Ossie

12 dk

Premier Lig, bugün bakıldığında uluslararası oyuncular için en gösterişli sahne. Ama yetmişlerin sonuna kadar durum böyle değildi. Sonra 1978'de iki Arjantinli, Ada'ya ayak bastı…

Getty Images

İnternetsiz dönemde futbol tarihine merak salmışsanız Zafere Kaçış bir bakıma belgesel niteliği taşır. Pele, Deyna ya da Bobby Moore gibi büyük topçular, esirlerin oluşturduğu takımda arzıendam ederken babanızdan aldığınız destekle efsanelerin topla hünerlerine tanık olur, filmin tekrar gösterimi ve Pele'nin röveşatasını bir kez daha izlemek için dua ederdiniz. Bir sahne daha vardır aynı ölçüde izleyiciyi büyüleyen. Ağır çekimde, topuğuyla rakibinin üzerinden topu aşırtan kısa boylu Osvaldo Ardiles'in 'gökkuşağı hareketi'… Büyükler "Vay Ardiles" der ve sonra 1978 Dünya Kupası sandığı açılır. Fakat Osvaldo Ardiles'in dünya futboluna etkisi sadece Dünya Kupası ile kısıtlı değildir. İngiltere'de top koşturduğu yıllarda belki lig şampiyonu olamamış ama duvarları yıkmayı başarmıştır. Hem de büyük buhranlardan çıkarak…

Arjantin Stili

Arjantin, birçok ülke gibi futbolu İngilizlerden öğrendi. Fakat 1920'lerin başında yükselen milliyetçilik ruhuyla kendilerine, kültürlerine ait bir oyun anlayışı inşa etmeye başladılar. Adına 'La Nuestra' dedikleri ve İngilizlerden öğrendikleri güce dayalı futboldan ziyade topla hüneri ön plana çıkaran stil, özellikle 1940'ların başından 1950'lerin ortalarına kadar büyük futbol masalları kazandırdı onlara. Fakat 1958 Dünya Kupası'ndaki başarısızlık sonrasında yeni fikirler ortaya çıktı. Osvaldo Zubeldia, 'La Nuestra'ya karşı çıkan en simge isimlerden biriydi. Onun Estudiantes takımı; topla güzel hareketler yapmayı ilk tercih olarak görmeyen, rakibe hakaret eden ya da aşırı sert müdahalelerle onları yıldıran oyuncuların çoğunlukta olduğu bir ekipti. Altmışlarda birçok başarı kazandılar ama 'La Nuestra'cılar bu başarıları çok da kabul etmedi. Üstelik Arjantin Milli Takımı, Zubeldia'nın kabul gören 'haşin' metotlarıyla da başarı yakalayamamıştı.

Cesar Luis Menotti, yetmişlere girilirken antrenörlüğe başlamış ve 1972 yılında Huracan'ın başına geçmişti. Modernize edilmiş 'La Nuestra'nın Arjantin futbolu için çıkış olacağına inanıyordu ve Huracan'ı bu doğrultuda yapılandırmaya çalıştı. İki senede istediği verimi almıştı. Arjantin, 1974 Dünya Kupası'ndan bir hayal kırıklığıyla daha döndüğünde, milli takım 1978 Dünya Kupası için ona emanet edilecekti.

Menotti'nin Adamı

Ardiles, doğduğu Cordoba'da futbola başlamış, profesyonellik uğruna hukuk eğitimini yarıda bırakmıştı. Yetmişlerin ortalarına gelindiğinde ülkenin göze batan futbolcularından biriydi. 1975'te Huracan'a transfer oldu. Huracan'ın eski, Arjantin Milli Takımı'nın yeni antrenörü Menotti'nin de dikkatini o sene çekti ve milli formayı giydi. Arjantin, cuntanın insanlık dışı uygulamalarının gölgesinde Dünya Kupası ev sahipliğine hazırlanırken o da Menotti'nin demirbaşlarından biriydi. Fakat Arjantin basını, Menotti'nin seçimlerini eleştiriyordu. Bu tercihlerden biri de Ardiles'ti. Menotti ise kısa boylu orta saha oyuncusunun stilinde 'Eski Arjantin'i görüyordu ve geri adım atmadı.

Arjantin, Macaristan karşısında turnuvanın ilk maçına çıktığında tahtadaki isimlerden biri oydu.

Futbol hayatını bitirdikten sonra mikrofon başına geçen Bobby Charlton, BBC için kupayı takip eden yorumculardandı. El Monumental'deki Arjantin-Macaristan maçını izlerken dikkatini ilk çeken isim ne Mario Kempes ne de Daniel Passarella olmuştu. "Uzun süredir görmediğim oyunculardandı" diyordu Charlton, Ardiles için: "Devamlı kat etmek, ileri gitmek istiyordu." Sadece stadyumdakileri etkilememişti Ossie. Arjantin'in maçlarını televizyon başında takip eden dönemin Tottenham Menajeri Keith Burkinshaw ve süper yeteneği Glenn Hoddle arasında şu konuşma geçiyordu:

− Glenn, 2 numaraya baksana, ne acayip bir enerjisi var. İleride, geride, sahanın her yerinde…

− Evet, harika!

Arjantin, bugün bile birçoklarının içine sinmeyen bir zafer kazanacak ve Dünya Kupası'nı tarihte ilk kez ülkeye getirecekti. Mario Kempes yıldızlaşsa da 2 numaralı forması ve temposuyla sahada parlayan Ardiles, ulusal kahramanlardan biriydi. O ise en büyük payı Menotti'ye veriyor, "Her şeyden bizi uzak tuttu, politikadan bile" diyerek şampiyonlukta cuntanın etkisinin olmadığını savunuyordu. Birçok futbolsever ise aynı fikirde değildi.

Yabancı

Arjantinli transferleriyle Tottenham, potansiyel şampiyon olarak görülüyordu ki evlerindeki ilk maçta 'gazlarını alan' Aston Villa oldu: 1-4. Ardiles ve Villa'nın oyun yapısı ile İngilizlerin anlayışı örtüşmüyordu. Britanyalılar, Ardiles'e İngiliz futbolunun sertliğini soruyorlar ve "Evet, güçlüsünüz ama Arjantin'de daha gaddar futbol oynanır" cevabını alıyorlardı. Esas sorun stildeydi. Dönemin İngiliz futbolu uzun toplar ve yüksek ortalar temelinde yükselirken 'La Nuestra'da kısa paslar ve dripling öne çıkıyordu. Ardiles, Villa'ya "Aynı dili konuştuğumuz birini bulmak lazım" dediğinde vurgulamak istediği sahadaki iletişimdi. Öyle bir İngiliz futbolcu da vardı: Glenn Hoddle. Üstelik Hoddle da Arjantinlilere göre kendine yeni şeyler katacaktı:

"Çizgiye indiklerinde, orta yapmak yerine topu yerden içeri çevirdiklerini fark ettim. Santrforlar orta gelecek diye koşu yapıyor ve arkalarında boş alan kalıyordu. Oraya hareketlendim ve gol atmaya başladım."

Ardiles ve Villa'nın İngiltere'deki ilk günlerinden... İngilizce kursundalar.

Ardiles ve Villa'nın İngiltere'deki ilk günlerinden... İngilizce kursundalar.

Ardiles, sokakta futbolu öğrenenlerdendi ve dripling üzerine kurulu oyun tarzı nedeniyle abisinin ona taktığı 'Piton' lakabı ile nam salmıştı. Topu koşturan, 40-50 metrelik uzun pasları adrese teslim etmekte zorlanmayan Hoddle ile topla savunmaları yaran Ardiles'in uyumu kısa süre içerisinde Tottenham'a has bir futbolu ortaya çıkardı. İngiliz gazeteci Patrick Barclay, "İngiliz çimleri üzerinde Arjantin futbolu oynanıyordu" sözleriyle özetliyordu Spurs'ün oyununu…

Ardiles, ilk yılında Profesyonel Futbolcular Birliği (PFA) tarafından yılın 11'ine seçildi. Ön plana çıkma sebebi sadece Hoddle ile olan iletişimi değildi elbette. Ada'ya uyum sürecini de Villa'ya göre rahat geçmişti. "Gitmeden önce yedi yıl İngilizce eğitimi almıştım. Gazete okuyabiliyor, insanlarla konuşabiliyordum. Ricky daha çok zorlanmıştı" diyordu Ossie.

İlk büyük başarılarını Wembley'in görkemli atmosferinde yaşadılar. 1980-1981 sezonunda FA Cup'ta finale çıkan Burkinshaw'un öğrencilerinin rakibi Manchester City'ydi. Finalden önce ise Ardiles'e bir saygı duruşu vardı. Ches & Dave'in Tottenham için bestelediği final şarkısının adı 'Ossie's Dream' olmuştu. Şarkının son dörtlüğünde Ardiles'in birkaç yıldır kurduğu Wembley rüyasının gerçekleştiği ve tüm taraftarların onun arkasında olduğundan dem vuruluyor ve bölüm Ardiles'in ağzından şu sözle tamamlanıyordu: "In the cup for Tottingham..." Ardiles'in Latin aksanı kadar kayıttan önce rahatlamak adına içtiği birkaç biranın da bunda etkisi vardı ama 'Tottingham' telaffuzu en az Ossie'nin saha içi meziyetleri kadar gündeme taşınmış, sempatik bir hâle gelmişti…

Tottenham, 9 Mayıs 1981'deki finalde çok zorlandı. Ne Ardiles ne Hoddle ne de Villa alışılmış oyunlarını sahaya yansıtabildiler. Fakat Hoddle'ın kullandığı frikik, City'yi 1-0 öne geçiren Tommy Hutchison'a çarpıp gol olunca beraberliği kurtardılar ve finali, tekrar maçına taşıdılar. Beş gün sonra oynanan tekrar maçı ise hem kulübün hem de FA Cup'ın tarihine geçecekti. Maçın genelinde yıldız Hoddle'dı ama Ardiles yine onu tamamlayıcı parça olarak müthiş işlemiş, Villa ise iki golle kupayı getirmişti. Özellikle skoru belirleyen son golü, İngilizler tarafından 'Yüzyılın Maçı' olarak adlandırılan finalin en simge anıydı. Devamlı oyunun gidişatının değiştiği maçta City'yi 3-2 yenmeyi başarmışlar ve 1967'den sonra Britanya'nın en prestijli kupasını kazanmışlardı. Ossie, rüyalarından daha fazlasını yaşıyordu. Tottenham 100. FA Cup Finali'nin galibiydi… Ardiles'i zafer gecesinde başka bir sürpriz bekliyordu…

"Süslü bir otele davet edildik ama kimse bize Prenses Anne'in de oraya geleceğini söylemedi. Herkes smokinle oraya gelirken Rick ve ben kot pantolonlaydık. Bizim için çok da kötü değildi çünkü ceketimiz vardı ve bir türlü kravat falan bulundu, onları taktık… Ama bütün futbolcu eşleri şık, uzun elbiseler giymişken bizim eşlerimiz alışverişe çıkmış gibiydi. Çok üzüldüler. Kadınları bilirsiniz…"

Ardiles ve Villa için her şey iyi gidiyordu. Üstelik Ardiles, film yıldızı da olmuştu. Zafere Kaçış'ın çekimleri için profesyonel topçular kontenjanından kadroya girdi ve gökkuşağı hareketi ile futbol filmleri dendiği zaman akıllara ilk gelen anlardan birine imza attı. Ossie'nin filmle ilgili en mutlu olduğu an ise kamera arkasındaki ayrıcalığı ile ilgili: "Michael Caine elbette daha büyük bir isimdi. Ama benim, tıpkı yönetmenlerinki gibi, kendime ait bir koltuğum vardı, arkasında Ossie Ardiles yazıyordu."

Yabancı futbolcuların İngiltere'de kabul görebileceğini kanıtlamışlardı. Fakat bu durumdan tedirgin olan Britanyalılar da yok değildi. PFA'in genel sekreteri, eski Galli futbolcu Cliff Lloyd, "Ligimizde yer alan her yabancı futbolcu, o takımda yer alacak Britanyalı futbolcuların inkârını temsil ediyor" diyordu. Arjantinlilerin performansı, Lloyd'un dediklerinin kulak arkası edilmesine sebep olmuştu belki ama 1982 baharında, futbolun en büyük düşmanı siyaset sahne aldığında Ardiles'i zor günler bekliyordu…

Savaş

Tottenham, bir sonraki sezonda bu sefer ligde de ağırlığını hissettirmeye başlamıştı. 5 Aralık 1981'de Coventry'ye mağlup olduktan sonra tam 10 maç yenilmediler. Nisan ayına girilirken 51 puanla yedinci sıradaydılar ama 58 puanla zirvede oturan Southampton'dan beş maçları eksikti. Öte yandan bir önceki sene Wembley'de yaptıklarını tekrarlamaya çok yaklaşmışlardı. 3 Nisan 1982'de Wembley'e gitmeleri için son engelin karşısına çıkacaklardı. Rakip, Leicester City'ydi. Fakat 2 Nisan'da işler karıştı… Arjantin'de cuntanın lideri Leopoldo Galtieri, ekonomik sıkıntılar neticesinde yönetimdeki gücünü kaybetmeye başlamış ve birçok çaresiz diktatör gibi halkının milliyetçilik duygularını kaşıma kararı almıştı. 2 Nisan 1982'de Arjantin ordusu, İngiltere'ye ait Falkland Adaları'na bir çıkarma yaptı ve adayı işgal etti.

Haber, Tottenham kampından içeri girdiğinde İngiliz futbolcular rahatlıklarından çok da ödün vermediler. Takımın forveti Garth Crooks, "Hiçbirimiz İngiltere'nin Falkland diye bir adaya sahip olduğunu bilmiyorduk ki" sözleriyle durumu açıklıyordu. Fakat Arjantinliler, özellikle de Ardiles için durum farklıydı. O güne kadar takımın şamata ekibinde yer alan Ossie, Falkland'la ilgili şakalara net bir tavır koymuştu: "Bu, benim için ciddi bir durum!"

"Falkland Adaları Britanyalıdır!"

"Falkland Adaları Britanyalıdır!"

Belki İngiltere'de halkın birçoğu Crooks ile aynı fikirdeydi ama milliyetçilik devreye girince Arjantinlilerin işi kolay değildi. Yine de Tottenham taraftarları, bir yıl önce söyledikleri şarkıdaki gibi Ossie'nin arkasındaydılar. Ertesi gün Leicester karşısına çıktıklarında şu pankart dikkat çekiyordu: "Arjantin, Falkland'ı alabilir. Ossie bizimdir!" Spurs o gün rakibini yendi ve FA Cup'ta üst üste ikinci kez finale yükseldi.

Ardiles ise menajer Burkinshaw'dan izin alarak milli takımın Dünya Kupası hazırlık kampına katılmak için Buenos Aires'e gitti. Fakat dedikoduların ardı arkası kesilmedi. Yıldız orta saha oyuncusunun ülkeden kaçtığını söyleyenler de vardı, onu bir ajan olarak görenler de. Ardiles, o günlerde yaşadığı zorluğu, "Doğduğum ülke, beni evlat edinen ülkeyle savaş hâlindeydi" diyerek özetlese de 1982 baharında o da birçok Arjantinli gibi davranıyordu. Takım kamptayken "Malvidas (Falkland Adaları'nın diğer adı) Arjantinlidir" pankartıyla poz veriyor, Arjantin gazeteleri cunta propagandası yaparak savaşı açık ara önde götürdüklerini yazıyordu. Bu dönemde uzatılan mikrofonlara şunları söylüyordu Ardiles: "Malvidas'ın bize ait olduğunu düşünüyorum ve mutluyum. Umarım her şey barışçıl yollarla çözülür." Savaş ve barışçıl yöntemler… Belki bu da Ossie'nin rüyasının bir parçasıydı ama maalesef gerçekler öyle değildi.

Tottenham, 1982 FA Cup Finali'nde bir tekrar finali daha oynadı ve QPR'ı Hoddle'ın penaltı golüyle yenerek bir kez daha kupayı kazandı. Ardiles, o esnada kamptaydı ama Ricky Villa, 1982 Dünya Kupası kadrosuna davet edilmemiş ve İngiltere'de kalmıştı. Villa, savaşın sürdüğü esnada bir gün gazetesini açtığında ölen Arjantinli pilotların listesiyle karşılaştı. İçlerinden bir isim dikkatini çekmişti: Jose Ardiles. Bu, Ossie'in amcasının oğluydu…

Savaş, kısa sürede İngiltere lehine dönmüş ve Arjantin çokça kayıp vermişti. Arjantin Milli Takımı kafilesi, ülkeden ayrılırken savaşı kazandıklarını düşünüyordu ama kupa için İspanya'ya indiklerinde gerçek biraz canlarını acıtacaktı. Takımın yıldızlarından Kempes, büyük şoku yıllar sonra şu sözlerle anlatacaktı: "Macaristan maçından önce Ardiles'in kuzeninin savaşta öldüğünü öğrendik. Arjantin'de kamp yaparken gazetelerde 50-0 galip olduğumuz yazıyordu ama İspanya'ya geldiğimizde gerçeği öğrendik; Falkland'daki savaşta 100-0 mağluptuk. Kaybettiğimizin ve savaşın şiddetinin farkına varmıştık."

Hayatının en berbat günlerini yaşayan Ardiles, Arjantin'in 1982 yazındaki hayal kırıklığı sonrasında bir daha İngiltere'de yaşayamayacağını düşünüyordu. Burkinshaw ile konuştu ve PSG'ye kiralık olarak gönderildi. Uzun süre Ardiles'in yanından ayrılmayan (Evleri yan yanaydı; 15 numarada Ardiles, 17 numarada Villa yaşıyordu) Ricky Villa, hâlâ dilini öğrenemediği İngiltere'de yalnız kalmıştı. Ardiles, belki o zamanların acısını bugün çıkararak şu espriyi yapıyor: "Ricky, hiçbir zaman öğrenmediği kadar İngilizce kelimeyi o sene öğrenmişti." Fakat onun da Fransa günlerinin Ricky'nin yalnızlığından farkı yoktu. Üstelik kuzeninin ölmediğine dair bir ihtimal doğmuştu ve amcası bizzat İngiltere'ye gelerek durumu İngiliz politikacılara aktarmıştı. Sonra Ossie bir mektup aldı. Bu, kuzenini düşüren uçağın pilotuna ait bir mektuptu. İngiliz pilot, o arbededen sağ çıkmanın imkânsız olduğunu anlatıyordu Ossie'ye. 1982-1983 sezonunu hatırlamak istemediği anılarla noktalayan orta saha oyuncusu, sezon biter bitmez Burkinshaw'u aradı ve şunu söyledi: "Gel beni al!"

Ardiles, ikinci Tottenham kariyerine bir yabancı gibi başlamadı. Ligin iyi takımlarından biriydiler. Üstelik 1984'te UEFA Kupası'nı kazanarak uzun süredir Avrupa'da sesi çıkmayan kulübü tekrar Avrupa sahnesine taşımışlardı. 1988'de takımdan ayrılan Ardiles, Blackburn Rovers, QPR ve son olarak da oyuncu-menajer olarak Swindon Town formaları giydikten sonra 1991'de futbolu bıraktı. Antrenörlük günlerinde de İngiltere mesaisi yapsa da birçok büyük futbolcu gibi yeşil saha günlerini aratacaktı.

Duvarları Yıkan Adam

21 Ocak 2014… Haber kanalları ve internet üzerinde yayılan haber, Ardiles'le ilgiliydi. ESPN ekibiyle birlikte belgesel çekimi için Falkland Adaları'na giden ve kuzeninin mezarını ziyaret eden Ossie, yoldaşı Villa ile birlikte büyük bir kaza geçirmiş ve kazadan sağ olarak çıkmayı başarmıştı. 30 for 30 kapsamında çekilen belgesel, kaza anına da kurguda yer veriyordu. Ama izleyeni -en azından benikazadan ya da Ardiles'in ölüm ihtimalinden daha çok üzen, daha çok iç burkan sahneleri vardı. Ossie ve Ricky'nin Arjantinli askerler için dikilen anıt çevresinde gezerken yaptıkları konuşma, Ardiles'in amcasıyla buluşması, Falkland ve savaş konusunda yaşadığı duygu yoğunluğu otuz küsur yıl geçmesine rağmen bir sporcunun dahi durumdan nasıl etkilendiğini gözler önüne seriyordu.

Ardiles ve Ricky Villa, seksenlerde öncülük ettikleri yabancı akımıyla hem İngiltere'ye yeni bir heyecan getirdiler hem de kötü günler geçiren Tottenham'ı kupalarla buluşturan kadronun içinde yer aldılar. Yıllar sonra takımın başına geçen bir başka Arjantinli Mauricio Pochettino da onların çıkardığı seviyenin daha da üstüne bayrağı dikmeyi, Şampiyonlar Ligi şampiyonluğuna yürümeyi aklına koydu. Belki beceremedi ama yıllar evvel yabancı futbolculara dahi sıcak bakmayan İngilizlerin, bugünkü futbol imajını kurtaran yabancı antrenörlerden biri olduğu kesin. Ardiles ise Premier Lig'in günümüzdeki şatafatında aslan payını kendilerine veriyor:

"Biz iyi oynayınca insanlar şunun farkına vardı: Bir İngiliz futbolcuya sterlinler harcayabilir ya da aynı paraya muhtemelen o İngiliz'den iyi üç yabancı daha alabilirsin. Herkes yabancı futbolculara imza attırmaya başladı. Sonra sayı arttı, arttı, arttı ve şimdi dünyanın en iyi ligine sahipsiniz."

Biraz tanıdık gelmedi mi?

Socrates Dergi