Realist

15 dk

Hakan Çalhanoğlu, Türkiye Milli Takımı'na ayak bastığından beri en çok beklenti yaratan oyunculardan biri oldu. Kimileri üzerine düşeni yaptığını düşündü, kimileriyse kulüp takımlarındaki futbolu sahaya yansıtmadığını... Çalhanoğlu ile kariyerinin iki bölümünü ve geleceği konuştuk.

İstanbul'da trafiğin kilitlenmesi için asfalta bir su damlasının düşmesi yeterlidir. Bu kaos ortamı, randevunuza ya da işinize geç kalmak için gayet yeterli bir sebeptir. Zoom görüşmesine bile… Caner Eler'le birlikte gecikmeli de olsa bilgisayar başına oturup Hakan Çalhanoğlu'na bağlanıyoruz. Yıldız orta sahanın, Inter'de bu sezon ortaya koyduğu performansı ve milli takımın play-off öncesi durumunu konuşmayı düşünüyoruz. Hakan, başarısızlıklara karşı gerçekçi yaklaşımıyla karşımızda…

Liverpool maçı Inter'in son birkaç haftalık özeti gibiydi. Kaleye atılan onlarca şut, onlarca pozisyon ama sonuç…

Maçtan önce "Liverpool favori mi?" diye sorduklarında "Yüzde elliye yüzde elli" demiştim. Gerçekten de oyunumuzla bunu kanıtladık. Ama dediğiniz gibi çok şans bulduk, atamadık. Büyük takımlara karşı oynadığın zaman, doksan dakika hazırlıklı olman gerekiyor. Bunu da maçın sonuna doğru gösterdiler. İki kere geldiler, 2-0 yaptılar. Maçtan sonra gerçekten çok üzüldük. Çünkü kazanmayı hak etmiştik diye düşünüyorum. Zaten kendi seyircimizden de güzel tepkiler aldık. Şimdi ikinci maç deplasmanda, tabii ki çok zor olacak bizim için… Ama bakalım, oraya gidip elimizden geleni yapmaya çalışacağız.

Geçen seneki şampiyon Inter'i izlerken bu kadar keyif almıyordum. Bu seneki Inter sahada oyuncuların da keyif aldığı bir takıma dönüştü gibi… Sizin de performansınız çok yükseldi. Simone Inzaghi'nin bundaki etkisi nedir?

Her hocanın başka bir bakış açısı, felsefesi var. Mesela Antonio Conte defans kurgusunu çok iyi yapıp sonra da güzel kontraya çıkarabilen bir hoca. Ama ona uygun da oyuncuları vardı. Sağ bekte Achraf Hakimi… Mesela Romelu Lukaku önde topları tutuyordu, sağ sola veriyordu.

Bu sene hocamız Inzaghi farklı oyuncularla bir şeyler yarattı. Topa daha fazla sahip olan, futbol oynamaktan zevk alan bir takım ortaya çıktı. Hocanın epey katkısı var bu konuda. Hem toplu hem topsuz çok iyi oynadığımızı düşünüyorum.

Hocanın, ayrıca oyuncuları bireysel olarak bayağı geliştirdiğini düşünüyorum; hem taktiksel anlamda hem de performans anlamında. Gerçekten oynadığımız oyundan zevk alıyoruz. Ama bazen iyi oynamak yetmiyor; Liverpool maçındaki gibi. Bu durumlarda hocadan çok biz oyuncuların da bazı şeyleri kendimiz değiştirmemiz gerekiyor.

Inter, büyük maçlara muazzam bir A planıyla çıkıyor, genellikle çok iyi oynuyor ama Inzaghi'nin oyuncu değişiklikleri sonrası takımın düştüğünü hissediyoruz. Seviye atlama konusunda en büyük sorununuz bu gibi sanki?

Evet, aslında öyle… Tabii ki hoca bazı kararlar veriyor maç esnasında ama biz oyuncuların da bu sorumluluğu alması gerekir. Bir oyuncu girdiğinde yüzde yüzünü vermesi lazım. Mesela Milan'a karşı yetmiş dakika çok güzel top oynadık bence. Milan sahada yoktu bile. O maçı 2-0, 3-0 almamız gerekirken 2-1 kaybettik. Bayağı kötü oldu. Maçtan sonra moralimiz çok bozuldu. Ama kupa eşleşmesinde inşallah durum farklı olacak.

"Bu sene hocamız Inzaghi farklı oyuncularla bir şeyler yarattı. Topa daha fazla sahip olan, futbol oynamaktan zevk alan bir takım ortaya çıktı."

"Bu sene hocamız Inzaghi farklı oyuncularla bir şeyler yarattı. Topa daha fazla sahip olan, futbol oynamaktan zevk alan bir takım ortaya çıktı."

Inter'de sizi 8 numara olarak izlemeye başladık. Inzaghi ile neler konuştunuz? Çünkü yeni rolünüzde bambaşka bir Hakan ortaya çıktı…

Evet, farklı bir rolde oynuyorum ama hocayla oynadığım pozisyonda yapacağım işleri o kadar detaylı konuşmadım. Hoca zaten benim yapabileceğimi bildiği için detaylara girmedik. Hocanın vermiş olduğu taktiğe direkt ayak uydurmam gerekiyordu. Genoa maçında iyi başlamıştım ama sonra düşüş yaşadım çünkü pozisyon değiştirmemle birlikte bazı şeyler değişti. Defansa yardım etmem, çıkışlarımda zamanlamayı ayarlamam gerekiyordu. Biraz vakte ihtiyacım vardı.

Alışmaya başladıkça bunu performans olarak gösterdim. Şimdi daha çok 6-8-10 gibi oluyor benim oynadığım rol; pozisyona göre değişiyor yani. Atağımız sağdan başlarsa, soldan daha çok 10 numara pozisyonuna geçiyorum; soldan başlarsa Barella daha çok öne katkı vermeye çalışıyor. Tabii ki defansa yardım da bu saha için değişimin bir parçası. Top kaybettiğimiz zaman Brozovic sağ tarafa çıkıyorsa benim de ikinci 6 numara olarak sol içten merkeze girmem gerekiyor. Bu da bana uyuyor. Çünkü topu kaleye yüzüm dönük alıp oyuna girdiğimde daha yaratıcı olduğumu düşünüyorum.

Barella, Brozovic ve siz birbirinizin eksiklerinizi tamamlayan ve artılarınızı sahaya koyduğunuz zaman fark yaratan bir üçlüsünüz. Milan'daki istikrarsızlığın sebeplerinden biri de, Milan'ın -bugün bile- oturmayan orta saha yapısıydı belki de. Inter'in bu avantajı, aslında sizin performansınızı da artırdı. Bence Barella olsaydı, Liverpool maçının sonucu farklı olabilirdi. Rakip ceza sahasındaki hareketlilik açısından kilit rol oynayabilirdi.

Gerçekten öyle! Barella, bize birazcık daha enerji katabilirdi. Vidal de büyük bir topçu ama o biraz daha defansı düşünen bir isim. Barella ile öne daha çok katkı yapabilirdik, o konuda katılıyorum. Bu üçlü gerçekten çok önemli ama iletişim de bir o kadar önemli. Yeniydim, direkt ayak uydurmam gerekiyordu. Onların da beni tanıması lazımdı ve hemen bağlantıyı kurduk. Üçümüz de sahada çok iyi anlaşıyoruz. Brozovic olmadığında, direkt hissedildi. Onun yerini doldurmaya çalışsak da o bağlantı eskisi gibi olmuyor. Sahada farkına varılıyor zaten. Ama üçümüz olduğumuz zaman, farklı bir uyum olduğunu düşünüyorum.

"Üçümüz olduğumuz zaman, farklı bir uyum olduğunu düşünüyorum."

"Üçümüz olduğumuz zaman, farklı bir uyum olduğunu düşünüyorum."

Euro 2020'de en çok konuşulan isimlerden biriydiniz. O dönemi nasıl geçirdiniz? Bir de Stefan Kuntz geldikten sonra daha çok 6 gibi oynamaya başladınız, bunun üzerine konuşuldu mu? Bunda Kuntz ve Kenan Koçak ile yaptığın görüşmeler ne kadar etkili oldu?

Milli takıma geldiğimde konu hep aynı: "Hakan, burada aynı performansı gösteremiyor!" Bazen biraz gerçekçi olmak gerekiyor. Ben, milli takımla her gün idmana çıkmıyorum, aynı oyuncularla çalışmıyorum. Bir de oynadığım kişiler, mevkiler farklı... Ayrıca farklı bir oyuncu seviyesinden bahsediyoruz. Inter'deki oyuncular, milli takımda yok. Bizim oyuncularımızı küçümsemiyorum ama seviye açısından Avrupa'daki seviye ile Türkiye seviyesi aynı değil. Bunu kıyaslayamazsınız.

Stefan Kuntz geldiğinde epey bir değişiklik oldu. Ben hocayla çok konuştum çünkü cidden zoruma gidiyor o eleştiriler. Hoca bir defasında direkt bana şunu dedi: "Hakan, hiç böyle şeyler düşünme, seni istediğin pozisyonda oynatacağım. Sen bunu zaten Inter'de gösteriyorsun. Kariyerin belli. Rahat ol, her şeyi yavaş yavaş toparlayacağız." Zaten son iki kamptaki iki maçta da çok iyi oynadım. Ben de kendimi iyi hissettim Orkun'la (Kökçü) beraber 6 numara oynadığımda. Çok da iyi anlaştık.

Şimdi tabii ki önümüzde Portekiz maçı var ama ondan sonrasına da bakmamız gerekiyor. Zaten hocanın hedefi de 2024 Avrupa Şampiyonası. Bu maçı kazansak da kaybetsek de devam edeceğiz yolumuza. Bizim için asıl ondan sonra başlıyor milli takım olayı. Favori Portekiz, güçlü bir rakip elbette ama imkânsız diye bir şey yok. Biz elimizden geleni yapmaya çalışacağız.

Avrupa Şampiyonası'ndaki hayal kırıklığının sebebi neydi?

Avrupa Şampiyonası'nın açılış maçı, bazı oyuncular için galiba biraz zor oldu. Heyecan vardı oyuncularımızda. Bunu da sahada gördük. Mesela İtalya maçının başında topu öne şişirdik. İstediğimiz oyunu oynayamadık. "Keşke açılış maçında rakip İtalya olmasaydı" diye çok düşündüm. En güçlü takım onlardı, turnuvayı da hak ederek kazandılar zaten. Normal bir ülkeye karşı oynayarak başlasaydık daha iyi olurdu. Bazılarına o maç ağır geldi.

Hollanda ve Fransa maçlarındaki galibiyetler belki biraz fazla beklenti de getirdi. Şampiyonayı az önce bahsettiğimiz, oyuncunun da saha içinde sorumluluk almasıyla mı yorumlamalıyız? Bu yıkımı, hayal kırıklığını tamamen heyecan mı getirdi?

Böyle turnuvalarda hocanın etkisi çok önemli. Özellikle de iyi analiz etmemiz gereken rakiplere karşı oynadığımızda. Ben açıkçası turnuvadayken iyi hazırlandığımızı düşünmüyorum. Gerçekten, çok içten söylüyorum. Rakipleri hiç iyi analiz edemedik. Asla Şenol Hoca'ya karşı değilim ama bazen de gerçekleri konuşmak gerekiyor. Onun da tabii ki emeği var, buraya kadar onunla geldik ama sonlara doğru eksiklik gördüm. Hiçbir çözüm bulamadık, hiçbir maçta... Ne yapsak hep kötü gözüküyordu. Oyuncularımıza baktığınız zaman Türkiye, oyunu geriden kurması gereken bir takım. Bazen onu bile nasıl yapacağımızı bilemiyorduk. Çünkü çalışmadık. Inter'de her gün oyunu geriden nasıl kuracağımızı çalışırız. Rakibe önde nasıl basabiliriz, nasıl sıkıştırabiliriz, nasıl çıkabiliriz… Her gün çalışıyoruz, her gün!

Türkiye ve İtalya ligleri farklı. En güzel örnek Abdullah (Avcı) Hoca ve Trabzonspor. Müthiş bir sezon geçiriyorlar. Neden? Çünkü İtalya Ligi'nden oyuncu getirdiler. Hepsi tecrübeli, oyunu bilen, taktiksel anlamda çok katkı veren oyuncular ve bunu da sahada direkt görüyorsunuz zaten. Ama hocanın da etkisi var. Abdullah Hoca, hep taktiksel düşünen, topla oynamak isteyen, bu tarzdan zevk alan biri. Bunları görüyorsunuz. Mesela Galatasaraylıyım ama bu sene hiç izlemek istemiyorum. Gözlerim kanıyor. Ama Trabzonspor'u izlediğiniz zaman zevk alıyorsunuz. Adamlar ne yapacağını biliyor, koşular belli, top kaybettikten sonra direkt baskı... Hocanın etkisi derken bunları anlatmak istiyorum.

"Ben turnuvadayken iyi hazırlandığımızı düşünmüyorum. Şenol Hoca'ya karşı değilim ama bazen de gerçekleri konuşmak gerekiyor."

"Ben turnuvadayken iyi hazırlandığımızı düşünmüyorum. Şenol Hoca'ya karşı değilim ama bazen de gerçekleri konuşmak gerekiyor."

Alman antrenör imajı vardır. Sert, az konuşan, az gülen, disiplinli… Stefan Kuntz bu açıdan da çok özel, farklı bir isim değil mi?

Çok antrenörle çalıştım. Dediğiniz gibi olanlar da vardı. Ama Stefan Kuntz herkesle temas kuruyor. Çok cana yakın biri. İdmanlarda moralsiz olduğunu görürse, hemen seni kenara çeker ve "Ne oldu?" diye sorar. Orada bir hocanın olduğunu direkt hissediyorsun. Yakın temas kurması çok önemli.

Abdülkadir Ömür oynadı, Orkun oynadı, ilk defa gelen Berat'ı (Özdemir) oynattı. İsmine değil performansına bakıyor. Bu da benim hoşuma gidiyor. Kimsenin kendini milli takımdan üstün görmemesi gerekiyor. Sonuçta hepimiz milli takım için, kendi ülkemiz için oynuyoruz. Hoca da bunu iyi yapıyor zaten.

Oyuncularla temas kurmasının yanında rakibi iyi analiz ediyor. Oynadığımız iki maçta da rakibi çok iyi analiz ettik ve idmanda nasıl oynayacağımızı da gösterdi. Şu an bu sorumluluğu alabilirim sanırım. Sonuçta Burak (Yılmaz) Abi'den sonraki kaptan benim, gerçekleri söyleyebilirim. Bu hocayla gerçekten farklı, çok farklı. Alman mantalitesini getirdi.

Buradan İtalya'ya giden futbolcular, ilk antrenmanlarda çok bocaladıklarını anlatırlar. Oyuna bakışın çok detaylı olmasının onları çok zorlandığından söz ederler. Siz, büyük bir futbol kültürünün içinde, Almanya'da yetiştiniz, Milanello'ya ayak bastığınızda gözünüze çarpan ilk farklar nelerdi?

Fazla bir fark yok. Tempo seviyesi olarak aynı mesela. Tek bir farkı var: İtalya taktiksel bakan bir ülke. Her gün taktik çalışıyoruz. Gerçekten. Almanya'da neredeyse hiç taktik idmanı yapmazdık. Sadece bir gün, "Rakibi nasıl karşılayacağız?" diye bakardık belki ama İtalya'da her gün o idman yapılıyor. "Bugün geriden oyun kurmaya çalışacağız" diyor hoca. Sonra takım kuruyor… Rakip Genoa mı o hafta? Her gün as takımın karşısında Genoa düzeniyle oynayan bir takıma karşı o maçın pozisyon pozisyon taktiğine çalışıyoruz. Toplu oyunda nasıl çıkacağız, baskıyı nasıl yapacağız, forvetlere özel antrenmanlar… Almanya'da ise böyle değildi. Maç yapıyorduk. Orta, şut falan…

Merih (Demiral) anlatmıştı, Sassuolo'da Roberto De Zerbi yağmur yağarken oynatmaya devam ediyormuş. Yoğun yağmur altında oynarlarsa ne yapacaklar üzerine taktik idmanı…

Milan'da oynadığım dönem… Gennaro Gattuso da antrenör. Sıkıntılı bir dönemdeydik, puan kayıpları falan… İdmandayız. Dolu başladı. Şiddetli bir dolu hem de; taş yağıyor resmen. Taktik çalışıyoruz, durdurdu idmanı ve şunu dedi: "Kafanıza kafanıza dolu yağsın da kendinize gelin." Hiç unutmuyorum bunu.

Antrenör teması demişken… Gattuso'nun teması nasıldı? Sahada olduğu dönemde herkesle 'temas' halindeydi...

(Gülüyor.) Gattuso'nun zaten selam verişi bile farklı; direkt suratına tokat vuruyor. Çok cana yakın bir insan gerçekten. Kalbi çok temiz, yürekli biriydi. Çok hırslı, çok komik, çok sempatik... Ama sahada hiç kimseyi tanımıyordu. Hep yüzde yüz idman. İlk geldiğinde bir konuşma yaptı ve şunları söyledi: "Sahaya çıktığınızda hep yüzde yüzünüzü verin, sonra istediğinizi yapın, beni ilgilendirmez."

Yeri gelmişken, Milan'dan neden ayrıldınız?

Avrupa Şampiyonası'ndaydım ve serbest kalan bir oyuncu olarak Milan'dan teklif bekliyordum. Kulüple ilgili bir durumdu yani. Onlardan resmi teklif gelmedi. Geldi de sözlü olarak: "Şunu, şunu düşünüyoruz…" Resmi hiçbir şey olmadı. Nereye kadar bekleyeceksin? O arada Inter devreye girdi. Öyle olunca da fazla düşünmedik. Şampiyonlar Ligi takımı sonuçta. Gerçekten çok çabuk gelişti her şey. Simone Inzaghi aradı beni üç-dört defa: "Seni takımımıza katmak istiyoruz. Eriksen'in durumunu biliyorsun, bize o tarz oyuncu lazım. Sen bizim ilk hedefimizsin. Ne düşünüyorsun?" Ben hâlâ Milan'dan teklif bekliyorum bu sırada, olaya bakın! Menajerimle konuştum, "Teklif gelmezse ben niye bekleyeyim ki? Sonuçta kariyerimi de düşünmem lazım" dedim. Öyle çok hızlı oldu yani, spontane.

Rafael Leao ile konuşmalar olmuştur kura sonrası. Sizin de analizlerin önemli olacak eşleşme üzerinde…

Leao inanılmaz bir sezon geçiriyor. Gerçekten çok iyi performansı var şu an. Portekiz'de en önemli oyuncularından Joao Cancelo oynamayacak. Bir kere bizim için bir avantaj. Leao'ya dikkat etmemiz gerekiyor tabii. Sonuçta süratli bir oyuncu. Kuntz Hoca gerekeni yapacaktır, söyleyecektir bize analizlerinde ama bizde de aynı şekilde tehlikeli oyuncular var.

Ben Portekiz'i İtalya gibi görmüyorum ama. Yenebileceğimiz bir takım. Ama bizim her zaman kendi işimize bakmamız gerekiyor önce. İyi hazırlanmalıyız. Hem fiziksel hem mental olarak. Tabii ki hoca da kadroyu buna göre kuracak ama onlara karşı oynadığımızda dirençli olmamız gerekiyor. O seviyeyi gerçekten aşabilen oyuncularla oynamamız gerekiyor.

Taktik üzerinde sık sık duruyorsunuz. Dünyada genç antrenör ekolü varken kendinizi o yolda görüyor musunuz?

Futbol kariyerim tabii ki bir süre sonra bitecek. İlk hedefim, direkt teknik direktörlük yapmak. Nerede olur bilmiyorum ama ileride inşallah Türk Milli Takımı'nın hocası olurum. Hedefim o. Kafama koydum bir kere. Futbolculukta çok şey görüyorsun çünkü, çok şey öğreniyorsun. Bunu da tabii ki kariyerinden sonrasına taşımak istiyorsun. Yardım etmek istiyorsun. Nuri (Şahin) Abi mesela çok başarılı. Ben severek izliyorum takımını. Zaten direkt belli oluyor, görüyorsun. Emre (Belözoğlu) Abi aynı şekilde Başakşehir'de… İnanılmaz kariyer yaptı, kaç tane büyük hocayla çalıştı. Hemen anlaşılıyor oyun sisteminden.

Genç hocalar daha etkili bence. Eski dönem hocalarının başarılarına, katkılarına tabii ki saygı duyuyoruz ama artık zaman değişiyor. O bağ, oyuncularla o temas, o sıcakkanlılık önemli artık. Çünkü bugünün gençleri farklı. Algıları, yaklaşımları, tepkileri… Ben mesela Halil'le (Dervişoğlu), Dorukhan'la (Toköz) konuştuğumda görüyorum o farkı. Ben de milli takıma ilk geldiğimde Volkan (Demirel) Abi, Tolga (Zengin) Abi, Arda (Turan) Abi, Emre Abi… Hepsi takımdaydı. Yemek almaya giderken bile çekiniyordum. Ama şimdi çocuklar rahat, çok rahat hem de. Ben, sahaya çıktığımda bile çekiniyordum. Şimdi gençler rahat hissediyorlar kendilerini. Çünkü biz onlara o rahatlığı veriyoruz. Eskisi gibi değil zaman değişti artık. Bunu Nuri Abi de Emre Abi de çok iyi yapıyor. Genç hocalar, sistem belli, temas önemli... Bayağı değişti yani o iletişim.

"Hamit Abi'yi gerçekten çok takdir ediyorum. Bu sorumluluğu almak hiç kolay değil."

"Hamit Abi'yi gerçekten çok takdir ediyorum. Bu sorumluluğu almak hiç kolay değil."

Hamit Altıntop Almanya'dan, yurtdışından destek alarak antrenör eğitimini geliştirmeye çalıştığından bahsetti. Siz de Almanya tedrisatından geçtiniz. Hamit Altıntop'un olması, Stefan Kuntz ve Kenan Koçak'ın gelmesi sizin için konfor alanı oluşturdu mu?

Hamit Abi'yi gerçekten çok takdir ediyorum. Bu sorumluluğu almak hiç kolay değil. Onlarca eski futbolcu var ama kimse bu sorumluluğu almıyor. Sadece bizi eleştirmekten keyif alanlar var. Bunu herkes yapar. Ben de o koltuğa oturup, arkama yaslanıp herkesi eleştiririm. Ama Hamit Abi geliyor ve "Bu oyuncular bunları hak etmiyor" diyor, sorumluluğu alıyor, bize yardım etmeye çalışıyor. Gerçekten elini taşın altına koyuyor yani. "Oyuncularımı kimse eleştiremez" diyor. Çünkü kendisi de futbolcuydu. Futbolcunun ne hissettiğini biliyor.

Türkiye Ligi'ni de çok yakından takip ediyor. Almanya'daki, Avrupa'daki sistemi getirmek istiyor bir yandan. Çünkü Türkiye'de eğitim sorunlu. Gerçekçi olmak lazım. Kaç kişi gidiyor Türkiye'den Avrupa'ya? Az. Cengiz (Ünder), Merih, Çağlar (Söyüncü)… Öncesinde daha da azdı. Şimdi yavaş yavaş daha da gelişmeye başlıyor. Türkiye'de 80 milyon insanız. Normalde bizim üst seviyede olmamız lazım. Ama değiliz. Bunu Hamit Abi de dile getiriyor bazen. Eğitim anlamında çok katkı yapmak istiyor. Futbol dışında da bu konularda yardımcı olmak istiyor. Çünkü bizim ülkede yetenek olduğunu görüyor. Bu sebeplerden dolayı inanın çok takdir ediyorum onu. Gerçekten severek yapıyor işini. İyi yoldayız yani. Yolun başındayız, hatta daha başlamadık bile.

Socrates Dergi