
Otomatik Portakal
4 dk
Inge de Bruijn, 2000'lerin başında kazandığı madalyalarla sadece Hollanda yüzmesini değiştirmedi, Avrupa yüzmesinde de bir kırılma yarattı.
Tarihin en büyük erkek yüzücüsü, üzerinde pek fazla tartışmanın olmadığı bir bahistir. Zira Michael Phelps'in kariyeri, bilhassa 2008 Pekin Olimpiyatı'ndaki rekor sekiz altın madalya, başka bir isim için karşı sav üretmeyi neredeyse imkansız hâle getiriyor. Bu durumun yakın zamanda değişmesi de pek mümkün görünmüyor. Tarihin en büyük kadın yüzücüsü dediğimizde ise ortaya faklı bir manzara çıkıyor. Burada Phelps gibi baskın tek bir figür yok. Daha ziyade dönemlerine damga vuran, mensubu oldukları ülkeye belli bir istikamette gelenek inşa etme konusunda öncü olmuş çeşitli yıldızlardan müteşekkil bir yapıyla karşılaşıyoruz.
İçinde bulunduğumuz zaman diliminde bu rolün kimde olduğu açık. Katie Ledecky 15 yaşından beri sergilediği performansla ayrı bir yerde. Ondan hemen önce, kısa süre de olsa bayrağı taşıyan Missy Franklin'di. Natalie Coughlin ve Janet Evans da kendi şartları içinde bu kategoride değerlendirilebilir. Bu yüzücülerin ortak noktası, yüzmenin en büyük ülkesi Amerika Birleşik Devletleri'nden çıkmaları. Ülkede bilhassa olimpiyat döneminde gündemi meşgul eden ve kahramanlar yaratan yüzmede o kahramanların etki alanlarının küresel hâle gelmesi de şaşırtıcı değil. 2000'li yılların ilk yarısına baktığımızda ise karşımıza bir Avrupalı dikiliyor: Inge de Bruijn. De Bruijn'in etkisi Hollanda ve Avrupa yüzmesi için bugün bile izlerini gördüğümüz tarihi bir kırılma noktası. En nihayetinde olayı, en azından Hollanda için De Bruijn öncesi - De Bruijn sonrası diye ikiye bölmek bile mümkün.
Anakaradaki mütevazı toprak yerleşkesine rağmen, Orta Çağ'da denizlerdeki yetkinliğiyle kolonyal bir güç odağı hâline gelebilmiş Portakalların suyla aralarının her zaman iyi olduğunu söylemek herhâlde pek yanlış olmaz. Modern olimpiyatlarda yüzme madalyaları için gerek erkek gerekse kadınlarda her zaman aday sporcular yetiştirdiklerini ve ABD ya da Avustralya kadar olmasa da sürekli olimpiyat şampiyonları çıkardıklarını da unutmamak gerekiyor. Ancak de Bruijn'in başardıkları ve Hollanda yüzmesine getirdiği soluk, var olan alışkanlıkları dört-beş kademe yukarıya taşıdı. Bunu anlayabilmek adına ilk olarak somut başarılarına odaklanmakta fayda var.
De Bruijn, 1992 Barcelona'da ilk olimpiyatına katıldı ancak belki de geçirdiği şiddetli gıda zehirlenmesi sebebiyle manşetlik işe imza atamadı. Fiziksel olarak zirvede olmasının beklenebileceği 1996 Atlanta'da ise mental problemler ayağına pranga oldu. O etapta yüzmeye olan ilgisinin azaldığı, idmanlara geç geldiği, bazen de hiç katılmadığı anlatılır. Buna rağmen olimpik milli takımına girmişti ancak dönemin baş antrenörü ve aynı zamanda Inge'nin sevgilisi Jacco Verhaeren onu takım dışı bıraktı. Genç sprinter Atlanta'da yüzseydi belki de kariyeri çok daha zengin görünecek, yıldız mertebesine çok daha erken erişecekti.

Bu olay sonrası radikal kararlar almak zorunda kalan sporcu, Paul Bergen ile çalışmaya başladı. Bergen'in idmanları yoğun kara çalışmalarına, ağırlık kaldırmaya önem veriyordu. Dolayısıyla, yeni sistemin getirdiği aşırı yükleme, ilk başta iyi sonuçlar vermedi ve bazı kaşların yukarı kalkmasını beraberinde getirdi. Ancak programı terk etmeyen de Bruijn, iki yıllık yatırımın meyvelerini 1999 Avrupa Şampiyonası'nda, İstanbul'da toplamaya başladı. 50 serbest ve 100 kelebekte altın, 100 serbestte ise gümüş madalya alarak bir sene sonraki olimpiyatta atılım yapacağının sinyallerini veriyordu. Öyle de oldu. Sidney'de İstanbul'dan da bir adım ileri gidip kraliçe yarış 100 serbest altınını da boynuna taktı. 4x100'de de Hollanda'ya gümüş madalya getirince ortalığı salladı ve üç altın, bir gümüşlük performans ona 'Yenilmez Inky' lakabını getirdi. 2004 Atina'da 50 serbestte altını bir daha alınca tarihin en yaşlı olimpiyat şampiyonu oldu. Olimpiyat ve dünya şampiyonalarında kazandığı dokuz bireysel birincilik, 'tüm zamanların en başarılı kadın yüzücüsü' olarak tescillenmesi anlamı taşıyordu.
Katıksız sürate dayanan kısa mesafelerde sporcuların sivrilmesi atletizmde olduğu gibi yüzmede de hâliyle daha kolay. Saf ve dominant bir kadın sprinter örneği hâlâ az ama de Bruijn öncesi bu durum daha belirgindi ve tesiri bu çerçevede görkemli oldu. Ondan beridir, kendisini rol modeli alan yüzücülerin oluşturduğu sprint havuzu Hollanda'yı büyük faktör yaptı. De Bruijn emekli olduktan sonra ülke, 2008'de 4x100 serbest bayrakta olimpiyat şampiyonu oldu. 2007 Dünya Şampiyonası'nda bronz, 2009 ve 2011'de altın, 2013'te bronz, 2015'te gümüş ve 2017'de yine bronz kazanırken, 2008 ve 2016'da Avrupa şampiyonu apoleti taktı. Ranomi Kromowidjojo, Inge Dekker, Marleen Veldhuis ve Femke Heemskerk gibi Avrupa, dünya hatta olimpiyat şampiyonları çıktı ve bu bereketli üretim aynen devam etmekte.
Şimdilerde süper yıldız mertebesine ulaşan Sarah Sjöström gibi isimlerin hamurunda da Inge de Bruijn'in dolaylı katkısından söz etmek mümkün. Zira yaptığı işlerle Avrupalı bir kadın yüzücünün de küresel olarak şöhrete ulaşabileceğini gösteren ilk isimdi ve bu bağlamda rolü ve mirası satırlara sığmayacak kadar derin önem arz ediyor.