
Öncü Kuvvet
22 dk
Serpil Hamdi Tüzün, 1970'lerin ortasında Beşiktaş'ta başladığı mesaisinde birçok genç yeteneği ülke futboluna kazandırdı. Fabrikanın ilk ürünleri ise Şubat 1979'da sahneye çıkmıştı. O dönemi kahramanlarından dinledik…
Beşiktaş'ın Ekim 1989'daki 10-0'lık Adana Demirspor galibiyeti, hem skoruyla hem de üst üste şampiyonlukların ikonik bir mihenk taşı olarak kulübün tarihine geçti. Fakat Kara Kartallar'ın dönüm noktası olan bir Demirspor mücadelesi daha vardı. 4 Şubat 1979'da Türkiye Kupası 6. Kademe rövanş maçında, İnönü Stadı'na çıktıklarında, kötü gidişi unutturmak isteseler de işleri hiç kolay değildi. İlk maçta 3-1 yenilmişlerdi, sakat ve cezalı oyuncular nedeniyle kadro sıkıntısı çekiyorlardı. Antrenör Doğan Andaç, çareyi genç oyuncuları oynatmakta buldu...
Süleyman Oktay, Fuat Yaman ve Ziya Doğan o gün siyah-beyazlı formayla sahaya çıktıklarında bu olay, Beşiktaş adına 1980'lerdeki zafer dolu günlerin bir nevi habercisi gibiydi. Nitekim 1975 yılında Serpil Hamdi Tüzün'ün temellerini atmaya başladığı Özkaynak Düzeni'nin içinden gelen üç genç nihayet A takıma yükselmişti. Fikret Demirer, Sinan Engin, Feyyaz Uçar, Rıza Çalımbay, Gökhan Keskin, Metin Tekin ve Ali Gültikenli Beşiktaş kadrolarının temelleri birçoklarına göre o gün atılmıştı.
Merhaba!
Süleyman Oktay ile Beşiktaş'ı konuştuğu bir radyo programının hemen akabinde Beşiktaş'ta buluştuk. Şeref Stadı mesaisinin nasıl başladığını ve Serpil Hamdi Hoca ile karşılaşmasını anlatarak başladı sohbete: "Beşiktaş altyapısına 1969-1970 sezonunda girdim. Hakkı Yeten'in arkadaşı 'İmam' Hayati Ozgan tarafından seçildim. O zaman hocalık yapıyordu orada. On yaşındaydım. 13 yaşında jünyör takıma geçtim, 15 yaşında da genç takıma… Doğuştan yetenekler daha çok çıkıyordu ama bilimsel futbol yoktu, mahalle futbolu oynuyorduk. Hocalar da o kafadan devam ediyordu. Bu, ne zamana kadar devam etti? Genç takıma geçtiğim sene ligin ikinci yarısında, 'Yeni bir hoca geliyor' dendi. O hoca Serpil Hamdi Tüzün'dü."
Fuat Yaman ile uzun yıllardan beri yaşadığı semtte buluşuyoruz. Onun Serpil Hamdi ile karşılaşması, ufak çaplı bir futbol filmi senaryosu özelliği taşıyor. Fenerbahçe seçmelerine giden mahalle arkadaşlarının peşine takılan Yaman, Fenerbahçe tarafından seçilmesine rağmen 1960'tan beri Beşiktaş kongre üyesi olan babasının muvafakatnameyi imzalamayı reddetmesi ve "Git, Beşiktaş'ta oyna" demesiyle Şeref Stadı'nın yolunu tutmuş. Onlarca çocuğun katıldığı ve Şeref Stadı'ndaki yoğun maç trafiği nedeniyle sarkan seçmede Beşiktaş Özkaynak Düzeni'nin antrenörü Serpil Hamdi Tüzün, sadece 30 adayı seçip sahaya çıkması için iki takım belirlemiş. Otuz kişi içine giren ama adı 22 kişilik deneme maçı kadrosunda yer almayan Fuat Yaman, hikâyenin gerisini şöyle anlatıyor:
"Nasıl bir his geldiyse 'Takımlar sahaya' dediği anda daldım ben de sahaya. Maç başladı, bizim takım hem sayıca fazla hem de tesadüfen güçlü bir takım olmuş. Karşı takımı ceza sahalarına hapsettik. Geberttik! O arada hoca, 'Adın ne?' diye sorunca 'Tamam,' dedim 'yırttım işi.' Sonra top kornere çıktı. Serpil Hoca 'Oğlum, bir dakika kullanma' dedi. Başladı saymaya, 'Eyvah' dedim. Hoca bitirdi saymayı, 'Oğlum bu takımlardan biri 12 kişi, ben kimi saymadım da sahaya girdi?' diye bağırmaya başladı. Bana da konduramıyor. Çıkardı cebinden kâğıdı, sonra döndü bana 'Oğlum Fuat, biz seni saymamışız ki, niye saymadan giriyorsunuz oğlum? Biraz dikkatli olacaksınız' diye bağırmaya başladı ve 'Çık dışarı!' diye çıkardı beni. Özür diledim, Sanlı (Sarıalioğlu) Abi de oradaydı, onun olduğu yere doğru yürümeye başladım. Sanlı Abi, 'Oğlum, sen niye çıkıyorsun?' dedi. Anlattım, o da 'Oğlum sen gayet iyi oynuyordun. Hoca başkasını çıkarsaydı ya' demez mi! Tam o arada Serpil Hamdi Hoca seslendi ve başkasını çıkarıp beni soktu oyuna bir kez daha. Maç sonunda da ya iki ya üç kişiyi seçti ve biri bendim."
Yaman'ın Özkaynak serüveninde birkaç engel ve tesadüf daha yer alıyor. Seçilmesine rağmen bir türlü kulüpten telefon gelmemesi, Yaman'ın babasının Serpil Hamdi Tüzün'ü bularak "Oğlum seçildiğini söylüyor ama arayan olmadı" demesiyle telefon numaralarının alındığı defterin kaybolduğunun anlaşılması gibi…
Ziya Doğan ise bu okula sonradan gelen genç yeteneklerden biri. Serpil Hamdi Tüzünlü yıllardan 1990'ların başına kadar uzanan dönemi anlatan Kolej Havası belgeseli için bir araya geldiğimiz Ziya Doğan, o günü ve Tüzün'den aldığı ilk dersi unutmamıştı:
"Çapa'da futbola başladım ama hiç resmi maça çıkmamıştım. Bu arada İstanbul Genç Karması'nda da oynuyordum. Bir gün Genç Karma, Beşiktaş Genç ile bir maç aldı. Orada Hamdi Serpil Tüzün; beni, Ergun'u ve Kenan'ı beğenmiş, üçümüzü de aldı. O zamanın şartları gereği aynı sezon içerisinde iki İstanbul takımında oynayamıyorduk. Ankara Demirspor'a gönderdiler, altı ay sonra geldik Beşiktaş'a ama kural bir kez daha değişti ve eski kulüpten izin alınması gerektiğine karar verildi. Bu esnada da Kenan, Ergun ve beni Galatasaray istedi. Daha 15 yaşındayım ama 50 bin lira veriyorlar…
Gittik bir gün sabah idmanına, çalışma bitti. Serpil Hamdi Tüzün, üçümüze de 'Kulübe gidin, geliyorum' dedi. Duymuş tabii. 'Genç oyuncunun doğru yerde olması lazım' diyerek girdi konuya ve yedi-sekiz madde saydı, en sonuncusunda da 'Parayı en son düşünün, gelişiminizi sağlamanız daha önemli' dedi. Sonra devam etti: 'Ben bunları söyledim. Hâlâ gitmek istiyorsanız…' dedi ve nüfus kâğıtlarımızı çıkardı, verdi. Ergun ve Kenan aldılar nüfus kâğıtlarını, gittiler. Ben almadım, kaldım odada. Onlar ikinci lig seviyesini aşamadılar, ben on yıl Beşiktaş'ta oynadım. Altı ay olmuştu idmana başlayalı ama ona inandım. Bunda da en büyük etkiyi o yaptı. Sıradan oyuncuya bile çok şey katabilen bir antrenördü."
Tabii ki sadece kariyer rotasında yol gösterici olması ile anlatılacak bir mevzu değil Ziya Doğan'ın Serpil Hamdi Hoca ile yaptığı mesai. Hele de 1970'lerdeki Türk futbol âlemini göz önünde bulundurduğumuzda Tüzün'ün alametifarikasının saha içindeki düşünceleri olduğunu anlıyorsunuz. Ziya Doğan anlatmaya devam ediyor: "Bugün dünya futbolunda hâlâ geçerli, otuz yıl önce anlattıkları. Kademeyi, alan daraltmayı, kontratağa çıkmayı… Hepsini ondan öğrendik."
Süleyman Oktay ise Tüzün'le çıktıkları ilk maçı unutmuyor: "Alibeyköy'le oynadık. Yanılmıyorsam 8-1 ya da 8-2 bitti. Soyunma odasına girdik, çok mutluyuz. Hocamıza ilk maçında galibiyet hediye etmişiz, sekiz gol atmışız… Serpil Hamdi Tüzün içeri girdi.
Hepimizi oturttu önce, şunu dedi: 'Arkadaşlar, bu oynadığınız futbol değil. Siz futbol oynamıyorsunuz, futbolu bilmiyorsunuz, öğrenmemişsiniz!' Hepimizin yüzündeki gülüş gitti bir anda, 'Ne diyor bu!' dedik. Sonra modern futbolu öğrenmeye başladık…"
"Bana göre bir futbol filozofu varsa o da Serpil Hamdi Tüzün'dür" diyerek söze başlayan Fuat Yaman ise Klopp'un gegenpress'ini o dönemde uyguladıklarını anlatıyor: "Düşünün; Liverpool sistemiyle oynayan, bunu 1970'lerde uygulayan bir U19 takımı var. Hatta rakiplerimiz zaman zaman oyunu ceza sahalarına kapanarak oynamaya çalışırdı. O zaman biz de şunu yapardık: Kazandığımız topu kademe kademe geriye doğru oynar ve kendi sahamıza geldiğimizde taca atardık. Rakip mecburen taç atacak, biri taç atmaya gelecek, ona yardıma gelmesi gereken en az iki kişi olacak ve bize alan açılacak. Plan buydu. Topu orada kazanıp hücuma başlıyorduk. Tekrarlıyorum sene 1976…
Ajax bu presi 1970'lerin başında uyguluyordu ama topun olduğu bölgeye üçlü veya dörtlü ani baskılar yapıyorlardı. Diğer takımlar bu şekilde bir baskıya alışık olmadıkları ve uzun süre çözüm üretemedikleri için hazırlıksız yakalanıyorlardı. Ama üç-dört kişinin topa baskı yapması demek, baskı yapan takımın diğer alanlarda boşluk vermesi demekti. Eğer rakip topu iyi çıkarırsa boş kalan bölgede seni az adamla yakalayabilirdi. Serpil Hoca'nın bize öğrettiği baskıda, toplu oyuncuya bir kişi basar, diğerleri de sahanın kalan kısmını bölüşürdü. Üstelik topa sahip olan rakibe baskıda da yarım metrelik bir mesafe isterdi ki defansımız yükseldiğinde atılacak bir uzun top bizi zorda bırakmasın."

Beşiktaş Genç Takımı - Fuat Yaman (Ayaktakilerden soldan ikinci) - Ziya Doğan (Ayaktakilerde en sağda)
Bek bindirmeleri, kısa-uzun verkaçlar, ters ayak çalışmaları… O dönem Türkiye'ye uzak idman biçimlerinin Tüzün tarafından ülkeye getirildiğini anlatıyorlar hep bir ağızdan. Bir de aidiyet 'idmanları' var tabii. Söz, yine Fuat Yaman'da: "Beşiktaş bayrağı vardı, o bana zimmetliydi. Her maçtan sonra eve götürürdüm, annem yıkar, ütülerdi. Sonraki maça götürürdüm ve Şeref Stadı'nın soyunma odalarının girişindeki peteklere koyardım… Isınırdık, maç konuşması yapılırdı, Serpil Hamdi Hoca son sözlerini söylerdi ve sırayla tek tek o bayrağı öperek sahaya çıkardık. İçeride dışarıda her maç! Futbol eğitiminden daha önde tuttuğu bir şeydi kulübün tarihini öğretmek. Şeref Görkeylerden girer, Kaya Köstepenler, Süreyya Özkefeler, Ahmet Fetgeriler… Hepsini bize öğretti. Bir de sınav yaptı. 'Hangi kulüpte olduğunuzu, ne tür bir büyüklükte olduğunuzu bilmelisiniz' derdi. İlk zamanlar 'Bunların bize ne faydası olacak?' diyordum ama öyle değil işte."
1970'lerin özellikle de sonlarına doğru ligde kötü sonuçlar alan, ekonomik olarak zor günler geçiren ve kulüp içindeki kaosa çözüm bulamayan Beşiktaş için tek umut kaynağı Özkaynak Düzeni olarak görülmekteydi. A takımın bulunduğu ortamın ne kadar karamsar olduğunu anlatıyor Yaman: "Genç takımda maça çıkacağız, o zaman A takımdan önce biz oynuyoruz. Tam kapalı tribünün altında kalan koridorda ısınıyoruz, o dönem Beşiktaş kötü durumdaydı ve taraftarının meşhur tezahüratı vardı: 'Başın öne eğilmesin. Aldırma Kartal aldırma!' Serpil Hamdi Hoca, 'Duyuyor musunuz?' dedi, 'Bir gün gelecek bu tezahürat buradan silinip gidecek. Hiçbir insana bunu söyletmeyeceksiniz. Beşiktaş, insanlara galibiyet, şampiyonluk şarkıları söyletecek. Bana söz verin!'"
Sınav
Süleyman Oktay, Özkaynak tedrisatından geçip 1977-1978 sezonunda A takıma yükselen ilk isim olmuştu. Ertesi sezona da A takım kadrosunda başladı. Ama henüz ilk 11'de forma giymemişti. Lige kötü başlayan takım, sezonun ilk yarısının son maçında Zonguldakspor'a İnönü'de 1-0 kaybetmiş, Ali Çoban ile Hayri Kol oyundan atılmıştı. Altıncı sıradaki Beşiktaş, 1967'den beri hasret kaldığı şampiyonluğa uzaktı ve işler yine sarpa sarmıştı. Devre arasında, 3-1'in rövanşında İnönü'de ağırlayacakları Adana Demirspor maçından önce, antrenör Doğan Andaç'ın alternatifi yok denecek kadar azdı. Çare, Serpil Hamdi'nin öğrencilerinde bulundu. Süleyman Oktay anlatıyor: "Gönen kampına gittik, oynamasam da kadrodaydım, bir de genç takımdan Ziya ve Fuat'ı çağırdılar… Burhan, Küçük Haluk ve Tuğrul da geldi. Ama o dönemki antrenörümüz Doğan Andaç; Fuat'ı, Ziya'yı ve beni oynatma konusunda kararını vermiş yönetimle konuşup. Bize de bir gün önce söylediler…"
Ziya Doğan ise dönemin başkanı Gazi Akınal'a hakkını veriyor: "Akınal sağladı o gün sahaya çıkmamızı. Bazı yöneticiler karşı çıktı. 'Bu toprak sahada futbolcu yetişmez' ya da 'Bunlar o yükü kaldıramaz!' dediler. Gazi Akınal masaya yumruğunu vurdu ve 'Ben bu kulübün başkanıysam bu çocuklar oynayacak' dedi."
Süleyman Oktay, iki senedir kadroda yer alsa da ilk 11'de oynayacağını bilerek takım otobüsüne binmenin farklı bir duygu olduğunu anlamış: "İnönü'ye otobüs yaklaşırken tezahüratlar duyulmaya başlandı. Ben uzun süredir o otobüse biniyordum ama ilk kez oynayacağımı bile bile gidiyordum İnönü'ye. Beşiktaş küme düşmeye oynuyordu o sene ama 35 bin seyirci vardı her maçta. Soyunma odasına giderken Kapalı'daki tezahüratlar geldi kulağımıza. O ses çok motive ederdi beni. Maç saati geldi. Yaklaşık yirmi merdiven var, tünelden sahaya çıkan… Krampon sesleri, tezahüratlar… Gencecik bir çocuğum, oradan hırsla depar attım. Sahaya adımımı attığımda gözlerimden yaş gelmişti. Yıllardır beklediğim andı bu..."
Yirmi yaşındaki Fuat Yaman da 'o ânı' bekleyenlerden biriydi: "Küçük yaştan beri Beşiktaş maçlarına gidiyordum. Daha yaşım küçükken, param da yokken, Beleştepe'den, kalenin bir bölümünü gören açıdan maçları izlerdik. Beleştepe'ye gitmemin nedenlerinden biri Beşiktaş takımının, tünelden İnönü'ye çıkışını görmekti. Önce üç-dört polis girer, kenara çekilir, sonra da Beşiktaş sahaya çıkar… Kalbim duracak gibi olurdu. Orada oturan bir çocukken önce Şeref Stadı'na ayak basıyorsun, bir buçuk sene sonra da o tünelden çıkıyorsun. O an 'Şimdi nefesi kesilen, kalbi duracakmış gibi olan kaç çocuk vardır acaba?' diye düşündüm."
Beşiktaş; Paunovic'in golleriyle 2-0'lık skoru alıp turu atlasa da zafere hasret taraftar ve futbol âlemi genç oyunculara odaklanmıştı. Fuat Yaman, birçoklarının alışık olmadığı bir şeyin gerçekleşmesini şöyle örnekliyor: "O gün çok kötü oynadım aslında. Ama bizim basın, altyapı oyuncularının oynamasına alışık olmadığı için methiyeler düzdü bana."
Süleyman Oktay ve Ziya Doğan, Beşiktaş ile profesyonel sözleşme imzalıyor
Beşiktaş'ın gençleri, bu maçtan sonra sezonun geri kalanında da forma giymeye başladı. Bir süre sonra da bir diğer Özkaynak ürünü Fikret Demirer kadroya girmeyi başardı. Ziya Doğan, ilk sinyali o dönemde verdikleri kanısında: "Sonra da kritik iki maç vardı; Fenerbahçe ve Bursaspor. Yenilirsek küme düşme riski artacak. İki maçta da gol attım ve beraberliği kurtardım. Öyle olunca 'Onlarca oyuncu alacağımıza ne varsa altyapıda var' dediler ve altyapıya yöneldiler."
Süleyman Oktay ise daha iddialı: "Dönemin başkanı Mehmet Üstünkaya'ya, Serpil Hamdi Hoca'yı ona öneren Gündüz Tekin Onay'a, yardımcılığını yapan Adnan Dinçer'e de haklarını verelim ama şundan çok eminim; o gün ben, Fuat ve Ziya sahada başarılı olmasaydık ve Beşiktaş elenseydi, bizden sonra gelecek Fikretler, Rızalar, Feyyazlar, Aliler, Gökhanlar… Hiçbiri oynayamazdı. Emin ol! İlk sıkıntıyı biz çektik. A takıma çıktığımızda büyükler mobbing uyguladı bize. Bir tek Rasim Abi bizi korudu. 1980'lerde gelenler bizim elimize geldiği için onları koruduk, rahat ortamda büyümeleri için uğraştık."
Süleyman Oktay, sohbetin bu kısmında Serpil Hamdi Tüzün'ün yıllar önce ona söylediklerini hatırlıyor: "Siz bu ordunun piyadeleriydiniz. Cephede en öndeydiniz. Tellere vurdunuz vurdunuz, telef oldunuz. Arkanızdan gelenler üzerinize basıp devam etti."
Gençlerin bu yükselişinden sonra Beşiktaş yönetimi, ertesi sezon takımın başına Serpil Hamdi Tüzün'ü getirdi. Ercan Ozan, Haluk Çakar, Burhan Ertürk gibi Özkaynak futbolcuları ile takviye edilen A takım, potansiyele rağmen kulüp tarihinin en kötü sezonlarından birini yaşayacaktı. Ligin son maçında Ercan Ozan'ın golüyle Zonguldakspor'u yenerek kümede kalan Beşiktaş'ta Tüzün'ün görevine son verildi. Bugün bakıldığında bu sonuç Tüzün'ün başarısızlığı olarak görülse de Oktay, Yaman ve Doğan; Rasim Kara dışındaki tecrübeli oyuncuların, gençler ve Tüzün'e karşı cephe aldığından bahsediyor. Fuat Yaman'ı dinliyoruz: "A takımın başına geçtiğinde kendine ait olmayan mantalite ile de başarılı olabilirdi ama ikilemde kaldı. Genç takımdan sekiz-on kişi çıksak ve altımız ilk 11'de oynasak, takım bize ayak uydururdu. Ama öyle berbat bir takımın içine girdik ki telef olduk. Beş sene sonra görev alsa işin üstesinden daha iyi gelebilirdi."
Miras
1981-1982 sezonunda şampiyonluğa ulaşan Beşiktaş'ın kadrosunda Tüzün'ün öğrencileri ağırlıklarını koymayı başarmışlardı. Düğümü çözen Eskişehir maçında iki gol atan Ziya Doğan'da söz: "Şampiyon olan takımda ben, Süleyman, Rıza, Fikret, Kenan, Küçük Haluk gibi altyapıdan gelen oyuncular vardı. Milyonlar harcandı, takım 15 yıl şampiyon olamadı ama altı-yedi altyapı oyuncusuyla kupa geldi."
Fuat Yaman, Ziya Doğan ve Fikret Demirer gibi futbolcularla ayrılıklar yaşansa da; 1980'li yıllarda, özellikle de Dorde Milic dönemindeki gençlik aşısı Beşiktaş'ın kaderini değiştirdi. SiyahBeyazlılar, 1982'den 1990'ların ortasına kadar şampiyonluğu en istikrarlı şekilde kovalayan takım oldu. Omuz sakatlığı nedeniyle 1984'te henüz 25 yaşındayken futbolu bırakan Süleyman Oktay, kritik şampiyonluğu şöyle anlatıyor: "O şampiyonluk camianın üzerindeki moralsizliği attı. Öyle bir durum vardı ki Beşiktaş'ın büyüklüğü tartışılıyordu. O zafer herkesin gözünü Beşiktaş'a ve Özkaynak'a çevirdi. Ziya, ben, Rıza, Kenan, Burhan, Fikret, Küçük Haluk ve Tuğrul hep Özkaynak'tan çıkmaydık, Feyyaz da yavaş yavaş bizimle idmana çıkıyordu… Hem 15 yıl sonra şampiyonluk geldi hem de Özkaynak Düzeni işleme konmuş ve temel atılmıştı. Bence Beşiktaş tarihinin en önemli şampiyonluğudur o."

1981-1982 sezonunu şampiyon kapatan Beşiktaş takımı...
Beşiktaş'a kendi yetiştirdiği topçulardan bir iskelet oluşturan Tüzün, ilerleyen yıllarda Genç Milli Takım ile de Avrupa şampiyonluğu yaşadı ve son olarak da Sergen Yalçın'ı futbola kazandırarak yetiştiricilik kariyerine şık bir imza daha kondurdu. Sergen Yalçın'a gol senaryoları çizdirdiği defter hâlâ konuşuluyor. Yaman, kendisinin de benzer bir görevi olduğunu anlatıyor: "Bana da 16 yaşımdayken defter vermişti. Her maçtan sonra karşılaştığım zorluklar, maçta neyi iyi, neyi kötü yaptım, bunları yaz derdi. Bana zulüm gelirdi maçtan gelip bunları yazmak. Ama bu görev ne kadar önemliymiş, sonradan anlıyorsun. Daima maçı yaşıyorsun. Hep şunu derdi: 'Maçtan sonra en çok başınız ağrıyacak. Ayaklarınız, bacaklarınız değil. Düşünmekten yorulacaksınız.' Kariyerim boyunca hep başım ağrıdı bu yüzden." Yaman, Tüzün'ün ülke futboluna daha da fazlasını verebileceğini de düşünüyor: "Ondaki bu yeteneği görebilecek bir futbol adamı, bir futbol kulübü çıkıp da 'Al, bu kulübün anahtarları senin' demedi. Ben onun sayesinde futbolcu oldum. Ama o benim kadar şanslı değilmiş."
Yıllarca Süper Lig'de çalışan ve Nevio Scala gibi önemli bir antrenörün yanında görev yapan Ziya Doğan ise hocasını şöyle anlatıyor: "Ben dünyaca ünlü teknik adamlarla çalıştım. Hamdi Serpil Tüzün o adamlardan bile öndedir. Onunla elli metre yürürken yaptığın sohbette bile çok şey öğrenirsin."
1970 yılından beri kulübün içinde olan Süleyman Oktay ise Beşiktaş kültüründe Tüzün'ün de büyük bir parça olduğunu vurguluyor: "O Baba Hakkılar, Sanlı Abilerden sonra arayı güçlendiren bir şey Özkaynak. Bu bir tarih. Bu geçişleri benden daha iyi anlatan biri çıkmaz sanırım. Bire bir yaşadım. Serpil Hamdi Hoca'nın Şeref Stadı'na ayak bastığı gün oradaydım. Baba Hakkı'nın elini öptük, Süleyman (Seba) Abi'yle yaşadık, Mehmet Üstünkaya dönemini gördük… Hepsinde oradaydım. Serpil Hamdi Tüzün de onlar gibi 'Beşiktaş kimliğini' ileriki nesillere taşıyanlardan biridir."