Öz

9 dk

Hayatta bazen bilinmez yollara girmeniz gerekebilir; bazense öze dönmeniz. Son yıllarda yolunu birkaç defa kaybeden Barcelona, bir kez daha öze dönme arayışında.

20 Kasım 2021. Premier Lig maçları az önce sona erdi. Biraz uykum var. Televizyon kanalları ilgimi çekmezse yatmamam için bir sebep yok. Bir dakika! Barcelona, Espanyol ile oynuyor. Hayır, Barselona Derbisi'ni izlemek için yanıp tutuşmuyorum. Fakat Xavi, Barça teknik direktörü olarak ilk maçına çıkacak. Mikrofonda Emre Gürkaynak, sahada sorunlu Barcelona ve kenarda yeni bir antrenör. 23.00 matinesi için daha iyi bir opsiyonum yok.

İlk dakikalar fena sayılmazdı. Ya da ben yeni bir şeyler görmek için fazla heyecanlıydım. Maç öncesi göz gezdirdiğim kadro, aşağı yukarı kafamdaki gibi sahaya dizilmişti. Kanat oyuncuları çizgilere basarak sahayı olabildiğince genişletiyor, iç oyuncuları bek-stoper arasına yerleşiyor; hücumcu olan desteğe gelirken, defansif yönü kuvvetli bek savunmayı üçlüyordu.

İkinci bölgeden üçüncü bölgeye geçerken gözüken temalar yine benzerdi. Oyun genelde sol tarafta kuruluyor, half-space'e atılan topsuz koşularla rakip savunma yerinden oynatılmaya çalışılıyordu. Koşular topla buluşursa koridorlar değerlendiriliyor, gerekli boşluklar bulunamazsa top ters kanada çevriliyordu. Ters kanatta ise önce bire birler deneniyor, sonrasında bek desteğiyle ikiye birler kovalanıyordu.

Dakikalar geçtikçe oyun benzer şekilde ilerlemeye devam etmişti. Barcelona oyunu pasla kuruyor, birinci bölgeden ikinci bölgeye az önce okuduğunuz şekilde yerleşiyor ve üçüncü bölgede üretime geçiyordu. Tabii tüm bunlar olurken topa yüzde 75 ile sahip olmayı da ihmal etmiyordu.

Her şeye rağmen bir şeyler eksik gibiydi. Topsuz koşular doğru zamanlarda atılmıyordu. Kanatta bire biri zorlayan oyuncular teknik sayılmazdı. Topun hızı, Camp Nou'da alıştığımız süratinden uzaktı. Hem, Ilias Akhomach da kimdi?

Saat 23.45. Film arası... Koltuğuma oturmadan önce görmeyi düşündüğüm çoğu şeyi gördüm. Gördüklerim hoşuma gitti mi? Evet. Peki ya çok etkilendim mi? Hayır. Dahası, filmin ikinci yarısında göreceğim şeyleri de aşağı yukarı tahmin edebiliyorum. Ama olsun. Yine de heyecanlıyım. Sanki daha önce izlediğim bir filmi yeniden izliyor gibi hissediyorum. Kesinlikle ilk izlediğimde hissettiklerime sahip olmayacağım. Çünkü senaryoyu, sahne geçişlerini ve nerelerin hoşuma gideceğini kestirebiliyorum.

Yine de 45 dakika daha koltuktayım. Belki ikinci yarıda daha çok keyif alabilirim. Belki topsuz koşular doğru zamanda yapılabilir, ikiye birler daha etkili kullanılabilir ve topun hızı artabilir. Biraz daha zaman geçerse, belki her şey daha iyi olabilir. İşte, bu hissi özlemişiz. Evet, özlemişiz. Barcelona taraftarı değilim ama Barcelona taraftarlarının da bu hissi özlediğini biliyorum. Çünkü onlar, bu filmi izlemeye fazlasıyla aşinalar.

***

Sahi, Camp Nou'nun sakinleri bu filmi nereden hatırlıyorlar?

"Topa sahip olmadığım anlarda yüksek baskı yapıp topu en kısa sürede kazanmak istiyorum çünkü doksan dakika boyunca topun tek sahibi ben olmalıyım."

"Topa sahip olmadığım zamanlarda acı çekiyorum."

"Oyunda yalnızca bir tane top var. Ve ona sahip olursam rakibim bana gol atamaz. Öyleyse ona sahip olmalıyım."

Üç farklı cümle, aynı anlatı, tek kişi. Hayır, aslında yalan söyledim. Tek kişi sayılmaz. Bu üç cümle de farklı kişilerin ağzından çıktı. Ama üçü de aynı dili konuşuyor. Onları aynı felsefenin ayrı dönemlerdeki temsilcileri gibi düşünebilirsiniz. Topa sahip olmak istiyorlar, futbolun alan ve zamandan ibaret olduğunu düşünüyorlar. Takımlarını izlediğinizde aralarında bağlantı kurup, düşüncelerinden çıkarımlar yapabiliyorsunuz. Belki karbon kopya değiller. Ama olmaları da gerekmiyor.

İsimlerinin önemi yok. Kim olduklarını çok iyi biliyorsunuz. Barcelona taraftarları da öyle. Bu yüzden sancılı her dönemin ardından aynı felsefenin farklı temsilcilerine gitmek istiyorlar. Çünkü özleri bu. Tek amaçları başarılı olmak değil. Evet, başarılı olmak istiyorlar. Ama onlar için bunu kendi tarzlarıyla yapmak da önemli. Her öze dönüşte başarılı olacaklarından emin değiller. Yine de bazı şeylerin daha iyi olacağı hissi onlara keyifli geliyor.

Ronald Koeman sonrası Xavi'nin göreve gelmesi, son yıllarda unutulan öze geri dönüşün tezahürü. Al-Sadd macerasının ardından Barcelona'da da başarılı olacağı bir muamma. Katar gibi rekabet seviyesi düşük bir ligde kazanılan kupalar yeteri kadar ikna edici değil. Olsun, Camp Nou'nun sakinleri için sorun da değil. Çünkü onlar Katar liginin seviyesi ile ilgilenmiyor. Sadece onun doğru kişi olduğuna inanıyorlar. Ve bu inanç, gelen başarılar sonrasında değil; o, kulübün kapısından çıktığı günden beri devam ediyor. Çünkü Xavi'nin bu kulübü iyi tanıdığını biliyorlar. Barcelona'nın ne demek olduğunu, nasıl bir futbol oynamak istediğini ve kulüpteki asgari standardın nerede olması gerektiğini ondan iyi bilen birinin olmadığını düşünüyorlar. Haksız da sayılmazlar. Hele de İspanya futbolunun 2000'lerdeki bayrak adamı da aynı fikirdeyse:

"Bazıları bu görev için hazır olmadığımı düşünüyor. Ama hayır, ben bu görev için hazırım. Bu kulübün her şeyini biliyorum ve kendimi bu görev için hazırladım."

***

Film sona erdi. Hızlı olmalıyım. Sosyal medya yansımaları beni bekliyor. Elbette Xavi şimdiden pamuklara sarılmış. Oysaki ben yönetmen eleştirilerimi ikinci perde için hazırlamıştım. Barça, daralan Espanyol savunmasına karşı üretmekte zorlanmış, dakikalar geçtikçe geride geniş boşluklar vermeye başlamıştı. Son perde, ilkine göre sönüktü. Kusurlar, süre ilerledikçe gün yüzüne çıkmıştı. Yine de insanların sahip olduğu heyecanı anlıyordum. Ve hatta onlar gibi hissediyordum. Barcelona, Barcelona gibi oynamaya çalışıyordu. Sayısal üstünlük kovalanıyor, önde bire bir baskı deneniyor, ikinci toplara koşuluyordu. Ama Barcelona, Barcelona gibi değildi. En azından şimdilik. Son paslarda hâlâ sıkıntılılar. Doğru koşuları yeteri kadar keskin atamıyorlar. Bitiricilik konusunda da iyi sayılmazlar. Ama tüm bunlar, Hollandalı bir Barselona sakininin dediği gibi, futbolun icra etmesi en zor aksiyonları. Bu yüzden biraz zamana ihtiyaçları var.

***

23 Ocak 2022. Yönetmenin devam filmi için yeniden koltuğumun başındayım. Aradan iki aya yakın bir süre geçti. Ve ben ilk filmdeki kadar heyecanlı değilim. Çünkü ligin sonlarına demir atmış Alaves'e karşı Barcelona'nın nasıl oynayacağını tahmin edebiliyorum. Muhtemelen üretmekte sorun yaşayacaklar ve geçişlerde canları yanacak. Yüzde yetmişlik oranla topa sahip olurlar mı dersiniz? Evet, bence de hiç uzak bir ihtimal değil.

Barcelona, bir kez daha üretmekte zorlandı; ligin en sorunlu hücum takımı Alaves'e geçiş imkânı verdi. Ama son dakikada golü bulmayı da başardı. Hem de Xavi'nin istediği şekilde. Oyun önce sol tarafa ters top atmak için sağ kanatta kuruldu, saniyeler sonra koşu atan Frenkie de Jong kale önünde topla buluştu. Barça, puan kaybına tahammülü olmadığı bir haftayı üç puanla kapatmıştı. Aradan geçen aylara rağmen hâlâ yeteri kadar iyi değillerdi ama golü kendi tarzlarıyla atmaları da önemliydi. Zira bu tarz, herkesin kafasında bir şeyler canlandırabiliyordu. Tanımlanabilir, anlatılabilir ve anıları yeşertebilirdi.

Psikolog Jean Piaget, zekâyı "İçinde bulunduğumuz durumu bilmediğimizde yaptığımız şey" olarak tanımlar. Xavi, Barcelona'ya gelmeden önce içinde bulunacağı durumun muhtemelen bilincindeydi. Çünkü özüne dönüyordu. Fakat kulüp son zamanlarda değişmiş; öz, yıpranmıştı. Ve belki de kulübün içinde bulunduğu bu değişim, efsanesinin bile tahmin edemeyeceği boyuttaydı.

Tüm bunlar, 41 yaşındaki teknik direktörün kafasını bulanıklaştırmış olabilir. Hatta Xavi, böylesine büyük bir problemle daha önce karşılaşmamış da olabilir. Yine de sorun değil. Çünkü o, zeki bir insan. Dahası, şu anki bilinmezlikte vereceği tepkiler Barcelona'nın özüne ait. Ve bu öz, son senelerde yıpranmasına rağmen hâlâ ayakta. Hâlâ kazanmak istiyor. Ama tek derdi kazanmak değil. Bunu kendi tarzıyla yapmak, onun için hâlâ önemli. Belki de bu yüzden Xavi'nin her şeyi değiştirememiş olması dünyanın sonu değil.

Her şeyin iyi olabileceği hissini yaşatmaya devam etse yeter.

Socrates Dergi