi yumruklarımızı tokuşturduğumuzda "Kendin olmaya devam et Kate, her şey yolunda" diyor. Bu, çok önemli. Basit bir şey gibi geliyor ama yazarken, radyoda ya da televizyonda konuşurken bu kolay değildir, o insanlar gibi olmak isteriz. Ama bunu yaparken kendi yolumuzu çizmek zorundayız. Biliyorum, herkesin damak tadına göre değilim ama şu ana kadarki kariyerimde çoğu insan kendim olmamdan keyif aldı, bundan sonrası için de hedef bu.

Bu sezon Milwaukee Bucks maçlarını anlatmaya başlayan Lisa Byington'la Sixers-Bucks maçı öncesi yemek yediğinizi gördüm. Başlıklar nelerdi?

En başta, onun duyurusunun benden önce yapılmasına kızdığımı ancak takvim gereği ilk NBA maçı anlatanın ben olduğumun altını çizdim. (Gülüyor.) Şaka bir yana, birbirimiz için çok mutluyduk. Uzun zamandır birbirimizi tanıyoruz. Ben Pac-12 Konferansı maçlarını anlatırken o da Big Ten maçlarında görev alıyordu. Kolej seviyesinde basketbol ve Amerikan futbolu anlattığımız o günlerde birbirimize mesajlar, e-postalar atıp tavsiyeler, ipuçları paylaşırdık. Nihayetinde, olimpiyat anlatırken yüz yüze tanıştık. O futbol, ben de basketbol anlatıyordum. Bu maceraya eşzamanlı olarak başlayıp takımlar hakkında birbirimizle bilgi paylaşmak, şehir ve deplasman tavsiyeleri alabilmek, deneyimlerimizi aktarabilmek çok güzel. Asla bu noktaya gelemeyeceğimizi düşündüğümüz anlar, işe alınacağımızı fark ettiğimiz dakikadaki hislerimiz, aldığımız en iyi geribildirimler, gelen en kötü sosyal medya yorumları, spiker olduğumuzu fark etmeyip sahne menajeri ya da spikerin eşi olduğumuzu sanan görevliler sohbetimize eşlik etti.

Her şeyin ötesinde, bu yolculuğa beraber başladığımız için ne kadar müteşekkir olduğumuzu konuştuk. Birbirimize olan desteğimizi daha açık şekilde duyurmamız gerektiğine de değindik. Sırf medyada değil; eğlence sektöründe, müzikte insanlar kadınları birbirlerine karşı konumlandırıp onları yıpratmaya meyilli. O gün masadan bu mesajla kalktık: Yıllardır birbirimize özelden destek veriyoruz. Artık çok daha büyük platformlara sahipken, birbirimizi desteklediğimizi fırsat oldukça insanlara duyuralım. Çünkü gerçek bu: Arkadaşız ve birbirimiz için heyecanlıyız.

Olimpiyat Budur!

Olimpiyatta da muazzam maçlar anlattınız. Sizce en iyi maç hangisiydi? Luka Doncic'in 48 sayısını geçebilen var mı?

Ah, çok eğlenceliydi. Daha ilk maçında hem de. ABD maçları için ayrı bir anlatıcı ekibimiz vardı ve Tokyo'dalardı. Ama zaten ABD muhtemelen her ikisini de kazanacaktı, asıl eğlence diğer takımların maçlarında olacaktı. Öyle de oldu... Slovenya anlatmak, Japonya ve Belçika kadın takımlarını anlatmak çok eğlenceliydi. Japonya basketboluna âşık olduk! Çok fazla üçlük deniyorlardı, oynadıkları basketboldan aşırı keyif alıyorlardı. Önceki birkaç sezon, Steph Curry ve Warriors'ı takip etmiştim. Nerede, ne şekilde izlerseniz izleyin, o keyfi fark ederdiniz. Hangi maçtı hatırlamıyorum ama Japonya'nın son saniyelerdeki üçlükle kazandığı bir maç vardı...

Belçika maçı! Akabinde Belçika son topu kaçırmıştı...

Evet, çeyrek final... Favorim oydu. İki takıma da hayrandık. Japonya kazandı, çok keyifli maçtı. Yapımcım, bir Belçika taraftarına dönüşmüştü. Yayın bittiği anda kulaklığını çıkarıp "Lanet olsun Belçika, lanet olsun!" diye bağırmıştı. (Gülüyor.) Gecenin üçünde oluyor bu... Olimpiyat tam da budur: Birkaç hafta öncesine değin hiçbir şey bilmediğimiz takımlara âşık olur, onlara bağlanır ve kazanmalarını umarız. Mesleki açıdan konuşacak olursam, olimpiyat anlatabildikten sonra, kalan her şeyi başarabileceğime emindim.

En kötü yorumlardan bahsetmişken... Lenny Dykstra'nınki onlardan biri miydi?

Eğlenmek zorundasınız. Philly'ye yabancı olduğumun farkındayım. Kendilerine has bir tavırları var. Ters konuşmayı, kabadayılığı seviyorlar; Philly'li olmakla gurur duyuyorlar. O noktada, şehrin beyzbol efsanelerinden biri benimle ilgili bir mesaj yazmışken benzer tarzda konuşmayı sevdiğimi görmelerini istedim. Sixers spikeri olacağımı duyurduğum tweet'in altına "Daha güzellerini görmüştüm" yanıtını yazmıştı. Radyo kökenliyim, televizyonda çalışmanın en sevmediğim yönü görünüş tarafı. Hâlâ saç, makyaj, kostüm konularını yeni öğreniyorum. Neyse, bana iyi bir cevap için pozisyon hazırlamıştı. "Ben de" yazdım, hatta en başta devamına "Onunla evliyim" eklemeyi düşündüm ama sonra eşimi karıştırmamaya karar verdim ve o kısmı silip "Ben de" yazmakla yetindim.

Kapatırken, kadın meslektaşlarınıza bir mesajınız var mı?

Devam edin. Eğer sevdiğiniz, yapmak istediğiniz şey buysa devam edin. Size benzeyen birinin henüz bu işi yapmaması, o sektörde size yer olmadığı anlamına gelmiyor. Zanaatınıza odaklanın, daha iyiye gitmeye çalışın, öğrenmeye, gelişmeye devam edin. Yolculuğumda, yapamayacağımı düşündüğüm, kimsenin beni işe almayacağına inandığım günler oldu. Ama bugün Philadelphia'dayım ve NBA maçları anlatıyorum. Eğer ben başarabildiysem, sizin de hayalleriniz gerçeğe dönüşebilir.

Socrates Dergi