
Parçalı Bulutlu
14 dk
Türkiye, VAR sisteminde altı ayı geride bıraktı. Video asistan hakem neler getirdi, neler götürdü? Meselenin iki kutbu tartıştı.
VAR, Türkiye'yi ikiye bölmeden önce Socrates ofisini ikiye bölmüştü. Özellikle de kâh Beşiktaş-Kadıköy vapurunda kâh bir börekçide futbol, hayat ve dünya üzerine tartışmalara giren iki ismi, Atahan Altınordu ve Kutay Ersöz'ü farklı taraflara çekmişti. Futbol iklimimiz her hafta sonu başka bir kavganın girdabına girmeye devam ederken ikiliyi Kalamış'ta karşı karşıya getirdik, hararetli bir halı saha mücadelesi öncesi VAR konuştuk.
Evet arkadaşlar, dümdüz gireyim, ilk izlenimleriniz nasıl? Adalet getirdi mi?
Atahan Altınordu: Futboldaki adaletin sağlanması öyle bir anda olmaz. Ama bir yola girildi. Mesela, VAR'ın Türkiye'deki işleyişini beğenmeyen biri olarak söylüyorum: Sistemin devre dışı kaldığı bir garip an dışında ofsayt gol diye bir şey kalmadı. Hakeme itiraz azaldı. Kartlar azaldı. Sistem zaman içinde daha da gelişecek ve oyun, eskisinden daha adil olacak.
Kutay Ersöz: Ben en başından beri karşıydım ve bu altı ay da beni doğruladı. VAR tüm dünyada sorun getirdi. Avrupa daha önce tartışmadığı kadar hakem tartışıyor ama bir şekilde rayına oturtacaktır. Fakat Türkiye'de problem hakemlerin yetersiz olması ya da hataların azalması için teknoloji yardımı alınması değil. Burada mesele hakemlerin tartışılmak istenmesi. Bugün VAR'la olacak, yarın başka bir şeyle olacak ve devam edecek. Bakış açısı bu olduğu sürece kimse tatmin olmayacak.
A.A: Bu noktada hemfikirim. Tüm kararlar en adil şekilde verilse de tartışma bitmez. Her şeyden önce futbolun dışına çıkalım: Siyah ve beyaz alanlar, hayatın belki yüzde onluk kısmını oluşturuyor. Geri kalanı açıklamak için, gri ve tonlarına hâkim olmak gerekiyor. Ve o gri tonlar merkeze doğru gittikçe, insanlar kendi işlerine gelen seçeneğe kayıyor ve dahası, bu tercihlerini objektif bir şekilde yaptıklarını sanıyor. Futbolda da gri pozisyonlardan çok var. Daha beteri, siyah-beyaz zıtlığındaki konularda bile durum bu. Mesela Soldado'nun 'fuck off'u ve peşinden gelen kırmızı kart Fenerbahçelilere göre yanlış, Galatasaraylılara göre doğru. Ama altı-yedi sene önce aynısı Baros'un başına geldiğinde yorumlar birbirinin tam tersiydi. Bu kadar net hadiselerde bile durum buysa, gri pozisyonları sen düşün. Yine mesela bu boş taraftar hesaplarından biri paylaşım yapıyor: "Bu sezon lehimize verilen VAR kararı 4, aleyhine verilen 21." Önce o takım taraftarları büyük oyunu çözdüğünü düşünüp coşuyor. Ardından rakipler "VAR yokken nasıl desteklendiğiniz şimdi ortaya çıktı" diyor. İstediğiniz kadar teknoloji girsin, bu aptallığı tatmin etmenin yolu yok. Ama yine de girsin.
K.E: Bence VAR, tam da bu bahsettiğin gruba ve onların felsefesine hizmet ediyor. Çünkü o insanlara şunu hissettiriyor: "Kardeşim, artık hata yapma lüksünüz yok. Yaparsanız art niyetlisiniz." İnsanların bakış açısı art niyetli olduğu için VAR'ın varlığı da o görüşlerini temellendiriyor.
A.A: Evet, ama insanların yanlışı bu.
K.E: İnsanların yanlışıysa oyunun ne günahı var? Oyunu niye değiştiriyoruz? Mesela Ümraniyespor'un Fenerbahçe'ye attığı ve iptal edilen ikinci gol. Pozisyona televizyondan baktığımızda evet, faul var. Ama hakem çok net pozisyonun içinde, devam demiş, oyun akmış, sonrasında gol olmuş, tribünler sevinmiş, golü atan sevinmiş, adamın hayatında Fenerbahçe'ye atacağı tek gol. Ondan sonra VAR'a bakıyoruz, gol iptal. Belki karar doğru ama o oyuncunun duygusu ne olacak? Aradan geçen iki dakika ne olacak? Tabii ki haksız kararlar verilmesin ama asıl çözüm, bu kararları verecek olan kişileri yeterli seviyeye çıkarmak. Nasıl ki futbolcuları, takımları, oyunu yukarı çekmeye çalışıyoruz, hakemler de bu oyunun parçası ve bu konuya eğilmeliyiz.
Sen temel olarak VAR'ın getirdiği adaletin, oyuna verdiği 'zararı' karşılamadığını düşünüyorsun…
K.E: Oyun elbette adil olmalı ama hakemin bir faulü kaçırması çok mu önemli?
A.A: Bazen çok önemli.
K.E: Değil abi, değil. Oynayacaksın ya.
A.A: Eğer gol çizgisi teknolojisi olmasa, Liverpool-Manchester City maçında…
K.E: Abi golden bahsediyorsun.
A.A: 11 milim ceza sahasının içinde veya dışında olan bir faul de olabilirdi bu.
K.E: Peki orta sahadaki bir faul çok mu önemli?
A.A: Bazen. O topu kapıp golü atıyorsun, şampiyonluk el değiştiriyor.
K.E: Böyle bir bakış açısıyla her karar çok önemli. Bu da oyunun cılkının çıktığını gösterir. Bırak hakem gördüğünü çalsın. Geniş alanda oynanan bir oyun bu, yani telafisi var ve oyun akışı çok fazla değişmiyor. Ama VAR ile tempo kazanan bir oyunu kesiyorsun. Mesela Beşiktaş-Trabzonspor maçı, Dorukhan'ın attığı ama VAR'ın iptal ettiği gol. Beşiktaş gümbür gümbür geliyordu, belki Dorukhan orada auta atsa Beşiktaş yenik durumdayken öne geçebilecek golleri bulacaktı. Hızı kesildi Beşiktaş'ın. Futbol, tempo kazanması zor bir oyun. Topu rakip sahaya taşımak televizyondan izlendiği kadar kolay değil.
A.A: Alternatifi ne abi, haksız gol mü olsun? O, oyunun ruhuna aykırı değil mi?
K.E: Mesela Premier Lig'de 'dürüst hata' diye bir kavram çıkardılar. "Biz hakemin hata yapma ihtimalinin bu oyunun bir parçası olduğuna inanıyoruz" dediler. Gerçi sonra bana göre bahis dünyası ve diğer birkaç faktöre boyun eğdiler, önümüzdeki sezon VAR'ı getirecekler. Bu arada VAR'da şuna varım: Ofsayt, geometrik bir şey. Sana göresi bana göresi yok. Ya da gol çizgisi teknolojisi. Ama her şeye bakılmaz. Türkiye'de diğer liglere nazaran iki kat fazla bakıldı. Çünkü bu kültürle yetiştik. Kale Arkası programından itibaren, hakem kararlarını didik didik inceliyoruz. Her kanalda, gazetede eski bir hakem var. VAR'ın Türkiye'ye geleceği açıklandığında herkes "Artık her pozisyon doğru karara varacak" diyordu. Eminim ki Türkiye'de birçok insan, buna belki spor yazarları da dâhildir, uygulama başlayana kadar içeriden bir robot veya bilgisayarın karar vereceğini sanıyordu. Hâlbuki yine hakem bakıyor.
A.A: Aynı hakem ama önünde ekranla bakmak farklı. "Dorukhan'ın sevinci ne olacak?" diyordun, peki sözgelimi 1986'da Maradona'nın ahlaksızlığına yenilen İngilizlerin duyguları ne olacak? O oyuncuların kalp kırıklığı bunca yılda geçmiş midir? Ümraniyeli adam Fener'e bir defa gol atacak ama o adam da Dünya Kupası'nı bir kere kazanacak. Bu mu futbolun ruhu?

K.E: VAR'ın amacı sadece bariz hatayı engellemek mi? Hayır. Mesela Ümraniye örneği, Maradona'nın pozisyonuna benzemiyor. Hakem pozisyonu tam karşıdan görmüş ve vermemiş, çağırma artık hakemi orada.
A.A: Tamam da VAR'ı doğru kullanan bir hakem, görüp de emin olmadığı bir pozisyonda oyunu devam ettiriyor.
K.E: Orta sahadaki faulü neden devam ettirsin? Pozisyona bakınca iki hakem bile farklı karar verebilir. Bu arada her maçın ayrı bir tansiyonu ve sertliği de vardır. Örnek olarak Başakşehir-Alanyaspor maçını verebilirim. Welinton kırmızı kart gördü bir pozisyonda. Şimdi insanlar sadece o pozisyonu izliyor, doğru değil diyor. Ama o anda maçın ruhu onu gerektiriyordu. Alanyaspor üst üste çok sert fauller yapıyordu, hakem uyardı. Welinton'unki görece daha yumuşak ama yine sert bir müdahaleydi, onu attı. Çünkü maçın gidişatı kötüydü ve bunu engellemesi gerekiyordu. Her pozisyonun Türk Ceza Kanunu gibi açıklamaları yok bu oyunda. Birçoğu yoruma açık. Tam tersi Akhisar-Rize maçında oldu. Akhisar'ın yeni stoperi Cocalic ve Aatif karşı karşıya geldi, ikisi de ayaklarını kaldırdı, hakem oynattı. Sonra kenardan tekrarına baktı, Cocalic'e kırmızı verdi. Kontrolsüz girmiş ama bu maçın kartı bu değil, tek pozisyona bakıp 20. dakikada o adamı öyle kolay atamazsın.
A.A: İki örneğine de kısmen katılabilirim ama sistemde bir hata yok ki, sen kötü uygulamadan bahsediyorsun. Hakem kenardan izleyip oyunun ruhuna göre de karar verebilir.
K.E: Verebilir, Cüneyt Çakır veriyor mesela. Ama bu ikilikleri VAR doğuruyor.
A.A: VAR olmayınca da ikilikler çıkıyor, hakemlerin standartları bambaşka. Kimisi sertliğe müsaade ediyor, kimisi oyunun psikolojik kısmını okuyamıyor…
K.E: Psikolojik kısmını okuyamayan yetersiz hakemdir. O ayrı bir konu. Çözümü, hakemleri daha yeterli hâle getirmek.
A.A: Abi ne farkı var? VAR'da da iş hakemin yeterliliğine bağlı.
K.E: İşte öyle olmuyor. Riva'daki hakem, Rize'deki hakemi kenara çağırdığı zaman başka bir şey oluyor artık. Riva'daki adam ne tribünün sesini duyar, ne futbolcunun bağırışını, küfrünü, sertliğini... O sadece hakem hocası gibi pozisyonları irdeler. "Mavi formalı, kırmızı formalıya vurmuş" der ve "Gel izle" tavsiyesi verir. Biz bir de hakemin üzerine şöyle bir yük koyduk: VAR hakemi seni çağırdı, sen kararını düzeltmiyorsan ya egolusun ya başka hesapların var. Buna inanıyor insanlar. VAR olmasa "Görmedi" diyecekler, şimdi "Gördü, izledi, vermedi" diyorlar. Bu yüzden de bence hakemler arada kaldıklarında mecburiyetten düzeltiyor. Bir de burada Dünya Kupası'ndaki gibi kamera açıları yok. Mesela Galatasaray-Antalyaspor maçında Cüneyt Çakır elle oynamadan bir penaltı verdi, sonra VAR'a bakıp iptal etti. VAR'a bakınca penaltı görünmüyor ama top bir yere daha çarpıp sekiyor. Bunu en iyi görebilecek olan kişi, sahadaki hakem. Bazı şeyler kameradan görünmüyor.

A.A: '98 Dünya Kupası'ndaki Brezilya-Norveç maçında bunun en güzel örneği yaşanmıştı. Hakem son dakikada bir penaltı çalıyor Norveç lehine, adamı asıyorlar. Penaltıyla uzaktan yakından alakası yok pozisyonun. 3-4 gün sonra tesadüfen bir tribün çekimi ortaya çıkıyor, yüzde yüz penaltı. Yayıncının bilmem kaç tane kamerası görmemiş pozisyonu. Bugün tabii daha fazla imkân var ama hâlen yeterli olmayabiliyor. Konya-Yeni Malatya maçını izledin mi? Son dakikada bir pozisyon oldu, VAR'a gidildi, açı yok. Görünmüyor yani pozisyon. Ama zaman içinde bu eksikler mutlaka kapanacak.
Ata, sen Kutay'ın yaptığı eleştirilerin işleyişe yönelik eleştiriler olduğunu söylüyorsun.
A.A: İşleyişe ya da detaylara yönelik... Bunları tartışabiliriz. VAR orta sahadaki pozisyona baksın mı bakmasın mı, kafa yorabiliriz. Kutay da galiba "Elle atılan gol iptal edilsin" noktasına kadar geldi. Asgari müşterekler beliriyor.
K.E: Ben onu da kabullenmiyorum aslında. Benim anlayışım, oyuna dışarıdan müdahale olmasın. Matematikle ölçülebilecek şeyler haricinde hakem gördüğünü çalsın. Maradona'nın eliyse mesele, ondan sonraki adım "Maradona'nın eline baktınız, Henry'ye niye bakmıyorsunuz?" olacak. Hepsine bakmak zorunda kalacaksınız. O zaman da oyun başka bir yere taşınacak, taşınıyor. Ben bundan memnun değilim. Bakmayalım abi, hakemleri daha iyi yapalım.
A.A: Hakemin bu ortamda sağlıklı karar vermesi çok zor, bunu kabul ediyorum. Zaten bu bir kültür meselesi. Evet, hakemlerin çoğu çok kötü ama bu tartışmalar ve komplo teorilerini doğuran iki ana unsur daha var. Biri, siyasetten spora her alanda başkalarını suçlayan, sorumluluk alması gereken tüm hadiseleri dış güçlere bağlayan anlayışın artık kanımıza girmesi. Diğeri, bu dış müdahalelerle hak yemenin maalesef mümkün olması! KPSS'ye bile mülakat geldi, adam sınavı kazanıyor, istediği yere atanamıyor. Türkiye'de tüm kurumlara güven artar, liyakat kavramı tekrar bir şeyler ifade etmeye başlarsa o zaman bu tartışmalar azalır. Ama "Hakemleri daha iyi yapalım" lafı da biraz soyut kalıyor. "Güvenlik önlemi alalım" demek yerine "İnsanları iyi yetiştirelim, suç işlemesinler" demek gibi. Tabii yetiştirelim ama önlemimizi de alalım.
K.E: Bu kötü bir benzetme. Futbol böyle bir şey değil abi. Futbol bir hayat memat meselesi değil, içinde hata da barındırabilir.
A.A: Birçok insan için hayat memat meselesi gibi.
K.E: Sen "Arkadaşlar, bu bir spor. İzleyin ama cılkını çıkarmayın" demek yerine "Bu bir hayat memat meselesi. Biz de hataları en aza indirmek için VAR'ı getiriyoruz" dersen onlar da öyle görür. Kaldı ki VAR'la azaldı mı kavga? Galatasaray-Konyaspor maçındaki pozisyon bir milat oldu. Benim Galatasaraylı arkadaşlarım "VAR olmasaydı 'kötü hakem' derdim. Şimdi eminim, üzerimize oyun oynanıyor" diyor.
A.A: Muhtemelen yine öyle diyecekti abi o arkadaşlar, abartıyorlar. Yani elbette onlar özelinde söylemiyorum da Türkiye'de bütün takım taraftarları kendileri üzerine oyun oynandığını iddia ediyor. İşin kötüsü, herhangi bir takım üzerine oyun da oynanabilir, aksinden emin olabilir misin? Neticede her şey, birilerinin bir yerlerdeki adamlarıyla dönüyor. Mesela bak, Dünya Kupası'nda 64 maç oynandı, böyle tek olay olmadı. Hakem konuşmaları da yayınlandı. Bizde de böyle bir şeffaflık olsa bazı tartışmalar belki hiç yaşanmazdı.
K.E: Dünya Kupası'nda hakemin de teknolojinin de futbolcunun da sahanın da en iyisi var. Hepsi de uzun süre o sahneye hazırlanıyor. Hâliyle orada daha iyi bir düzen olması normal. Ki 64 maç, Süper Lig'in dokuz haftası falan ediyor. Orada bir takımın yapacağı maç sayısı en fazla yedi, burada birikerek ilerliyor, yirminci haftada yapılan hakem hatasına millet üçüncü haftadaki pozisyonu örnek veriyor.
A.A: Kayıtların yayınlanmamasına ne diyorsun peki?
K.E: Ben o eleştiriye de karşıyım. Kulüpler talep ederse, onlara gidiyor. Ama basına gitmesi bence sakıncalı. "İnsanlar neyi isterse onu verelim" anlayışına dönüyor olay. Bunun sonu yok. Hayır abi, sen hakemine güvendiğini göstereceksin.
A.A: Hakemlere güvenmek zorunda mıyım? Kimseye güvenmiyorum ki ben Türkiye'de.
K.E: Sen değil abi; kulüpler…
A.A: Tamam, diyelim ki kulüpler de güvenmiyor.
K.E: O zaman ligden çıkacaklar. Güvenmediğin organizasyonda ne işin var?
A.A: "Ya sev ya terk et" diyorsun?
K.E: Alakası yok abi, spor bu. Sen güvenmediğin bir organizasyonun halı saha ligine bile katılmazsın. Bu kulüpler senelerce istikrarlı biçimde "Bu hakemler üzerimize oyunlar oynuyor" diyor. O zaman orada ne işin var?

A.A: Onlar tribüne oynama. Zaten bu sorunların kaynağının hakemler olmadığı açık. Ama hakemlerin de o kadar ciddi sıkıntıları var ki güvenmek imkânsızlaşıyor. Türkiye'de hiç uygulanmayan futbol kuralları bile var. Nereden çıktığı belli olmayan saçma sapan ezberler devam ettiriliyor.
K.E: O da toplumsal bir konu. Bizim toplumumuzda, hayatın her alanında "İşimizi idare edelim, başımıza bir iş gelmesin" mantığı yok mu? Hakemlerin yönetim anlayışı da bu.
Ata, senin bir de "Hakem futbolun doğal bir parçası değil" tezin var...
A.A: Hiçbirimiz bu oyunu hakemle sevmedik. Zaman içinde anlaşmazlıklar artınca adaleti sağlayacak bir unsura ihtiyaç duyulmuş, eldeki imkânlar dâhilinde bu unsur da hakem olmuş. Şimdi hakeme yardımcı olabilecek bir teknoloji var, bunu kullanmalıyız.
K.E: Bir kere denklemi baştan yanlış kuruyorsun. Hakem, adaleti sağlamak için değil, maçın akışını sağlamak için var. Evet, mahalle maçında hakem yoktu ama hiçbir zaman da bıçkın mahallelere gidip oynamadık, kendi arkadaşlarımızla oynadık. Hakemler nasıl gelmiştir oyuna? İki takım maç yapıp, anlaşamamıştır. Demişlerdir ki "Dışarıdan biri gelsin, bu oyunu akıcı hâle getirsin."
A.A: O zaman şöyle güncelleyeyim; maçın adil bir şekilde akışını sağlamak için diyeyim.
K.E: Abi adalet başka bir şey. Şimdi biz seninle burada kavga etsek, bunun kanunda bir cezası var. Ama biz bu cezayı almayabiliriz çünkü birbirimizi şikâyet etmeyiz, barışırız. Sahada kavga edip hakeme "Biz anlaştık" dersen olmaz. İkimiz de kırmızıyı yiyeceğiz artık, oyunun akışını bozduk. Hakemin varlığının sebebi bu akışı sağlamaktır. Ütopik bir dünyada hakeme gerek olmazdı ama biz de seninle halı sahada tartışıyoruz ve oyun duruyor. Hakem olsa "Gelin beyler konuşalım, Ata ne diyorsun, var mıydı el?" demeyecek, bir karar verecek ve devam ettirecek.
A.A: Ama videodan izlerse daha doğru karar verecek. Her şeyi görmek imkânsız, üstelik nabzı 150-160 atıyor.
K.E: Abi teknoloji tek başına çözüm değil. İnternet belki tarihin en büyük icadı. Başta dediler ki "Dünya bambaşka bir yere gidecek, insanlar bilgilenecek, uzaklar yakın olacak." Türkiye'de tam tersine insanları daha çok ayırdı. Google'da en çok aranan şeylerin hangisi topluma faydalıdır? Yalan bilgi, gerçek bilgiden fazladır. Teknoloji iyi bir şey olabilir ama sen iyi kullanamıyorsan olmaz olsun öyle teknoloji.
A.A: Bu kadar düzensizliğin içinde tutarlılık sağlamak imkânsız tabii. Zaten bana göre video hakemden önce video hâkim, video polis, video devlet başkanı, video federasyon, video başhekim olsun. Teknolojinin hayatımıza artıdan çok eksi getirdiğini düşünen biriyim ama sağlık ve adalet, insan eline bırakılmayacak kadar ciddi işler. Diğer yandan şu da oluyor; ünlü birinin oğlu alkollü araç sürerken kaza yapıp birini öldürüyor, kaçıyor. Kamera kaydı var, her şey var. Ama olay bir şekilde kapanıyor. Şimdi bunun alternatifi "Zaten adalet yok, sokaklarda kamera olmasın" değil ki. Olsun, bari neyin ne olduğunu görelim.
K.E: Olsun da yine futbolu hayat meselesi yaptın.
A.A: Dünya Kupası dedik, adam hayatının yirmi senesini onu kazanmaya adıyor. Tamam hayat kadar değil ama o adanmışlık da önemli. Eline bir kere fırsat geliyor, hakem hatasıyla yanmasın.
K.E: Keşke yanmasa ama bu uğurda ne kaybediyorsun, ona da bakmak lazım.
A.A: Elle atılan golü yiyince ne kaybediyorsun?
K.E: Finali, maçı kaybediyorsun. Oyunu değil. Oyun devam ediyor. Maradona golü elle attı ama hayat devam ediyor. VAR, oyunu öldürüyor. Dediğim gibi, Türkiye üzerine konuşursak hakemler başlarına gelebilecek sıkıntılı durumlar ve güç dengeleri nedeniyle bazı durumları idare etme ihtiyacı hissediyorlar. VAR da bunu çözen bir şey değil, tam tersine bölüp parçalıyor. Eskiden hakem tartışması on birimse onu da orta hakemeydi. Şimdi yüz birim; kırkı ona, otuzu şuna diye gidiyor.
A.A: Bu iş daha emekliyor. Hataları olacak, kötü uygulanacak, açıkları bulunacak… Bin tane şey olacak ve sonunda en iyi formu bulunacak. Bu evrim sırasında belki senin dediğin gibi bazı pozisyonlara bakılmayacak. Belki şu an bakılmayan başka şeylere bakılacak. Mesela zaman geçirmeyi engelleyecekler. Ya da ne bileyim, belki yirmi sene sonra, öyle bir yapay zekâ gelişecek ki sadece çok önemli hadiselere dokunacak. Şampiyonluk maçının son dakikasındaki topa bakılacak aut mu korner mi diye. On tane penaltıdan daha önemli neticede. Göreceğiz.
K.E: Burada şöyle bir konumum var VAR muhalifi olarak. VAR geldi artık, onu futboldan çıkarma lüksümüz kalmadı. Bununla yaşamaya mahkûmuz. O yüzden uzlaşma tarafındayız. Benim önerim şu: Ya senin bahsettiğin gri pozisyonlar yerine sadece Maradona'nın eline, ceza sahasında kendini atan futbolcuya, ofsayta ve gol çizgisine bakılsın. Ya da tenisteki gibi, takımlara itiraz hakkı verilsin. Kendini atan futbolcusuna güvenen antrenör, itiraz hakkını boşa kullandırdığı için onu kadro dışı bıraksın. Doğru itirazı süzemeyen teknik direktörün değeri düşsün. Bir teknik direktörlük ve ekip meziyetine dönsün bu. Hakemlerin üzerinden de kalkar baskı.
A.A: Buna hiçbir itirazım yok benim. Benzer şeyler düşünmüştüm. İki senaryoda da uzlaşabiliriz. Reçeteme yazarım. Bir taraftan kurumlara güven artsın, diğer taraftan kulüpler ve taraftarlar, sosyal medyada olup biten hiçbir şey, hiçbir şekilde dikkate alınmasın. Sonra dediğin sisteme dönülsün, ben varım.