
Parlak Bir Gelecek
9 dk
Hande Baladın, Türk voleybolunun son dönemde çıkardığı özel yeteneklerden. Peki nasıl bir gündelik hayatı ve yol haritası var? Genç yıldız, Melis Danişmend'e konuştu.
Taç Spor'un kafeteryasında Hande Baladın'la sohbet ediyoruz. Bir şeyler almak üzere masadan kalkarken, "Burası self servis mi?" diyecek oluyorum, "Bilmem, ilk kez burada oturuyorum" diyor. Hiç şaşırmıyorum çünkü karşımda haftanın altı günü çift antrenman yapan, hayatı voleybol sahasında geçen parlak bir oyuncu var. Röportajdan hemen sonra takımla birlikte son maçlarını izleyip analiz yapacaklar, eksikleri üzerine konuşacaklar.
1997 doğumlu, pırıl pırıl bir genç kız Hande Baladın. Yan yana yürürken ilk kez kendimi epey kısa hissetmeme neden olacak kadar uzun boylu (1.89).
Geçen sene Eczacıbaşı'ndan Galatasaray'a transfer olan, gerek kendi takımları gerek milli takım ile pek çok başarı kazanan, 2017 FIVB 23 Yaş Altı Dünya Şampiyonası'nda 'En İyi Smaçör' ve 'En Değerli Oyuncu' seçilen, stiliyle övgüler toplayan başarılı oyuncuyu daha da parlak günlerin beklediği garanti. Biraz bugünden, biraz o gelecekten söz ettik.
Voleybola başladığın zamana dönmek istiyorum. O zamanlar ilgini çeken başka spor dalları var mıydı?
Aslında beş yaşında jimnastikle başladım. Tabii yaşıtlarıma göre çok uzundum ama yine de çok sevdiğim için beş-altı ay kadar yaptım.
Kütahya doğumlusun, İzmir'de mi başladın jimnastiğe?
İzmir'de... Anneannem Kütahyalı, annem beni doğurmaya Kütahya'ya gitmiş, daha sonra İzmir'e geri dönmüşüz. Jimnastikle başladım ama sporu çok seviyordum. Evimizin önünde bayağı büyük bir park vardı, abimler ve kuzenlerimle sürekli oyun oynuyorduk. Jimnastikten sonra yüzmeye yöneldim. Yüzmeye giderken tenis de oynamak istedim. Hep sporun içinde olmak istiyordum yani.
Bu ilginin kaynağı nedir? Birini görüp etkilendin mi?
Hayır, tamamen içgüdüsel. Ailemde de sporcu yok. Okulda voleybol kurslarımız başlayınca da ona katıldım.
Kaç yaşındaydın?
İlkokul dördüncü sınıftaydım. Voleybolu çok beğendim. Dediğim gibi, abimle ve kuzenlerimle zaten oynuyordum ama altı yaş küçük olduğum için onlar beni pek aralarına almıyorlardı. Kendimi onların arasına aldırabilmek için her şeyi yapıyordum.
Şimdi intikamını almışsındır.
(Gülüyor) Aldım. Daha sonra ailem ve okuldaki hocamın da yönlendirmesiyle İzmir Büyükşehir Belediye'de başladım. Öncesinde kısa bir DSİ ve Arkas geçmişim olmuştu. Başladıktan bir buçuk sene sonra da Eczacıbaşı istedi beni. O zaman 11 yaşındaydım.
Çocuksun ve hayata daha yeni yeni adım atıyorsun. Ne hissetmiştin o dönemlerde?
Kesinlikle profesyonel olmayı düşünmemiştim. Sadece sevdiğim için spora başladım.
Peki nasıl bir hayatın vardı? Çok disiplin gerektiren, tüm zamanını alan bir iş bu çünkü.
Bana zor gelmiyordu açıkçası. Sabah okuldan çıkıp antrenmana gidiyordum, antrenmandan gelip, ödevlerimi yapıp, parka inip tekrar oynuyordum. Çok severek yapıyordum ama profesyonel olabileceğim aklımın ucundan bile geçmiyordu. Annemin de geçmiyordu.
Ne olmak istiyordun?
Gayet normal bir hayatım vardı, her çocuğun olduğu gibi. 'Doktor, polis, öğretmen olmak isterim' diyordum. Spor sadece hobimdi. Annem ve babam polis olduğu için giydikleri kıyafetleri çok beğeniyordum. O yüzden polis olmak istiyordum ama işler sonra değişmeye başladı. Bir dönem iç mimar olmak istedim. Fakat sonrasında Eczacıbaşı'na transfer olunca her şey değişti.
İzmir'den İstanbul'a gelmek hayatında nasıl bir değişiklik yarattı?
Çok zordu. İzmir benim için çok özel bir yer gerçekten. Bir de o yaşta arkadaşlarımdan ayrılmak çok zordu. Zaten ilk bir hafta sürekli ağladım. Gelmeden önce düşüncesi bile beni geriyordu, çok yeni bir ortama girecektim.
İzmir'de oynanan voleybolla buradaki takım da çok farklı yerlerdeydi. "Onların arasında nasıl olacağım?" diye çok düşünüyordum ancak hiç öyle olmadı. Takım arkadaşlarım çok sıcak karşıladılar beni. Yavaş yavaş alıştım.
Hangi okula transfer oldun?
Nejat Sabuncu İlköğretim Okulu'na başlamıştım Göktürk'te. Salonumuza çok yakındı. Sekizinci sınıfı orada bitirdim, daha sonra liseye burslu olarak Sarıyer Doğa Koleji'nde başladım. Eczacıbaşı'nın altyapısındaki çoğu öğrenci oradaydı. Liseden sonra Bilgi Üniversitesi Radyo ve Televizyon Programcılığı Bölümü'ne girdim ama olmadı. Şu an Bahçeşehir Üniversitesi'ndeyim.
Neden olmadı?
Spordan farklı bir bölümde okumak istemiştim ama okula gitmem gerekiyordu sürekli (gülüyor). Arkadaşlarımdan not alıp da geçebileceğim dersler değildi. Spor Yöneticiliği Bölümü'ne geçtim. Gitmeden de çalışıp sınavlara girebileceğim bir bölüm seçtim ama hiç gidemiyorum. Haftada o kadar çok çift antrenman yapıyoruz ki… Yine de bir ucundan tutmaya çalışıyorum.
Şimdi kaçıncı sınıftasın?
Birinci sınıftayım maalesef hâlâ (gülüyor).
Olsun çok değerli bir şey yapıyorsun, mazeretin basit değil yani..
Bir de küçük yaştan Eczacıbaşı A Takımı'na çıkınca oradaki tempoya ayak uydurmak gerekiyordu. Voleybol benim için çok önemli. Gelebileceğim en yüksek seviyeye gelmek istiyorum. Ama tabii ki okulumu bitirmem gerektiğini biliyorum. Kolumda bir bileziğim olsun.

"Gelebileceğim en üst noktaya gelmek istiyorum" diyorsun. Hayalin, hedefin nedir?
Bireysel olarak söylemem gerekirse eğer, kendi pozisyonumda dünyaca tanınan bir sporcu olmak, çıkabileceğim en üst seviyeye çıkmak istiyorum. Milli takımda kalıcı bir sporcu olmak, uzun yıllar hizmet vermek istiyorum. Tabii ki en büyük hedeflerimden biri de yine milli takımla olimpiyat oyunlarına gitmek ve orada başarı kazanmak.
Hayal var, bir de çalışma planı var. Senin çalışma mantığın nasıl?
Her antrenmana çıktığımda hedeflerimin ne olduğunu biliyorum. O yüzden her gün kendimi daha iyisine taşımak için çalışıyorum. Zaten hedefim Her antrenmana çıktığımda hedeflerimin ne olduğunu biliyorum. O yüzden her gün kendimi daha iyisine taşımak için çalışıyorum. Zaten hedefim.
Olimpiyat oyunlarında madalya kazandığınızı düşün.
Onu çok hayal ediyorum.
Gece uyumadan bu hayali sıkça kurar mısın mesela?
Çok kurarım açıkçası. O an ne yaparım düşünemiyorum. Şu an bile tüylerim diken diken oluyor, inanılmaz bir duygu. Bir sporcunun kazanabileceği en büyük şey, gelebileceği en iyi seviye.
Tabii bir de onları birkaç kere kazanmış olan sporcular var, onu zaten hiç düşünemiyorum, nasıl bir hayatları var (gülüyor). Ben de onlardan biri olmak, onu tatmak istiyorum.
Genç yaşında çok önemli başarıların var. Hem takım hem de bireysel olarak... 2017'de 'En İyi Smaçör' ve 'En Değerli Oyuncu' seçildin. O anda hissettiklerinden biraz bahseder misin?
Onu açıklamak gerçekten çok zor. Öyle tuhaf bir duygu ki yaşanınca anlaşılıyor. Önceden düşünüyorsun, 'En iyi oyuncu olmak istiyorum, en iyi smaçör seçilmek istiyorum' gibi… Hayallerin oluyor tabii ki ama onu aldığındaki duygu çok farklı.
Neleri doğru yaptığını düşünüyorsun? Elbette çok çalışıyorsun ama kendini dışarıdan incelediğinde ne görüyorsun?
İstikrarlı çalışmak en başta geliyor. Onun dışında inanmak, kendine güvenmek, sana güvenildiğini hissetmek. Bunlar bir sporcu için çok önemli. Özellikle de genç bir sporcu için. Birlikte çalıştığın insanlara bakışın, takım arkadaşlarının sana bakış açısı… Mesela U23'te bana güvenildiğini çok hissediyorum. En kritik yerlerde top bana geldiğinde diyorum ki, "Bu takım için bunu yapmalıyım şu an!" Bu başarı takım olarak kazanıldı. O başarı kazanıldığında da bireysel ödüller illa ki geliyor.
Sen voleybola orta oyuncu olarak başladın ama sonra smaçör oldun. Stil farklılığına nasıl adapte oldun?
Çok zordu gerçekten. Antrenörüm Suphi Doğancı ile sürekli toplantılarım oluyordu ve her toplantıda ağlıyordum. O kadar duygusalım ki bana iyi bir şey söylense de kötü bir şey söylense de ağlarım. Hiç tutamıyorum kendimi. O dönem bir de yaşım küçük olduğu için çok zordu. Milli takımda orta oyuncu olarak oynuyordum, kulübümde de... Ama ileriye yönelik baktığımızda, mili takımdaki smaçörlerin ve pasör çaprazların yaşları artık 30'lara yaklaşmaya başlamıştı. Çok da fazla genç orta oyuncu vardı. Benim de iki tarafa yatkınlığım vardı, rahat oynayabiliyordum. Antrenörlerim mili takımın da smaçöre ihtiyacı olduğunu düşünerek beni değiştirmek istedi. İkisini de denemeye başladık.
Kafan karışıyor muydu?
Karışıyordu. Çizgimin sapmaması için antrenörüm çok uğraştı benimle. Hep önümüzdeki yılları düşünmeye çalıştım, ileriye yatırım olarak. Teknik olarak da çok farklı iki pozisyon. İki pozisyonda da oynadığım için rahat rahat yorum yapabiliyorum. Orta oyuncuyken oyunun yarısında dışarıda kalıyorsun çünkü arkaya geldiğinde liberoyla değişiyorsun. Ama smaçörken sürekli oyunun içindesin ve konsantrasyonun en yüksek seviyede olmak zorunda. Onun sorumlulukları çok daha fazla ve orta oyuncuya göre çok daha stresli bence. Ama bunu hiçbir orta oyuncu arkadaşım kabullenmiyor (gülüyor). Ben iki tarafı da biliyorum, kesinlikle smaçörün daha çok yorulduğunu ve daha fazla sorumluluk alması gerektiğini düşünüyorum. Geçiş dönemi mental ve teknik olarak çok zordu benim için ama tabii ki takım arkadaşlarımın ve antrenörlerimin yardımıyla bir yol bulabildim.
Futbol ve basketbolla da ilgileniyorsun değil mi?
Bütün sporları takip ediyorum. Boksu da takip ediyorum.
Nasıl fırsat buluyorsun bu kadar yoğun antrenman yaparken? Çünkü La Liga'yı falan da takip ediyormuşsun.
(Gülüyor) Evet. Abim de futbolu çok sevdiği için genelde o evde izlerken ben de onunla birlikte izliyordum küçükken. La Liga'yı, Bundesliga'yı izliyor, Türkiye'yi ve İngiltere Ligi'ni de... Basketbolu yerinde de takip ediyorum.
Maçlara gidiyorsun yani?
Evet. Futbol maçlarına altyapıdayken gidiyordum ama şimdi pek vaktim olmuyor. Çok nadir. Canlı izlemeyi seviyorum çünkü kendim de sporcu olduğum için o atmosferi yaşamayı çok seviyorum.
Müzikle de ilgileniyorsun. Takımda en çok müzik dinleyen oyuncu senmişsin sanırım.
Müzik her anımda var diyebilirim. Sabah uyanıyorum, müziği açıyorum, öyle devam ediyorum hayatıma. Genelde yabancı şarkılar dinlerim. RnB, pop, remix'ler. Offset, Takeoff, Migos, Chris Brown, Khalid…

Spotify'dan mı dinliyorsun?
Evet. Kendi playlist'lerim de var. Moduma göre değişiyor dinlediklerim. Maçlardan önce genelde RnB dinliyorum, daha beni hareketlendirebilecek şeyler. Akşam evde oturuyorsam daha deep house tarzı... Sürekli müzik dinliyorum.
Paylaşıyor musun arkadaşlarınla?
Evet. Genelde hep böyleyim: "Beni Spotify'dan ekleyebilirsiniz!" (gülüyor)
Konserlere gidiyor musun?
Maçlara gittiğim kadar değil. Az vaktim var
Tek boş günün mü var?
Genelde haftada bir gün ama Avrupa maçları ve ligi aynı anda oynadığımız zaman bir buçuk, iki haftada bir de oluyordu.
Hayatın burada geçiyor. Nasıl bir programın var?
Sabah genelde 9 ya da 10'da antrenmanlarımız oluyor. Fitness'tan sonra top idmanlarımız başlıyor. İki buçuk saat kadar sürüyor. Akşam 4 ya da 5 gibi ikinci antrenmanımız var. Aradaki sürede eve gidip dinleniyorum. 7'den sonra boş gibi. Her gün neredeyse aynı. Eve gidiyorsun, yemek yiyorsun, o günkü çamaşırları yıkıyorsun, ondan sonra da oturup dizi izliyorsun.
Var mı favori dizin?
Peaky Blinders'ı izliyorum şu an. Özellikle birinci sezonu geçtikten sonra çok güzelleşiyor. Şimdi üçüncü sezondayım. Netflix'ten önüme gelenleri izliyorum, filmler izliyorum.
Son yıllarda kazanılan başarılarla birlikte Türk kadın voleybol takımı çıkışta. Sana ne hissettiriyor bu? Nasıl değerlendiriyorsun?
Voleybolda hem kulüpler hem de milli takım olarak en iyi çıkış yakalamış ülkelerden biriyiz. Bu bizim için çok önemli. Özellikle bu sene Avrupa Şampiyonası var, Ankara'da olacak, ev sahipliği yapacağız. Geçen sene daha yeni, daha genç, enerjik bir takım oluştu. Tabii ki tecrübeli ablalarımız da var. Bizim milli takım sporcuları olarak her zaman misyonumuz ülkemize yeni başarılar getirmek, çıtayı en yüksekte tutmak. 2003'te kazanılan başarıdan sonra zaten voleybolun popülaritesi ülkemizde arttı. Bizim için Avrupa Şampiyonası çok önemli. Hedeflerimizden biri madalya kazanmak.
Sadece antrenman yetmiyor, birbirinizle iletişiminiz, takım içi uyum da çok önemli, değil mi?
Aynen. Geçen sene Milletler Ligi'nde takım içi uyum ve iyi voleybolun birleşmesiyle başarı yakaladık, ikinci olduk. O başarının gelmesinin en büyük sebeplerinden biri takım içi arkadaşlığımızın üst seviyede olması. Herkes birbirini çok seviyor, çok saygı duyuyor ve birlikte çalıştığımız için çok mutluyuz.
Bir de önceki sezon herkes kendi kulübünde çok daha fazla oynama fırsatı buldu. Çünkü iki sene önceki Grand Prix'de istediğimiz sonucu elde edememiştik. Herkes kendi kulüplerinde yeteri kadar oynama fırsatı bulunca bunu sahaya aktarmamız daha kolay oldu.
İdollerinden biri Maja Poljak. Başka söyleyebileceğin isimler var mı?
Maja Poljak en iyi orta oyunculardan biriydi. Ben de orta oyuncuyken Poljak Eczacıbaşı'nda oynuyordu. Bizim antrenmanlardan önce A Takımı idmanları oluyordu, deli gibi onu izliyordum. Artık antrenörüm, 'Yürüyüşün bile ona benziyor' diyordu. Onunla ilk kez aynı takımda oynadığımızda elim ayağım titredi.
Formasını falan almıştım. Çok güzel günlerdi. Kalbimin en derin köşesinde Maja Poljak. Pozisyonum değiştikten sonra yeni idollerim oldu. Fenerbahçe'de oynayan Kim Yeon-Koung, son 10 yılın en iyi smaçörlerinden biri. Şu an Eczacıbaşı'nda. Birlikte oynama şansı bulduğum Jordan Larson da örnek aldığım sporculardan biri...
Türk oyuncu olarak da Gözde Kırdar. Benim için çok ayrı bir yerde Gözde Abla. Hem saha içinde hem dışında her konuda bana çok yardım ediyor. Aynı takımda olup olmamamız önemli değil. Her zaman onu arayıp yanına gidebiliyorum, o da benim yanıma geliyor. Zor zamanlarımda yanımda oluyor. Benim için bir mentor gibi...