socratesXreflect_alt

La Decision

18 dk

Haziran 2022’de geçirdiği kalp krizinin ardından antrenörlüğe ara vermek zorunda kalan Pablo Laso, geri dönüş hazırlığında. İspanyol koçla Madrid'de bir araya geldik.

Bu röportaj ilk olarak Socrates App’te yayımlanmıştır. Socrates dünyasından en yeni yazıları, özel röportajları, dosyaları takip etmek için Socrates App’i indirin, spor dünyası cebinize gelsin.

Real Madrid’de çalıştığı 11 yılda 21 kupa kazanan 55 yaşındaki İspanyol antrenörü yeni sezonda kuvvetle muhtemel ilk kez ülkesi dışında antrenörlük yaparken göreceğiz. İki kez EuroLeague şampiyonu koçla Madrid’de buluştuk; yağmurda dans etmeyi, Luka Doncic’i, Real Madrid’den ayrılışını, basketboldaki trendleri ve geleceği konuştuk.

Bu aralar günleriniz nasıl geçiyor? Verdiğiniz arayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ailemle daha çok zaman geçiriyorum. Seyahat edebiliyorum ve kendi işlerime zaman ayırabiliyorum. Tüm bunları yaparken hayır diyemeyeceğim şeyler de olmuyor değil. Eşim “Markete gidelim” dediğinde elimde artık hiçbir mazeretim kalmadı. Basketbol izliyorum, çok sayıda oyuncu takip ediyorum, farklı durumları analiz etmeye çalışıyorum...

Sene başında arkadaşım Xavi Pascual’le yaptığımız konuşmayı hatırlıyorum, “Pablo, ilk ayda her şeyi izlemeye çalışırken delireceksin ve bu aptalca. Günün sonunda hangi takımları, hangi oyuncuları izlemek istediğinizi seçmek zorundasın. Seçici ol ve her şeyi izlemeye çalışma” demişti. Günde 10 maç izlemeye kalkarsam bu gerçekten aptalca olur. Bir koç olarak her zaman seçici olmak zorundasınız.

Koç, mesajlaşırken WhatsApp profil fotoğrafınızı gördüm. Vivien Greene'den bir alıntı. "Hayat, fırtınanın geçmesini beklemek değil; yağmurda dans etmeyi öğrenmektir.” Bu söz, Real Madrid'de koçluk yapmak ve muazzam bir baskıyla başa çıkmak hakkında bir şeyler söylüyor. Değil mi?

Evet. Baskı her yerden gelir. Taraftardan, kulüpten, yöneticilerden... Ama bence en büyük baskı kendinizden geliyor. Bu baskıyla baş etmesi gereken sizsiniz. Bu içinizden gelen bir şey ve bence onu en başta tanımanız çok önemli. Galiba bu söz biraz da bununla ilgili. Sürekli yağmur yağacağını bildiğinizde fırtınayla nasıl başa çıkılacağını öğrenmek zorunda kalıyorsunuz.

Real Madrid'de çalışmayı nasıl tanımlarsınız? Avrupa basketbolunda hem kazanmayı hem de genç oyuncu yetiştirmeyi uzun süredir birleştiren çok fazla örnek yok…

Yıllar önce küçük bir çocukken Real Madrid'i izlediğimi ve Noel Turnuvası’nı hatırlıyorum. Bu turnuva tüm Avrupa'da ünlüydü. O büyük maçları izleyen ve onlardan büyülenen küçük bir çocuktum... Vitoria'da yaşıyordum ama Real'in büyük bir takım olduğu hissine kapılmıştım ve Real’in gerçekten de nasıl basketbol oynadığı konusunda bir fikrim vardı. Koşmayı seviyorlardı, geçişlerde iyi oyunculara sahipleri ve sert bir savunmaları vardı. Juan Manuel Lopez Iturriaga'yı hatırlayın... O dönemin ikonik oyuncusu. Iturriaga, çok daha fazlasını yapabilirdi ama Real için oynamayı tercih etti ve Real’de oynayarak her zaman büyük takdir topladı.

Bu bahsettiğim, Real’in başına geldiğimde yapmaya çalıştığım bir şeydi. O kültürü yeniden oluşturmaya çalışıyordum. Tamam, kazanmak her zaman önemli ve esas olacak ama benim için nasıl kazanıldığı da çok önemli. Geliştirilebilecek harika oyunculara sahip olduğum için çok şanslı olduğumu düşünüyorum. Bunu yaparken de (Usman) Garuba, (Luka) Doncic, (Willy) Hernangomez gibi genç oyuncuları sisteme dahil etmek ve tüm takımı geliştirmek paha biçilemez. Onlar, yıllar boyunca bize her zaman ihtiyacımız olan ekstra sıçramayı arz eden oyuncular oldu.

"Sürekli yağmur yağacağını bildiğinizde fırtınayla nasıl başa çıkılacağını öğrenmek zorunda kalıyorsunuz."

"Sürekli yağmur yağacağını bildiğinizde fırtınayla nasıl başa çıkılacağını öğrenmek zorunda kalıyorsunuz."

Bu durum ilk başta sizin vizyonunuz muydu yoksa kulübün de payı var mıydı?

Eh, tabii ki biraz da antrenörün vizyonu olmalı çünkü bugün kulüp ve antrenörün kesintisiz şekilde aynı sayfada buluşması çok zor. Önemli olan birlikte bir kültür oluşturmanızdır. Takım ne istiyor, antrenör ne istiyor? Bunların bir dengesi olmalı. Aptalca bir örnek vermem gerekirse, bu durum antrenör Pablo Laso’nun Florentino Perez’e gidip "Kırmızı forma giymeliyiz” demesine benziyor. Çünkü Perez’in “Dinle Pablo, Real Madrid her zaman beyaz giyer” diyeceğini hepimiz biliyoruz.

Bu yüzden antrenörler olarak bir takımın rehberi olduğumuzu fakat aynı zamanda her istediğimizi yapamayacağımızı anlamanın çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bu öğretiye sahip olmak, bir takımı çalıştırırken mühimdir ama gerçekten önemli olan şey, takımınız ve sahip olduğunuz oyuncular için neyin önemli olacağını bilmenizdir. Bunlar, ikinci ligde oynayan bir takımı çalıştıramayacağınız anlamına gelir. Neden mi? Her ne kadar ikinci ligdeki bir takım maç kazanmak istiyor olsa da Fenerbahçe, Real Madrid veya Barcelona'da olduğu gibi büyük takımlarda sahip olabileceğiniz iyi araçlara sahip değildir.

Modern basketbol için tanımınız ne olurdu? Yıllar içinde değişen oyuna karşı bakış açınız nedir?

Modern basketbol hakkında konuşmayı pek sevmiyorum. Sana nedenini açıklayacağım. Komik bir hikâye. İki yıl önce Vitoria'dan bir arkadaşım "Pablo, az önce Manel Comas'ın oynattığı setlerin aynılarını oynattın" demişti.

Aito’yla (Garcia Reneses) konuştuğumda o da hâlâ Cotonificio'da kullandığı setlerin aynısını kullandığını söylemişti. Yetmişlerden bahsediyorum. Yüksek postta başlıyor ve hâlâ ilk günkü gibi etkili olduğunu söylüyor...

Aito’nun klasikleşmiş kenar oyununu biz de Real Madrid’de kullanmıştık. Adına da ‘Aito’ derdik çünkü Aito, bu seti otuz yıl önce ben oyuncuyken oynuyordu ve oynamaya da devam ediyor. Barcelona'da birçok kez (Arturas) Karnisovas üzerinden cut yapılan yüksek ve alçak post esnek setlerini hatırlıyorum.

Peki bu, Aito'nun diğer setleri bilmediği anlamına mı geliyor? Hayır. Aslında Aito'nun yaptığı şey, bu seti birçok durum için geliştirmekti. Herkes o seti izlemişti ve “Tamam, bunu abartırsam bu iş yürümez” dedi. Bu durum bugün Aito’nun ne kadar iyi bir koç olduğunu çok iyi anlatıyor. Otuz yıl önce harika bir set çıkarmakla kalmadı, aynı zamanda bu seti geliştirmeyi de başardı.

Modern basketbol, birdenbire modern basketbola dönüşmez. Hayır, bu mümkün değil. Ama basketbolda koçların açık fikirli olması kesinlikle iyi bir şey. Bu ne anlama geliyor? Belki bir şeyden hoşlanmıyorlar ama belli tarzda oyunculara sahip oldukları için bunu yapmak zorunda olduklarını kabul ediyorlar. Bence modern olmak böyle bir şeydir. Sadece basketbolda değil, içinde yaşadığımız dünyadaki her alanda. Sahip olduğunuz oyunculara uyum sağlamanız gerekiyor.

Emekli olmuş bir oyuncudan örnek vereceğim. Herkes bana, “Harika bir şutör olan Jaycee Carroll'ın baseline perdelerinden çıkması için çok iyi setler çiziyorsun" diyordu. Tamam ama bu dediğin şey modern basketbol mu? Emin değilim. Emin olduğum şey Pablo Laso’nun salak biri olmadığı. Jaycee Carroll’ın pick and roll oynamasına izin vermiyordum çünkü ondan daha iyi pick and roll oyuncularım vardı. Sergio Rodriguez, Sergio Llull, Facundo Campazzo… Bir koç zihniyetini değiştiremez ama onun için önemli olan birçok şeye uyum sağlayacağından emin olmalıdır.

Benim oyuncu olduğum dönemde yılda 35-40'tan fazla maç oynamak çok zordu. Şimdi yılda yaklaşık 80 maç oynuyoruz. Bu kadar maç oynamak iyi mi? Bilmiyorum. Ancak bir koç olarak uyum sağlamam gerektiğini biliyorum. Benim için önemli olan bu. Her yeni günün getirdiklerine kendinizi adapte etmeniz gerekiyor. Her yıl farklı farklı konularda öğrenmeye devam etmek için açık fikirli olmalısınız.

Az önce boş geçirdiğim yıldan bahsediyorduk. Bu yıl muhtemelen daha fazla basketbol izlediğim ve daha fazla öğrendiğim bir yıl oldu çünkü maç hazırlığı gibi bir telaşım yok, yarın antrenman telaşım yok. Daha sakinim ve gelecekte benim için neyin iyi olacağına bakıyorum.

NBA ile devam etmek istiyorum. Bu söyleyeceğim alıntı Jesus Sanchez’e verdiğiniz son Marca röportajınızdan. “Luka'nın bir zayıflık hissi vermesinden hoşlanmıyorum. Bence bunu söylememeli. Kendisi hakkında böyle düşünüyorsa konuşmayı kesip sorunu düzeltmeli, suçu başkasına atmamalı…” Luka’nın basketbolu keyifle oynadığı zihniyetinden biraz daha bahsederek bu mantaliteyi biraz daha iyi anlamamıza yardımcı olur musunuz?

Evet, Luka'yı çok iyi anlıyorum. O röportajda eğlenmediğini anlatmak istemişti. Ona dair harika şeylerden biri de Luka'nın basketbol oynamayı sevmesi. Eğer eğlenmiyorsa, en iyi halinde oynamayacaktır. O cümleleri kurmamın nedeni, Luka'nın bunu söylemesi gerektiğini düşünmemem. Bu durumu düzeltmesi gerekiyor. Luka bunu dile getirerek bize neden en iyi seviyesinde oynamadığı konusunda endişelenen bir adamı resmediyor ve bu durum, Luka'yı daha da çok büyütüyor.

O farklı biri. NBA’e gittiği ilk günlerde herkes onun orada aynı şekilde oynayamayacağını söyleyip beni güldürüyorlardı. Ben de onlara “Luka’yı tanımıyorsunuz” diyordum.

Daha iyi oynuyor.

İnsanlar bana "Ah, Pablo Laso delirmiş" diyordu. Hayır, deli değilim. Luka'da benim için çok çok önemli bir şey var. Bir basketbolcuda bulması çok zor bir şeyden bahsediyorum. O da bir durumdan başka bir duruma geçerken nasıl uyum sağladığı. Yetenekten, şut atmaktan, savunmaktan, pas vermekten bahsetmiyoruz… Durumlara nasıl uyum sağladığından bahsediyoruz.

13 yaşında Real Madrid'e gelmeyi başardı ve 18-19 yaşlarındayken NBA'e giden koca bir adam oldu. Tüm bu süreçte farklı kategorilerde forma giydi, milli takımda forma giydi. Avrupa şampiyonuydu. Her yere ve her zamana uyum sağlamayı başardı. NBA'e gitti, ilk günden uyum sağladı. İkinci gün ise takımın yıldızıydı. Bence bu Luka hakkında çok şey anlatıyor. Ondan bir basketbolcu olarak bahsetmem aptalca olur çünkü bence o en iyi oyunculardan biri. Ama benim için onu harika yapan şey, farklı durumlara nasıl uyum sağladığı.

"İnsanlar bana 'Ah, Pablo Laso delirmiş' diyordu."

"İnsanlar bana 'Ah, Pablo Laso delirmiş' diyordu."

Peki ya fiziksel durumu? İnsanlar onun fazla kilolu olduğunu düşünüyor ama ortalamaları 33 sayı, 8 ribaund, 8 asist.

Bence hayatı boyunca bu başına bela olacak. Benimle oynadığı ilk yılı hatırlıyorum, formunu kaybetmişti ama Luka vücudunu iyi hareket ettiren bir adam. Kilo verirse belki biraz enerji kaybeder diye düşünüyorum. Bu konu hakkında yorum yapacak kişinin bir fiziksel gelişim antrenörü olması gerektiğini ve eğer o “Bak Luka, eğer kilo vermezsen sakatlanma riskin artar” derse kilo vermesi gerektiğini düşünüyorum. Zaten neredeyse hiç sakatlanmıyor. Vücudunu çok iyi kontrol ediyor. Bir endişem yok. Onun gibi harika bir oyuncudan bahsederken konuşulacak en önemli şeyin bu olmadığını düşünüyorum.

Real Madrid zamanlarınıza geri dönecek olursak... Sizin Real Madrid'iniz ile Chus Mateo'nun Real Madrid'i arasında oyun stili açısından neler değişti?

Chus'un (Mario) Hezonja, (Petr) Cornelie, (Dzanan) Musa gibi farklı oyuncuları var. Ayrıca Chacho da geri geldi. Bu, hakkında fazla konuşamayacağım bir şey çünkü onlarla antrenman yapmıyorum.

11 yıldır aynı takımda olduğum ve farklı oyunculara sahip olduğum için takımımın yıllar içinde değiştiğini de düşünüyorum. Demek istediğim; ilk yıllarımda olduğu gibi (Ante) Tomic'e, ardından (Marcus) Slaughter'a veya (Walter) Tavares'e sahip olmak aynı şey değil. Hepsinin farklı potansiyelleri vardı.

Oyuncularımın talep ettiğim konularda her zaman çok ısrarcı olduğumu bilerek buna uyum sağlamaları çok önemli. Bu, oyuncularınızın yapabilecekleri ile felsefenizin yüzde yüz uyum sağlaması anlamına mı geliyor? Hayır. Bu bir koçun yapacağı en saçma şeylerden biri olurdu. "Pablo Laso koşmayı seviyor ama hiçbir şey yokken koşmamaya karar verdik” demek gibi. "Topa karşı agresif olmak istiyorum ama bunu yaparken de double pick and roll yapacağım” demek aptallık olur.

Tavares pota altında çok iyi bir oyuncu. O zaman bizim hem oyunculara hem de takıma azami düzeyde yararlı olacak bir savunma yapısına ihtiyacımız var. Bu, herhangi bir takımda olmayan insanların anlamakta zorlandığı bir şey. Antrenörler için de hiç kolay değil… “Kafamda şöyle bir şey var, deneyeceğim ve sonuç alacağım” demek mümkün değil. Bir koç olarak her zaman oyuncularınızın neyi daha iyi yapabileceğini öğreneceksiniz ve öğrendikçe takımınızın sistemine entegre edeceksiniz. Bu, takımınız için doğru sistemi yarattığınızda çok önemli olan bir kısım.

Koç, belli bir tarzla kazanmaktan bahsettik. Kazanma şekliniz… Real Madrid yönetimi bunu nasıl görmezden geldi? Sağlık durumunuzu ele alma biçimlerini düşünüyorum da… Bir saygısızlık hissediyor musunuz?

Bunun hakkında fazla düşünmüyorum. Basketbol fikrimi takıma aktarmaya çalışma şeklim, sadece yarınki maçı düşünemeyeceğimi söylüyor çünkü yarınki maçı düşünürsem ölürüm. Yarın kazanabilirim ama bir sonraki hafta bir maçım daha olacak, belki iki maçım. Ve sonra üç hafta içinde başka bir maçım daha olacak. Sonra, bir ay içinde birkaç tane daha. Bu yüzden antrenörler olarak her zaman gelecek için çalışmalıyız.

Sezon öncesi kamplarında takımınızı kurarsınız ama her şey bitmez. “Sezon öncesi idmanlarımız bitti, artık antrenman yapmayacağız” diyemezsiniz. Hayır. Hiçbir koç bunu yapmaz. Bu yüzden yarın ne istediğime dair bir fikrimin olması benim için çok önemli. Yarın mutlaka kazanmak istiyorum ama kazanırken bir kültür, bir hanedan yaratmak da çok önemli. Bu önemli olacak oyunculara ve ihtiyacınız olan basketbol fikrine bağlıdır. Real Madrid'den ayrılmam…

Ayrılma şekliniz…

Real Madrid'den ayrılmak çok basittir. Kazanırsan kalırsın. Kaybedersen gidersin.

Ama kaybetmediniz. Olaylar böyle yaşanmadı.

Tamam, normalde böyledir. Beni anlıyorsun işte, sen bir gazetecisin, söylediklerim çok basit. Eğer (Dimitris) Itoudis 10 maç üst üste kaybederse herkes “Itoudis iyi değil. Koçu değiştirmemiz gerek” diyecek. Sabırlı olmalı ve antrenörlerin aldığı kararları neden aldıklarını düşünmelisiniz. Eğer Itoudis 10 maç üst üste kaybederse kötü bir koç mu olacak?

Igor Kokoskov benzerini yaşadı. Fenerbahçe onu tuttu.

Fenerbahçe, Maccabi gibi veya Panathinaikos gibi bir kulüptür. Bir arabayı kimin süreceği kararını onlar verir. Bu nedenle bunu antrenörlerin çok iyi anlaması gerekir. İnsanların “Nasıl olur da Laso’yla yolları ayırırlar?” dediğini tahmin edebiliyorum. Böyle düşünenlere teşekkür ederim. Onlara bir kahve ısmarlayabilirim ama bilmeliler ki bu, işimizin bir parçası.

Real Madrid’in basketbol tarihinde yerinizin Pedro Ferrandiz ve Lolo Sainz’ın yanında olduğunu düşünürsek; ayrılışınızda yaşananlar daha farklı ele alınmamalı mıydı?

Kendine göre haklısın. Ama bana sorarsan bir takımda uzun süre görev yapmış hangi antrenör görevinden alınırsa alınsın bu durum, şok etkisi yaratır. İnsanlar elbette “Ne oldu?” diye sorarlar ama takımın koçla neden yolları ayırdığını anlamalısınız. Belki koç da ayrılmak istiyordur. Bu da ihtimaller dahilinde. Günün sonunda önemli olan şey aradaki ilişkiyi anlamak.

Sonsuza kadar Real Madrid koçu olacağınızı düşünmek aptalca. Neden? Ben, Pablo Laso, bir başantrenörüm ve Real Madrid’de geçirdiğim yıllardan dolayı çok mutluyum ama başka yerlerde de koçluk yapmalıyım. Kendimi başka durumlar ve takımlar içinde görmeliyim. Yalnızca Real Madrid’in başantrenörü Pablo Laso olamam.

Biz antrenörlerin çok zor bir işi olduğunu kabul etmeleri gerektiğini düşünüyorum. “Evet. Barcelona’da kötü iş çıkardım, o zaman başka yerlerde de kötü işler çıkaracağım” düşüncesine girmememiz gerekir. Ben genç oyunculara da koçluk yapıyorum, yazları genç oyuncularla ilgileniyorum. Basketbolu seviyorum çünkü basketbol, 16 yaşımdan beri benim hayatım. 40 senedir bu işin içindeyim. Real Madrid’de geçirdiğim dönem hayatımın bir parçası. Tamamı değil.

Orada çok mutlu günler geçirdim ama hayatımın her ânında mutlu günler geçiriyorum. Oyuncuyken de çok mutluydum. Hatta tesadüftür ki dün evde fotoğraflara bakarken oyunculuk yıllarıma ait fotoğraflarıma denk geldik ve çok daha fazla saçımın olduğunu gördüm. Her yerde farklı şekillerde tanındığım için çok mutluyum. Yıllar önce Yunanistan’da tatil yaparken biri yanıma gelip “Sen Pablo Laso’sun. Senin basketbolculuğunu biliyorum, çok iyi bir basketbolcuydun. Şimdilerde Real Madrid’e gitme ihtimalin varmış, umarım gidersin” demişti.

"Kendimi başka durumlar ve takımlar içinde görmeliyim. Yalnızca Real Madrid’in başantrenörü Pablo Laso olamam."

"Kendimi başka durumlar ve takımlar içinde görmeliyim. Yalnızca Real Madrid’in başantrenörü Pablo Laso olamam."

Koç, sizi formda ve mutlu görmek sevindirici. Enerjik ve pozitif görünüyorsunuz. Kamuoyuna karşı da sağlık durumunuzu netleştirmek ister misiniz?

Her şeye bir nokta koyalım. 5 Haziran 2022’de kalp krizi geçirdim, bir pazar günüydü. Cumartesi gecesi maçımız vardı ve gece 00.00 gibi eve gelmiştim. Ailem ve arkadaşlarımla yemeğe çıktık. Sabah 04.30 sularında uyandım, ağrım yoktu ama göğsümde bir baskı hissediyordum. Geri yatağa yattım. Eşim ne olduğunu sordu. Ona bilmediğimi ve yalnızca uyandığımı söyledim. Hastaneye gitmek isteyip istemediğimi sordu, istemediğimi söyledim. Kötü değildim ve yeniden uykuya daldım.

Ertesi sabah doktorumu aradım, gece yaşananlardan bahsettim. Birkaç test yapmamız gerektiğini söyledi. Elektrokardiyogram testine girdim. Her şey sorunsuz gözüküyordu fakat yapılan kas testlerinde kalbimde sorun olduğunu söyleyen bir kardiyak enzimi buldular ve onu kontrol etmek zorunda kaldılar. Ertesi gün stent taktılar ve kardiyoloğum eve gidip istediğimi yapabileceğimi söyledi. Muhtemelen ondan daha çekingendim. Hayatımı değiştirmem gerektiğini düşünüyordum ama doktorum “Bay Laso, istediğinizi yapabilirsiniz. Beş gün öncesine göre çok daha iyisiniz” diyordu. Tabii ki bunun insanların ilgilenmesine gerek olmayacak bir durum olmadığının farkındayım. Ama bu hayatımın değişeceği anlamına da gelmiyor çünkü hayatım değişmedi. Cumartesi gecesi yaşananlar yaşandı ve çarşamba günü idmandaydım. Hâlâ oyunun içindeyim, doğru ânı bekliyorum. Yakında EuroLeague’de olacağım.

Bu sezonu nasıl görüyorsunuz, sizi en çok ne şaşırttı?

Muhtemelen sadece beni değil, herkesi şaşırtan şey rekabet gücü. Ligde üç takım eksik ve o takımların en iyi oyuncuları başka takımlara gitti. Real Madrid bu oyunculardan biriyle sözleşme imzalarsa Real Madrid'in bir oyuncusu başka bir takıma gidecek. Yani takımlar arasında bir eşiltik ve denge sözkonusu. Maçları kazanmak çok zordu. Bunu sıralamalarda da görebiliyorsunuz, değil mi? En kötü takımlar bile 9-10 maç kazandı. Herkes çok rekabetçiydi. Geçen gece Panathinaikos ile Bayern'i izliyordum. İkisi de play-off için mücadele etmiyordu ama harika bir maçtı. Ama yine de… Bence çok fazla maç oynuyoruz. Rekabet gücü her zaman kalite demek değildir.

Zeljko Obradovic, Ettore Messina ve Dimitris Itoudis de çok fazla maç oynama konusundaki görüşlerini dile getirdiler…

Bu, basketbol seviyesinin biraz düştüğü anlamına geliyor. Bunu açıklayacağım çünkü yarın bunu yazdığında herkes benim canıma okuyacak ama spordan anlayanlar ne demek istediğimi anlayacaklardır Yılda bir final oynarsanız bütün bir yıl o finale hazırlarsınız ve o zaman da yüzde yüz hazır olursunuz. 80 kez final oynarsanız en iyi seviyenizde oynayacağınız her maç sizin için çok zorlu geçer. Bir şekilde bunu dengelememiz gerekiyor ve şu anda NBA'den daha fazla maç oynadığımızı anlamamız çok önemli.

Bunun oyun için iyi olmadığını düşünüyorum. Rekabet iyi ama basketbolun seviyesi yükselmeli. Basketbolun seviyesi yükseldikçe oyuncuların seviyesi de artar. Oyuncuların dinlenmesi, antrenman yapması ve oynaması gerekir. Şu anda sadece oynuyorlar. Diğer maddeler yok. Çift maç haftası oynayan bir takım, yerel ligi de dahil ettiğinde yedi günde dört maça çıkabiliyor. Ne zaman antrenman yapacaklarını bana açıklayabilir misin? Ya da ne zaman dinleneceklerini? Bir de milli takım falan… Çok maç oynuyoruz.

Sezon bitecek ve milli takımlara gideceğiz ama basketbol seviyesi yükselecek mi, bilmiyorum. Dediğim gibi, oyuncular daha iyi durumda olunca seviye yükselecek. Bu takvimle, oyuncular açısından çok önemli olan iki şeyi yapmak epey zor: Dinlenmek ve antrenman yapmak. Nasıl iyileşirsin? Pratik yapmak, sadece oynamak değil. Bu düşünülmesi gereken bir şey ama ben sadece bir koçum. Koçlar koçluk yapmalı, değil mi?

Yakın zamanda koçluk yapacak mısınız?

Elbette.

Anadolu Efes'ten gelecek bir teklifi düşünür müsünüz?

Buna şöyle bakalım. Ben bir antrenörüm ve şu anda bir işim yok. Sen de bir gazetecisin ve diyelim ki şu anda senin de bir işin yok. Bir yerden gelecek teklifi düşünür müsün?

Büyük ihtimalle.

O zaman…

O zaman ikinci soru. Pablo Laso için ideal ortam nasıl olurdu?

Koçluk yapmam için her zaman birçok şeyin bir araya gelmesi gerektiğini söylerim. “Pablo Laso herhangi bir takımı çalıştırır” kadar kolay bir şeyden bahsetmiyorum. “Ona çok fazla para verirlerse her takıma gider” gibi bir şey değil bu. Elbette para önemli bir unsur. Sonuçta hepimiz bir yerde çalışıyoruz. Sana da yarın bir iş teklifi gelse senin için de para çok önemli bir unsur olacak ama konu yalnızca para değil. Kulüp, kulübün fikirleri, taraftarlar, şehirde nasıl yaşadığın, ailen…

Bir teklifi değerlendirirken düşündüğünüz çok fazla şey oluyor. Eğer her teklife düşünmeden gidersem ne benim ne de kulüp için doğru şey olur. Günün sonunda kendi fikirleriniz ile kulübün fikirlerinin aynı sayfada olduğu denklemin doğru kombinasyon olduğunu düşünüyorum. İnsanların tıpatıp aynı yola adım atmalarının çok zor olduğunu biliyorum ama işleri zamanında ve doğru yapmak için birbirinize olabildiğince yakın olmak zorundasınız.

Belki de bunu ikinize de sormam gerek çünkü eşiniz Virginia kısa bir süre önce bize katıldı… İspanya dışında ilk kez koçluk yapmaya nasıl bakıyorsunuz?

Biz böyle yaşıyoruz. Eşimin yıllardır yanımda olmasından dolayı çok şanslı hissediyorum. İtalya’da oynadığım zamanlarda da yanımdaydı. Oğlum İtalya’da dünyaya gelmişti mesela. Bu durumun işimin bir parçası olduğunu ailecek kabul etmemiz gerekiyor ve ailem bunu anlayışla karşılıyor. Çocuklarım burada okuyor ve basketbol oynuyor. Eğer İspanya dışına gitmem gerekirse de giderim çünkü ben bir antrenörüm. İspanyolcada bir cümle vardır: “No cierro puertas” Yani hiçbir kapıyı kapatmıyorum. Belki ben yakında “Hadi İstanbul’a gidiyoruz” diyeceğim ve eşim de “Deli misin? İstanbul’da ne yapacağız?” diyecek. Ya da tam tersi “Bu harika bir fikir” diyecek. Bakacağız…

Biraz da Türk takımları Anadolu Efes ve Fenerbahçe Beko'dan bahsedelim. Uzun yıllardır en iyi takımlarımızdan ikisine karşı birçok kez oynadığınız için ilerlemeleri ve belki de gerilemeleri hakkında biraz daha ayrıntıya girelim…

İlk olarak Efes’le başlayacağım. Bence Efes yıllardır basketbola çok para yatıran bir takımdı, ta ki Ergin (Ataman) gelip “Bakın, başarının kesinlikle para yatırmakla da ilgisi vardır ama başarı esasen doğru oyuncuları almaktan geçer” diyene kadar. (Rodrigue) Beaubois, (Shane) Larkin, (Vasilije) Micic, (James) Anderson ve (Krunoslav) Simon gibi oyunculardan bir çekirdek kurdular. Günün sonunda Ergin takımı toparlamak ve bir takım yaratmak için çok büyük çaba sarf etti. Bu kolay bir şey değil. Birçok antrenör “Tamam, bu takım ben onlara koçluk yapacağım için daha iyi bir takım olacak” diyebilir.

Ama daha önce konuştuğumuz gibi, her zaman mesele bu değildir. Doğru parçaları da eklemeniz gerekir. Efes’in bu konuda çok iyi bir iş çıkardığını düşünüyorum. Ergin onlara doğru zamanda doğru karakteri yüklemeyi başardı. Yaklaşık dört-beş senedir EuroLeague’i domine ediyorlar. Bu yıl play-off’a girememeleri herkes için çok şaşırtıcı. Onlar Avrupa şampiyonu ve en üst seviyede olmayı hak ediyorlar. Kazandılar ama olay sadece kazanmak değil. Kazanma biçimleri de önemli. Bu onlar adına çok büyük bir güç kaynağıydı. Evet, Efes ortaya çok fazla para koydu ama olay “Fransa’da iyi oynayan bir çocuk var. Hadi gidip onu alalım” gibi değildi. Ergin bu oyunculardan çok iyi bir takım çıkardı.

Fenerbahçe’de de durum aşağı yukarı aynı. Fenerbahçe, herkesin bu seviyelere çıkacağını tahmin ettiği bir takımdı. Zeljko (Obradovic) gelmeden bunu yapamadılar ama Zeljko geldi ve zaman içinde onları şampiyon bir takım haline getirdi. Dominantlardı, güçlülerdi. Fenerbahçe ile ne zaman oynasanız, çok iyi bir takımla oyacağınızı hep biliyordunuz. Şimdi Zeljko ayrıldı ama hâlâ ona yakın olmaya çalışıyorlar. Hâlâ harika taraftarları var. Türkiye’de basketbol büyük bir olay. Şu anda her iki takımın da geleceği iyi ellerde.

Spor dünyasını cebinize getirecek olan Socrates App yayında. Bu röportaj gibi birçok yazı, röportaj ve özel dosyayı Socrates App sayesinde okuyabilirsiniz. Ronnie O'Sullivan ve Tuğba Danışmaz söyleşileri, Eczacıbaşı'nın kazandığı ilk Avrupa şampiyonluğunun sözlü tarih çalışmasının yanı sıra NBA'den Formula 1'e, Şampiyonlar Ligi'nden Super Bowl'a birçok yazı, röportaj ve özel dosya Socrates App'te sizleri bekliyor. iOS veya Android üzerinden indirmek ve bu yolculuğun parçası olmak bir tık uzağınızda.

Socrates Dergi