
Pırlanta Gibi
12 dk
Cengiz Ünder’in İtalya macerası hızlı başladı, ilk senesinde Roma’da kendini kabul ettirdi. Şimdi sırada daha fazlasını yapmak var. Yıldız oyuncu, Socrates’e konuştu.
Cengiz Ünder’e bir kâğıtla kalem verseniz ve Roma’daki ilk aylarında, yani geçen sezonun başında hayallerinin ne olduğunu sorsanız muhtemelen aklından geçen ilk düşünce Şampiyonlar Ligi’nde yarı finale çıkmak olmazdı. Belki çocukluktan beri yaptığı gibi birkaç gol ya da asist çizerdi. Ama hayat bazen insana farklı yollar açabiliyor. Şampiyonlar Ligi’nde genç yıldızın sezon ortasından itibaren vazgeçilmez parçalarından biri olduğu Roma, çeyrek final ilk maçında deplasmanda 4-1 yenildiği Barcelona’yı evinde 3-0 mağlup ederek yarı finali görmüş, Liverpool eşleşmesinden finale gitmeyi bir golle kaçırmıştı. Son yıllarını oyuncu yetiştirip satarak geçiren, rakipleri kadar transfer bütçesi olmayan genç takımın özel bir teknik adam, yönetim ve oyuncu grubuyla elde ettiği harika bir sonuçtu bu.
Yine de Cengiz’e mevzubahis başarıyı sorduğumuzda aldığımız yanıtlar şaşırtıcı oluyor. Önce, “İlk maçtan sonra gerçekten Barcelona’yı geçebileceğinizi düşünüyor muydunuz?” diyoruz ve şöyle cevaplıyor: “Bunu içtenlikle söylüyorum. İlk maçtan sonra herkes Barcelona’yı eleyebileceğimize inanıyordu. Skor olarak kötü olsak da oyun olarak yapabileceğimizi görmüştük. Maç öncesi stada giderken otobüsün önünde on binlerce taraftarımızı bizi desteklerken gördük. Hem takım hem taraftar hem de şehir bize inandı. Biz de birbirimize inandık.”
Arkasından ise ona rüya gibi biten sezonun anlamını soruyoruz. Cevabı, bazen kâğıda çizilmeyen hayalleri gerçekleştirmenin bile insana yeterli gelmediğini gösterir cinsten: “Bu serüveni o maçları yaşamadan önce sezon başında sorsaydınız çok güzel bir başarı diyebilirdim ama Liverpool maçlarından sonra hayal kırıklığına uğradığımızı ve finale çok yakın olduğumuzu söyleyebilirim. Anfield’daki ilk maçtan daha iyi bir skor alabilseydik eminim ki Barcelona eşleşmesindekine benzer bir geri dönüş yapabilirdik ama olmadı. Kâğıt üzerinde başarılıydık ama içimizde hâlâ bir burukluk vardı. Bu sezon daha iyisi için çalışacağız.”
Hep daha iyisini yapmak, Cengiz Ünder’in mottolarından biri. Hikâyesini Buca, Altınordu gibi duraklardan beri izleyenler hep aynı şeye değiniyor. Onun elbette yetenekli, çalışkan, disiplinli, futbola odaklanmış olduğunun altını çiziyorlar ama bir yerde “En önemlisi,” deyip tek bir şeyden söz ediyorlar: “Mental güç!” Cengiz de buna katılanlardan. Futbolcu olarak özel bir yeteneği olduğunu ne zaman anladığını merak ettiğimizde şöyle bir geçmiş çiziyor: “Alt yaş gruplarından itibaren hocalarım beni üst yaş takımlarıyla beraber oynattı, o zamanlarda aslında anlamaya başlamıştım. Fakat asıl özel bir şeyler olduğunu hissettiğim zamanın, A takımla 16,5 yaşındayken çıktığım ilk antrenman olduğunu söyleyebilirim. Zaten o antrenmandan sonra A takımdan aşağıya hiç inmedim ve birkaç ay sonra ilk profesyonel maçıma çıktım.” Akabinde, en güçlü yanları hakkında konuşmak istediğimizde de cevabı net oluyor: “Burada ben teknik veya fiziksel bir özelliğimi ön plana çıkarmak istemiyorum. Benim en büyük özelliğimin mental gücüm olduğunu düşünüyorum. Özgüvenim en büyük silahım.”
2017-2018 sezonu Cengiz Ünder açısından son derece ilginç başladı. Onun hakkında konuştuğumuz birçok kişi Roma’ya transferinin sürpriz olmadığını ifade ediyordu. Bazı İngiliz kulüplerinin de kendisine teklif yaptığı konuşuluyordu ama sonuçta transferi gerçekleştiren, sportif direktör koltuğundaki Monchi’nin büyük çabalarıyla Roma oldu. Bu, Cengiz için de bir aydınlanma ânıydı. O yüzden şimdiye kadarki favori ânını sorduğumuzda “Roma’ya transferim” diyor ve arkasından şunu belirtiyor: “Daima yüksek seviyede oynamanın hayallerini kurdum fakat aynı zamanda da korkuyordum. Sanırım bu korku, büyük bir takımdan teklif alana kadardı.” Kısacası Roma’dan gelen teklif, Cengiz’in aklındaki bulutları dağıtmıştı.

Yine de işler başta hiç kolay olmadı. Cengiz’i ilk antrenmanda Francesco Totti karşıladı ve genç oyuncu, Roma efsanesinden güvenoyunu aldı. Fakat sonrasındaki adaptasyon süreci zorluydu. Ta ki 4 Şubat 2018’deki Verona maçına kadar. Cengiz orada, İtalyan futbolseverler için de klasikleşecek hareketlerinden birini yaptı. Sağ kanattan hızlıca içeri girdi ve topu sol ayağıyla kalecinin soluna doğru yolladı. O güne dair hatıraları hâlâ taze: “Futbol adına en iyi deneyimim ve benim için en özel olanı Verona-Roma maçıydı. Çünkü bu, gol attığım ilk maçtı ve onu takip eden beş maçta beş gol attım. Bundan daha önce, ligin devre arasında bir muhabir ile konuşmuştum ve bana şu soruyu sormuştu: ‘Ne zaman takımın kritik bir parçası olacaksın?’ Ona verdiğim cevap sadece üç kelimeydi: ‘Nasıl döneceğimi göreceksiniz.’ Çünkü ligin devre arasında gerçekten çok çalıştım ve Roma’nın atmosferini, takım arkadaşlarımın düşünce yapılarını öğrenmeye çabaladım. Hâlâ çok fazla çalışıyorum ve antrenörlerim bana genellikle şunu söylüyorlar: ‘Cengiz, bu kadarı yeterli, artık eve gitmelisin.’ Çünkü antrenmanlardan sonra kalıp en iyisini yapmak için çalışıyorum.”
Sonrasında işler daha kolaylaştı ve Cengiz takım içinde yavaş yavaş herkesin düşünce yapısını kavramaya başladı. Bu kavrama sırasında da kendisine bazı rol modelleri edindi. Mesela? “Roma’da en iyi arkadaşlarım bana aynı zamanda rol modeli olanlar: Edin Dzeko ve Aleksandar Kolarov. Onları futbol konusundaki kafa yapıları, algıları ve yüzde yüz profesyonel insanlar olmaları nedeniyle kendime örnek alıyorum. Aslında bakış açısıyla birlikte De Rossi’yi de söylemeliyim. Ve tabii ki efsane Totti. Lakin bir önemli not, onlar benim idolüm değil. İdol olarak gördüğüm kimse yok. Onlar benim arkadaşlarım ve bir şeyler öğrenmek istediğim rol modellerim.” Bu sözlerin devamında saydığı isim ise aslında kimileri tarafından Paulo Dybala’ya benzetilen ama aslında ondan daha farklı yönleri olan Cengiz’in bir anlamda, uzaktan da olsa benzediği ismi gösteriyor: “Ayrıca, David Silva’yı çok seviyorum çünkü çok sakin biri ve daima doğru yerde olup, herhangi bir anda sorumluluk almaktan kaçınmıyor. Pozisyonum farklı olsa da küçüklüğümden beri onu çok beğeniyorum.”
Belki de teknik direktörü Eusebio Di Francesco’nun onu Liverpool maçında gizli forvet olarak oynatmasının sebebi budur. Hocası, onun ayırt edici özelliğinin topu her zaman ayağından çıkarmaya hazır olması olduğunu söylerken de belki bunun ipuçlarını vermek istiyordur. Ya da Cengiz’i bu açıdan Vincenzo Montella’ya benzetirken… Genç yıldız da bu isimlerin ve sorumluluklarının farkında. “Benim pozisyonumda en hızlı koşan olmak ve topla birlikte süratlenmek zorundasın. Ayrıca iyi şut çekmek de sahip olduğum meziyetlerden biri. Bu iki konuda yetenekliyim fakat en iyisi olmak istiyorum ve bu yüzden idmanlardan sonra kalıp daha fazla çalışıyorum.”
Zaman elbette her şeyin ilacı ve Roma’ya yirmili yaşlarının başında giden Cengiz de bunu en iyi bilenlerden. Dile, kültüre, takıma alıştıkça beraber forma terlettiği ve örnek aldığı isimlerle telepatik şekilde anlaşmaya başlamasının altında da bu yatıyor. Edin Dzeko o isimlerden biri. Cengiz, Boşnak forvetle arasındaki iletişimi şöyle anlatıyor: ‘‘Şimdi, birbirimizi daha iyi tanıyoruz. Bana ‘Sahada sana baktığımda ve sağıma döndüğümde koşabildiğin kadar hızlı koş çünkü sana derinlemesine bir pas atacağım. Sen de ya bana asist yapacak ya da gol atacaksın’ diyor. Benim sahadaki en hızlı oyuncu olduğumu biliyor. Bu bir övgü olmayabilir ama bu sözleriyle oyun tarzımı anladığını gösteriyor. Yeteneklerimin neler olduğunu öğrenmeyi deniyor ve düşünceleriyle beni motive etmeye çalışıyor, hislerini paylaşıyor.”
Aslında övgü olan bu cümleleri onun hakkında kuran tek takım arkadaşı da Dzeko değil. Cengiz’in ilk görüşte fotoğraf çektirmek istediği, hayran olduğu Totti’yle de iletişimi sürüyor: “İki hafta üst üste gol attıktan sonra Totti bana mesaj atmaya başladı ve bu mesajlarda bana ‘Bomber’ diye hitap ediyor. Şimdi bu ifadeyi bazı Instagram gönderilerimin altında görüyorum.” Arka arkaya gollerini sıraladığı o bir aylık periyot, Cengiz’in Roma kariyerinin gelecek vadeden bir oyuncudan hâlihazırda performans veren bir yıldıza evrildiği dönemdi. Milli oyuncu, bu dönüşümde teknik direktör Eusebio Di Francesco’nun payının büyük olduğunu da ifade ediyor: “Geçtiğimiz sezon iki farklı Cengiz vardı. İlk yarı tamamen uyum sağlamakla geçti diyebilirim. Kötü oynadığım, bekleneni veremediğim maçlar oldu ama hocamız bana hep güvendi. En önemlisi güvendiğini hissettirdi ve oynatmaya devam etti. Artık bu sene ona daha fazla yardımcı olmak için saha içinde ve dışında elimden gelen her şeyi yapacağım.”
Uyum sağlamaya başladığı o dönemde en çok tartışılan konulardan biri de Cengiz’in saha içindeki pozisyonuydu. Başakşehir’e gelene kadar çoğunlukla sağ kanatta ve forvet arkasında görev yapan yetenekli oyuncu, Abdullah Avcı yönetiminde sol kanatta oynamaya başlamıştı. Roma’da ise farklı görevler edindi ve bunların çoğunun altından kalkmayı başardı. Peki bu konuda kendisinin bir tercihi var mı? “Aslında iki kanatta da oynayabiliyorum. Sağ kanatta daha skorerim, sanırım bu benim için daha avantajlı durum. Klişe bir cevap gibi gelebilir ama sahada olmak bana mutluluk veriyor. Pozisyonun büyük bir önemi yok. Hocamız ne derse o.”
Cengiz, pozisyondan çok mantalitesinin altını çizmek istiyor: “Ben bir hücum oyuncusuyum ve daima asist yapmayı ya da gol atmayı düşünüyorum. Hızlıyım ve her zaman takımın bir üyesi olmaya çalışıyorum. Takım oyuncusu olmak istiyorum çünkü sadece hücum etmeyi düşünemezsiniz, aynı zamanda savunma da yapmanız gerekiyor. Futbol iki taraflı bir oyun, sadece savunma ya da sadece hücum yetersiz. Dzeko’yu seviyorum çünkü savunmada ne zaman ihtiyacım olsa bana yardım ediyor.”
Peki sırada ne var? Yıldız oyuncu söz konusu olduğunda herkes aynı soruyu soruyor. Cengiz’in buna verdiği yanıtlar ise hedeflerinin altını çiziyor: “Başarı konusunda takıntılıyım ve yapacağım çok şey var.” Zira o, futbolun hayatındaki öneminin farkında. “Futbol benim için her şey demek.” Ayrıca şu an top koşturduğu lig de hissettiklerini tamamlıyor. Neden mi? “Sanırım İtalya'da tutku nedir diye sorsanız birçok kişi futbol diyecektir. Bu yüzden iyi ki Roma'ya ve Serie A'ya gelmişim diyorum. Oyunuma ve hayatıma çok büyük katkıları oldu.
”Şimdi bizim de kafamızda tek bir soru var: Bu serüvende sonraki adım ne olacak? Cengiz, yeni sezonda neler yapacak? “Futbol için beni motive eden şey kendimi dünyanın en iyi oyuncuları arasında konumlandırma konusundaki hırsım ve en iyi Türk oyuncu olarak çağırılmak istiyor oluşum” diyen Cengiz bakalım bundan sonra kâğıda neler çizecek?
"Potansiyelimizi Zirveye Çıkarıyor”
“Bir futbolcu için krampon çok şey demek. Ayağının rahat olması, onun özelliklerine cevap verebilecek ve ona katkı sağlayacak bir krampon giyiyor olması futbolcunun performansına direkt katkı yapıyor. Kramponun hafif olması ve ayağı sarması da top kontrolü ve vuruşlar esnasında kolaylık sağlıyor. Phantom kramponlarını ilk gördüğümde tasarımı çok hoşuma gitti. Bağcıklarının olmaması ve ayağı kavrayan yapısı hemen fark edilen özellikleriydi. Ayağınızın kramponun içinde rahat etmesi gerekiyor. Phantom’un en önemli özelliği hayalet bağcık sistemi. Bu sistemle krampon ayağa daha az temas ediyor ve tümüne eşit derecede baskı uyguluyor. Böylece topla temas da daha rahat ve kolay oluyor.
Phantom Vision, sürekli hareket hâlinde olan, hücum eden ve oyuna yön veren oyuncular için tasarlandı. Hem zihinsel hem de fiziksel açıdan çok hızlı hale gelen maçlarda, alan bulmak altın değerinde olduğu için yüksek hız şart. Oyuncuların sahada sürekli konsantre hâlde olması ve kimsenin beklemediği pasları atması ve vuruşları yapması gerekiyor. Bu anlamda bu kramponlar da potansiyelimizi zirveye çıkarıyor ve oyunun kaderini değiştirebilecek anlara odaklanmamıza imkân veriyor.”
“Kardan adam yapardık...”
Cengiz’in ilk antrenörü Uğur Özdurulmuş, eski öğrencisini şöyle anlatıyor: “2007 yılının sonunda bize katılmıştı. O sırada onun yaş grubunu yeni oluşturuyorduk Bucaspor’da ve o takım eksik olduğu için onu antrenmanlarda bir yaş büyüklerle çalıştırıyordum. Maçlarımız başladığında bizimle kaldı. Zaten temel özellikleri çok iyi olan bir oyuncuydu. Çok çabuktu, topla ilişkileri iyiydi; hemen fark ediliyordu. Yaptığı iyi ya da kötü hareketleri mercek altına almıştık. Iyi hareketlerinin hepsini giderek daha da geliştirdi, kötüleri de en aza indirdi. Bizim hedefimiz kulüp olarak zaten onları hep bu seviyeye hazırlamaktı. Çağlar Söyüncü de benim oyuncum mesela. Bir de İzmir’e kar az yağar biliyorsunuz, o nadir karlı günlerin birinde Çağlar ve Cengiz’le kartopu oynayıp kardan adam yaptığımız günler geliyor aklıma...
“Bu hayatın heyecanı meyecanı”
“Favori aktörüm Aras Bulut Iynemli. Ancak daha global isimler de öğrenmeye çalışıyorum. Netflix’in başında çok fazla zaman geçiriyorum. Narcos gibi, popüler hâle gelen her diziyi izlerim. Favori şarkıcılarım Ezhel, Gazapizm ve Dua Lipa. Hatta bir keresinde gol attıktan sonra, Instagram’dan Gazapizm’in Bu Hayatın Heyecanı Meyecanı Yok isimli şarkısını paylaşmıştım.”