Paranın İki Yüzü

6 dk

Bisikletin en büyük savaşı eskiyle yeni arasında. Bir asırdır yaşanan kavgada bazı takım elbiseliler öne çıkıyor. Bernard Tapie ve Oleg Tinkov gibi...

Francisco Pizzaro ve adamları 1530'da Panama'dan yola çıkar. İspanyol komutan, büyük bir donanma eşliğinde altın madenlerini aramaktadır. İki seneden kısa bir süre içinde hedefine ulaşır ve İnka İmparatoru Huayna Capac'ın oğlu Atahuallpa'nın ordusu ile karşı karşıya gelir. İspanyollar şaşırtıcı bir şekilde üstün geldikleri İnka İmparatorluğu'nu ortadan kaldırır. Tutkunu oldukları altın ve gümüşe kavuşmuşlardır.

Savaş sırasında ele geçirdikleri ganimetlerle kısa sürede zenginleşen İspanyollar, Pizzaro'nun ölümünden sonra Cerro Rico'yu keşfeder. Peru'da bulunan dağ, 'Zengin Tepe' anlamını taşımaktadır. Britanyalı tarihçi Niall Ferguson, Paranın Yükselişi kitabında İspanyolların bu keşfine büyük yer ayırır. Para dağı, Ferguson'a göre dünya iktisadi tarihini değiştirmiştir.

On dokuzuncu yüzyıldaki keşfinden beri bisiklet de dağlarla birlikte ilerliyor. Milyonlarca insan için bisiklet demek üç haftalık turlarda geçilen dağ etaplarından ibaret. Fakat bazıları, o dağlara baktığında parayı görüyor. Bu yazıda onlardan ikisini konuk edeceğiz. Perde açılsın.

Karar Ânı

LeBron James'in ESPN ekranlarında yeteneklerini Miami Heat'e götüreceğini açıkladığı o tarihi geceden 24 sene önce, Bernard Hinault bir televizyon kanalına konuk olur. Fransız bisikletçinin 1984-1985 sezonu öncesi hangi takıma gideceği merak konusudur. Vakit kaybetmeden açıklar: "İyi haberlerim var. Fransa'da kalacağım ve kariyerime Bernard Tapie ile devam edeceğim. Diz sakatlığıma rağmen bana inandı. Her şey güzel olacak."

İki gün sonra yeni bisiklet takımı açıklanır. Başarılı bir iş adamı olarak bilinen, batan şirketleri ucuza alıp yeniden değer kazandırmasıyla ünlü, karizmasıyla popüler kültürde her geçen gün daha fazla yer kaplayan Tapie, takımın adını açıklar: La Vie Claire. Tanıtım, Paris'in ünlü nü kabare barı Crazy Horse'ta yapılır.

Duvar Yıkılırken

Bugünlerde Alberto Contador ve Peter Sagan'ı bünyesinde barındıran Tinkoff-Saxo'nun patronu Oleg Tinkov tahmin edilenin aksine 1990'larda SSCB'nin çökmesiyle cebini dolduran oligarklardan değil. Evet, hikâyesi rejim yıkıldığında doğru yerde olan, Vladimir Putin'in inşa ettiği yeni Rusya'da iktidara yakınlıklarıyla zenginleşen grupla benzerlikler taşıyor. Fakat Tinkov teknolojik zincirlerden restoranlara; bankacılıktan bisiklet takımlarına kadar yaptığı bütün işlerde sıfırdan yükseldiğini ifade ediyor. Ona göre bu yükselişin sebebi azim, şans ve yetenek.

Gençliğinde sporcu olan Tinkov, 30'lu yaşlarının sonunda bisiklet tutkusunu yeniden keşfeder. Önce 2006'da Rusya kökenli bir bisiklet takımını satın alır. Sonra Bjarne Riis'in takımı Saxo-Bank'ın yarı sponsoru olur. 2013 sonunda takımı satın alır ve ismini Tinkoff-Saxo olarak değiştirir. Bisiklet yine geleneklerinin tamamen dışında bir patron ile karşı karşıyadır.

Eski mi, Yeni mi?

1980'ler tüm dünyada olduğu gibi bisiklette de dönüşüm yıllarıdır. Renkli televizyonlar spor yayıncılığında farklı bir dönemi getirir. Aynı zamanda doping de pelotonu sarsmaya başlamıştır. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra kullanımı artan amfetamin, yeni ilaçlarla birleşir. Bisikletçiler hızlanmaya başlar.

Teknoloji değişimin parçasıdır. 80'lerin başında Cyrille Guimard, Fransa Bisiklet Turu'nu hegemonyası altına alır. Zamana karşı yarışları için rüzgâr tünellerinde yapılan çalışmalar, yeni antrenman ve beslenme teknikleri ünlü koça başarılar getirir. Dönemin en büyük yıldızı Hinault da Guimard'ın rahle-i tedrisinden geçmiştir. Bretagne kökenli isim, bisiklet dünyasına girdiği an havai fişekleri patlatmış ve uzun yıllar boyunca zirvede kalmıştır.

İkili için her şey tozpembe değildir. Ego savaşı patron katına yükselirken "Ya o ya ben" noktasına gelinmiştir. Renault, Guimard'ı seçer. Hinault'nun yolunu Tapie ile kesiştiren ilişki böylece başlar. Bir zamanların yenisi artık eskide kalır.

Yeni Ufuklar

Yol bisikleti yarışlarının çoğunu gazeteler yaratmıştır. Televizyonun olmadığı yıllarda gazetede çıkan yazılar ilk görüşte bisiklete aşık olan halkın tek bilgilenme aracıdır. Bu yüzden birçok edebiyatçı bisiklet yazar. Her yarış, bir kısa öyküye dönüşür.

Fransa Bisiklet Turu'nu iki köşe arasında sıkıştıran, hep parayla romantizm arasındaki savaş olmuştur. Kim kazanacak? 1987'de Le Tour'un direktörlüğüne getirilen Jean-François Naquet-Radiguet'nin hikâyesi bu yüzden ilginçtir. Tecrübeli yönetici parayı iyi bilmesine rağmen spordan hiç anlamamaktadır. Fransız, dünyanın en büyük yarışına yeni kapılar açar. Sponsorları daha fazla işin içine sokar, başlangıç etaplarını başka ülkelere büyük paralara pazarlar. Küreselleşme başlamıştır. İngilizce yarışlardaki ikinci dil olur. Fransa egemenliği sarsılmıştır.

Batan Geminin Malları

Tapie bisikletten sonra futbola merak salar. Top da iki teker gibi uzmanı olduğu bir konu değildir. Fakat iki sporun da ekonomik değerinin anlaşılmadığını savunur. Kimileri Tapie'nin yeni ilgi alanlarında eski alışkanlıklarının etkisi olduğunu savunur. Batan şirketleri kurtarmak tutkusudur. La Vie Claire kurulduğunda halihazırda dört Fransa Bisiklet Turu zaferi bulunan Hinault, kariyerinin sonuna yaklaşmıştır. Marsilya ise Fransa Ligi'nde büyük bir taraftar grubuna maçlarını oynayan özel bir kulüptür. Lâkin 1972'den beri şampiyon olamamışlardır. Tapie satın aldıktan sonra her şey değişir. Marsilya yeni yıldızlarıyla birlikte Ligue 1'de dört şampiyonluk kazanır, 1993'te Şampiyonlar Ligi'ni alan ilk Fransız kulübü olur.

Bu başarılar aynı zamanda Tapie için sonun başlangıcıdır. Marsilya'nın şike yaptığı ortaya çıkar. Tapie, 1990'ların ortasında girdiği siyasette de başına belalar açar. Yıldızı sönmüştür, hapishane yolları görünür. Çıkışı gibi, düşüşü de gürültülüdür.

Sıkılınca Sat

Tinkov'un iş yaşamı da kısa süreli aşklarla dolu. Geleceği sorulduğunda "Belki seneye takımı satarım, bilemiyorum" diyor. Profesyonel bisiklete girdiğinden beri yaptığı gözlemler ise eleştirel. Takımların ve sponsorların televizyon haklarından fazla pay almasını, pelotondaki küçük takımların büyük yarışlardan kapı dışarı edilmesini, bisikletin geleneklerinden kopmasını savunuyor. Yeni transferi Sagan'ı formsuzluğundan ötürü "İmkânım olsa maaşında indirime giderdim" diye eleştirmesi, rakipleriyle dalga geçmesi fırtınalar koparıyor. Tinkov her yıl, istedikleri yapılmazsa takımını Fransa Bisiklet Turu'ndan çekeceğini söylüyor. Sonra çekmiyor. Geçmişte Guimard'ın takımında yarışan Marc Madiot gibi isimler ise bu zihniyetin karşısında. Bugünlerde FDJ takımının başında bulunan Madiot, Tinkov'un açıklamalarına yakın zamanda aynı sertlikte cevap vermişti:

"Fransa Bisiklet Turu bir ürün değil, miras. Tinkov boykot mu edecek? Bravo ona, ben takımımla bu yarışta olmayı sürdüreceğim. Eğer spordan para kazanmak istiyorsa bisiklete hiç girmemeli, tenise ya da futbola yönelmeli. Biz sporumuzun tarihini göz önüne almalıyız."

Son

Bisiklet gerçekten değişiyor. Herkesle birlikte, her şeye rağmen. 1986'da ABD'den Greg LeMond, La Vie Claire mayosuyla şampiyon olduğunda Fransa Bisiklet Turu'nu Eski Kıta dışından kazanan ilk isim olmuştu. Sonraki yıllarda ABD, bugünlerde Voldemort olarak bilinen Lance Armstrong'la arka arkaya zaferler kazandı. Peşlerinden Cadel Evans'la Avustralya geldi. Hemen arkasından Britanya hükümdarlığı başladı. Fransızlar ise Hinault'nun 1985'teki zaferinden beri tam 30 yıldır, ülkelerinden yeni bir şampiyonun çıkmasını bekliyor.

Bu süreçte o eski romantizmden eser kaldı mı? Elbette. Team Sky önderliğinde yeni bir anlayış bisiklet dünyasına girerken, kitaplar ve efsaneler de etkisini korumaya çalıştı. Tek bir farkla. Fransızca artık patron değildi. İngilizler de kalemleriyle birlikte yeni dünyanın kapısından girmişti. Avustralya'dan Çin'e yeni yarışlar ortaya çıktı, daha büyük paralar iki tekere uğramaya başladı. Dönüp geriye bakıldığında ise 1980'ler her şeyi başlatan dönem olarak hatırlanıyor.

Kocaman bir dağ bu. Herkes kafasını yukarı çevirdiğinde başka bir şey görüyor. Kimileri için eski felsefelerle devam edildiği taktirde bisikletin ölümü kapıda. Daha fazla para odaklı düşünmek lazım. Kimileri için her şey sadece gururla, azimle, onurla alâkalı olmalı. Daha fazla aşk konuşmak lazım. Garip ve kendine has olan ise esas değişimin, siyahla beyazın savaşının ortasında, gri harflerle yazılıyor olması. Cerro Rico'da artık iki dil konuşuluyor.

Socrates Dergi