Profesör

6 dk

Formula 1’de kimilerine abi, kimilerine arkadaş, kimilerine de düşman kardeş oldu. F1 efsanesi Alain Prost, Socrates’e konuştu.

I - Vettel'le Karşılaştırma

Sebastian Vettel’in yarışlara bu kadar sıkı ve istikrarlı çalışıyor olması çok etkileyici. Başarı odaklı ve hırslı. Güçlü yanlarından biri de o gün için elinden daha fazlasının gelemeyeceğinin farkındaysa ikincilikle yetinmeyi bilmesi. Bu, çoğu pilotta rastlanmayan bir özellik. Sezonu şu ana kadar çok iyi götürüyor, hem de Singapur’da daha ilk çıkışta yaşamış olduğu kazaya rağmen. Takımıyla güzel bir kimya oluşturduğu da fark ediliyor. Tekniğe bakacak olursak, en iyisi o. Bununla birlikte, arabasının potansiyelini tamamen kullanabilen sayılı pilotlardan. Red Bull’dan erken ayrılmamış olması da bunda önemli bir faktör.

Doğruyu söylemek gerekirse bana geçmişteki kendimi hatırlıyor. Bunu başka bir pilot için söylemem mümkün değil. Arabasını ve kendini daha iyi noktaya getirmek için gece gündüz çalışan, mükemmeliyetçi bir kişiliği var.

Benim en büyük düşmanım, duraklamaydı. Bunu Sebastian’da da görebiliyorum. Yine de tüm övgülerime rağmen, bazen insani boyutların ötesinde sollamalar yapıyor olması kesinlikle kabul edemeyeceğim bir şey. Mesela Sepang’da direksiyonu kırıp Mark Webber’in önüne fırlaması gibi... Bunları bir kenara bırakacak olursak kırdığı rekorlar gerçekten sansasyonel. Art arda dört şampiyonluk, pes! Ayrıca, bir kez sönük lastiklerle 14 tur atmayı başarması ve bunu yaparken en iyi süresinden sadece 0.2-0.3 salise uzaklıkta olması da etkileyici...

II - Senna ile Rekabet

Çok sayıda güçlü rakibim oldu. Mesela sıkı bir savaşçı olan Brezilyalı Nelson Piquet ya da sonralarda beni müthiş kararlılığıyla etkilemeyi başaran Niki Lauda gibi. Ancak herkesin arasından sıyrılan biri vardı: Ayrton Senna. Gerçekten onunla büyük bir rekabet içindeydik. Sürüş stilinin benimkine gittikçe daha çok benzediğini düşünüyordum. Daha da ötesi, iki sene boyunca aynı takımda aynı malzemelerle çalıştık. Özellikle Formula 1’de, takım arkadaşınız en büyük rakibinizdir.

Aramızdaki rekabetin Formula 1’e duyulan ilgiyi artırdığını söyleyebilirim. Bu sporu gittikçe daha popüler hâle getirdik. Rekabet bir kenara, her ne kadar gözleyenler buna katılmıyor olsa da aramızda hep karşılıklı bir saygı vardı. Yine de Ayrton’un bütün işlerini yapan kişi olmaktan sıkılmaya başlamıştım. Bir kış üç aylığına tatile gittiğinde, sırf motorunu açmak için yüzlerce kilometre onun arabasını kullandım. Bu gibi şeyler sizde iz bırakıyor.

III - Senna'nın Ölümünün Etkisi

O zamanla bugünün koşullarını kıyaslamaya gerek bile yok. Günümüzde güvenlik önlemleri çok farklı bir noktada. Ayrton’un dramı Formula 1’de büyük değişimlere sebep oldu. Bugün güvenlik had safhada. Bir felaket yaşanması ihtimali gerçekten düşük. 1994’te Imola’da sadece Ayrton’un değil, bir pilotun daha ölümüne şahit olduk. Önce bunu anlamak gerek. Formula 1 tarihinde uzun süredir böyle bir şey yaşanmamıştı. Gerçekten trajik ama o hafta sonu sadece Roland Ratzenberger hayatını kaybetmiş olsaydı, çok büyük bir değişiklik yaşanmazdı. Bu olay ünlü bir yıldızın başına geldiği için yer yerinden oynadı. Ayrton’un geçirdiği ölümcül kaza, bir tür elektroşok etkisi yarattı.

Sürücülerin can güvenliğini artırmak adına nasıl köklü değişiklikler yapıldığını ondan sonraki aylarda düzenlenen Grand Prix’lere bakarak anlamak mümkün. Örneğin; yakınında duvar olan geniş virajların tamamen kaldırılması ya da kaçış alanlarının yeniden düzenlenmesi gibi...

IV - Schumacher Çağı

Şüphesiz ki o gelmiş geçmiş en iyi pilotlardan. Saldırgan bir tarzı olan Schumi, bazen fazla büyük riskler alırdı. Bu aynı zamanda onun kişiliğinin ve hayata yaklaşımının bir yansımasıydı. İşleri şansa bırakmayı sevmezdi, bu onun için hep önemliydi. Ne kadar tarafsız bakarsak bakalım, rakipleriyle problemler yaşamış olduğunu da belirtmek gerek. Damon Hill ya da Jacques Villeneuve, fark etmiyor. Beni en çok etkileyen şeylerden biri de Schumi’nin işine olan tutkusu. Yarışmayı hiç kesmedi, bundan hep büyük keyif aldı. En büyük hobisi işi oldu ve pistlerdeki coşkusunu herkes fark etti. Tam da bu yüzden, herkes onun Formula 1’e geri dönüşüne çok sevindi. Ancak bu ne kadar iyi bir fikirdi, bilmiyorum. Zamanında ben de heyecanlanmıştım. Ama onun da dur demesi gereken nokta gelmişti...

Sporla çok iç içeydi, tatilde bile her gün spor yapardı. Hangi takımda yarışırsa yarışsın ‘1 numara’ hep oydu. Kariyerine baktığımızda karşılaştığımız tablo, tek kelimeyle olağanüstü. İleride herhangi bir pilotun Schumi’den daha kabarık bir kupa dolabına sahip olması zor. Bence o, Formula 1’in yaşayan anıtı. Takımını da mümkün olduğunca büyük başarılara taşımış, mükemmel bir şampiyon.

V - Formula 1'in Son Dönem Gelişimi

Yarışın seviyesi yükseldi. Dünyanın en iyisi olmak için kıyasıya mücadeleler yaşandı, yer yer gerilim arttı. Mesela son dönemde şahit olduğumuz Lewis Hamilton-Nico Rosberg çekişmesi gibi. Sürüş stilini daha çok beğendiğim için Alman pilotun tarafındaydım. İnsanlar tek bir takımın bütün yarışın hâkimi olmasından şikâyetçi ama bu ilk defa karşılaştığımız bir durum değil. Bu da yarışın kendisine ait.

Belki insan faktörünün yine daha ön plana çıkması gerekiyor. Zira bu sporun medyada gittikçe daha çok eleştiriliyor olması haksızlık. Bu konuda anlayışlı olamıyorum. İnsanlar bir şovun peşindeler. Bunu sergileyenler de arabalarını yüzde 100 riskle kullanan ve aynı zamanda kendi hayatlarını da riske eden modern çağ şövalyeleri. İşte tam da bunu arayan kitle, yarın yine ölümcül bir kaza haberi geldiğinde çığlıklar içinde olacak.

V - Geleceğin Sürücüleri

Max Verstappen’i çok beğeniyorum. Yaptığı işin hakkını veriyor. En genç Grand Prix kazananı olması da kesinlikle tesadüf değil. Müthiş yetenekli ve genç yaşına rağmen şaşırtıcı derecede olgun. Bazı şeyleri çoktan kafasında oturtmuş, ayrıca güçlü bir psikolojiye sahip, özgüveni yüksek. Attığı ilk adımda tepeye oynayan bir takımın parçası oldu çünkü seviyesini herkese kanıtlamak istedi. Ayrıca tecrübesini artırdı.

Tüm spor dallarında olduğu gibi burada da işin zor kısmı, performansını koruyarak seneler içinde toplum onayını kazanmak. Hız ve küstahlığı bir araya getirme konusunda çok güvenimi kazandı. Küstahlığa sahip olmak, Formula 1 için gerçekten önemli.

Verstappen’de beni özellikle etkileyen şeylerden biri de zayıflıklarını çok iyi saklayabilmesi. Onun yaşlarındayken benim de öyle olup olmadığımı soran çok, sanırım bunu “Hayır” diyerek cevaplamalıyım. Yine de apayrı zamanlardan bahsettiğimiz için bu konuda bir karşılaştırma yapmak zor. Benim dönemimde yarışlara katılabilmek için en az bir sene sürücü ehliyetine sahip olmak gerekiyordu. Ayrıca Verstappen’ın işini kolaylaştıran bir simülatörü ve sürüşü daha kolay bir arabası var. Bu arabaların teçhizatı, elektronik sistemi daha gelişmiş. Ama yeni jenerasyon kesinlikle bizimkinden geride değil!

VI - Kariyerime Bakınca (80'ler)

Formula 1’e dair ne varsa yaşadım diyebilirim: Zafer, yenilgi, dram... Bazı mağlubiyetler can yakardı; 1983 yılında Nelson Piquet ile yaptığım düellodan iki puan farkla yenik ayrıldığımda olduğu gibi. Bir yıl sonra, bu kez Niki Lauda beni yarım puanla alt edecekti. Ayrton Senna, 1988’de dünya şampiyonu olduğunda 11 puan öndeydim ama o zamanlar en iyi 11 sonuca bakılıyordu. Benim için zaferlerden daha önemlisi, 1981’den beri neredeyse her sezon son yarışa kadar şampiyonluk mücadelesi verebilmiş olmak.

VII - Sonsuza Dek Yarışçı

Bir şey hoşunuza gidiyorsa onu niye bırakasınız ki? Takım şefi olduğum dönemde rüyamda bile o kokpite girdiğimi görmezdim. Sonradan eski tutkum alevlendi. Buzda yarışmak benim için farklı ve keyifli bir deneyim oldu. Ancak seyreden tarafta olmak da bana büyük keyif veriyor.

Garajımda sayısız lüks araba olduğunu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Bir tek Renault Espace ve Scenic’im var. Hayalimdeki ise içine bisiklet ve bir sürü valiz sığdırabileceğim elektrikli bir araba. Yarı yolda bırakmayacağından eminsem eski bir Mustang’e de hayır demem. Yine de spor arabalardan hazzetmiyorum.

Çeviri: Göksu Bulut

Socrates Dergi