
Kaygı
7 dk
2020 başından beri pandemi hayatımızın merkezinde. Peki yaşananlar, gençliği ve geleceği nasıl etkileyecek? Milli yüzücü Nida Eliz Üstündağ ile profesyonel FIFA oyuncusu ve yayıncısı Ege Arseven, Socrates'e konuştu.
Dünya Ekonomik Forumu'nun 2021 'Küresel Tehlike Algısı' anketi sonuçlarına göre iki yıl aralığında, toplumsal yaşamda 'Hayal kırıklığı yaşayan gençlik' ve 'Bağlarda kopuş' temaları, çevre ve terör seviyesinde risklere dönüştü. Peki genç sporcular pandemide neler yaşadılar, ne tür kaygılarla başa çıkmaya çalıştılar ve bu sorunlarla ilgili neler düşünüyorlar? Socrates & UNDP işbirliğiyle mikrofonu önce Nida Eliz Üstündağ'a, sonra Ege Arseven'e uzattık...
Geçen yıl bu aylarda yüzmeye ara verdik. Üç aylık karantina dönemi başladı. Biz normalde bir yılda yalnızca 15-20 gün arası tatil yapıyoruz. Ama düşünsenize, üç ay ara vermek zorunda kaldık. Bütün havuzlar kapandı. Türkiye'ye virüsün geldiğinin haberleri çıkmıştı. Mart ayında biz yarışlarda yüzerken 'Yasaklar geliyor' dendi. Apar topar bulunduğumuz şehirlere döndük. Bir buçuk hafta kadar antrenman yaptık, sonra her yer kapandı. Tabii o zaman virüsle ilgili hiçbir şey bilinmiyordu. Zaten hastalıkla birlikte asıl can sıkıcı olan bu belirsizlikti.
Bugüne gelecek olursak, havuzlar şu an yine kısmi olarak kapandı. Yalnızca lisanslı sporcular yüzebiliyor. Özel havuzlar kendilerini açmaya korkuyorlar. Risk almak istemiyorlar. Fakat biz çalışmalara büyük bir hırsla devam ediyoruz. Tabii ki virüs konusunda çok dikkatliyiz. Ama şunu biliyoruz, havuz içerisinde virüs su yoluyla bulaşmıyor. Buradaki sıkıntı antrenman esnasında ya da soyunma odalarında hava yoluyla bulaşabilmesi. Zor bir hastalıkla mücadele ediyoruz ama başarabileceğimizi biliyorum.
Bir de işin şu tarafı var: Yüzme en fazla devamlılık gerektiren sporlardan biri. Sezona başladığımız zaman performans olarak dipte oluyoruz. Sezon ortasına kadar en üst noktaya gelmemiz çok zor oluyor. O antrenmanı belli bir süre yememiz gerekiyor. Biz tam o antrenmanı yiyip artık meyvelerini toplayacağımız dönemde tekrar sıfırladık her şeyi çünkü eve kapandık. Ve bu sefer üç aylık bir sıfırlama oldu. Ama günün sonunda halledemediğimizi düşünmüyorum.
Herkes yaratıcı çözümler bulmaya çalıştı. Biz de Çanakkale taraflarında bir yazlık ev yapıyorduk o zamanlar. Kardeşimle birlikte, evin bodrum katındaki bir odayı kondisyon salonuna çevirdik. Kardeşim de sporcu zaten, Efeler Ligi'nde oynuyor. Birbirimizi motive ederek kondisyon salonunda antrenman yaptık. Bu sırada takım olarak Zoom üzerinden de antrenmanlarımız devam etti. Çanakkale'de olduğumuz için ara sıra uç saatlerde denize girmeye çalıştım ancak su çok soğuk olduğu için 15 dakika durabiliyordum ki biz havuzda altı kilometre yüzüyoruz. 15 dakikada denizde ne kadar yüzülebilir ki? Ama yine de suda olmak iyi hissettiriyordu.
Aslında Küresel Tehlike Raporu, 2006, 2013, 2016 ve hatta 2019'da pandemi ve sağlık temelli krizlere dair tüm dünyayı uyarmıştı. Ama sonuçta pandemi kimsenin tam olarak emin olamadığı bir senaryoydu. O yüzden her şeyi bırakıp, öncelikle ailemizin ve kendimizin sağlığı ile ilgili endişeye kapıldık. Haberleri takip ettik ve "Ne oluyoruz?" diye düşündük. Şu an bilimin ışığında virüsle ilgili epey aydınlandık ve aşı olunabiliyor. Bu önemli ama ilk aylarda çok endişeli ve kaygılıydık. Kaygı ve hayal kırıklığı, zaten gençliğin önemli bir problemiydi. Pandemiyle birlikte ekonomik sorunların da artmasıyla bu kaygı daha büyük hayal kırıklıklarına dönüştü.

"Kaygı ve hayal kırıklığı zaten gençliğin önemli bir problemiydi, pandemiyle birlikte arttı."
Her şeyin başında gençleri, geleceği yaratacak kişiler olarak düşündüğümüzde toplumsal yaşamda hayal kırıklığı yaşamanın ne kadar büyük bir sorun olduğunu anlayabiliriz. Bizden önce savaş yaşamış nesiller var. Biz şu an pandemiyi yaşıyoruz, pandemi dışında da çok fazla sorunla baş etmek zorundayız. Önceki nesiller de hiç kolay günlerden gelmediler ve yanlarında getirdikleri bazı travmalar var. Çok basit aslında, savaş döneminde yaşamış büyüklerimizin belli bir süre bir şeyleri depo etme isteği vardı. Yiyecek ve içecek depolama, bir şeylere sahip olma isteği doğurmuş mesela. Hatta ev alma isteği olarak da düşünebiliriz bunu. Bizim gelecekte ne tür bir travmamız olacak, bunu ne şekilde açığa vuracağız, onu bilemiyorum ama bu yirmi, otuz yılda yaşadığımız her sorunun bize bir geri dönüşü olacak.
Neredeyse her iki kişiden biri geleceğiyle ilgili kaygı duyuyor. İntihar etmek zorunda kalan müzisyenleri hepimiz hatırlıyoruz. Bunları yaşamak çok acı. Diğer taraftan, pandemide evden çalışan insanlarda da bu kaygının arttığı görülüyor. Çünkü evden çalışmak bir süre sonra işe yarayamama ya da yüz yüze iletişim olmadığı için işe yarayıp yaramadığını bilememe hissiyatını ortaya çıkarıyor. Çağımızın problemi yani bu. Ama en azından artık bunu fark etmek ve üstesinden gelmek konusunda biraz daha gözlerimiz açık. Farkında olmak bize "Ümidini kesme" dedirtebiliyor.
Kariyerimle ilgili konuşacak olursam, bu endişelerin, kaygıların hepsi beni zorluyor. Sürekli bir şeylere koşturup yetişmeye çalışıyoruz. Bu hepimizde yetişememe hissi yaratıyor. Bu da konsantrasyon kaybına neden oluyor. Yüzme otomatik yapılan bir spor ama ne yaptığınızın da farkında olmanız gerekiyor. Mesela yüzerken başka bir şey düşünürseniz geçmiş olsun. Güle güle yani, o iş biter. Verim alamazsınız yaptığınız işten. Yüzerken sadece tekniğini, taktiğini düşünmek zorundasın. Peki başka bir şey düşünmeden işine odaklanmak mümkün mü? Bence değil.
Zaten şu an Hacettepe Üniversitesi'nde Egzersiz ve Spor Psikolojisi bölümünde yüksek lisans yapıyorum. Bu yıl başladım. Aynı zamanda da bir spor psikoloğum var ve ondan epey destek alıyorum. Çünkü hem hayatla, dünyayla ilgili problemler hem pandemi başlangıcındaki belirsizlik ve olimpiyatın ertelenmesi beni çok zorlamıştı. Bu zor dönemlerde gerçekten etkisini görüyorum.
2020 Tokyo ile ilgili dedikodular hâlâ devam ediyor. Kesin yapılacak diyen de var, belirsiz gören de… Ben kotayı henüz alamadım. Kota için yarışlar yapılıyor, almaya çalışıyorum. Haziran sonuna kadar baraj geçme zamanımız var. Mayıs ayında da Avrupa Şampiyonası var. Kotayı alıp Tokyo'ya gidebileceğime inanıyorum. Bunun için antrenman yapıyorum tamamen. 2016 Rio'da amaç ilk önce gitmekti. Gidince de "Acaba yarı final yüzer miyim?" diye düşünmeye başlamıştım. Ama şimdi hedef daha büyük. Gitmek öncelikli hedef tabii ama sonra "Neden final olmasın?" diyorum. Benim ana branşım 200 metre kelebek. 200 metre kelebekte ülke olarak gerçekten çok iyiyiz. Türkiye'de sıradan bir yarış, Avrupa Şampiyonası kalitesinde diyebilirim. Rakipler olarak birbirimizi yukarı çıkarıyoruz.
Etkileşim
Yüzücü Nida Eliz Üstündağ'dan geride bıraktığımız bir yıldan fazla sürede yaşadıklarını, yaptıklarını ve geleceğini dinledik. Şimdi işini, pandemi öncesinde olduğu gibi 'evde kalarak' yürüten Ege Arseven'e kulak veriyoruz...
Pandemide gerek e-spor müsabakaları gerekse etkinlikler olsun, benim alanım olan FIFA'da diğer tüm e-spor branşları gibi online sisteme geçildi. Önceden turnuva maçları farklı bir alanda yapılıyordu ancak pandemi dolayısıyla onlar da nasıl normalde evlerimizde oynuyorsak aynı şekilde yapıldı. Bunu dile getirmek ne kadar doğru olur, bilemiyorum ancak bu sürecin bana pozitif katkısı olduğunu söyleyebilirim. Çünkü benim için işin e-spor tarafının yanı sıra yayıncılık tarafı da var, oynadığım oyunu Twitch'te yayımlıyorum aynı zamanda. Pandemide evde kalan insanların ziyaret ettiği adreslerden biri de Twitch'ti, Bu sayede benim izleyici sayımda gözle görülür bir artış oldu.

"Twitch yayınlarının dramatik bir tabirle hayatımı kurtardığını söyleyebilirim."
Bir yılı aşkın süredir bu sürecin içerisindeyiz. Bir 'gamer' olarak başlarda evde kalmak çok da zorlamadı ancak süreç uzayınca insan elbette rahatsız oluyor. Evet, bir e-sporcuyum, vaktimin çoğu bilgisayar ya da konsol başında geçiyor ancak fiziksel ve mental açıdan zorlandım. 12-13 sene lisanslı olarak basketbol oynadım, pandemi öncesinde de sık sık dışarıda bu tarz fiziksel aktivitelerde bulunurdum ama evde geçirdiğimiz süre bu açıdan eksi yazdı tabii ki.
1998 doğumluyum, dolayısıyla pandemi olgusu benim ve yaşıtlarım için yepyeni bir şey. İstanbul Üniversitesi Amerikan Kültürü ve Edebiyatı bölümü öğrencisiyim. Hem okulum hem içinde bulunduğum sektör hem de dünya için kaygılarım var tabii ki. Vakalar artıyor, hastaneler doluyor… Ben şanslı taraftayım, işimi aynı şekilde evimden devam ettirebiliyorum ama bu süreçte işsiz kalanlar da oldu, hepimiz "Ne zaman normal hayata döneceğiz?" sorusunu da soruyoruz. Hiç kolay değil.
Sosyalleşme açısından zorluklar yaşadığımı söylemiştim ancak bu olumsuz etkiyi yayınlarımda izleyicilerle olan etkileşimle biraz azalttığımdan bahsetmem gerek. Televizyondan farklı olarak Twitch yayınlarında siz insanlara bir şey sergiliyorsunuz, onlar da chat aracılığıyla mesajlarını iletiyor. 15 yaşında, 25 yaşında, hatta 40 yaşında, oğluyla birlikte izleyip chat'e gelen bile var. Bu çok değerli…
Oyun oynamayı hep seven biri oldum. Dört-beş yaşımdan bu yana oyun oynuyorum. Normalde çekingen biriydim, üniversite dönemime dek de böyleydi açıkçası. Ama Twitch yayınlarına başlamamın, dramatik bir tabirle hayatımı kurtardığını söyleyebilirim. Okuldan kalan boş vakitlerimde oynadığım oyunu insanlara sundum, insanlar bunu beğendi ve ben de hobi olarak yaptığım bir şeyin aslında hayatıma yön verebileceğini gördüm. Bu yüzden çok mutluyum.
"Tüketim çağındayız" denir ya hep, e-spor da tüketmesi çok daha kolay olduğu için oldukça fazla ilgi görüyor. Florentino Perez "16-24 yaş arası kitlenin yüzde kırkı futbolu takip etmiyor çünkü sıkıcı buluyorlar" sözünün tam zıttı aslında. İnsanlar oynanan oyunu izliyor, "Ben bunu neden yapamayayım?" diyor ve kendisi deniyor. Bu da bir etkileşim şekli...