Önümüzdeki Maçlar

17 dk

Primoz Roglic, kendisinden bahsetmeyi çok sevmiyor. Fakat biz seviyoruz. Çünkü onun hikâyesinde hem peri masalı hem de korku filmi var.

Sevgili Primoz,

Nasılsın? Sen beni tanımıyorsun. Aslında ben de seni tanımıyorum. Tabii ki kariyerini biliyorum. Kayakla atlamayla spora adım attığını, alt yaş gruplarında dünya şampiyonluğuna ulaştığını biliyorum. Planica'daki meşhur kazanı da seyrettim. Kazadan sonra yeniden spora döndüğünü ama bir noktada tıkandığını da duydum. Yirmili yaşlarının başında kayakla atlamayı bırakman, üniversiteye başlaman, para kazanmak için yaptığın işler... Evet, bisiklete kafayı taktığın ilk aylarda sabahları saatlerce antrenman yaptığını, ona antrenman denirse, geceleri ise bir süpermarkette asansör temizlediğini biliyorum. Sonra bisiklet takımlarına attığın epostalar, Adria Mobil'den aldığın kabul, Azerbaycan'da kazandığın ilk yarış, 2015'te Jumbo-Visma'ya transferin, büyük turların zirvesine yolculuğun… Kısacası, on senede o asansörü nasıl çıktığını biliyorum.

Fakat seni hiç tanımıyorum. Bisikletle yatıp kalkan herkes gibi. Hepimiz zaman zaman kapını çaldık, hikâyeni anlatmaya çalıştık. Ancak bütün bu çabalar beyhude. Ben senden henüz röportaj koparamadım ama bir gün konuşursak da yaşanacakları tahmin ediyorum. Bütün gazeteciler, aynı şeyi söylüyor. Konuşmaktan hoşlanmıyorsun. Hayır, kaba değilsin. Son derece naziksin. Sadece fazla normalsin ve bu biraz tuhaf. Gerçek şu ki bu sporun şampiyonları farklıdır. Ama sen iddialı veya şiirsel laflar etmeyi, gizemli bir portre yaratmayı sevmiyorsun.

Seni çözmek gerçekten de imkânsız. Hep bildik klişeleri sıralıyorsun: "Bugün bacaklarım iyiydi. Takımım güzel çalıştı. Onlar olmadan yapamazdım." Veya "Kazananı tebrik ederim. Yarın yeni bir gün. Önümüzdeki yarışlara bakacağız." Ve bu klişeleri cidden yerine getiriyorsun. 2020 Fransa Turu'nu, sarı mayoyu 11 gün taşıdıktan sonra, vatandaşın Tadej Pogacar'a saniyelerle kaybettiğinde bile bunu yaptın. Herkes bir daha toparlanmanın çok zor olacağını düşünürken sen devam ettin. Hemen gidip Liege-Bastogne-Liege'i aldın. Sonra bir İspanya Turu zaferi daha. Bu sene yine öyle. En büyük hedefine, Fransa Turu'na erken veda ettin ama İspanya'da yine kraldın. Akabinde olimpiyat altını aldın.

Hepimizin merakı aynı: Nasıl bu kadar çabuk kendine geliyorsun? İnsan mısın, yoksa bir duvar mı? Bütün bunları anlatmanı istiyoruz ama sen susup işine bakıyorsun. O yüzden seni abartmak ya da anlatmak bize düşüyor. Sevgili Primoz, anlatılan senin hikâyen. Yani galiba.

1

Sır. Luka Zele'ye ilk sorum bu: Slovenya bisikletinin sırrı ne? Son üç İspanya Turu'nun galibi Roglic'le son iki Fransa Turu'nun şampiyonu Pogacar'ı nasıl yetiştirdiniz? Sloven antrenör, önce penceresinden gördüğü bir manzarayı anlatıyor: "Şu an dışarıyı seyrediyorum; çocuklar, gençler bisikletleriyle okula gidiyor. Burası zaten bisiklet dostu bir ülkeydi ama her geçen gün bisiklete olan ilgi artıyor. Tabii ki bu saydığınız yetenekler sayesinde. Elbette şanslıyız. Tabii bu aynı zamanda Slovenya bisiklet sisteminde verilen emeklerin karşılığı." Peki ya sırrınız? "Bence bir sır yok. Bu hegemonyayı açıklayabilecek tek, büyük bir neden yok. Bahsettiğimiz insanlar, çok yetenekli bireyler. Elbette perde arkasında ciddi bir emek var. Temelde iyi bir yapı var, alt yaş gruplarıyla, ekiplerle… Fakat böylesine yetenekli iki bireyin bulunması, aynı dönemlere denk gelmesi devasa bir şans."

Oldukça gerçekçi. Geçmişte Türkiye'de de çalışan, bugünlerde Slovenya'da görev yapan bir koç olarak Zele "Şunu yaptık, bunu yaptık" diyebilir, kendisine ve çalışma arkadaşlarına övgülerin sıralanmasına izin verebilirdi. Ama hayır. Bir sır yok. Elbette emek var, elbette çalışma var, elbette planlama var. Zaten daha evvel, Ekim 2020 sayımız için Caner Eler'e bu yapıyı anlatmamış mıydı? "Slovenya, 1991'de Yugoslavya'dan ilk ayrılan ülke olduktan sonra sistemin bazı doğru öğelerini miras aldı. Slovenya'da farklı sporlarla uğraşan çok fazla genç ve onlara yardımcı olan güzel bir sistem var. Bu sistem içinde çocukları yol bisikletine biraz daha ileri bir yaşta adapte ediyoruz. Zira 11 yaşından önce yollarda yarışmak tehlikeli olabiliyor. Onları kapalı parkurlarda küçük gruplar halinde eğitiyoruz. 23 yaş altında elli-altmış civarı lisanslı sporcu var. Başarılı sonuçlar bu havuzdan çıkıyor. Yakından takip ediyoruz, her gün birlikte idman yapıyoruz. Bu sabırla işlenen bir sistem."

Devlet televizyonunda çalışan, Roglic üzerine 2020'de belgesel yapan gazeteci David Crmelj de aynı fikirde. "Sır? Hayır, hayır, hayır… Elbette sistem harika. Ama ne kadar çalışırsanız çalışın, bazen o yetenekler çıkmaz. Bu nesilden önce de çok çalışılıyordu ama bir Pogacar ya da Roglic gelmiyordu. Ama bazen böyle yetenekler çıkar. Primoz'a bakın, onu araştırıyorsunuz. Hikâyesine bakın, benzerine rastlanıyor mu? Başka sporlarda var mı böyle bir örnek? Eğer Pogacar'a bakarsanız, evet orada bir süreç var. Orada Slovenya bisiklet ekolü var. Dokuz yaşından itibaren Sloven bisiklet sisteminin bir parçasıydı. Ama Primoz bir anda çıktı. Tanrıya şükürler olsun ki Slovenya'dan çıktı."

Gerçekten de Roglic'in bir benzeri yok. Daha evvel iki sporda başarılı olan çok sayıda isim gördük. Çocukluğunda icra ettiği sporu bırakıp bir başkasında profesyonel olanlara da rastladık. Ama Roglic, bir istisna. Yirmili yaşlarının başında yeni bir spora başlayıp onda da zirveye çıkmak... İşte bu, bu çok başka bir seviye. O yüzden sevgili Primoz, biraz sayılara döneceğiz.

2

Tadej Pogacar, 2020 Fransa Turu'nu unutulmaz bir zamana karşı etabıyla Roglic'ten söküp aldığında herkes benzer cümleler kuruyordu. Tadej, daha 22 yaşındaydı ve henüz kas gelişimi bile tamamlanmamıştı. Gelecek adına hem heyecan hem de korku veriyordu. Akıllarda aynı soru vardı: Onu nasıl yenebilirdiniz? Roglic ise öyle dramatik kaybetmişti ki… O zamana karşıya 57 saniye farkla önde girmişti. Dahası Sloven sporcu otuz yaşındaydı ve bir daha eline böyle bir şans geçmeyebilirdi. Bakınca, son derece doğru çekilmiş bir fotoğraf değil mi? Ama işi karıştıran bir detay var. Pogacar, 22 yaşında Fransa Turu'nu kazandı ama bisiklete 2009'da başlamıştı. Roglic ise ondan üç yıl sonra, 2012'de iki tekerin dünyasına dahil olmuştu. Yani aralarındaki sekiz yaş farkına rağmen aslında toplam kilometrede Roglic, genç rakibinden gerideydi.

Fakat dedik ya, Roglic bir istisna. Bilim de bunu söylüyor. Yeniden telefonun ucundaki Luka Zele'ye dönüyorum. Unutamadığı bir teste getiriyor sözü. Roglic, 2019'da Ljubljana Üniversitesi'ne giderek bir dizi testten geçmiş. Ve görmüşler ki Primoz'un sekiz-dokuz yıl önce kayakla atlamacıyken çıkan değerleriyle o günkü değerleri yakın. Değişen idman takvimine, çalışma metotlarına ve vücut yapısına rağmen hâlâ eski meslektaşları kadar esnek ve hızlıymış. Bu fotoğrafa da bakarak Roglic'in dağlardaki dayanıklılığının, tırmanış finişlerindeki hızının ve zamana karşılardaki temposunun ipuçlarını anlayabilirsiniz. Yani biraz. Yoksa mantık, hâlâ bu hikâyeyi anlayamıyor.

Kayakla atlama ve bisiklet, fiziksel olarak başka dünyalar. Zihinsel olarak da farkları çok. Birinde her şey birkaç saniyede olup bitiyor, atlıyorsunuz ve sonucunu görüyorsunuz. Diğerinde ise saatlerce pedallamanız gerekiyor. Odaklanma pencereniz zıt. Roglic'in dağlarda atakları karşılaması, tırmanış finişlerindeki sprintleri bu iki ayrı zihin yapısının bir sonucu olabilir. Belki de ben masal anlatmaya başladım. Sayın Zele, sizce var mı benzerlikler? "Mental anlamda var. Tutku, adanma, motivasyon, cesaret, odaklanma… Ama fiziksel açıdan kıyasladığınızda işler değişiyor. Hem bisiklet hem de kayakla atlama uzmanlarıyla çok konuştum ama Roglic'in nasıl iki sporda birden böylesine başarılı olabildiğini kimse bilmiyor. Kendisi hariç."

Farklı sporlarla meşgul olarak yetişmenin genç yeteneklere yaptığı olumlu etki son yılllarda hep David Epstein'ın Çok Yönlü kitabı referans gösterilerek yorumlandı. David Crmelj de o sularda yüzmeyi tercih ediyor: "Büyük sporcuların çoğunun birden fazla dalda başarılı olabileceğini düşünürüm hep. Çünkü özel bir zihne sahipler. Fizik diyeceksiniz, tabii ki o da mühim, tamam. Ama her şey kafada başlıyor. Remco Evenepoel'a bakın, iyi bir futbolcuydu bisiklete geçmeden. Primoz, kayakla atlamada çok iyiydi. Ve iki spor o kadar farklı ki! Örneğin kayaklı koşudan bisiklete geçseydi daha normal gelebilirdi. Fakat kayakla atlama, bambaşka bir disiplin. Bu özel bir hikâye, çok özel."

Bir testle başlamıştık, başkasına gidelim. Profesyonel olmadan önce, 2012'de Dr. Milicu Tus'un denetiminde testlerden geçmişti Roglic. Ve orada, bisikletçiler için hayati olan, VO2max değerleri (kanın oksijen taşıma kapasitesi) 81.6 çıkmıştı. Sloven gazetesi Metropolitan, bu testleri yakın zamanda hatırlattığında Roglic, "O güne kadar bisiklete pek binmediğim düşünüldüğünde sonuçlar epey şaşırtıcıydı" yanıtını veriyordu. Sonra, "Hâlâ bu değerleri takipte misin?" diye sorulduğunda her zamanki klasik yanıtlarından birini vermişti: "Prensipte, evet. Ama yarışlarda ölçüm cihazlarını her zaman kullanmıyorum. Bana bir anlam ifade etmediği için değil. Ama şuna inanıyorum: Yarış, yarıştır. Kazanmak istiyorsanız hızlı gitmelisiniz. Ekranda hangi numaraların olduğu mühim değil." Primoz Roglic bu. Hep en iyisi olmayı hedeflediğini biliyoruz ama sözlerinden değil, aksiyonlarından ve yakınlarından.

3

Hep 2020 Fransa Turu'na dönüyorum. Spor yazarları kırılma anlarını sever. Roglic'in kaybettiği gün, eski bisikletçi Andy Schleck'i aramıştım. Schleck de 2011'de, Roglic'ten dokuz sene önce sarı mayoyu benzer şekilde kaybetmişti. Zamana karşı etabıyla. Neler hissediyordu, içi cız etmiş miydi? Schleck, trende seyahat ederken "Basit bir cevabım var buna" demişti: "O gün kazanmak için her şeyimi vermiştim. Tıpkı Roglic'in her şeyini verdiği gibi. Eğer başka nedenlerden kaybedersen bunu kabullenmekte güçlük çekiyorsun. Lakin her şeyini verdikten sonra yapabileceğin bir şey yok. Yarış sonunda Roglic'in Pogacar'ın yanına gittiği ve 'Tebrikler' dediği an var ya, işte orada neler hissettiğini çok iyi biliyorum. Fakat ne yapabilirsiniz ki? Gerçek bir yarışçı mağlubiyeti kabullenmeyi bilir. Elbette şu anda hayal kırıklığına uğramış vaziyette. Ama yıllar sonra baktığında şunu görecek, Fransa Turu'nda ikinci olmak da fena bir sonuç değil. 21 etap boyunca savaştı, sarı mayoyu korumak için elinden geleni yaptı ama olmadı. Spor böyle bir şey."

O günle barışmıştı Schleck. Ama unutmayın, dokuz sene geçmişti. Arada yeni bir hayata başlamıştı. Açıkçası onun için konuşması biraz daha kolaydı. Ama Roglic. Televizyonu açtığı, gazetelere baktığı, sosyal medyaya girdiği an Pogacar'ın gülümseyen suratını ve kendi yıkıntısını görmek zorundaydı. Yere yattığı o an. Etrafındakilerin teselli edişi. Hepsi unutulmazdı. Ama Roglic unuttu. "Önümüzdeki maçlara bakacağız" klişesini hikâye anlatmayı seven spor edebiyatının panzehiri olarak konumlandırıyorsanız, Sloven bisikletçi bu akımın poster çocuğu. Çünkü buna gerçekten inanıyor. Hep önündeki yarışlara bakıyor.

Dolayısıyla kırılma ânını boşverin. "Primoz Roglic kimdir?" diye düşünüyorsak 2020 LiegeBastogne-Liege, daha açıklayıcı bir yarış. 257 kilometrelik klasik, takvimin en köklü yarışı olmasıyla farklı bir yerdedir. Ve bitmek bilmez. O gün, Fransa'daki yenilgisinden iki hafta sonra, Roglic beşli bir grupla son bölüme kalmıştı. Son kilometreye girerken bütün gözler Julian Alaphilippe'in üzerindeydi. İlk atağı Matej Mohoric yaptı, sonra Marc Hirschi ve Pogacar kendini gösterdi, en son Alaphilippe çıktı ve herkesin beklediği atağı yaptı. Pogacar ve Hirschi, pedallara asılmayı bırakmışlardı. Alaphilippe, kollarını kaldırmış ve zaferini ilan etmişti. Fakat henüz çizgiden geçilmemişti ve Roglic durumun farkındaydı. Alaphilippe kutlamaya başlarken Roglic son hamleyi yapmış ve yarışı kazanmıştı. Finiş çizgisinden geçmeden kazanılmayacağını en iyi bilen kişiydi ve bunu göstermişti.

Peki ya 2020 İspanya Turu? Sondan bir önceki etapta, Richard Carapaz atağını yaptığında ve Roglic, genel klasman zirvesini kaybedecekmiş gibi göründüğünde hepimiz aynı duygulara kapılmadık mı? "Hayır, yine mi?" diye sormadık mı? Oysa Roglic sakin kaldı ve Fransa'da başına gelenin İspanya'da tekrarlanmasına izin vermedi. Sloven yıldız, hep önüne baktı. 2021 Fransa Turu'nun üçüncü etabında kaza yaptığında ve dokuzuncu etapta, 4 Temmuz'da yarışı bırakmak zorunda kaldığında yine kendisine yeni bir dünya inşa etmeyi bildi. Üç hafta sonra, 28 Temmuz'da bir olimpiyat şampiyonuydu. Zamana karşıda rakiplerini tarumar etmişti. Bitmedi, 5 Eylül'de bu sefer üçüncü İspanya Turu'nu kazanmış şekilde podyumda dikildi. Hep önüne bakıyordu.

4

Sırla başlamıştık, oraya dönelim. Sloven yıldızın psikolojik gücü de herkes için sırrını koruyor. Bütün inişler çıkışlar içinde nasıl oluyor da böylesine sakin kalabiliyor? Luka Zele de buna inanamayanlardan: "En büyük gücü bu: Hayal kırıklıklarını çabucak arkasında bırakıyor. Bunun bir sporcu için önemini anlatmak zor. Öyle bir Fransa Turu yenilgisinden sonra böylesine hızlıca toparlanmayı başkası başaramazdı. Ama düşününce, bisikletin özü bu. Yarış takvimi dar, sürekli başka bir rekabetin içine yuvarlanıyorsunuz. Hele büyük turlarda sürekli toparlanmanız, yorgunluğunuzu veya mutsuzluğunuzu atlatmanız gerekiyor."

Jumbo-Visma'daki antrenörleri, Sloven bisikletçi hakkında hep aynı noktaya vurgu yapıyorlar. Roglic, basit bir sporcu. Bunu aşağılamak için söylemiyorlar. Daha çok bir durum tespiti. O, hikâyesini de taktiğini de yarışını da basit tutuyor. Ne başarılarını ne da başarısızlıklarını abartıyor. Bisiklete geç başlamasının avantajı da burada. Bu sporun trajik yenilgileri seven edebiyatıyla hiç arası yok. Bisikletin tarihini de pek bilmiyor. Onun için bu spor, keyif aldığı bir meslek. Dışarıdan bakıldığında sakin, sessiz, kendi halinde. Ama içten içe büyük hedefler koyuyor ve bunları başarmak için engel tanımıyor.

Belgesel çekimleri sırasında David Crmelj'in Roglic'e dair yepyeni bir şey öğrenip öğrenmediğini merak ediyorum. "Hayır" diyor, "Slovenya küçük bir ülke. Burada herkes birbirine dair her şeyi bilir." Zaten başta da Roglic'le buna göre anlaşmışlar. Hatta hiç kayakla atlama safhasına girmemişler bile. "Kazayı göstermedik. Çünkü altı-yedi yıldır Slovenya televizyonlarında sürekli gösterildi o kaza. Bisiklete başlangıç hikâyesinden meseleyi almak daha da hoşumuza gitti. Kayakla atlamayı bıraktıktan sonra çalışmaya başlaması, bir markette mesai yaparken bisiklete merak salması, ilk günleri…" Peki orada açık mıydı Roglic? "Primoz, her zaman naziktir. Çok iyi bir aileden geliyor. Elbette ben onu gazeteci olarak tanıyorum, arkadaşı değilim. Onunla zaman geçirdiğinizde kısa sürede şunu anlarsınız: Karşınızda olağanüstü yetenekleri olan sıradan bir insan var. Her konuda onunla konuşabilirsiniz ama kendisi hakkında çok şey söylemek istemez. Hayatı hakkında çok konuşmak istemez."

İşte Roglic böyle bir figür. Aslında anlatacak özel bir hikâyesi var, bisiklet tarihinin en kendine has öykülerinden biri. Ama konuşmayı sevmiyor. Buna rağmen Crmelj, Roglic'in Slovenya'daki popülaritesinin Pogacar'a göre hâlâ biraz daha yüksek olduğunu söylüyor: "Çünkü önce o vardı. Bütün bu ilgiyi o başlatmıştı. Fransa Turu'nda etap kazanan, büyük turlarda ilk ona giren, podyumun en üst basamağına çıkan ilk Sloven oydu. Birçok insan bisikleti onunla birlikte izlemeye başladı. Tabii şimdi bakınca Tadej, iki kez Fransa Turu kazanan bir sporcu. Yine de az farkla hâlâ Primoz'un daha popüler olduğunu söyleyebilirim. Benim hissim bu yönde."

Roglic'in öyküsündeki en büyük sır aslında başarının klişelerden ibaret olması. Elbette Roglic bir istisna ama o istisnada bile sabah erkenden kalkmak, herkesten daha fazla çalışmak, genetik avantajlarını doğru planla birleştirmek, cesareti de korkuyu da dengelemek ve herhangi bir başarıya ya da mağlubiyete dünyanın zirvesi ya da sonu muamelesi yapmamak var. Ülkesinin de bazı klişe sırları var. Roglic'in genetik kapasitesi ve ilgisi, geç de olsa, Sloven koçlarla birleşmeseydi, belki başka ülkede olsaydı, bu noktaya gelemeyebilirdi. Eğer Adria Mobil'deki antrenörü Bogdan Fink, Jumbo-Visma'dan Frans Maassen'i tanımasaydı bu öykü ülke çapında, daha mütevazı bir yerde kalabilirdi. Maassen, bugün bile her zaferden sonra Bogdan Fink'e mesaj attığını itiraf ediyor. Teşekkürler Bogdan.

Belki de odaklanmamız gereken, bu klişeler. Luka Zele'ye "Sloven bisikleti, dünya sporundaki bilimsel gelişmeleri yakaladı mı?" diye soruyorum ama cevabı başka yere götürüyor. "Evet, modern bisiklete uyum sağladık. Ama günün sonunda, esas mühim olan tutkunuz ve enerjiniz. Teknoloji, bilim, bütün o ayrıntılar elbette kilittir ama temelde şu önemli: Her sabah uyanıp o bisiklete binmek istiyor musunuz? Her gün erkenden kalkıp bisikletçilerinizi takip eden bir arabanın içinde saatlerinizi geçirmek istiyor musunuz? Bu tutkuyu sürdürmek, sistemin içinde insanların her gün motive şekilde işe gitmelerini sağlamak gerekiyor. Kısacası, teknolojiyi takip etmek dışarıdan göründüğü kadar önemli değil. En başta tutkuyu kaybetmemek geliyor. Gerisi detaydır."

Primoz Roglic de bunun farkında. Bize söylemese de. Her sabah uyanıyor ve pedal çeviriyor. İyi bir gün geçirmedi mi? Tarihi bir yenilgi mi yaşadı? Veya tam tersi, şampiyon mu oldu? Mesele değil. Yarın yeni bir gün. Önümüzdeki maçlara bakacağız.

Socrates Dergi