
Rekorları Çizmek
10 dk
Rekor dediğin kırılmaya mahkûm. Peki atletizmde otuz yıldır kırılamayan 'kuşkulu' rekorlar ne zaman yenilenecek? Yoksa bir çizik atıp üzerine yenilerini mi yazmalı?
İki yıl önce Avrupa Atletizm Birliği Başkanı Svein Arne Hansen'in oluşturduğu çalışma grubunda dünya rekorları için yeni bir milat belirlenmesi önerisi pek sıcak karşılanmadı. Radikal olduğu ölçüde hukuki olarak da sorunlu görünen öneriye göre bir derecenin dünya rekoru geçerliliği kazanması, performansın tarihine yakın doping testlerine sahip olması ve rekor günü alınan örneğin tekrar inceleme için en az on yıl saklanmasına bağlı olacaktı.
Önümüzdeki dönemde World Athletics kurullarında yeniden gündeme gelme ihtimali bulunan bu ve benzer önerilerin kabul edilmesi halinde atletizmi radikal değişiklikler bekliyor olacak. Zira Dünya Atletizm Birliği (IAAF) doping testleri (kan ve idrar) arşivindeki dosyaların büyük bölümü 2005 yılından sonrasına ait. Hal böyleyken bahsi geçen düzenlemenin kabulü, bu tarihten önceki rekorların listeden silinmesi anlamına gelecek.
"Rekorları yenileyelim" tartışmalarının temelinde yatan neden, seyircilerin yarışmalarda rekor görmek istediği savı. Bunun yanına, yaygın doping yapıldığının herkesçe geniş kabul gördüğü Soğuk Savaş yıllarındaki performansların günümüzde yanına yaklaşılamamasının oluşturduğu şüpheyi de ekleyebiliriz. Dünya rekorları listesinde o dönemden kalan bazı dereceler otuz yılı aşkın süreyle kırılamadığı gibi neredeyse kalıcı hale gelmiş durumda.
Yine de rekorları 'kırılamıyor' gerekçesiyle bir kalemde silip atmak, pek çok soruyu ve sorunu da beraberinde getirecek. En başta şu soruyu cevaplamak gerekir: Temiz kabul edilen bir rekor günün birinde kırılamaz seviyeye ulaştığında daha önce kullanılan argümanlar nasıl savunulacak? Sonuçta her rekorun nihayetinde bir fizyolojik üst sınırı olduğunu ya da olacağını akılda tutmak gerekmiyor mu?
Mercek Altı
Sürüp gideceğe benzeyen tartışmayla ilgili daha net bir fikir edinmek için, bahsi geçen 'tartışmalı rekorların' saha kenarına inelim. Şimdilerde kırılmasına ihtimal verilmeyen dereceler, kimler tarafından nasıl yapılmıştı, önce bunu görelim.
Listeleri incelediğimizde dikkati çeken ilk nokta, otuz yılı aşan rekorların kadınlar tarafında yoğunluk kazanması. World Athletics, dünya rekorları listesinde (olimpik branşların yanı sıra yeni branşlar da dâhil) erkeklerde toplam 47 performansı listelemiş. Bu listede 1980'lerden günümüze yalnızca iki rekortmen gelebilmiş; 1990'lardan ise 14. Yakın tarihten bakarsak, rekorların üçte ikisi 2000'li yıllar içinde yenilenmiş. Kadınlarda ise 49 dünya rekorunun 11'i 1980'lere, beşi de 1990'lara ait. Erkeklerle kıyaslandığı zaman, kaydı önceki yüzyılda kalan rekorların oranı neredeyse aynı, ama 1980'li yıllardan tam 11 derece yerinde sapasağlam duruyor.
Erkeklerdeki en eski rekor 6 Haziran 1986'dan. Neubrandenburg Stadı'nda fırlattığı 74.08'lik disk ile dünya rekorunu bir günde iki metreden fazla geliştiren Jürgen Schult'un adı, 33 yıldır listeden inmedi. Schult'un derecesinden 'steroid laboratuvarı' gibi çalışan Doğu Almanya fabrikasının bir ürünü olarak şüphe mi duymalıyız yoksa hakkını teslim mi etmeliyiz? Doping kontrollerinin düzenli olarak yapıldığı günümüzde dahi, sporun bir endüstriye dönüşmesi yüzünden hiçbir performansa 'yüzde yüz temiz garantisi' veremeyeceğimiz gibi bu derecelerle ilgili menfi yönde kesin bir kanıt da sunulamayacak. Bu noktada, fikir ileri sürebilmek adına en adil yöntem, performans sürekliliği ve grafik eğrisinin analizini yapmak olabilir. Sonuçta dopingin bir 'standart dışı sapma' olduğunu varsayarsak, derecenin güvenilirliğini test etmenin yolu atletin istikrar ve performans tutarlılığına bakmak gibi görünüyor.
Schult'un kariyerinin 1979-2000 arası süreklilik göstermesi, başarılarının sık doping kontrolleri altında yarıştığı 1990'lı yıllarda devam etmesi (hatta o dönemde olimpiyat kürsüsüne bile çıktı) aynı yıllarda 68-70 metre bandını standart hale getirmesi, Alman atletin rekorunun üzerindeki kuşkuları azaltıyor.
Sedykh ve Lisovskaya
Benzer bir analiz sonucuna, aynı yıl (1986) çekiç atma dünya rekorunu kıran Yuri Sedykh için de varabiliriz. Halen elinde tuttuğu 86.74'lük rekorunun öncesindeki yıllarda Sedykh, üç kez dünya rekoru kırmış ve tam 13 yıl arka arkaya 80 metrenin üzerindeki atışlarıyla tutarlılığını ortaya koymuştu. Sedykh ile evlenip Fransa'ya yerleşen Natalya Lisovskaya ise gülle atmada dünya rekortmeni. Olimpiyat ve dünya şampiyonluğu bulunan Lisovskaya, bu iki özel unvanın yanına 22.63'lük dereceyle 1987'de bir de dünya rekortmeni titrini eklemişti. Kadınlar güllede 2000'li yılların en iyisi Valerie Adams'ın 21.24'lük dereceye sahip olduğunu göz önüne alınca, 22.63'ün nasıl bir seviye olduğu ayan beyan ortaya çıkıyor. Lisovskaya'nın ertesi yıl Seul'de olimpiyat altını alırken 22.24 gibi rekoru 'onaylayan' bir grafik çizmesi ve -her ne kadar çoğu ölçümlerine şüpheyle bakılan SSCB'de kaydedilmiş olsa da- defalarca 21.50'yi aşmasıysa inandırıcılığını artırıyor. Rus güllecinin sağlıklı fiziksel görünümü, güven veren bir başka olumlu faktör.
.jpg)
Bugün yanına yaklaşılamamasına rağmen üzerine gölge düşmeyen başka bir rekor ise 1988'den: Jackie Joyner-Kersee'nin heptatlon derecesi. Seksenlerde yapılmaya başlanan kadınlar yedili yarışmada halen dünya rekortmeni olan iki kez olimpiyat şampiyonu Jackie Joyner, 7291 puanla şu anda erişilmesi imkânsız birkaç dünya rekorundan birine sahip. Jackie'nin derecesi öylesine bir seviyede ki tarihte kendisinden sonra en iyi performansı çizen Avrupa rekortmeni Carolina Klüft ile arasında 259 puanlık bir uçurum var. JJK'in rekor performansının bileşenlerindeki 7.27'lik uzun atlama, 15.80'lik gülle, 22.56'lık 200 metre gibi derecelere bakınca bu puana erişmek düşten bile öte görünüyor. Yedi yıllık süre zarfında yaptığı altı dereceyle tüm zamanlarda en iyi altı performansa imza atan Jackie Joyner, 7291'lik skoru üzerinde şüpheye mahal bırakmıyor.
Toz Kaldıranlar
Gelgelelim halen dünya rekoru sayılsa bile kuşkulanmakta haklı olunan performanslar da yok değil. İlk örnek, 100 ve 200 metrede rekorlar duvarındaki iki çivisi 1988'den beri sökülemeyen Florence Griffith-Joyner. ABD'li atlet, 1988'deki çılgın yazında 100 metrede 0.42, 200 metrede 0.62 saniyelik gelişimler sağlamış ve iki anormal dünya rekoru kırmıştı. O yıl koçluğunu yapmaya başlayan kocası Al Joyner, dillendirilen doping imalarına karşı ısrarla bir anda yükselen bu derecelerin yaptıkları alt vücut güçlendirmelerinin sonucunda geldiğini söylemekteydi. Ne var ki ortalama bir bayrak takımı üyesiyken Seul'de üç altın madalya kazanıp rekorları yerle bir eden Flo-Jo, bu sansasyonel zaferinden sadece üç ay sonra atletizmi bıraktı. IOC'nin anti-doping komisyonu, defalarca ve detaylı olarak teste sokulan ABD'li atlette hiçbir şey bulamadıklarını açıkladı ama bu, kafalardaki soru işaretlerini gidermeye yetmedi. Üstelik rekortmen atlet, 1998'de henüz 38 yaşında uykudayken hayatını kaybedince şüpheler daha da güçlendi. Ayrıca Flo-Jo'nun 10.49'luk 100 metre rekorunun, 5.0'a yakın bir artı rüzgârla koşulduğu, o anda rüzgârölçerin hata sonucu 0.0 verdiği yıllar sonra güçlü kanıtlarla ortaya konsa da kesinleştirilemedi. Tıpkı, atletin illegal ilaç kullandığının ispatlanamadığı gibi…

Florence Griffith-Joyner
Aynı yıllarda üst üste gelen sıradışı rekorlardan biri de Gabriele Reinsch'in disk atmadaki 76.80'lik derecesiydi. Reinsch, bu dereceyi özel bir form için çabaladığı olimpiyat sezonunda yakalamıştı ama iki ay sonra gittiği Seul'de 67.26 ile ancak yedinci olabildi. 1988'de Doğu Almanya'daki dokuz yarışmada 70 metreyi aşan bir atletin göz önünde olduğu hedef yarışmada yılın en düşük performansını kaydetmesi sadece bir tesadüf olmamalı. Reinsch'ın hiçbir büyük şampiyonada madalya alamadığı gibi tüm sıradışı derecelerini ülkesinin sınırları içinde kayda geçirmiş olması zaten resmi ortaya koyuyor. Bu bilgiler ışığında Alman atletin 1990'da bir anda sahneden çekilmesini sadece duvarın yıkılmasıyla ilişkilendirmek biraz safça olur.
Salwa Naser geçtiğimiz ekim ayında Doha'daki Dünya Atletizm Şampiyonası'nda 400 metreyi 48.14'lük tarihin en hızlı üçüncü derecesiyle kazandığında, listenin ilk iki sırasındaki Marita Koch ve Jarmila Kratochvilova'nın kaslı fotoğrafları paylaşılarak, "Asıl rekortmen Salwa olmalı" yorumları yapılmıştı. Bunun sebebi, Doğu Alman Koch ile Çekoslovak Kratochvilova'nın 48 saniyenin altındaki performanslarının aslında birer 'testosteron eseri' olduğu düşüncesiydi. Marita ve Jarmila'nın görüntüsünü güçlü bir argüman olarak görenler var ama bunun, rekoru silmek için tek başına bir kanıt sayılamayacağı ortada.
Sonuç yerine bir toparlama yapmamız gerekirse, yukarıda bahsi geçen rekorların -er ya da geç- bir gün tarih olduğunu göreceğiz. Bana kalırsa, yalnızca en üstteki kayda (yani dünya rekoruna) odaklanmaktan çok listenin geri kalanına (yani en iyi performanslar listesine) hak ettiği değeri vermek gerekir. Rekor bir süreç işi ve bu süreçte döşenen taşlar hiçe sayılarak, tüm değerin en üst basamağa yığılmaması gerektiğini düşünenlerdenim... Tabii bu görüş; "Kazanmıyorsan hiçbir şey değilsin" felsefesi için geçerli olmayabilir. Belki de öncelikle sporun altını oyan bu düşünce aşındırılmalı.