Oyun, Set ve Gelecek

11 dk

Erkekler beş set oynamak zorunda mı? Peki kadınlar neden üç setle idare ediyor? Tenis dünyasının popüler matematik tartışmasına dahil olma zamanı...

"Ben beş setlik bir maçı seyirci olarak asla baştan sona takip etmem."

Geçen yıl bu cümleyi kuran Andy Murray, tenis dünyasında büyük yankı uyandırmıştı. En nihayetinde gelenekçiler için Grand Slam'lerde erkeklerin beş set oynaması bir kırmızı çizgidir, hem de en kalınından. Bayrak adamlardan, üstelik de kortta hep beş set oynamayı tercih edeceğini söyleyen biri, zemin evinin oturma odası olduğunda neden maçları kısa tutmaktan yanaydı?

Andy Murray aynı açıklamada, çoğu zaman insanların epik maçlarla uzun maçları karıştırdığından, beşinci sete giden maçların büyük kısmında ilk iki-üç setin kalite olarak vasat altı kaldığından ama neredeyse her beş setlik maçın epik diye etiketlendiğinden de dem vuruyordu. Kendisine Novak Djokovic'ten destek geldi. "Bu tarihi bir olgu da olsa neden beş set oynamamız gerektiğini anlamıyorum. Artık tenis takip eden kesimin, özellikle de gençlerin dikkat penceresi çok daha kısa. Biz de ürünümüzün ticari değerini korumak için onları hedef almalı ve değişikliğe gitmeliyiz." Karşı cephe, yani gelenekçiler veya püristler olarak nitelediğimiz cenahtan reaksiyon gecikmedi. Aralarında Gael Monfils gibi aktif oyuncuların, Brad Gilbert gibi efsane koçların da olduğu bu grup, hadiseye tenis anayasasının ilk üç maddesinden birinin tartışmaya açılması gibi yaklaştılar: "Teklif dahi edilemez!"

Bir müddet sonra, Şubat ayında sona eren Avustralya Açık'ın ardından, bu kez set adedi mevzusunda yeni bir cephe daha açıldı. Turnuvada gerçekleşen Serena Williams-Simona Halep, Aryna Sabalenka-Serena Williams, Naomi Osaka-Garbine Muguruza gibi eşleşmelerin damaklarda bıraktığı lezzetin porsiyonunu artırma düşüncesi çok mu arsız olurdu? Ya da son yıllarda sessiz sedasız biten kadınlar finallerinin son halkası Osaka-Brady maçının ertesinde, "En azından bir set daha olsaydı da bir şey anlasaydık" hayfı çok mu pervasız kaçardı? Tam aksine, kadınlarda da slam'lerin belli bir noktadan itibaren beş set üzerinden oynatılması gayet makul argümanlara sahipti işte. Bu eksende ses yükseltenlerin sayısı da arttı. Spekülasyonlar ve farklı düşünceler teniste de hep olmuştur. Ancak Justine Henin ve Amelie Mauresmo gibi yakın dönemin iki çok büyük oyuncusu da aynı istikamette açıklamalar yapınca işin şekli değişti.

Bu yaklaşımlar birbirlerine tezat gibi görünebilir. Erkeklerde slam maçlarının çok uzun ve yeni jenerasyona hitap etmekten uzak olduğunu düşünenlerle kadınlar maçlarını 1 lira farkla büyük seçim yapmak isteyenlerin ortak bir paydada bulaşabilme fikri, kulağa ilk bakışta bir parça zorlayıcı geliyor. Ancak düşünsel altyapıya biraz daha derinden bakıldığında, tenise toptan iyi gelecek bir revizyon planı mümkün.

Öncelikle neden bir revizyona ihtiyaç var, bunu idrak etmek gerekiyor. Tenis, şu anda dünyanın en çok takip edilen üçüncü sporu konumunda. Yani sistem, uzaktan bakınca saat misali işliyor gibi görünebilir. İşleyen bir sistemi ve 1800'lerden bu yana varlığını sürdüregelmiş bir oyunu fazla kurcamanın çok anlamlı olmadığı da söylenebilir. Ama burada durmak ve bir yanlışı düzeltmek lazım. Tenis ve maç formatı bugünlere bir kehribarın içinde korunup hiç bozulmadan ulaşmış değil. 1970'lerden önce tie-break diye bir kavram yoktu. Gelenekçiliğin yılmaz savunucusu olan Wimbledon, Isner-Mahut gibi haddinden fazla uzayan ve turnuvanın şirazesini kaydıran maçlara dayanamayıp 2019'da final setleri için 12-12'de tie-break kararı aldı. Çiftlerde tüm ATP turnuvaları 2015'ten bu yana son set maç tiebreak'i şeklinde bitiriliyor. Örnekleri çoğaltmak mümkün. Diğer taraftan Serena Williams'ın koçu Patrick Mouratoglou'nun organize ettiği UTS'te ya da ATP'nin pilot olarak Next Gen Finalleri'nde denediği gibi, skor sistemini kökten değiştirmeye kadar giden girişimler de -her ne kadar başarısız olmuş gibi gözükseler dahi- bir değişim ihtiyacının hasıl olmaya başladığının habercileri.

Sahiden de günümüz dünyasında, televizyon karşısında konsantrasyonu kaybetmeden bir şeyleri saatlerce takip etmek hayli zorlaşmış durumda. Fotoğraflar ve videolar bir parça gecikmeli yüklendiğinde Wi-Fi kapatıp mobil veriyi açan bir nesle ürün satmak istiyorsanız, reformlar yapmak kaçınılmaz. Aslında kural kitaplarının yenilenmesi, sadece tenise ve içinde bulunduğumuz bugüne ait değil. Zaten sporun evriminde birçok sporda oyunu çabuklaştırmayı ve aksiyonu artırmayı amaçlayan radikal adımlar atıldı. Voleybolda sayı almayı çok zor kılan servis geçişi kaldırıldı, futbolda kalecilerin ayakla atılan geri paslarda topu ellerine almaları yasaklandı ve basketbolda hücum süresi 24 saniyeye indirildi. Scorpions'ın konumuza paralel şarkısı Wind of Change'in çıktığı 1990'dan beri sporda da, değişen dünyanın ruhunu ve gereksinimlerini yakalamaya doğru bir arayış sürmekte zaten. Yalnız, tenisin problemi salt maçları kısaltmaktan biraz daha girift.

Nicolas Mahut ile John Isner arasında oynanan ve 11 saat, 5 dakika süren o unutulmaz maç...

Nicolas Mahut ile John Isner arasında oynanan ve 11 saat, 5 dakika süren o unutulmaz maç...

The New York Times'ın tenis başyazarı Christopher Clarey, geçtiğimiz günlerde Twitter hesabından yaklaşık 3000 kişinin katıldığı bir anket yaptı. "Kadınların Grand Slam'lerde beş set oynamasını ister misiniz?" sorusunun altındaki üç seçenekten "Evet, her tur" yüzde 27.8, "Çeyrek finallerden itibaren" ise yüzde 34.8 oy aldı. Bu da katılımcıların yüzde 62.7'sinin, kadınların majör turnuvalarda beş set oynamasına sıcak baktığı anlamına geliyor. Çarpıcı bir veri. Ve bize, yeni yol haritası için anlattığı çok şey var.

Evvela, her ne kadar hız tutkusu çağın gerçeği olsa da biz insanların ve doğal olarak tüketici tarafımızın hâlâ daha fazla önemsediği şeyler var; kalite ve keyif. Andy Murray sözlerinde haklı olabilir. Çoğu zaman, beşinci sete giden maçların ilk setleri muhteşem değildir. Ancak herkes o son set dramasından bu kadar zevk alıyorsa demek ki bunda bir hikmet var. Murray'nin bahsettiği her beşinci sete giden uzun maçın epik olarak yaftalanması işi, belki içinde küçük bir illüzyon barındırıyor, doğru. Ancak belli ki sonuçta herkes bu şovdan tatmin olarak ayrılıyor. En iyi oyuncuları bir dakika izlemek bile hatırı sayılır bir ayrıcalıkken, uzun bir Grand Slam kapışmasında onları seyretmek tarifi olmayan hisler yaratıyor. Erkeklerde slam'lerin üç set oynanmasına en üst perdeden karşı çıkan Rafael Nadal'ın kitabında dediği gibi "Hayatın başka hiçbir alanında tadamayacağınız hisler..."

Kaldı ki bir beş set illüzyonundan bahsediyorsak ve sondaki o adrenalin ilk setlerin pürüzlerini örten bir fondöten görevi görüyorsa, kadınların da bu imkândan faydalanması nasıl bir beis yaratabilir ki? ATP ve WTA arasındaki makasın açılmasında, 'Üç Büyük' devriyle beraber beş setlik maraton maçların payı yadsınamaz. 2010'da vatani görev için Mardin'de ücra bir karakola gittiğimde tenisle hiç ilgisi olmayan asker arkadaşlarımın, o yıl Wimbledon'da oynanan ve beşinci seti 70-68 biten Isner-Mahut maçını konuştuklarını duyduğumdan beri bu keramete hep huşuyla yaklaşırım. Evet, belki o maç bir istisna ve artık o kadar da uzun boylu maçlar kimsenin işine gelmiyor. Ancak Federer-Nadal 2008 Wimbledon'da, Nadal-Djokovic 2012 Avustralya Açık'ta ya da Djokovic-Federer 2019 Wimbledon'da üç set üzerinden o finalleri oynasalardı, ATP ve oyuncuların çekim etkisi bu noktalarda olur muydu? Ya da Wimbledon'da 0-2'den yapılan bir geri dönüşle beşinci sete giden bir Serena-Halep finali, kadın tenisine daha fazla saygı ve ilgi getirmez miydi?

Kadınlara beş set oynatmanın karşısında duranların en büyük savlarından biri servisin erkeklerdeki kadar hâkim olmaması. Kadınlarda servis oyunları genelde kısa sürmüyor ve çok servis kırma olduğu için maçlar uzayabiliyor, oyuncular çok yoruluyor. Gelgelelim, kadınlarda bu sebepten dolayı 6-0 ya da 6-1 biten setler erkeklere kıyasla çok daha fazla. Kadın raketlerin uzun maçları kaldıramayacağı düşüncesi ise tamamen bir safsata. Günümüzün oyuncuları muhteşem idman yapıyorlar ve kondisyon bakımından genelde harika seviyedeler. On yıl önce Avustralya Açık'ta Francesca Schiavone ile Svetlana Kuznetsova'nın acayip bir tempoda 4 saat 44 dakikalık müthiş bir maç yaptıkları gerçeği önümüzde dururken kadınların beş seti kaldıramayacağını söylemek haksızlık.

Tüm turlarda beş set oynanması turnuvaların maç programları için ve aradaki seviye farkından dolayı çok pratik ve kazançlı olmayabilir. Ama eldeki bu verilerle, Grand Slam ikinci haftasından, o nadide ve kıymetli parçadan kadınların da bir an önce beslenmeye başlaması elzem. Erkeklerde tüm turların üç set üzerinden oynanması fikrine de bir cevap olarak okunabilir bu. Şayet erkeklerde ilk haftanın üç sete indirilmesinden bahsedeceksek, bu biraz daha elle tutulur cinsten. 32 seribaşlı sistemde bilhassa ilk iki tur çok fazla boş maç ortaya çıkabiliyor zira. Korta ayak basan dünya 97 numarası, Fransa'da Nadal'a ya da Avustralya'da Djokovic'e karşı beş setlik bir maçta milyonda bir şansı olduğunu biliyor. İşin kötüsü bizler de biliyoruz ve dünyanın en cazip olmayan şeylerinden biri, sonu belli bir filmi izlemektir. Eğer o filmin, defalarca izlemekten usanmayan fanatiklerinden değilseniz... Eh, popüler dizilere spoiler verenler için sinkaf edenlerden geçilmiyor sosyal medya.

Üç setlik bir slam maçının gerginliğini kadınlarda ilk iki tur derinden hissederiz. Zaman zaman o stres şok mağlubiyetleri bile getirebiliyor favoriler için. Bu da erkeklerin ilk tur mücadelelerine bir nebze çeşni katabilir. Zaten günün sonunda en iyi oyuncular yüksek yüzdeyle kazanmaya devam edecektir. Ama Djokovic'in bir slam'de ilk turda birinci seti kaybetmesi sadece birkaç kaş kaldırırken üç setlik formatta ekran başına çekeceği gözleri bir düşünün. Ayrıca bu sistem, oyuncuların en büyülü yere, yani ikinci haftaya gelirken daha diri kalmalarına ve sakatlıkla çekilmelerin azalmasına da katkıda bulunacaktır.

Son olarak, tenisin pazarlamakta en zorlandığı yer zaten Grand Slam'ler değil. ATP ve WTA Tur içindeki maçları takip edenlerin sayısı giderek azalıyor. Yeni bir planlama yapılacaksa, 1000'likler hariç her turnuvada, final maçı dışında son setin maç tie-break'i olarak oynatılması bir açılım olabilir. Hem sakatlıklardan ve sezonun uzun olmasından yakınan oyuncuları korumak hem de maçı belirleyen on puanlık tie-break'in üreteceği elektrikten nemalanmak için bu bana en doğru yolmuş gibi geliyor. Ve yine büyük turnuva kovanının tüm balını hasat etmek için, tıpkı 2007'den önce olduğu gibi, 1000'lik turnuva finallerinin beş set oynatılması, atom profesörü olmayı hiç gerektirmeyen şahane bir opsiyon.

Havada gelecek kokusu var ve hepimiz her yerde bunu hissedebiliyoruz. Ve merkez korttaki Grand Slam bayrakları, bugünlerde değişim rüzgârıyla daha hızlı dalgalanıyor sanki.

Socrates Dergi