
Problem Çocuk
12 dk
Bernard Tomic zamanında çok yaramazlık yaptı. Ancak artık olgunlaştığını söylüyor. Avustralyalı yetenekle buluştuk.
Önceki sezonu sıralamada 18. tamamlamıştınız. Bir ATP 500 finali ve Avustralya Açık dördüncü turuyla şu ana kadar 2016 da fena görünmüyor. Bu sezon için hedef artık ilk 10 mu?
Bu yıl gerçekten fena gitmiyor. Brisbane’da Nishikori’yi yendim sonrasında yarı finalde Raonic’e kaybettim. Avustralya’da dördüncü tur gördüm, Acapulco’da final oynadım… Davis Kupası’nın da varlığıyla birlikte biraz karmaşık bir takvimim vardı. Bu arada sakatlık sorunu yaşadım ve Indian Wells’ten beri çok fazla tenis oynamadım. Yaklaşık beş hafta kadar bileğimi dinlendirdim. Bükreş’le birlikte de toprak kort sezonunu açtım. Oynamaya devam edebildiğim için mutluyum, sakatlığımla alakalı bir sorun hissetmiyorum. İlk 10, sıralamada belki yakın gözüküyor ama aslında bir o kadar da uzak. Tek yapmam gereken denemeye devam etmek.
2015 başından beri, hem kort içi hem de kort dışında -nispeten- sakin bir Bernard Tomic görüyoruz. Olgunlaşmaya başladığınızı söyleyebilir miyiz?
Kesinlikle. 2015’e sıralamada 53. sırada başlamıştım ve 18. sırada bitirdim. Sonrasında Ocak 2016’da en yüksek sıralamam olan 17’ye çıktım. Son bir buçuk senedir daha iyi, beni daha çok tatmin eden bir tenis oynuyorum. 18-19 yaşındayken de iyi oynadığım dönemler vardı ama hiç konsantre değildim. Bu süreçte, bir insan olarak da büyüyüp olgunlaştığımı hissediyorum.
Geçenlerde, “En iyi tenisimi oynadığımda dünyanın en iyi beş oyuncusundan biriyim” demiştiniz. Neden en iyi tenisinizi daha sık izleyemiyoruz?
Bazı turnuvalarda çok iyi oynayabiliyorum, zaten bu zamana kadar ilerleyişimin sebebi de bu. Söylediğim gibi; bunu yaptığımda dünyadaki en iyi beş oyuncudan biriyim ve herkesi yenebilirim. Ancak bunu sıralamaya yansıtmak bir problem. Biraz istikrarla alakalı. Dünya sıralamasının ilk 20 sırasında zaten çok iyi oyuncular var ama ilk beş başka bir dünya. Sadece dört beş ayı değil, tüm seneyi iyi oynayan bir oyuncu orada barınabilir.
Babanız John Tomic geçmişte Federer’i Grand Slam kazanma sayılarında geçebileceğinizi söylemişti. Bunu mümkün görüyor musunuz?
Sayıyı tam hatırlamıyorum ama babam bunu söylediğinde herhalde Federer’in altı Grand Slam şampiyonluğu falan vardı. Çocukken, babam benim de gelecekte o civarda Grand Slam kazanacağımı düşünmüş olabilir. Sonra Federer gidip 10 tane daha kazandı ve bu tartışma bitti. Ben, iki-üç Grand Slam kazandığım takdirde kendimi iyi hissederim.
Bir aralar, rallilerde pasif kaldığınıza dair eleştiriler duyardık. Fena olmayan bir servis ve kuvvetli forehand’inize rağmen neden bu eleştirileri alıyorsunuz?
Doğru, bazen kendi oyunumun içine fazla hapsoluyorum. Şunu söylemeliyim ki iyi yaptığım şeylerde oldukça iyiyim ve başarımı buna borçluyum. Ancak daha fazla gelişmek her zaman mümkündür. Forehand’de biraz daha agresif olmalıyım mesela. Backhand slice’ım oyunun en iyilerinden biri. Hatta belki Federer’den sonra en iyisi ama o kanatta kolay puan çıkartmak için istikrarlı top-spin vuruşlara ihtiyacım var. Zaman zaman bir döngü içinde kalıp çok fazla slice kullanıyorum. Az önce bahsettiğin ilk beş mevzusu için ne mi yapmam lazım? Hücumda etkinliğimi artırmam, iyi bir başlangıç olabilir.
Boris Becker’den sonra Wimbledon çeyrek finali yapan en genç oyuncu olmayı başarmıştınız ancak bu hâlâ, ilk ve tek Grand Slam çeyrek finaliniz. Sizce yetersiz gözükmüyor mu? Problem beş setlik maçlar mı?
Aslında ben Grand Slam’leri oldukça iyi oynuyorum. Genelde de üçüncü ve dördüncü turları görmeyi başarıyorum. Avustralya, Amerika Açık, Wimbledon… Bu kadar çok üçüncü ve dördüncü tur oynayıp sadece bir çeyrek final... Büyük isimlere kaybettiğim maçların da payı var tabii burada. Federer, Nadal, Djokovic, Murray... Hepsiyle karşılaşmak durumunda kaldım ve bu da işleri zorlaştırıyor. Kim bilir; belki gördüğüm bir sonraki Grand Slam dördüncü turunda, dünyanın en iyileri haricinde birine denk gelirim.
Hep, Roger Federer’in idolünüz ve en sevdiğiniz oyuncu olduğunu söylerdiniz… Fakat Avustralya Açık öncesi ufak bir tartışmanız oldu. Federer’in size saygısızlık ettiğini düşünüyor musunuz?
Aslına bakarsan, orada bir yanlış anlaşılma oldu. Benim ilk 20 seviyesinden çok uzakta olduğumu söylemişti ama o sırada 17. olduğumu bilmiyormuş, 60’larda olduğumu zannediyormuş. Mesela Novak (Djokovic) yanıma gelip geçirdiğim iyi sezon ve yükselişim için beni tebrik etmişti. Roger’ınsa bundan haberi yoktu. Herhâlde sıralamalara bakıp durduğum yeri görünce şaşırmıştır. Ama bunu anlayabiliyorum; çünkü artık yaşlandı ve sıralama takip etmekten sıkılmış olabilir. Tüm hayatı boyunca bunu yaptı sonuçta.
Cevap olarak “Federer’in seviyesi şu an Novak’ın yakınında bile değil” demiştiniz. Bu iki oyuncuyu kariyer bakımından kıyaslayabilir misiniz?
Olaydan bağımsız, dürüstçe içimden geçenlerdi bunlar. Zaten o turnuvada yarı finalde neler olduğunu gördük; Novak çok rahat kazandı. Evet, Roger tüm zamanların en büyük tenisçilerinden ve spor için harika bir rol modeli. Ona büyük bir saygımız var. Fakat şu anda Novak bambaşka bir seviyede. Son iki-üç yılda kimse onunla başa çıkamadı. Peki tarih ve sayılar? Onlar hâlâ Roger’ın yanında.
Geçmişte, şimdiki Davis Kupası kaptanınız Lleyton Hewitt’in antrenman partnerliği teklifini gerçekten reddetmiş miydiniz? Hem de onu yeterli bulmadığınız için...
Hayır, hayır. Bu saçmalık. Zaten Fransa Açık’a birlikte hazırlandık. Davis Kupası takımına geldiği için de mutluyum; çünkü Lleyton Hewitt, biz Avustralyalılar için büyük bir idol. Yıllar boyunca onu izledik. Çok da iyi bir insandır. Herkes onun varlığından dolayı mutlu.
Davis Kupası demişken... Avustralya tenisinde size karşı bir ön yargı var mı?
Dünyanın en iyi 20 oyuncusundan biriyim ve milyonlar kazanıyorum. İstediklerini düşünebilirler, umurumda değil...
John McEnroe, zamanında bazı maçları bilerek bıraktığınızı iddia etmişti. Mesela 2012 Amerika Açık’taki Andy Roddick maçı... Yine Miami’de 28 dakikada kaybettiğiniz ‘meşhur’ Jarkko Nieminen maçı var. McEnroe haklı mı?
Size burada yalan söyleyebilirim. “Hayır, asla yapmadım” diyebilirim. Ama gerek var mı? Bence yok. Maçları zaman zaman bırakıyorum. Bazen, her zaman değil. Dürüst olmak gerekirse şöyle; her zaman çok iyi oynayamazsınız, maçtan fazlasıyla düşersiniz ve bu anlarda kortta olmak gereksizdir. Ama Roddick’le oynadığım o maçta iş başkaydı. Onu kasten kaybetmedim, rakibim çok iyi oynuyordu. Sanırım skor 6-3, 6-4, 6-0’dı ve beni yok etmişti. Mesela Novak... Rafa önünde 6-1, 6-1’le maç kazanıyor. Burada Nadal maçı bıraktı diyebilir miyiz? Hayır. Bazen rakip çok iyidir. İzleyenler bunu göremez. Ama kendi adıma konuşursam, “Burada olmak istemiyorum ve oynamaktan sıkıldım” deyip de bıraktığım maçlar oldu. İçinde olmak istemediğim çok fazla maçta bulundum. Kendinizi her gün iyi hissedemezsiniz.
Avustralya’nın yeni gençleri Nick Kyrgios ve Thanassi Kokkinakis hakkında neler düşünüyorsunuz? Özellikle Kyrgios o ‘kötü çocuk’ imajınızla benzer çizgide...
Nick’in kendine has bir kişiliği var. Harika da bir oyuncu. Kendine ait bir dünya yarattı, milyonlar kazanmaya başladı ve canı ne isterse onu yapıyor. Ben de ne istersem onu yaparım. İnsanlar ona yapması gerektiğini söyleyebilir ama emin olun ki o bunları dinlemeyecektir. Başkaları bize yardımcı olmaya çalışıyor ancak bunun için fazla bireysel karakterleriz. Aramız da fena sayılmaz. Gerçi ABD karşısındaki Davis Kupası eşleşmemize gelmedi ve bizim için gerçekten kötü oldu. Ona orada ihtiyacımız vardı ve kaybettik. Bu yüzden son dönemde ona kişisel olarak çok kızgınım. Kokkinakis ise henüz çok genç ve öğreniyor. Tecrübeye ve olgunluğa ihtiyacı var.
Peki onların varlığı sizi gölgeledi mi?
Nick, belki. Fakat Thanassi? Ne kazandı ki? Bizim seviyemizle alakası yok. Yaptıklarımızın yüzde 10’unu bile gerçekleştiremedi. Onu yanımıza yazmak henüz mantıksız. Bir Grand Slam üçüncü turu oynadı, hepsi bu. ATP 250 turnuvalarında kazandığı birkaç maçtan fazlası yok. Sanıyorum bir çeyrek final bile yapamadı. Thanassi 19 yaşında. Unutmayın, ben aynı yaşta dünya 26 numarasıydım. Grand Slam çeyrek finalim vardı...
O zaman dürüst olalım, 23 yaşında geldiğiniz seviye sizce yeterli mi?
Son bir buçuk yıldır iyi tenis oynuyorum demiştim ya, aslına bakarsan biraz daha fazlasını yapabilirdim. Ama zamanı geriye alır mıyım? Hayır çünkü kariyerimde şimdiye kadar oldukça iyi işler yaptım. Belki yüzde 100 değil ama yüzde 80. Bu da demek oluyor ki hâlâ yüzde 100’e ulaşma şansım var.
Türkiye Tenis Federasyonu’nun sizi vatandaşlığa geçirmek için bazı girişimleri olduğunu duymuştuk. Babanızın onlarla görüştüğü doğru mu?
Evet, bunu duydum. Sanırım bazı konuşmalar yapılmış. Babam kardeşimle birlikte antrenman yapmak için buralardaydı... Sanırım insanlar benim de bir noktada geleceğimi düşündü ama gerçekleşme ihtimali varmış gibi görünmüyor. Böyle bir söylenti çıktı ama doğru değil. Çok uzun süredir Avustralya için oynuyorum. Ülkemin bana kattıklarına saygım var. Mesela şimdi seninle Garanti Koza’nın tesisindeyiz. Burada geçenlerde turnuva kazanan kızın adı neydi? Çağla? Burada büyümüş. Benim durumum da benzer. Avustralya’da büyüdüm ve orayı seviyorum. Neden vatandaşlık değiştireyim ki? Bazı problemler olabilir ama korta çıktığımda ülkem için savaşırım.
O zaman Avustralya’yı eviniz olarak görüyorsunuz…
Evet ama Monako’da yaşıyorum, Avustralya çok uzak...
Röportaj boyunca sözünüzü sakınmadınız. Son dönemde yaşanan şike ve doping skandallarına dair bir yorumunuz var mı?
Maria’nın doping mevzusuna inanamadım. Suçlu mu, değil mi? Hiç bilemiyorum. Bence olan biteni çok takmıyordur. Zaten 100 milyon doları var...
Zor Baba John Tomic
Antrenörünüzün aynı zamanda babanız olması kolay iş değil. Yaşınız kaç olursa olsun bununla baş etmek zor. Ben çok çalıştım. Gençliğimde inanamayacağınız kadar çok antrenman yaptım. Çocukken çok paramız da yoktu. Hepimiz bazı fedakârlıklarda bulunduk...
Bernie Sol Şeritte
Monako’da bir arkadaşımın 1.5 milyon Dolar değerindeki Bugatti Veyron’u ile saatte 353 kilometre hız yaptım. Piste çıkmıştık. Gerçekten muazzam hızlı bir arabaydı, inanamazsın. Arkadaşımda o arabadan üç tane var, zengin biri. Tabii benim de fena olmayan arabalarım var. Mesela şu anda bir Lamborghini Huracan kullanıyorum. Eskiden üstü açık bir Audi R8’im vardı. Şimdi bir de Nissan GTR alacağım. Arabalar gerçekten harika ancak bir kez sahip olduğunuzda geriye dönüş yok. Hep daha üst seviyeye çıkmayı istiyorsunuz.
"Tenis maçı izlemem"
Maçımı kaybederim veya kazanırım, çok önemli değil. Korttaki işim bittikten sonra tenisi bir kenara koyarım. Zaten tenis turunu çok fazla sevmiyorum, epeyce stresli. Sadece gerektiğinde içinde olmaya çalışıyorum. Başka maçları da hiç izlemem...