
Özel Biri
7 dk
Luka Doncic'in NBA serüveni hızlı başladı. Ve onu Avrupa'dan tanıyanların çok iyi bildiği üzere, bu daha başlangıç.
2010 NBA Finalleri yedinci maçını hatırlıyor musunuz? Hayır, muhteşem bir maç değildi. Mesele şu ki bunu kimse umursamıyordu. Mühim olan, Los Angeles Lakers ile Boston Celtics arasında oynanan o mücadelenin final serilerine özgü bir gerilime sahne olmasıydı. Sahada Kobe Bryant'tan Paul Pierce'a birçok elit oyuncu vardı ama o tansiyon içerisinde giren şutlardan çok kaçan basketler konuşuluyordu. Çünkü sahada haziran basketbolu vardı. Haziran ayı NBA için ellerin titrediği, her pozisyonun ayrı bir sinir harbine dönüştüğü 48 dakikaları simgeliyordu.
Tahmin edebileceğiniz üzere o gün Portland Trail Blazers ofisinde de bu maç izleniyordu. Günümüzün değerli yazarlarından Ben Falk, 2010’da Blazers'ta çalışmaya başlamıştı ve bahsi geçen maçta çalışma arkadaşlarıyla birlikte televizyon başındaki yerini almıştı. Falk'un maça dair muhtemelen unutamadığı çok şey vardı ama esas o gün işittiği bir soru aklından çıkmamıştı. Bir noktada, odadakilerden biri yanındakilere dönmüş ve ekranı göstererek şunu sormuştu: “Sizce oyuncularımızdan kaçı orada, bu atmosferde oynayabilir?”
Luka Doncic'i düşünürken aklıma hep bu soru geliyor. Daha doğrusu, bu soruyu düşündüğümde aklıma hep Luka Doncic geliyor. Tavuk ve yumurta olarak.
***
"Onun gibisini görmedim." 15 yaşında İspanya Ligi gibi bir sahneye çıkan Doncic'i izleyen çoğu kişi bir yerde bu cümleyi kurmuştur. Alt yaş gruplarını herkesten iki adım daha hızlı geçen yıldız, hep abartılı cümlelerin öznesi oldu. Kimileri onu Drazen Petrovic, Toni Kukoc gibi Avrupalı efsanelerle aynı sohbetlerde andı; kimileri de aynı abartılı pencereden onun patlamaya hazır bir balon olduğunu ifade etti.
Yani, Dallas Mavericks'e adım atmadan çok daha önceleri de onun ismi bir tartışma konusuydu. Muhteşem saha görüşü ilk günden itibaren dudak ısırtıyordu, vizyonuyla birleştirdiği pas yeteneği hayran grupları yaratıyordu. Aynı şekilde bir adım geriye çekilerek attığı stepback üçlükler de sosyal medyada bir salgın gibi yayılıyordu. 18 yaşına geldiğinde Doncic'in tabanı belli olmuştu bile. Gözlerini kapasanız bile yapabileceği belli şeyler vardı ve bu da ona muazzam bir kariyer getirecekti. Real Madrid’deki son sezonunda kazandığı EuroLeague şampiyonluğu artık gelecek zaman kipleriyle konuşulmasına da gerek bırakmamıştı. Artık Doncic'in zamanıydı. 2017 yazında Slovenya ile Avrupa şampiyonu olan genç yıldız, 2018’de kulüpler seviyesinde Real Madrid’le zafere giderken de hem normal sezonda hem de Dörtlü Final'de MVP seçilmişti.

Lakin bütün bunlar, hakkındaki tartışmaların bitmesine sebep olmamıştı. Herkesin ve her şeyin "balon" ya da "overrated" olarak nitelenebileceği, siyah ya da beyaz dışında bir renk barındırmayan internet dünyasında Doncic de bir münazara alanıydı. Kimileri tavanını çoktan gördüğünü teknik detaylarla açıklıyor; çevikliğini, atletizmini ve fizik kapasitesini sorguluyordu. Bazıları işi daha da sert bir noktaya götürüyor, onun abartılı bir yetenek olduğunu ifade ediyordu. Onlara göre Doncic bir balondu. Neden? Nedeni yok. Balondu işte.
***
Golden State Warriors-Houston Rockets yedinci maçını hatırlıyor musunuz? Kesinlikle muhteşem bir maç değildi. O da bir spor müsabakasından çok bir sinir harbi gibiydi. Sezon boyunca izolasyon basketbolu üzerinden, bire birlerle etkili olmaya çalışan Rockets'ın yaşadığı çöküş maçın önüne geçmişti. 2018 NBA Finalleri'ne Batı Konferansı'ndan çıkacak takımı belirleyecek karşılaşmada Houston arka arkaya 27 üçlük kaçırmış ve ayağına gelen fırsatı tepmişti. Tedirgin bir şekilde yakaladığı Warriors'ı son kertede eleyemeyerek…
O seri aslında Doncic'e ve NBA kapısında olan birçok başka yıldıza dair soru işaretlerini de barındırıyordu. Zira karşılaşmanın en kritik anları, tıpkı Warriors ile Cavaliers'ın karşılaştığı final serisi ilk maçının son bölümleri gibi, basketbolun gittiği noktayı gösteriyordu. Evet, oyun şutu elzem hâle getirmişti, artık elit bir basketbolcu olmak istiyorsanız yedi metreden topu sepete yollayabiliyor olmanız gerekiyordu. Fakat sadece bu da yetmiyordu. Topu yere vurabilmek, birden fazla pozisyonu doldurabilmek, yeri geldiğinde pozisyonsuz basketbolun bir parçası olabilmek de gerekiyordu. Aynı şekilde savunmada adam değiştirmeyi bilmek, bazen bir oyun kurucunun bazen de bir pivotun karşısında durabilmek lazımdı.
Bütün bunların yanında temel bir gereklilik vardı. Herkesin kaçan üçlüklerin trajedisine takıldığı o maç hepimize bir şeyler söylüyordu. Ne gibi şeyler? Artık oyun baş döndürücü bir sürate erişmişti ve burada başarının sırrı içgüdüden geçiyordu. Bazen takım olarak altı saniyede hücum etmeniz gerekiyordu ve o altı saniyede sadece şut atmayı bilmek sorunları çözmüyordu. O sürede doğru şutu bulmak, herkesten yarım saniye hızlı hareket etmek, boşlukları başkalarından bir adım önce görmek ve o avantajları değerlendirebilecek ekipmanlara sahip olmak da gerekiyordu. Bu ekipmanlara sahipseniz potaya 360 derece dönerek smaç basmanıza veya dört kişinin üzerinden posterlik bir hareket yapmanıza ihtiyaç yoktu.
Doncic bu yüzden de doğru zamanda, doğru yerde. Belki Dennis Smith Jr. kadar iyi sıçrayamıyor, belki DeAaron Fox kadar hızlı değil, belki Trae Young kadar uzaktan üçlük atamıyor. Ama Sloven yıldız, bütün bu isimlerden daha özel bir şeye sahip: Oyun hissine… Bazen savruk olsa da, çaylaklara özgü saçma top kayıpları yapsa da Doncic, her anlamda özel ve komple bir oyuncu. Şansı, sahip olduğu bütün yetenekleri bir adım öteye taşıyabilen bir oyun aklına ve hissine sahip olması.
En önemlisi de baştaki soru. Evet, 2018 NBA Draft'ında birçok büyük yetenek vardı. Ama büyük sahnede, işler kızıştığında, mesela Warriors-Rockets gibi bir eşleşmede bu isimlerden kaçı sahada kalabilirdi? Ben birini biliyorum. Henüz 19 yaşında ve yeni giriş yaptığı NBA'de ekim ve kasım aylarını harika geçirdi. Ve ona dair daha da heyecan verici bir ihtimal var. Eğer işler yolunda giderse, sakatlıklarla uğraşmaz veya takımı dipsiz bir kuyuda takılı kalmazsa…
Luka Doncic harika bir 'Haziran Oyuncusu' olabilir. Bir gün...