
Ortak
17 dk
Diego Armando Maradona, genellikle “Tek başına takımdı” sözleriyle yâd edildi. Oysaki gösterisini, kendisini tamamlayan önemli isimlerle sürdürmüştü. Bu ortaklar arasında Antonio Careca’nın yeri ayrıydı.
George Savalla Gomes, 1915 yazında annesi ve babasının çalıştığı sirkte doğdu. Palyaço makyajını ilk kez yaptığında beş yaşındaydı. 12'sinde sirkin resmi palyaçosu oldu. Ancak onu Brezilya’da diğer meslektaşlarından farklı kılan bir özelliği vardı: 1950’lerde Circo Bombril adıyla bir program yapmaya başladı ve ülkede televizyona çıkan ilk palyaço oldu. ‘Carequinha’ (Kel) takma adıyla nam salan Gomes, ilerleyen yıllarda televizyon programının ismini de ‘Circo do Carequinha’ olarak değiştirdi ve 16 yıl boyunca Brezilyalı çocukları ekran başına oturttu. Filmlerde de oynayan Carequinha, artık popüler kültürün önemli figürlerindendi. İlham verdiği çocuklardan birini, yıllar sonra tüm dünya onun lakabı ile tanıyacaktı...
Geçiş Dönemi
Fransa kalecisi Joel Bats’ın degajı, Brezilya stoperi Julio Cesar’ın kafasından Brezilya atağına dönüşmüştü. Ağır tempolu paslar ile Fransa yarı sahasına yerleştiler. Müller, topla buluştuğunda beklenen dansı başlattı; Junior ile verkaçı yaptı, Fransa ceza sahasına girerken topu tekrar Junior’a bıraktı. O sırada Junior, çoktan pozisyonunu almış santrforunu görmüştü bile. Bir dokunuşla topu 9 numarası ile buluşturdu. Sao Paulo santrforu Antonio Careca, stiline uygun sert ve düzgün bir vuruşla Fransa ağlarını bulmuştu. Brezilya, ‘samba’ hücumunu harika bir golle noktalamış, 1986 Dünya Kupası çeyrek finalinde 1-0 öne geçmişti. Dört sene önceki İtalya faciasını hatırlayan Brezilya sevdalıları, “O gün Serginho yerine Careca olsaydı, kupayı alırdık” minvalinde düşünceler içerisindeydi...
1978 yılı, Brezilya futbol tarihinin önemli anlarından birine sahne oldu. Hayatta kalma felsefesini, ülkenin dört yanından topladığı genç futbolcuları eğitmek ve pazarlamak üzerine kuran Guarani, Palmeiras’ı yenip Brezilya şampiyonluğuna ulaştı. Birçok futbolsever şaşkınlık içerisindeydi. Finalin rövanş maçında Guarani’ye galibiyeti getiren Careca’nın adını da ilk kez o sene duymaya başlamışlardı. 18’lik forvet, zayıf ama güçlü, seri ve bitirici bir golcü olacağının sinyallerini veriyordu. O sezondan sonra da daima göz önünde olacaktı.
1982 Dünya Kupası’na hazırlanan Brezilya’da antrenör Tele Santana’nın yetenekli orta saha grubunun önünde düşündüğü skorer, Careca’ydı. Santana, 22 yaşında olmasına ve ülkenin vasat takımlarından Guarani’de oynamasına rağmen, onu sistemin gerekli parçası olarak görüyordu. Fakat genç golcünün kariyerindeki ilk büyük hayal kırıklığı, İspanya’daki kupa öncesinde yaşandı ve geçirdiği sakatlık nedeniyle Dünya Kupası kadrosundan çıkartıldı. Tatsız 1982 hatırasını yıllar sonra, “Dünya başıma yıkılmış gibiydi” sözleriyle hatırlayacaktı. O yaz, Brezilya futboluna da tatsız anılarla damga vurdu. İtalya maçındaki mağlubiyet, şampiyonluk beklenen Brezilya’nın elenmesine sebep olmuş; Zico, Socrates, Falcao ve Eder gibi hücum sihirbazlarını tamamlaması için 9 numarayı sırtına geçiren Serginho’nun sakarlıkları, Brezilya takipçilerine saç baş yoldurmuştu. Careca’nın yokluğu, fazlasıyla hissediliyordu...
Sao Paulo takımı, 1983’teki hamlesiyle bir bakıma futbolseverlerin dertlerine tercüman olacaktı. Santrforları Serginho’yu Santos’a gönderdiler ve Careca’yı transfer ettiler. Küçük şehir Campinas’tan ayrılan ve eyaletin başkentine taşınan Careca, kariyerindeki ilk alışma sürecini burada yaşadı. David Trezeguet ile Nisan 2017’de yaptığı söyleşide, büyük şehir tecrübesini şöyle anlatacaktı: “Eğlence yerleri, diskolar... 40 gün boyunca gözlem yaptım ve Campinas’a göre nelerin farklı olduğunu anlamaya çalıştım. Artık mantalitemi değiştirmek zorundaydım...”
İşler iyi başlamadı. Sao Paulo ile ilk maçında taraftarlardan büyük destek alsa da kaçırdığı penaltı sonrasında yükselen “Geri dön Serginho” uğultuları onu rahatsız etti. Dünya Kupası’nda eleştirilen Serginho’nun Santos formasıyla Brezilya Şampiyonası’nda final oynaması ve gol kralı olması, akıllarda soru işareti bırakmak için yeterliydi.

Fakat Careca, yaptığı gözlemlerle ortamı lehine çevirmeyi bildi. Gol yüzdesini artırmaya başladı ve milli takımın değişmez 9 numarası oldu. 1986’da Sao Paulo, Guarani’yi yenerek dokuz yıllık şampiyonluk hasretine son verirken Careca da 25 golle ligin kralıydı. Bu, Reinaldo’nun 1977’deki 28 golünden sonra Brezilya Ligi tarihinin en yüksek bireysel skor performansıydı.
1986 Dünya Kupası için Meksika’ya giderken, Brezilya’da Zico ve Falcao sakat, Socrates de eski formundan uzaktı ama artık, uzun süredir sahip olmadıkları seviyede bir golcüleri vardı. O da bu güvenin hakkını verdi. Ne var ki Brezilya, Fransa karşısında Careca ile öne geçse de bir kez daha elenmekten kurtulamadı. Beş gollü Careca kupanın yıldızları arasındaydı. Dünya, artık ondan haberdardı. Avrupa vakti gelmişti...
Hayal
“Güzel. İtalya’ya git, biraz kal, gez. En fazla bir ay sonra dönersin...” Yakın arkadaşları, Careca’nın 1987 yazında aldığı İtalya’da futbol oynama kararını bu sözlerle ‘destekledi.’ Onlara göre Avrupa futbolu, dostları Antonio için uygun değildi. Oysa büyük kulüplerin radarına çoktan girmiş, Fransız kulüplerinin ilgisini çekmiş, dahası Real Madrid’den resmî teklif bile almıştı. Ama Careca’ya göre, en iyi futbol İtalya’da oynanıyordu ve o da orada olmalıydı.
Sahneye, İtalyan futbolunun ‘karanlık’ ismi Luciano Moggi çıkacaktı. Torino’nun genel menajeri Moggi, takımın yıldız Brezilyalısı Junior’u da kullanarak çoktan Careca’ya teklif götürmüştü. Fakat yaz başında kulübüyle ters düşünce, Brezilya’ya bir kez daha haber uçurdu: “Hey Antonio, biraz beklesen iyi olacak.” Moggi, 22 Haziran 1987’de Torino’dan ayrıldı ve Napoli’de göreve başladı. Careca’nın yeni adresi belli olmuştu. Üç buçuk milyon dolarlık ücret ve ‘en pahalı Brezilyalı futbolcu’ unvanı ile İtalya’ya ayak bastı. Yıllar sonra o günleri, “Napoli’ye Maradona ile birlikte oynama hayalimi gerçekleştirmek için gittim” diyerek anlatacaktı.
Careca’nın erken veda ettiği 1986 Dünya Kupası’nda Arjantin’i şampiyonluğa taşıyan Maradona, takip eden sezonda da Napoli’yi Serie A’nın zirvesine çıkarmış ve dünya futboluna büyük bir imza atmıştı. Fakat Careca’nın onunla birlikte oynama düşleri biraz gecikecekti. İlk antrenmana çıktığında Maradona sahada değildi, keza ikincisinde de...
“Diego takımla pek antrenmana çıkmazdı. Garajında kendine ait bir salon vardı ve orada ağırlık çalışırdı. Takımla bir kez antrenmana çıkarsa 1-0 kazanırdık, iki kere çıkarsa 2-0, üçüncü kez antrenmanda ise mamma mia! Antrenmana ihtiyacı yoktu. Pazar günü çıkıp maçın gidişatını belirleyeceğini bilirdik. Kontratında ‘Pazar günü oynamalı’ yazıyordu.” Ancak tek sorun, Maradona’sızlık değildi. Kulübün Careca için görevlendirdiği tercüman da Güney İtalya tecrübesinin ilginçlikleri arasındaydı: “Tercümanım bir opera sanatçısıydı ve futbola dair hiçbir şey bilmiyordu. Ottavio Bianchi, devamlı bana bir şeyler söylerdi. Sonra tercümanım, Bianchi ile tartışmaya başlardı. Beş dakika boyunca onları izlerdim... Hiçbir şey anlamıyordum. En sonunda sadece söylenenleri çevirmesinin yeterli olacağını söyledim.”
Her şey o kadar da kötü değildi elbette. “Gördüğüm en güçlü İtalyan forvet” dediği Bruno Giordano ile tanışması da ilk çalışmalar esnasında yaşandı. 1970’lerde Lazio formasıyla büyük işler yapan fakat Totonero Skandalı ile futboldan birkaç yıllığına men edilen Giordano, eskisi kadar olmasa da bu kez Napoli forması ile yeteneklerini sergilemeye başlamıştı. Maradona- Giordano-Careca üçlüsü harika bir uyum gösterdi ve sezonu toplam 36 golle tamamladı. Bu sayı, 16 takımlı ligin 11 takımının sezon boyu attığı toplam golden fazlaydı. Napoli, Şampiyon Kulüpler Kupası’nda Real Madrid’e ilk turda elenip ligi de Milan’ın ardından ikinci bitirse de San Paolo Stadı’nı dolduran taraftarlar, ‘Ma-Gi-Ca’ triosunun performansıyla yeterince heyecanlanmıştı.
Careca da aradığı mutluluğu Napoli’de fazlasıyla bulmuştu. Guarani’de yaşadığı şampiyonluğu soyunma odasında aile olabilmeye bağlayan ve “Bu tarz takımlarda bir, belki de iki yetenekli oyuncunuz olur, rakiplerinizde ise daha fazla... Yine de ruhunuzu, kalbinizi ve azminizi sahaya yansıttığınız takdirde kazanabilirsiniz” diyen 9 numara, Napoli’de hem bu coşkuyu hem de diğer takımlarda olmayan bir yeteneği, Maradona’yı bulmuştu. Napoli taraftarı ise daha önce görmediği bir seviyedeydi: “Sokağa çıkmamız imkânsızdı. Çocuklarımı okullarına bile bırakamazdım. Taraftarlar beni gördükleri anda yanıma gelir ve imza ya da fotoğraf isterlerdi. İlgi çok fazla olduğu için sadece evden antrenmana gidiyor ve tekrar eve dönüyordum. Yine de bütün bunlar çok olumlu şeylerdi.”
Careca, Maradona’nın saha içi ve dışındaki tamamlayıcısı olmuştu. Futbolu aynı dilden konuşuyorlardı. Daha önceleri karşılık alamadığı akıl ermez paslarına ya da driplinglerine Careca’nın yaptığı hamleler, Diego’nun hareketlerini daha da anlamlı kılıyordu. Careca, efsane 10 numara ile oynayabilmenin sırrını “Dikkatli olmalısınız” diyerek veriyordu, “Çünkü top her an ayağınıza düşebilir.” İkilinin birlikteliği saha dışına da taşınmıştı. Sabahları yoğun ilgiden dışarı çıkamayan ortaklar, gece ikide pizza yemek için Napoli sokaklarını arşınlıyordu. Tabii ki güneş gözlüğü ve şapkalarını takıp tedbiri elden bırakmadan...
Kupalar Gelsin
Giordano’nun, 1988’de takımdan ayrılmasından sonra Careca’nın gol yükü artmıştı. Antrenör Bianchi, Maradona-Careca ikilisini tamamlamak adına orta sahasına yardımcı olan hücumcusu Andrea Carnevale’yi ilk 11’e monte etmişti. Yeni üçlü, eskisini aratmadı. Careca, bireysel açıdan Serie A’ya tam manasıyla uyum sağlamıştı. Sezonu 19 golle tamamladı. Özellikle 28 Mayıs 1989’da Inter kalecisi Walter Zenga’ya attığı harika gol, sezonun en iyileri arasındaydı. Napoli, ligi bir kez daha ikinci bitirmişti ama Avrupa sahnesindeki zafer, şehir için en az şampiyonluk kadar değerliydi. Zaferin arkasındaki isimler değişmemişti: Maradona ve Careca.
UEFA Kupası çeyrek finalinde Juventus’u geçen Napoli, yarı finalde Bayern Münih karşısına çıktı. Careca takımını 1-0 öne geçirdi, Carnevale de skoru belirledi: 2-0. Rövanşta ise Maradona’nın harika futbolu ve Careca’nın iki golü ile final biletini aldılar. Stuttgart ile oynadıkları finalin ilk maçı sıkıntılı başladı. Maçın başında 1-0 yenik duruma düştüler. Kahramanlar sahneye çıkmak için ikinci yarıyı beklemişlerdi. Önce Maradona skoru eşitledi, 87. dakikada da 10 numaranın çevirdiği topu klas bir kontrolle saklayan Careca, San Paolo’yu ayağa kaldırdı. Napoli, iki hafta sonraki final için pek de avantajlı olmayan bir skorla sahadan ayrılıyordu: 2-1.
17 Mayıs 1989’daki rövanş için Almanya’ya gittiklerinde, Careca’sız oynamayı göze almış bir Napoli vardı. Antrenör Bianchi, sıkıntılarını yıllar sonra şöyle anlatacaktı: “Maç öncesinde 40 derece ateş ile yatıyordu. Masör Andrea Di Meo, iki saatte bir Careca’nın odasına gidiyor ve çarşafları değiştiriyordu. Terden dolayı yatak sırılsıklamdı.”
Careca’nın oynaması imkânsız gibiydi. Ta ki başkan Corrado Ferlaino’nun ziyaretine kadar. Ferlaino soyunma odasına girdi, kimseye selam dahi vermeden Careca’nın yanına geldi ve tek kelime söyledi: “Oynamalısın!” Neckarstadion çimlerine ilk 11’de çıktığında karşılaştığı manzara, Brezilyalıya 40 derece ateşini unutturmuştu. “30 bin Napolili vardı, tam 30 bin! Oraya nasıl gelmişlerdi? Trenle, uçakla, belki de yürüyerek... Almanların evinde parti yapıyorduk.”
Başkanın ‘ricası’ işe yarayacaktı. Careca, 61. dakikada Napoli’yi 3-1 öne geçiren golü attığında zafere çok yaklaşmışlardı. 10 dakika sonra saha kenarında kalkan tabelada 9 numara vardı. Bianchi, hasta forvetini çıkardı ve skoru sağlamlaştırmak adına savunmacı Tebaldo Bigliardi’yi sahaya sürdü. Kulübeye geldiğinde golcü ile antrenörü arasında şu konuşma geçmişti:
— Antonio, bahse girerim iki top görüyordun.
— Nasıl anladın patron?
— Ateşim varken sahaya çıktığımda bana da aynısı olurdu.
1960’larda Napoli forması ile mücadele eden Bianchi, futbolculuğunda başaramasa da antrenörlük kariyerinde kulübe ilk şampiyonluğunu yaşatmıştı. Stuttgart karşısındaki 3-3’lük skorla bir kez daha tarihe geçiyordu. Napoli, Güney İtalya’ya ilk Avrupa Kupası’nı götürüyordu... Bianchi o sezonun sonunda takımdan ayrıldı ve görevi, bir dönem Milan’da da top koşturan Alberto Bigon aldı. 1989-1990 sezonu, Napoli için yine unutulmazlar listesinde olacaktı. Milan’ın önünde ipi göğüslediler ve ikinci kez Scudetto’yu kazandılar. Careca 10 golde kalsa da Maradona ile ortaklıkları yine birçok maçı kazandırdı. Careca, Napoli taraftarının unutulmaz kahramanlarından biriydi artık.
Dünya Kupası Laneti
— İtalya’da birçok yıldız varken neden Careca?
— Çünkü Napoli’de oynuyor ve dünya üzerindeki en iyi forvet. Tabii bir de şu var; Maradona’nın fotoğrafını alamadım.
William Gildea, 24 Haziran 1990’da Washington Post’ta yayımlanan yazısına, arabasında Careca fotoğrafı olan bir taksici ile yaptığı bu sohbetle giriyordu. Careca ne kadar sevilirse sevilsin, Maradona herkesin nezdinde onun önündeydi. Fakat o akşamüstü oynanacak karşılaşmada avantaj, Brezilyalı futbolcudaydı. Brezilya ile Arjantin, 1990 Dünya Kupası ikinci turunda Stadio delle Alpi’de karşı karşıya gelecekti. Brezilya Teknik Direktörü Sebastiao Lazaroni, göze hoş gelen futboldan ziyade sonuç almayı hedefleyen bir takım yaratmış; kaleci Claudio Taffarel ile Careca’yı sisteminin en önemli parçaları olarak addetmişti. Önceki kupanın şampiyonu Arjantin ise güç bela gruptan çıkmıştı. Daha da önemlisi, Maradona sakattı. 23 Haziran gecesi morali dibe vuran Diego, ‘yoldaşı’ ile konuşmak için telefonun başına geçti:
— Hey Antonio, dizim berbat. Ağrı kesici iğne ile oynayacağım. Yarın sahaya çıktığımızda sana “Merhaba” diyeceğim ama maç başladığı anda her şey ölümüne... Tamam mı?
— Sorun yok. Dinlen şimdi...
Maradona, söylediğini yaptı. Ertesi gün, Napoli’den arkadaşları Careca ve Alemao’ya sarıldı, onlarla şakalaştı... Maç başladığında ise dostluğun yerini rekabet aldı. Brezilya, birçok gol pozisyonundan yararlanamazken son vuruş hatalarında Careca’nın da payı vardı. 80. dakikada sahneye çıkan Maradona’nın Caniggia’ya ince pası ise golle sonuçlanıyordu. Arjantin kazanırken, Careca ve Brezilya, yeni bir Dünya Kupası hezimeti ile baş başaydı...

Napoli, 1990-91 sezonunu kötü geçirdi. Maradona’nın kokain kullandığına dair haberler, aldıkları sonuçların önündeydi. Arjantinli sezon sonu takımdan ayrıldı. Careca artık takımın birinci yıldızıydı. 1991-92 sezonunda Gianfranco Zola ile iyi bir performans ortaya koysalar da ligi dördüncü tamamlayabildiler. 1992-93 ise Brezilyalının ikinci memleketindeki son yılıydı. Artık hedefinde 1994 Dünya Kupası vardı...
Brezilya, 18 Temmuz 1993’te Dünya Kupası Elemeleri için ilk maçına Ekvador karşısında çıktı. Careca, yeni antrenör Carlos Alberto Parreira’nın kafasındaki isimlerdendi. Ama 0-0’lık sonuç ve ortaya konan futbol, Dünya Kupası fobisine sahip Brezilya basını tarafından ağır eleştiriler aldı. Careca’nın artık yaşlandığını söyleyenler çoğunluktaydı. Bu isimlerden biri de eski futbolcu, dönemin televizyon yorumcusu Mario Sergio’ydu. Careca bu konudaki hayal kırıklığını şöyle anlatacaktı: “Mario Sergio’nun yanına gittim ve neden bu kadar acımasız olduğunu sordum. ‘Eğer kötü yazmazsam bana para vermezler!’ dedi. Kırılmıştım.”
Parriera ile görüşen Careca, birinin bu yazılanlara tepki göstermesi gerektiğini söyledi ve bunun sonucunda milli takımı bıraktığını açıkladı. İlk dört maçında sadece bir galibiyet alabilen Brezilya, toparlanıp Dünya Kupası bileti alacak ve Careca yerine takıma dâhil edilen Romario’nun olağanüstü yetenekleri ile 24 yıllık hasrete son verecekti. Careca, Dünya Kupası ukdesini sitemle karışık şöyle dile getirecekti: “Futbola, bana kazandırdıklarından daha fazla emek verdim.”
"Careca'yı Hâlâ Özlüyorum"
Eğlence kulübünde çalışan annesinin iş yerindeki korttan getirdiği tenis toplarıyla tenise ilgi duymaya başlayan fakat hiçbir zaman o korta çıkmasına izin verilmeyen Antonio de Oliveira Filho, futbola yönelmişti. Yetenekleriyle dikkat çekmiyordu. Öyle ki arkadaşları, ona lakap takarken herhangi bir yıldız futbolcudan değil de hayranı olduğu palyaçodan esinlenmişti: Careca.
Careca’nın futbol tutkusu faal olarak 39 yaşına kadar sürdü. Napoli’den Japonya’ya gitti ve Kashiwa Reysol’da üç sene oynadı. Daha sonra, 1999’a kadar Brezilya’da top koşturdu. 23 Şubat’taki jübilesini, “Onlar bunu fazlasıyla hak ediyor” diyerek Napoli’de yaptı. Napoli taraftarları da San Paolo’yu doldurarak 9 numaralarına saygıda kusur etmedi.
Careca’nın İtalya’da bıraktığı etki, bununla da sınırlı değildi. Maradona, otobiyografisinde kariyer yolundan geçen isimlerle ilgili bölümde Careca için “Fenomen, büyük bir dost ve kariyerimdeki en iyi partner” diyecekti.
Napoli taraftarı, sinema eleştirmeni ve yazar Boris Sollazzo ise Stuttgart maçı ile ilgili hatıralarını anlattığı yazısında, şu satırları kaleme alacaktı: “Cavani’yi hiç özlemiyorum ama Careca’yı hâlâ özlüyorum.”