socratesXreflect_alt

Paramparça Aşklar ve Hayaller

15 dk

Primoz Roglic, Tadej Pogacar derken iki milyon nüfuslu Slovenya nasıl oldu da bisikletin zirvesine çıktı? Bunu ve daha fazlasını bir süredir Slovenya'da yaşayan bisiklet gazetecisi Kate Wagner ile konuştuk.

Kate Wagner dört yaşından itibaren bir klasik müzik sanatçısı olması için eğitildi. 22 yaşında bunu başaramayacağını anlayıp yazdığı blog beğenilince bir mimarlık eleştirmeni oldu, Yugoslavya mimarisi üzerine çalıştı Chicago'daki evinde 2020 Fransa Turu'nu izledikten sonra ise hayatı tamamen değişti. Bugünlerde bisiklet gazetecileri arasında en önemli Slovenya uzmanlarından biri. ABD'li yazar bir süredir Ljubljana'da yaşıyor ve Slovenya bisikleti üzerine bir kitap kaleme alıyor. Cycling Podcast ve Derailleur blog yazıları ile tanıdığımız Wagner artık birçok önemli mecra için bisiklet yazıyor. 2022 Tour de France öncesi Ljubljana'daki evinden Zoom'a bağlandı ve favoriler Pogacar ile Roglic derken koyu yeşil bir Slovenya sohbetine daldık. Sizi de davet ediyoruz.

Bisiklet, Roglic, Pogacar ve Slovenya... Bu aşk ve tutku nasıl başladı sizin için?

Roglic'in 2020 Fransa Bisiklet Turu'ndaki görkemli ama yürek burkan mağlubiyetinin ardından bu spor hakkında yazmayı, başka herhangi bir şey hakkında yazmayı sevdiğimden daha çok sevdiğimi keşfettim. Edebi dramayı, heyecan verici karakterleri ve geniş duygusal hikâyeler anlatma özgürlüğünü sevdim. Bu konuda yazdıkça daha çok hayal kurmaya başladım. Belki bir gün Tour de France'a gidip muhabirlik yapabilir ya da bir kitap yazabilirim. Belki de zamanımı, yaşamak için kavurucu bir güneşin altında dağ zirvelerinin yamaçlarına doğru iki tekerleği süren bisikletçilerle, bu büyüleyici insanlarla konuşarak geçirebilirim...

Primoz Roglic'in hikâyesi benim için tanımlayıcı bir anlatı haline gelmişti ve kendimi en varoluşsal anlarımın bazılarında onun öz disiplini ve ısrarı üzerine düşünürken buldum. İşte hayatım da dediğim gibi o dönemde değişti. Hatta 2020 Tour de France sona erdikten sonra geriye dönüp 2011'e kadar tüm büyük turları ve klasikleri izledim. 2020'deki tur, tarihte eşine az rastlanır şekilde bitince bunun Roglic için neden üzücü bir şey olduğunu anlatmaya çalıştığım bir yazı yazmıştım. Trajik bir şeydi. Roglic'i hayalini kurduğu şeyi paramparça olurken izlemiştim. Bir insanın o şekilde mahvolduğunu görmek beni çok etkilemişti. Ayrıca Slovenya'ya karşı da derin bir sevgi hissediyorum. Burası gerçekten de insanların "Ne kadar güzel bir yer!" dedikleri kadar güzel. Her yer aşırı derecede yeşil; ormanlar, kasabalar, nehirler inanılmaz, dağlar ve insanları muhteşem. Tarihine ve kültürüne dair araştırmalar yapmaya gayret ediyorum. Mesela Sloven şiiri, resmi, edebiyatı da ilgimi çekiyor. Zaten bisikleti bunlardan ayrı tutmak ve düşünmek imkânsız gibi.

Roglic ile ilk görüşmeniz pek de iyi gitmiyor bildiğim kadarıyla.

Evet bir faciaydı. Bicycling'deki editörüm "Roglic hakkında bir profil çıkarmak ister misin?" diye sormuştu. Daha öncesinde mimarlık üzerine profil yazıları yazmıştım elbette ama onlar çok kısaydı ve bambaşka bir konuyu kapsıyordu. Ancak bir sporcuyla röportaj yapmak çok farklıymış. İlk olarak bir sporcuyla nasıl konuşulur, onu anlamaya çalıştım ama ne yaparsam yapayım Roglic'le ilk röportaj denemem, o telefon görüşmesi korkunçtu. Jumbo-Visma takımı Tenerife'de kamptaydı. Tüm sorularım bir anda üst üste binmişti. Başta iyi olacağını düşündüğüm ama sonradan berbat olduklarını anladığım varoluşsal sorular... Fotoğraf "Sorularım cevaplanmadı" desem yeridir.

Hatta o profil yazınızda o görüşmeden "O korkunç telefon görüşmesi, bisiklet tutkunu olmaktan profesyonel gazeteciliğe geçişimi sağladı" diye bahsetmiştiniz.

Evet, kesinlikle öyleydi. Kahramanınızın size pek de nazik davranmadığını düşünsenize. (Gülüyor.) Komik çünkü daha sonrasında ilişkimiz daha farklı bir yönde ilerledi. Şu anda çok iyiyiz. Sonrasında baş başa kaldığımızda iyi röportajlar çıktı ama işte o bahsettiğim ilk görüşmede panik olmuştum. Fakat daha sonrasında oturdum ve "Bu adam hakkında öğrenmem, bilmem gereken şeyler var" dedim. Mesela 20'li yaşlarının başında üniversiteye gitmiş ama kimse üniversiteye gitmesi hakkında bir şeyler yazmamıştı. Herkes 20'li yaşlarının başında henüz işleri berbat etmemişken iyi durumdadır, değil mi? Roglic, bir istisnaydı. O dönemde para biriktirebilmek için alışveriş merkezinde asansör temizleyen biriydi. Kayakla atlamadan bisiklete geçiş döneminde zor günler yaşamıştı. Onu mental olarak güçlendiren günler.

"Asla kahramanınızla tanışmayın" derler. Roglic'la tanışmak nasıldı?

Geçen yıl Fransa Bisiklet Turu'nun üçüncü etabıydı, hatırlıyorum. Sabah bana üç dakikasını ayırmıştı ki bu etap öncesi için epey uzun bir süre. Oradaki bütün iş arkadaşlarım bu duruma şaşırmışlardı ama muhtemelen benimle empati kurabildiği içindi her şey. Zira o günden birkaç ay önce Zoom'dan bağlanıp ikinci kez onunla röportaj yaptığımda ona kendi hayal kırıklıklarımdan ve onun bana ilham kaynağı olmasından bahsetmiştim. Orada kişisel bir bağ kurduk. O günden sonra farklı bir ilişkimiz oldu ve artık çok yakınız.

İşte o bahsettiğim yerde, tüm iş arkadaşlarım gelip "Sana böyle davranması için ona ne dedin? Ne konuştunuz?" gibi sorular sordular. Hatta yakında kaybettiğimiz çok değerli gazeteci Richard Moore, 'Roglic Whisperer' lakabını bana o günlerde takmıştı. O gün Roglic, Bretagne'da büyük bir kazaya karışmıştı, kalçası ve bacağı kanlar içindeydi. O sabahtan saatler sonra onu o şekilde görmek epey zordu. Bu sporun, insana büyük bir sıkıntı verecek kadar vahşi olabileceği gerçeğiyle yüzleştim. Arabanın içinde ağlamıştım.

Son iki Le Tour'u kazanan Pogacar ile de iletişiminiz güçlü. O nasıl biri?

Pogacar'la iki kere röportaj yaptım. Herkes gibi bisikletçilerin de konuşmak istediği spesifik konular var. Hatayı burada yapıyor ve mütemadiyen konuşmak istedikleri konunun bisiklet olduğunu düşünüyoruz ama aslında konuşmak isteyecekleri konu asla bisiklet olmuyor.

Mesela Roglic, 20'li yaşlarında ne yaptığından ve kış sporlarından bahsetmeyi seviyor. Pogacar ise Pogi Team'den bahsetmeyi seviyor. Bu adamlarla konuşabilmeniz için bunlar önemli şeyler. Mesela Pogacar, konu babasından açıldığında duygusal birine dönüşebiliyor. Çünkü babası uzun yıllar boyunca bir mobilya fabrikasında yoğun mesai altında çalışmış. Evet, yarışlarda çok rahat gözüküyor, hiçbir şey onun canını sıkamayacak gibi duruyor ama unutulmamalı ki böyle bir duygusal yanı da var.

Pogacar hâlâ çok genç, çok hoş, tatlı bir çocuk ve işin aslı şu ki bir hissini sizinle paylaşma ihtiyacı Fotoğraf Getty Images Turkey O gün bu sporun, ne kadar vahşi olabileceği gerçeğiyle yüzleştim. Bence üç ayrı Primoz var. Fransa'daki Primoz, İspanya'daki Primoz ve kendi benliği. Mesela Fransa'da mental anlamda enerjisini asla boşa harcamak istemeyen bir Primoz görüyoruz. Bunu dışarıdan rahatlıkla görebiliyorsunuz. Belki de bu robot profiliyle baskıyı göstermek istemiyor ama onun sıradışı mücadelesini muhakkak fark ediyorsunuz. Fransa'da çok yüksek bir stres seviyesi var. İspanya Turu'nda ise bambaşka bir Primoz görüyoruz. Herkesle şakalaşan, İspanyolca konuşmaya çalışan, "Vamos a la playa" (Plaja gidelim) diyen, yarışlar bittikten sonra birasını içen birini görüyoruz. Zamana karşı etabının sonunda Burgos'taydık ve ben bir akşam yemeğine davetli olduğum için etaptan sonraki basın toplantısına katılamadım. Yürürken beni gördüğünde "Hey!" diye bağırıp eliyle silah işareti yapmıştı. (Gülüyor.) İspanya'daki Roglic personasını gördükten sonra, televizyon röportajlarındaki Roglic'in genelde olması gerektiği gibi davranan biri olduğunu anladım. Bir savunma mekanizması kuruyor. Hatta bazen bilerek yapıyor. Etaplardan önce veya sonra televizyona konuştuğunda ikonikleşen "Neler olacağını göreceğiz, huh!" cümlesini veya benzerlerini kullanmasından da anlıyorum. Bire bir röportajlarda ise daha iyi bir iletişimci. Elbette 2020 Fransa Bisiklet Turu gibi geride bırakması zorlu anları konuşmayı pek tercih etmiyor ama çocukluğundan, erken kariyerinden veya o gün neler yaptığından bahsederken konuşkan birine dönüşüyor. Başrolünde kendisinin olduğunu harika hikâyeler ve hatıralar anlatıp sizi güldürebiliyor. Kendisini pek de ciddiye almıyor. KAÇ 'PRIMOZ' VAR? duymuyor. Hayata çok sade, karmaşık olmayan bir pencereden bakıyor. Bisiklete biniyor çünkü bunu eğlenceli buluyor. Bu kadar. Hiçbir zaman muhakkak kazanması gereken bir yarışa çıkmamış gibi. Eğlenmek için bisiklete binerken kazanıyormuş gibi.

Bir keresinde onu aradığımda yarım saat boyunca telefonda kalmış ve desteklediği gençler bisiklet kulübü Pogi Team'den bahsetmiştik. O takımdaki çocukların her ihtiyaçlarının karşılanmasını ve onların mutlu olmasını istiyor. O çocukların kahramanı olmak nasıl bir şeydir, hayal edebilir misiniz? İşte bu konuları konuşmak istediğinizde size kahkahalarla cevap verip aradaki filtreyi kaldırabiliyor. Pogacar aslında yarışta neler olduğunu sorunca da size harika cevaplar verir. O bir taktik dehası. Diğerlerinin zayıflıklarını anlayıp kendi faydası için kullanabiliyor. Her şeyi gözlemleyebilecek seviyede bir stratejik zekâya sahip. İçgüdülerine de güveniyor. "Bisikletçilerin konuşmak isteyecekleri konu asla bisiklet olmuyor" demiştim ya, Pogacar bir istisna.

Roglic ile arasındaki ilişki 2020 Fransa Turu sonrası nasıl dönüşüm geçirdi?

2020'ye tekrar geri dönüp bakarsanız sürekli sohbet halinde olduklarını göreceksiniz. Hatta aralarında bir çeşit mentorluk ilişkisi olduğunu bile söyleyebilirim. Ancak bu 2020'nin ardından sona erdi. Bu, sadece trajik bir kazanan-kaybeden öyküsünden ibaret değil. Bazen unutuyoruz ama Roglic, Pogacar'dan tam dokuz yaş daha büyük. Hatta Pogacar'la aralarındaki ilişki kendisine sorulduğunda "O çok büyük bir yetenek. Onu çok beğeniyorum ancak aramızda çok büyük bir yaş farkı var. Onu bira almaya markete gönderemem" gibi bir şey demişti.

Roglic'in bir ailesi, küçük oğlu Lev var. Sloven olmaları ve bisikletle uğraşmaları dışında ortak bir noktaları yok. Aralarında bir düşmanlık da yok elbette. Hatta Monako'da yaşayan bir tanıdığımın söylediğine göre bazen birlikte bisiklete de biniyorlar ancak aralarında sanıldığı gibi müthiş bir dostluk yok.

Roglic bu ağır yenilginin ya da diğer hayal kırıklıklarının üstesinden nasıl geldi ve tekrar ayağa kalkıp başarıya ulaşabildi?

Pogacar'dan başlamam lazım. 2020'de Fransa Turu'nu kazandı ve sonrası pek de kolay olmadı. Bana o dönemde yarışı kazandığına tam da sevinemediğini anlatmıştı. Pogacar, gençlerde yarışırken Roglic'i televizyonda izleyen, ona hayran olan ve ona hep çok saygı duyan biri. L'Equipe gazetesine verdiği duygusal röportajda anlatmıştı biraz: "Bu adam benim kahramanımdı ve ben onun hayallerini yıktım..." Roglic'e dönersek, onu da hiçbir şey rahatsız etmiyor. Gerçekten hiç korkusu yok. Her şeyi olduğu gibi karşılayabiliyor. Panik yapmaktan hiç hoşlanmaz. Hemen sonraki adıma odaklanıyor. Pişmanlığa yer vermiyor. Bir yandan Pogacar henüz Roglic'in kaybettiği gibi kaybetmedi veya zorlanmadı. Daha çok genç. Roglic çok farklı bir güce sahip. Asla pes etmiyor. Onu yenebilirsiniz ve hatta bazı kötü yollarla alt edebilirsiniz ama o, dayanmayı ve yine de devam etmeyi başarır. Eğer boktan bir gün geçiriyorsam aklıma Roglic'in geçen yıl Tour de France'da kaza yapıp yarışı terk etmek zorunda kaldıktan sonra gidip birkaç hafta sonra olimpiyat şampiyonu olması aklıma gelir. Bu şekilde motive olup, hayatıma devam edebiliyorum.

"Slovenya bisikleti nereden çıktı?" diye batı basınında çok yazıldı, konuşuldu. Ne düşünüyorsunuz bu konuda?

Eurosport'un geçen yıl Slovenya Turu'nu yayınladığı zaman spiker ve yorumcular beş dakika boyunca Sloven stereotipini çözmeye çalıştılar. Resmen mikrofon başında büyüklük tasladılar. Bu beni çok rahatsız ediyor. Neredeyse bir mit halini aldı bu soru: "Sloven bisikletçiler nereden çıktı?" Janez Brajkovic on küsur yıl önce pelotonda yer alıp Criterium du Dauphine kazanmıştı. Tadej Valjavec 2008 Fransa Bisiklet Turu'nda ilk ona girdi. Hatta çok daha öncesi var. Slovenya'da gazeteci Mark Koghee ile tanıştım ve onun küratörlüğünü yaptığı 'En Eski Tekerlekten Bisiklet Dünyasının Zirvesine' başlıklı Ljubljana Belediye Binası'nda bir sergiyi ziyaret ettim. Koghee, son iki yıldır Slovenya'da, özellikle Ljubljana'da bisikletin kökenleri ve sporun yükselişi hakkında araştırma yapıyor. Çalışmaları bisikletin Slovenya'ya o yıllarda Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'nun bir parçası olan Avusturya üzerinden geldiğini ve ilk bisiklet takımı olan Laibacher Bisiklet Kulübü'nün 1885'te Ljubljana'da Almanlar tarafından kurulduğunu gösteriyor.

The Cycling Podcast için yaptığım röportajda Koghee, ilk yarışın Slovenya'da 1887'de yapıldığını bulmuş. Sadece dört kilometreymiş. Ancak 19. yüzyılın sonunda, örneğin Zagreb- Celje-Ljubljana gibi 200 km'lik daha büyük yarışlar yapılmış. Fakat bu coğrafyadaki bu sıkı bisiklet başlangıcı 20. yüzyılın kargaşası ile sekteye uğruyor. Toprakların yönetimindeki siyasi değişiklikler sporun da kaderini etkiliyor.

Aslında Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti'nin kuruluşundan itibaren sosyalist rejim gereği çoğu sporda önemli temeller atılmıyor mu?

Kesinlikle. Aslında iki savaş arası dönemde Slovenler 1924 ve 1928 Yaz Olimpiyatları'nda yarışıyor. Tour de France'a tarihte katılan ilk Sloven de Franc Abulnar. 1936 Turu'nda Yugoslavya Krallığı'nın milli takımıyla katılıyor. Sloven bisiklet tarihinin gerçek gücü ise dediğiniz gibi Sosyalist Yugoslavya'dan geliyor. Yugoslav devleti İkinci Dünya Savaşı'nın ardından istikrara kavuştuktan sonra, bisiklet de dahil olmak üzere sporun birçok dalında herkese eşit fırsat üzerinden önem veriyor. Bir sistem inşa ediliyor.

Mesela Slovenya'nın en büyük kulübü olan KD Rog 1949'da Rog Bisiklet Fabrikası işçileri tarafından kuruluyor. Bugün bu kulüp kadınlar ekibi UAE Team ADQ, Tadej Pogacar'ın gençlik kulübü Pogi Team, Ljubljana Gusto Santic, BTC Ljubljana Scott ve Maraton Franja Gran Fondo gibi oluşumların kaynağını oluşturur. KD Rog'un ardından 1956'da Sava Kranj yani KK Kranj ve 1972'de Novo Mesto yani bugünkü ismiyle Adria Mobil kuruluyor. Günümüzün birçok Sloven yıldızı bu kulüplerde yetiştiler. Roglic Adria Mobil, Pogacar KD Rog ve Matej Mohoric de KK Kranj tedrisatından çıktılar.

Bağımsızlık sonrası da Slovenler iyice kendilerini gösterme şansı buldu diye hatırlıyorum.

Evet. 1990'larda Slovenya bağımsızlığını kazandı ve yeni nesil Sloven bisikletçiler, yurtdışında, genellikle İtalya'da profesyonelliğin peşine düştüler. Bu 'ilk öncüler' arasında 2001 UCI Dünya Yol Şampiyonası'nı üçüncü sırada tamamlayan Andrej Hauptman farklı bir yere sahip. O üçüncülük, dönemin Sloven bisikletinin en büyük yol bisikleti başarısıydı. Size, bahsettiğimiz türde bir tarihsel süreklilik hakkında bir fikir vermek için şunu da ekleyeyim; Hauptman şimdi KD Rog'un başkanı ve Pogacar'ın takımı UAE Team Emirates'in de sportif direktörlerinden birisi. Ayrıca şu anda Slovenya Genç Milli Takım Direktörü olan Martin Hvastija o günlerde İtalyan takımı Cantina Tollo'da yarışmıştı. İkisi de Pogacar'ın keşfedilip yetişmesinde büyük pay sahibi isimler. Bunun gibi uzun yıllar öncesine giden çok fazla bağlantı ağacı bulabilirsiniz. Slovenya bisikletinin kökleri öyle düşünüldüğü gibi kısa değil. Topraktan bir anda da fışkırmadı.

Slovenya'da halk arasında Roglic ve Pogacar'ın algısı nasıl? Farklılıklar var mı?

Nesiller arasında farklı görüşler oluyor ama genelde Roglic'in 2020'de kaybetmesine çok üzülüyorlar. Günün sonunda "Dünyanın en iyi iki bisikletçisi de Sloven" diye bakıyorlar. Bazı meslektaşlarım ise Slovenya'daki dağılımın; -Roglic destekçilerinin- yüzde 70, -Pogacar destekçilerinin- yüzde 30 şeklinde olduğunu düşünüyor. Roglic, yüzde olarak önde çünkü arkasında eskiye dayanan etkileyici ve ilham verici büyük bir hikâyesi var. Kayakla atlama ayrıca Sloven ulusal kimliği için çok farklı bir yerde. O, Slovenya'nın ulusal gurur kaynağı olan her şeyi bünyesinde barındırıyor. Fakat izleyiciler bunun sadece bir spor olduğunu anlamıyorlar. Pogacar ve Roglic bilerek, isteyerek kaybetmeyecek... Pogacar'ın bu saçmalıklardan rahatsız olduğunu sanmıyorum çünkü umursamıyor. O, çok akıllı biri. Reklamlarda oynayarak, Slovenya Turu'nu kazanarak kendi hanesine artı yazıldığını biliyor. Roglic'in de umursamadığını biliyorum. Pogacar'ı gerçekten sevenler de var. Çünkü o harika bir bisikletçi. Eğlenceli, maceracı, dinamik ve yetenekli. Hayran kitleleri ise bu karşıtlık söylemlerinin hepsinin gazeteciler tarafından uydurulduğunu söylüyorlar. (Gülüyor) İşin enteresanı, Roglic 2020 öncesi 'Hayal Yıkıcı' unvanına sahipti. Şimdi Pogacar onun hayallerini yıkıp bu unvanı elinden aldı. Aralarında yıkılmayacak, tuhaf, ölümsüz bir bağ var artık.

Fransa Turu'nda bu sene Sloven ikiliden neler bekliyorsunuz? Herkes Pogacar'ın artık yenilmez olduğunu düşünüyor.

Bu sene Danimarka'dan başlayan parkur, daha ilk günlerden rüzgâr, Fransa'nın kuzeyinde Roubaix taşlı yolları gibi sonucu belirsiz hale getirmeye çalışan bir kimliğe sahip. Bir kötü gün ya da hata her şeyi değiştirebilir; tıpkı geçen yıl Roglic'in Bretagne'da düşmesi gibi. Roglic'le ilgili soru işareti ise dizindeki sakatlıktan dolayı bu yıl geçen yıllardaki kadar güçlü olup olmadığı. Evet Dauphine'yi Jonas Vingegaard ile kontrol edip kazandı ama biraz zayıf rakiplere karşı yarışı, antrenman kampı gibi geçirdiler.

Pogacar da Slovenya Turu'nda aynı durumdaydı. Roglic'in 32 yaşında olduğunu düşündüğümüzde Pogacar'ı alt edebilmek için önünde bu yıl ve belki gelecek yıl var. 30'lu yaşlarınızın ortalarında Tour'u kazanmanız hiç kolay değil. Eğer isminiz Alejandro Valverde değilse, çoğu bisikletçi o yaşlarda emekli oluyor. Bir de UAE Team'de bütün konsantrasyon Pogacar'ın Sarı Mayo şampiyonluğuna ayrılmış durumda. Jumbo Visma ise Wout van Aert ile etaplar kazanıp Yeşil Mayo almayı, bir yandan Roglic'in yanında geçen yılın ikincisi Jonas Vingegaard ile de yarı ortak liderlik planı kovalıyorlar. Halbuki sadece birini seçmeliler. Bu durum, biraz mutfakta çok fazla şef olmasını çağrıştırıyor. Sanırım son iki Fransa Bisiklet Turu'ndan sonra Roglic'e tam olarak güvenmiyorlar.

Acaba Jumbo Visma ile diğer büyük takım Ineos ve AG2R, Bora Hansgrohe, Bahrain, FDJ gibi takımlar Pogacar'ın hegemonyasını kırmak adına zaman zaman ortak hedef için koalisyon oluşturur mu?

Burada Egan Bernal'in olmaması büyük kayıp elbette. Ineos'ta Geraint Thomas formda ama Dani Martinez ve Adam Yates ile onların da bir hedef dağınıklığı var. Alexander Vlasov, Ben O'Connor, Damiano Caruso, David Gaudu, Nairo Quintana önemli isimler ama Pogacar'la baş etmeleri zor. Bazı etaplarda, senaryo da uygun olursa müşterekte buluşan koalisyonlar oluşabilir. Geçmişte Froome ve Sky takımı domine ederken bazı etaplarda bunu görebiliyorduk takımlardan. Ancak Jumbo Visma o dönemden farklı olarak hala UAE Team'den daha iyi bir takım. Şimdilik Pogacar'ın en büyük avantajı, herkeste en başından itibaren yenilmezlik hissi oluşturmuş olması. İstediklerini söyleyebilirler ama kimsenin bunun mümkün olduğuna inandığını göremiyorum şahsen. Bir tek Pogacar'ın ekibinde ciddi bir Covid-19 sorunu oluşursa bir şansları olabilir diye konuşmalar var. Pogacar kazanmak için pek de takıma ihtiyaç duymuyor. Bir de bu yıl Tour de France'da hava çok sıcak olacak bildiğimiz kadarıyla. Sıcak hava da Pogacar'ın belki de tek aşil noktası. Bu tür koşullarda, yine de bir veya birkaç takım arkadaşına o yokuşlarda sahip olmak isteyecektir.

Sloven bisikletçilerin son yıllardaki büyük başarılarına karşı şüpheci yaklaşımda Aderlass Operasyonu'nun da etkisi olabilir. Siz bu doping şüpheleri hakkında ne düşünüyorsunuz?

Bir şüphe çağındayız artık. Bu işin uzmanı Richard Moore, vefatından önce bana hep şöyle derdi: "Doping varsa 8-10 yıl sonra çıkar." Ben de aynı fikirdeyim. Pogacar ile de çalışan Team UAE Performans Direktörü Dr. Iñigo San- Millan'a bu soruyu sorduğumda bana 10-20 yıl içinde herkesin temiz olduğunu öğreneceğimi söyledi. Umarım öyle olur. Bisiklet sporu tüm şüpheleri üzerine çekiyor çünkü Pogacar'ın takım patronu Mauro Giannetti ve Bahrain Victorious takım patronu Milan Erzen doping geçmişi olan figürler. Başka takımlarda da var elbette. Eğer UCI bu tarz eski günlerden kalan yöneticileri bisikletten tamamen uzaklaştırsa, o kültürün ve sistemin miras bağlantısını tamamen kesmiş olsaydı bu şüpheler biraz daha azalırdı. Bu gibi kötü sicili olan insanlar bisiklette yönetici olduğu sürece bu soruları sormamız gerekecek ve onlar oradayken asla zihinsel rahatlığa ulaşamayacağız. Bu şüphe, Pogacar, Roglic, Mohoric gibi Slovenlerin değil; bisiklet sporunun genel sorunu.

Kaç 'Primoz' Var?

Bence üç ayrı Primoz var. Fransa'daki Primoz, İspanya'daki Primoz ve kendi benliği. Mesela Fransa'da mental anlamda enerjisini asla boşa harcamak istemeyen bir Primoz görüyoruz. Bunu dışarıdan rahatlıkla görebiliyorsunuz. Belki de bu robot profiliyle baskıyı göstermek istemiyor ama onun sıradışı mücadelesini muhakkak fark ediyorsunuz. Fransa'da çok yüksek bir stres seviyesi var.

İspanya Turu'nda ise bambaşka bir Primoz görüyoruz. Herkesle şakalaşan, İspanyolca konuşmaya çalışan, "Vamos a la playa" (Plaja gidelim) diyen, yarışlar bittikten sonra birasını içen birini görüyoruz. Zamana karşı etabının sonunda Burgos'taydık ve ben bir akşam yemeğine davetli olduğum için etaptan sonraki basın toplantısına katılamadım. Yürürken beni gördüğünde "Hey!" diye bağırıp eliyle silah işareti yapmıştı. (Gülüyor.)

İspanya'daki Roglic personasını gördükten sonra, televizyon röportajlarındaki Roglic'in genelde olması gerektiği gibi davranan biri olduğunu anladım. Bir savunma mekanizması kuruyor. Hatta bazen bilerek yapıyor. Etaplardan önce veya sonra televizyona konuştuğunda ikonikleşen "Neler olacağını göreceğiz, huh!" cümlesini veya benzerlerini kullanmasından da anlıyorum.

Bire bir röportajlarda ise daha iyi bir iletişimci. Elbette 2020 Fransa Bisiklet Turu gibi geride bırakması zorlu anları konuşmayı pek tercih etmiyor ama çocukluğundan, erken kariyerinden veya o gün neler yaptığından bahsederken konuşkan birine dönüşüyor. Başrolünde kendisinin olduğunu harika hikâyeler ve hatıralar anlatıp sizi güldürebiliyor. Kendisini pek de ciddiye almıyor.

Doncic Gibi

Pogacar, bisikletin tarihiyle hiç ilgilenmiyor ama bütün stratejiye hâkim. Bir keresinde ona Andy Schleck'le alakalı bir soru sormuştum. Bana "Fransa Bisiklet Turu'nu izlerken onu da izliyorduk" tarzı bir cümleyle cevap vermişti. Onun hakkında pek bir şey bilmiyordu. Eddy Merckx'ten bahsettiğinizde "Tarihin en büyüğü" diyor. O kadar, bitti!

Çok erken yaşta yarışlar kazanmaya başladı, çok büyük bir şey başardı ve şu an 23 yaşında. Hiçbir şeyle ilgilenmediği için kötü anlamda hiçbir şeyden etkilemiyor gibi. Luka Doncic gibi. Birçok açıdan o kadar benziyorlar ki... Oyunu, sporu aynı onun gibi çok iyi okuyor. Aynı personayı taşıyor gibiler. Spordan zevk alma, eğlenmek, rahatlıkları, çok küçük yaştan itibaren sporun içinde olmaları, bebeksi çocuksu yüz hatları, erken büyük başarılar, kazanmayı sevmeleri ve çok istemeleri... Liste uzun.

Bahrain ve UAE Takımları

İki farklı devlet destekli takım başka iki ülke İtalya ve Slovenya'nın bisiklet kültürleriyle yönetiliyorlar. Bahrain tam manasıyla bir Sloven takımıdır. Lampre Merida'dan kalan İtalyan kökleri her iki takıma da nüfuz etmiştir. Bir nevi her ikisi de bir takımın çöküşünden doğdu.

UAE bir Sloven takımı olmaktan çok, Slovenleri bir araya getiren bir İtalyan takımı. Sloven Milan Erzen Bahrain takımının patronu. Sloven Andrej Hauptman da İtalyan patronu olan UAE takımının sportif direktörü.

Hauptman hatta bir dönem Slovenya Milli Takımı sorumlusuydu. Hem Pogacar hem de Roglic ile çok yoğun bir şekilde çalıştı. Hatta Roglic en son Tokyo'da zamana karşıda yarışmak istemiyordu. Evine dönmek istedi. Fakat Andrej bir şekilde Roglic'i ikna etti. Bu sayede Roglic zamana karşıda olimpiyat şampiyonu oldu.

Socrates Dergi