Ördüğümüz Duvarlar ve Yıktığımız Duvarlar

5 dk

17 yaşında çıkardığı albüm, müzik dünyasında çığır açmıştı. Ama Vanessa Mae’in planları çok daha farklıydı.

2014 Soçi’ye ilişkin akıllarda en fazla kalan mevzulardan biri, ünlü keman virtüözü Vanessa Mae’nin, babasının memleketi Tayland’ı temsilen Alp disiplini yarışlarına katılmasıydı. Sıra dışı şovlar ve füzyon denemeleriyle icra ettiği kemanı, Vanessa’yı pop dünyasının zirvesine taşımıştı. O, İngiltere’nin en çok kazanan, en genç sanatçısıydı. Vanessa’nın olimpiyatta yarışacak kadar ‘yetkin’ bir kayakçı olması hem spor hem müzik çevrelerinde şaşkınlıkla karşılandı. Katıldığı her iki yarışı da son sırada tamamlamış olmasına rağmen, kemanından bir sene ayrı kalmak pahasına olimpiyata hazırlanmış ve katılmaya hak kazanmış olması bile pek çoklarının gözünde takdire şayandı. Ancak bir süre sonra bu kazanımın, dört süper büyük slalom yarışının manipülasyonuyla gerçekleştiği ortaya çıktı. Uzun lafın kısası; Tayland Kayak Federasyonu, Vanessa’nın olimpiyatta yer alabilmesi için usülsüzlük yapmıştı! Kızgınlık ve öfke diğer tüm duyguları süpürecek, genç yıldızın parlak kariyerine sürdüğü bu leke hayranlarına müthiş bir hayal kırıklığı yaşatacaktı.

Vanessa olimpiyata gidemeseydi dahi onun kayak serüveni aslında kendi kişisel tarihinin en büyük başarısı olarak kalacaktı. Çünkü bu başarıyı annesine rağmen kazanmıştı! Küçük Vanessa kayakla da kemanla olduğu gibi henüz dört yaşındayken annesi Pamela sayesinde tanışmıştı. Pamela; kariyerinin ortalarında genç bir avukat, iyi bir konser piyanisti ve kızının ifadesiyle, anneliğini çocuk değil de ‘star’ yetiştirmeye vakfetmiş hırslı bir kadındı. Kızının müzik dehası açığa çıkar çıkmaz duvarları hızla örmeye başlayacaktı. Pamela, eğitmenlerin ‘minik Paganini’ diye çağırdıkları kızının müzik dışında bir hayatı olmasına izin vermiyordu. Ata binmek de, ekmek dilimlemek de, Pamela’nın risk sayıp kızının hayatından çıkardığı şeyler arasındaydı. Vanessa, yalnızca kayak konusunda diretti. Kayak, anne-kız arasındaki ilişki sürdüğü müddetçe iktidar ve kişilik mücadelerinin odağındaki konular arasında kalmaya devam etti. Annesi, Vanessa’ya, “Keman çalmadığın müddetçe benim için asla özel olamayacaksın” diyordu.

Vanessa kemanını bir gün olsun yanından ayırmadı. 11 yaşındayken Londra’da Royal Academy of Music’e dahil olmayı başardı; 13’ünde Beethoven ve Tchaikovsky kayıtları yapan en genç müzisyen unvanını aldı; henüz 17’sinde çıkardığı The Violin Player albümünde kemanla tekno-akustik ritimleri buluşturacak ve 8 milyon satan albüm klasik müzik aleminde yeni bir çığır açacaktı. Ancak bu haliyle bile annesinin hayallerinin gerisinde kaldı. “Neden daha mükemmel değil?” yahut “Daha erken olmalıydı” serzenişleri Pamela’nın başarı için dinmeyen iştahının birer yansımasıydı… Notalarla örülü tekdüze dünyasında, koşulsuz sevgi nedir bilmeden büyüdü Vanessa, annesinin hükmü altında... Ama işte, 17 yaş, bir milat oldu. Klasik müziğin duvarlarını yerle bir eden genç kemancı, kendi duvarlarını da yıkmaya başlıyordu.

17 yaşında ve hayatında ilk defa kemanını yanına almadan seyahate çıktı Vanessa. Çok uzaklara, Arjantin’e kayak yapmaya gitti. Bu başkaldırı, 21 yaşına geldiğinde annesine çektiği büyük restin öncüsü gibiydi. Vanessa’nın Pamela’yı menajerliğinden kovması, aslında ‘normal’ bir anne-kız ilişkisi kurabilmek içindi; ancak hırslı anne kızını görüşmemek üzere terk edecekti… Vanessa verdiği röportajlarda bir yandan “O beni itelemeseydi şu an yaptıklarımın dörtte birini bile yapamazdım” diyerek annesine hakkını teslim ediyor, diğer yandan da “20’li yaşlarıma gelene kadar tüm hayatım çalışmaktı, dış dünyayla en ufak bir bağım yoktu” diyerek annesinin ördüğü duvarlara gönderme yapıyordu. Annesiyle yollarını ayıran sanatçı, 10 yıldır görüşmediği babasıyla yeniden yollarını birleştirdi ve babasının soyadını taşıyarak Tayland adına olimpiyattaki yerini aldı. ‘Anne ve keman’ı kısa bir süre de olsa ‘baba ve kayak’ ile ikame etmeyi denemişti sanki… Ama kemanda olduğu gibi kayakta da zirveye çıkmayı, bu defa, yanlış yollara saparak deneyecekti. Kayak, Vanessa’nın ifadesiyle ‘hayattaki tek gerçek tutkusu’ydu; çünkü kendisine dışarıdan empoze edilmemişti. Bu nedenle olimpik bir kayakçı olma yolunda attığı adımlarla yalnızca spor otoritelerini ya da hayranlarını aldatmadı Vanessa. Onun en büyük ihaneti kendisineydi.

Socrates Dergi