Pruva: Tokyo

10 dk

Türk yelkenciler, olimpiyat oyunlarında boy göstermeye devam ediyor. Ecem Güzel ile 2020 Tokyo tecrübesine aylar kala Kalamış'ta buluştuk, Bodrum ve Tokyo'yu konuştuk.

Ecem Güzel ilk kez optimist kursuna gittiğinde denizden korkuyordu. Fakat yelken yapmak için büyük bir isteğe de sahipti. O isteğin peşinden gitti ve şimdi 2020 Tokyo Olimpiyat Oyunları'na hazırlanıyor. Ecem ile Galatasaray Yelken Kulübü'nde buluştuk. Karşımızda deniz manzarası vardı, aklımdaysa onun başardıkları ve yeni hedefleri hakkında birçok soru...

2019'la başlamak istiyorum. Avrupa şampiyonasında 11. oldun, sonra da 10. bitirdiğin ve olimpiyata gitmeye hak kazandığın dünya şampiyonası var.

Avrupa şampiyonası mayıs ayındaydı ama biz sezona ocakta başladık. Miami'ye gittik, oradan İspanya Palma'da büyük bir yarışa… Kamplar yüzünden her ay 15-20 günümüz yurtdışında geçti. Sonra seçmemiz vardı. Türkiye, laser radial branşında olimpiyat kotası almıştı ama kim gidecekti? Avrupa ve dünya şampiyonası bunun seçmesi oldu. Avrupa şampiyonasındaki derecem daha da iyi olabilirdi aslında ama yarışın yükü, stres… Bir sürü şansızlık. Sonra kamplar devam etti. Japonya'daki dünya şampiyonasında çok rahat ilk üçte bitirebilirdim. Son gün ikinci çıktım ama çok kötü iki yarışla kaybettim onu. Elbette 10. olmak da iyi. Sonuç olarak hiç matematik hesabına kalmadan seçmeyi kazanmış oldum.

Herhalde artık her şey Tokyo odaklıdır, olimpiyata hazırlık için neler yapacaksın?

Tokyo çok karışık bir yer. Bazı ülkeler dört-beş sene önceden gidip orada takım için ev alıyor ve sürekli antrenman yapıyor. Çünkü parkur çok zor. Daha önce yelken yaptığım hiçbir yere benzemiyor. O yüzden bir taraftan herkesin şartı eşit. Zaten laser çok rekabetçi bir sınıf olduğu için her an her şey mümkün.

Yelken dış koşullardan en çok etkilenen branşlardan biri. Japonya'yı da tanımak gerekiyor, oraya da gideceksinizdir bolca.

Evet, hiç boşluğumuz yok. Mayıs sonuna kadar takvim dolu. Haziran başında olimpiyatın yapılacağı yerde World Cup var. O zaman on gün erken gideceğiz, World Cup sonrası döneceğiz ve on gün sonra olimpiyat için tekrar gideceğiz. Olimpiyatın açılışı 24 Temmuz ama 10 Temmuz gibi orada olacağız.

Yelken yarışlarının en önemli kısmı start belki de… İyi başlamak, startın avantajlı tarafını belirlemek oldukça mühim. Sen start alırken nelere dikkat edersin?

Laser çok kalabalık bir filo. Yarışlarımız toplamda 120 kişi ama tek bir grupta en az 60-65 kişi yarışıyoruz. O yönden çok zor ki benim startlarım geçen sene çok kötüydü, iyi start çok kapı açıyor. En önde yarışmak çok kolay. Mücadele orta kısımda, arkadan öne gelme kısmında devam ediyor. Önde olursan her şeyi görebiliyorsun; şamandırayı, rüzgârı… Önün temiz, istediğini yapabiliyorsun. Tokyo'da 45 kişi yarışacağız, biraz daha rahat olabilir.

"Başta yelkenle hiç alakam yoktu. Hatta çocukken denizden çok korkardım."

"Başta yelkenle hiç alakam yoktu. Hatta çocukken denizden çok korkardım."

Yarıştığın laser radial tek kişilik bir branş ve teknede bütün kontrol sende. Taktik çalışmalarını nasıl yapıyorsun? Çünkü yarış hem ince yelken ayarları hem de rüzgâra göre anlık kararlar gerektiriyor.

Bu soruyu bana başkaları da soruyor, ben de kendime soruyorum: Eskiden ne yapıyordum, şimdi ne yapıyorum da böyle oldu? Galiba yaşım ilerledikçe ve tecrübe kazandıkça bilinçlenmeye başladım. Antrenmana çıktığımda da aynı şeyleri yapıyoruz. Aslında antrenmanda kendimizi ne kadar zorlarsak yarışta o kadar rahat ediyoruz. Onlar bir zaman sonra alışkanlık haline geliyor ve otomatikleşmeye başlıyor. Benim de hata yaptığım yerler var. Örneğin; kaçırdığım sağanaklar, pupada kaçırdığım dalgalar… Herkesin, olimpiyat şampiyonunun da hataları oluyor. Öyle olmasa zaten bu kadar rekabetçi bir filo olmazdı. Bunlar zamanla ve teknenin üstüne çıktıkça otomatikleşmeye başlıyor. Nefes almak, su içmek gibi.

Kara antrenmanları da yapıyorsun. Bir haftalık programın nasıl?

Haftada bir günüm boş. Altı gün, günde üç antrenman yapıyoruz genelde. Antrenmanın şiddetine göre iki de olabiliyor. Şiddeti deniz antrenmanına bağlı aslında. Çok rüzgârlı bir gün olursa o günü deniz ve bir tane kara antrenmanı ile geçiriyoruz. Öbür türlü iki kara, bir deniz gidiyor takvimim. Genel olarak daha çok bisiklet, kürek, yüzme ve kara kondisyonu şeklinde yapıyoruz çalışmaları.

Laser radial, tekne gereği de çok denge gerektiren bir sınıf. Özellikle orsa seyirlerinde çok önemli. Denge becerisi nasıl gelişiyor?

Aslında ben küçükken çok sakar bir çocuktum. Düz yolda düşerdim, hiç dengem yoktu. Tekneye binmeye başladıkça, özellikle laser'e, dengem düzelmeye başladı. Ama trapez ya da dediğin orsadaki denge olayı, daha çok güç ve dayanıklılıkla ilgili. O da yine vücut kondisyonunu güçlendirerek, denizde mesafe kat ederek olabilecek bir şey. Çünkü sen güçlü olursun ama o trapez hareketini tam ve verimli yapamazsın, yaparsın çok saçma sapan bir şey çıkar ortaya… O yüzden denizde olmak her zaman en önemlisi.

"Tekneye binmeye başladıkça, özellikle laser'e, dengem düzelmeye başladı."

"Tekneye binmeye başladıkça, özellikle laser'e, dengem düzelmeye başladı."

Çocukluk demişken, ilginç de bir başlama hikâyen var aslında. Ne zaman bu sporda ilerleyebileceğini düşündün ve kendine olimpiyat gibi hedefler koymaya başladın?

Aslında başladığımda hiçbir alakam yoktu. Optimist kursuna yelken olduğunu bilmeden gittim, zaten denizden çok korkuyordum. Anneannem de denizden çok korkar ki bütün çocukluğum onunla geçti. Onlar da beni kursa götürürken tereddüt etmişlerdi. Ama çok ısrar edince 'Git' dediler. Başta çok korkuyordum. Sonra açılmaya başladım. O aralar İstanbul'da yaşıyorduk, sonra annem işi nedeniyle Bodrum'a taşınmaya karar verdi. O zamana kadar zaten yelken aşkıyla yanıp tutuşuyordum ve "Haydi Bodrum'a gidelim de yelken yapayım" diyordum. Ben okul zamanında anneannemde kalıyordum, İstanbul'da öyle bir imkânımız yok, soğuk... Bodrum'da yelken kursuna devam ettim.

2009'da yarışmaya başladım. Yelken yapmayı biliyordum ama yarışmakla alakam yoktu. Sıfırdan bir çocuk alıp yetiştirdiğinizi düşünün.

O zamanki antrenörümüzün yetiştirmek istediği, optimistten gelecek bir sürü küçük sporcu vardı. Herkesi karşısına aldı, "Bir gün çok çalışırsanız siz de olimpiyata gidebilirsiniz" dedi. O zaman 13-14 yaşlarındaydım. Çok eminim ki orada herkesin aklına bu kazınmıştır. Zaten o jenerasyondan ve kulüpten çıkan birçok başarılı sporcu oldu. Ondan sonra olimpiyata gitmek aklımda hep vardı. Laser radial, 2008 itibarıyla olimpiyatta yer almaya başladı. Bu da benim için iyi oldu çünkü zaten laser'i seviyordum ve laser'e binmek istiyordum.

Aynı zamanda Marmara Üniversitesi'nde okuyorsun. O tarafta planların neler?

İlk başta okulumu bitirmeyi hedefliyorum. Alttan derslerim var. Olimpiyattan sonraki sene daha yavaş bir tempoda geçeceği için hem antrenman yapıp hem de okulu toparlayabileceğimi, hatta bitirebileceğimi düşünüyorum. Bu sene çok bölünmek istemedim. Çünkü okula git, derdini anlat ya da sınav zamanı yarışta olduğunda gel bir de sınavları toparlamaya çalış… Dinleneceğim zamanı orada harcamak istemedim. Ailem ve antrenörlerim de beni destekledi. "Bu yoldayken sana okula git diyemeyiz" dediler.

2018'de Aarhus'ta senin için pek de güzel gitmeyen bir dünya şampiyonası var, sonra da ertesi yaz gelen olimpiyat vizesi… O bir senede neler değişti? O zamanki eksikliklerin neydi, nelerin üstüne gittin?

2018 Aarhus'tan sonra gerçekten çok kötüydüm. Aylarca kendimle savaştım. Sonra tekrar antrenmanlara başladım. Çünkü zaten olimpiyat kotası alınmıştı. Ben ne kaybedebilirdim ki? En kötü olimpiyata gidemezdim ama daha gencim, 2024'e de hazırlanırım. Ben bunları söylüyorum ama içten diyordum ki "Hayır, o seçmeyi kazanacağım." Kazanacağıma çok emindim. Hatta annem ve anneannem "Kazanamayabilirsin, kötüsüne de hazırlıklı olalım" derlerdi. Ben onları bile susturdum. "Tamam, kötü olabilir ama şimdi herkes susacak, en son konuşacağız bunları" dedim.

Ondan sonra bir antrenör sorunu yaşadım. Polonyalı bir antrenörle çalışıyordum, federasyonla birkaç sıkıntı oldu. Kemal Muslubaş ile çalışmaya başladım. Onun katkısı çok büyüktür. Sürekli birlikteydik, bütün kış benimle denize çıktı. Kampa gitmediğimiz zamanlar İstanbul'da benimle birlikte tekne bastı, bana antrenman partneri oldu. İsmail Uzunlar'ın aynı şekilde çok katkısı oldu. Kendisi, neredeyse yelkene başladığım zamandan beri yanımda olan bir antrenör. Çok stresli bir dönemdi ama ben o stresi bir şekilde kontrol etmeyi başardım ve daha çok çalıştım.

Çok uzun zamandır Türk yelkenciler olimpiyat oyunlarına gidiyor, orada gerçekten de bir standart tutturduk. Peki bundan sonraki hedefimiz ne olmalı?

Bence Türk yelkencileri diğer olimpiyat oyunlarına kıyasla 2020'ye daha iyi gidiyor. Yaptığım derecelerden, o ivmeden ya da diğer sınıflarda olanlardan öyle görüyorum. Madalya almalıyız ama olur mu? Şu an bilmiyorum. Büyük bir potansiyel olduğu kesin. 2020'de ilk on derecesi benim için çok iyi bir derece olacaktır. İlk olimpiyatım, ilk tecrübem. Ama ilk ondan daha iyisi de olabilir; ilk beş, üç… Onu kimse bilemez. Yelken bu, bir gün dip yaparsın, bir gün en üstte olursun.

Başka ülkelerdeki yelkencileri takip etme şansın oluyor mu? Öne çıkanlar sence kimler?

Hollandalılar iyi. Özellikle Avustralya ve Yeni Zelanda laser'cileri çok iyi. Bizden farklı ne yapıyorlar? Daha planlılar ve o planları uzun vadeye bölebiliyorlar. Bütçeyi daha iyi kullanabiliyorlar. Başta da söylediğim gibi Hollanda takımı beş sene önce gidip Japonya'dan ev almış. Sürekli kampa gidiyorlar. Ben de diyorum, bunlar nasıl gidiyor sürekli? Çünkü çok pahalı bir yer. Biz dünya şampiyonası için gitmek istediğimizde bayağı araştırmıştık. Yıllar öncesinden bunun yatırımını yapıp almışlar. Zaten biliyorlar ki sporcuları olimpiyata gidecek. Madalya yolunda yürümek bence böyle bir şey; o planı, programı daha düzgün yapmak.

Baştaki korkularından bahsetmiştik. Şimdilerde denizdeyken neler hissediyorsun? Teknenin üzerinde tek başına... O yalnızlık hissini nasıl açıklarsın?

Ben tek çocuk büyüdüm zaten. Hep tektim. Arkadaşım olmasa bile kendi kendime oyunlar bulup oynayan bir çocuktum. Tek başına vakit geçirmeyi de çok seviyorum. Teknede de aynı şekilde. Kendi kararlarımı kendim veriyorum. Bir hata yaparsam da ben yapıyorum. Bütün sorumluluk benim üstümde ve yaşım ilerledikçe fark ettim ki o sorumluluk duygusunu üstüme alabildiğim zaman ilerleme kat etmeye başladım. Bir hata oluyorsa evet ben yaptım… Bahane üretip "Ama rüzgâr oraya döndü, geldi biri bana çarptı" demiyorum.

Socrates Dergi