
Rengârenk
12 dk
Sporcu kartı biriktirmek kimisi için bir çocukluk hobisinden fazlası değildir. Ancak heyecanla açılan paketlere ve birbirinden ışıltılı kartlara hayatını adayanlar da var...
Doksanlı yıllarda, Kanal D'de NBA maçı seyredebilmenin garip bir büyüsü olurdu. "Seyretmek" diyorsam da bunu ne kadar ciddi yapabildiğim tartışılır. Benimkisi genelde okula gitmek için uyandığımda Batı Yakası'nda oynanan bir maça denk gelip kahvaltı süresince ekrana bakmak şeklinde vuku buluyordu. Maksimum 15, taş çatlasın 20 dakikalık süreden ibaretti yani. Belki bahsettiğim garip büyünün nedeni de buydu. Dönemin alametifarikası bol renkli formalar, abartılı ama estetik salon tasarımları, gözden ırak oldukları için ekstra mitleşmiş süper yıldızlar… Hiçbir zaman alelade bir izleyicisi olmanın ötesine geçemeyeceğim NBA'in bünyemde uyandırdığı en coşkulu duygular da bu yüzden hayatımın ilk on senesine denk düşer.
O günlerde NBA ile yaşadığım uzun mesafeli ilişkiyi heyecanlı kılan bir unsur daha mevcuttu. Zihnimi geriye sardığımda da anıların büyük çoğunluğunun izle(yeme)diğim maçlardan ziyade buradan, yani itinayla biriktirdiğim NBA kartlarından geldiğini görüyorum. Üstelik tam olarak ne zaman ve nasıl başladığını hatırlamadığım koleksiyonculuğun ticari boyutu da vardı. Aynı tutkuyu paylaşan ilkokul arkadaşlarımla girdiğimiz takaslar, muhtemelen inisiyatif kullanarak yaptığımız ilk alışverişler arasındaydı. Kartların arka bölümünde bulunan sayı toplamları da isimlere pek aşina olmayan bizlerin değer biçme kriteri... Yani basit bir örnekle, kariyerinde daha çok sayı attığı için Mitch Richmond kartı John Stockton kartından daha değerliydi. Neyse ki zaman içinde oyuncuları tanıyıp yanlıştan nispeten dönecektik.
Kendi adıma, Upper Deck firmasının ürettiği 1996-97 ve 1997-98 sezonlarına ait kartların çoğuna sahip olmak bana yetmişti. Misyonumu tamamlamış hissedip uzaklaştığım NBA kartı macerasından bana kalan; doksanlarda parkeye çıkmış çoğu oyuncunun -o safhaya dek- kaç bin sayı attığını ezberlemek oldu. Bugün Karl Malone, Reggie Miller, Shaquille O'Neal gibi isimler geçtiğinde hâlâ aklıma 25.000, 15.000, 9000 gibi sayıların gelmesi de bundan. Dolayısıyla sevgili İlhan Özgen yeni sayımıza 'sporcu kartları' konusunu önerdiğinde heyecanlandım, hatta şakayla karışık "Ben bu konunun uzmanıyım" diyerek lafa atladım. Biraz araştırınca ise ne kadar az şey bildiğimi görüp gerçek bir uzmana danışma ihtiyacı hissettim. Kart koleksiyoncusu ve 'hobi editörü' Ryan Cracknell'la da yolum böyle kesişti. Şimdi rengârenk kartların dünyasını, yetkili bir ağızdan dinliyoruz…
Biriktirilebilir bu kartların ortaya çıkışı 1800'lerin sonlarına tekabül ediyor. Sporcu kartları özelinde ise başlangıç noktası kesinlikle beyzbol. Mesela ilk örnekleri sigara ve tütün paketlerinden çıkmakta. Paket bittiği zaman üzerinde beyzbol oyuncusu fotoğrafı olan kartı buluyorsunuz. Yani ilk başta öyle kendi paketleri olan ya da kendi başlarına satılan şeyler değiller. 1900'lerde sakız ve şekerleme firmaları işin içine giriyor. Bu sayede çocuklar hedef kitleye dönüşüyor. Yeni kartlara sahip olmaları için sürekli bu ürünleri aldırmak akıllıca bir hamle. Yıllar içinde popülarite kazandıkça, kartlar başlı başına ürün olarak satılmaya başlıyor.
Benim maceram bu sektörün zirve yaptığı dönemde, seksenlerde başladı. Ancak enteresandır, satın aldığım ilk kartlar sporla ilgili değildi. Annem, kardeşime ve bana alışverişte uslu durduğumuz için E.T. filminin kartlarını almıştı. Birkaç sene sonra, bir Kanadalı olarak elime buz hokeyi kartları geçti. Bu işi koleksiyonculuğa dökmeye karar verişim ise seksenlerin sonuna denk gelir. O günden beri de durmaksızın biriktiriyorum. Odak noktam her zaman için biraz daha beyzbol oldu ama bahsettiğim gibi buz hokeyi ve basketbol kartı da biriktirdim. Örneğin O-Pee-Chee firmasının beyzbol kartlarını toparlamaya başlamıştım ilk dönemde. ABD'deki meşhur Topps firmasının Kanada versiyonu diyebiliriz onlara. Özellikle de dönemin yıldızlarından Jose Canseco'ya ait kartların peşinde fazlaca koştuğumu hatırlıyorum.
Kart koleksiyonu yapmak bence rahatlatıcı bir uğraş. Küçük bir çocukken paketlerden çıkan kartları numaralarına göre dizmeyi, onları organize etmeyi çok severdim. Bazen de oyuncuları albüme takım takım, pozisyon pozisyon yerleştirirdim. Dış dünyadan kaçmamı sağlayan, oyun gibi gördüğüm bir şeydi anlayacağınız. Ancak rahatlatmanın yanında spor konusunda da epey bilgilenmemi sağladılar. Beyzbol ya da basketbol kartları biriktirmeden önce bu sporlara dair fazla şey bilmiyordum. Kartlar sayesinde oyuncuları, takımları ezberledim. Kimlerin iyi kimlerin kötü olduğuna dair fikrim oldu, istatistikleri okuyup anlamlandırmaya başladım. Özellikle de setleri tamamlama ve eksik parçaların peşinde koşma işini çok sevdim...
Bir çocukluk hobisi olarak başlayan şey yıllar içinde mesleğime dönüştü. Üniversitede gazetecilik ve yazarlık okudum. Bu esnada etrafımda olup bitenler üzerine yazmaya başladım. Tabii büyük çoğunluğunu kartlar oluşturuyordu... Kanada'da yeteri kadar çeşitli kart bulamadığım için, iletişim amaçlı bir web sitesi açtım. Burada kartlara dair düzenli inceleme yazıları yazıp çevremi genişlettim. On sene önce de o dönemde yaptığım öğretmenlik mesleğini bırakarak tamamen hobim üzerine çalışmaya başladım. Bu sayede evde daha çok zaman geçiren, ailesine bolca zaman ayıran birine dönüştüğüm için de ayrıca mutluyum.
Dürüst olmak gerekirse kaç kartım olduğunu saymaya korkuyorum. Herhalde milyonlarca değildir ama gerçekten çok çok fazla var. Genelde sevdiğim şeylere odaklandım koleksiyonumu şekillendirirken. En kıymetli kartımın hangisi olduğu sık soruluyor. Seçmek zor ama beni en çok heyecanlandıranı söyleyebilirim: 1994'te elime geçen imzalı Joe Carter kartı. Carter o sıralar Toronto Blue Jays için oynayan ve 1993'te takıma şampiyonluğu kazandıran home run'ı yapan oyuncuydu. Üstelik annemin indirimden aldığı Honeycomb gevreğin kutusundan çıkmıştı. Zaten çok heyecanlanmamın nedeni de bunu hiç beklemiyor oluşumdu.
Ortada gerçek anlamda bir endüstri var. Tabii bunun dolar bazındaki değerini falan bilmiyorum ama gayet büyük bir dünyadan bahsediyoruz. Özellikle de bir hobi aracı için epeyce büyük. Seksenlerin sonu, doksanların başı bu işin zirvesiydi. Şu anda 41 yaşındaydım ve spor kartı endüstrisi patladığı esnada çocukluk günlerimi geçiriyordum. Sonraları bu ilgi öldü, 2000'ler boyunca düşüş devam etti. Fakat son beş senede benim neslimden olan, geçmişte kart biriktirmiş insanlar geri döndüler. Yani ortamın yeniden hareketlendiğini söyleyebilirim. Örneğin bu sene basketbol kart piyasası epeyce uçmuş durumda…
Zion Williamson'ın varlığı sırf NBA'e değil, bizim dünyamıza da heyecan getirdi. Her birkaç senede bir böyle özel bir çaylak piyasaya çıkar fakat Zion, muhtemelen LeBron James'ten beri gördüğümüz en büyük etkiye sahip. Çaylak kartlarının hafıza anlamında farklı bir kıymeti var. Sizi her zaman başlangıca geri götürür. Bir şeyin ilk örneğine sahip olmanın hazzını düşünün. Mesela bir çizgi roman serisinin ilk sayısına sahip olmak gibi… Her zaman çaylak kartlarından çok daha nadir kartlar olacaktır ama onlar ilk örnek oldukları için değerli kalmayı sürdürecekler.
Bir kartın değerini ölçmenin kesinlikle tek yolu yok. Nadir oluşu önemli bir unsur ama zor bulunmak tek başına yeterli değil. Hangi sporcunun kartı olduğu önemli, hangi marka tarafından üretildiği önemli… Mesela şimdilerde NBA'in kart lisansına sahip olan Panini'nin 'National Treasures' adında bir serisi var ve 2019-20 versiyonları yakında piyasaya çıkacak. Bu serideki Zion Williamson çaylak kartı da ortalığı fena karıştıracak... Sadece 99 kopya, yani epey nadir. İmzalı bir kart olduğu için oldukça dikkat çekici. Ayrıca her birinin üzerinde Zion tarafından giyilmiş Pelicans formasından kesilmiş parçalar var. O kartı içeren kutuların fiyatı tahminen 5000 dolar civarında olacaktır.
Alır mıyım? Açıkçası bir karta 50 dolardan fazla harcamak niyetinde değilim. Evet çok güzeller ancak iki çocuğum, eşim ve geçindirmem gereken bir evim var. Zaten ben o kartın peşinde koşmayı, işi şansa bırakmayı daha çok seviyorum. Mesela yine Panini'nin ürettiği, Walmart'larda bile paket halinde bulunabilen Prizm serisi piyasaya çıktı. Orada da Zion'ın çaylak kartları mevcut ve daha şimdiden 250 dolar değerindeler. Geçen aylarda şansımı denedim, bir adet parlak Zion Williamson kartına denk geldim. Yani aslında devasa bütçeleri olmayan insanlar da iyi koleksiyonlar yapabilir. Sporcu kartı dünyasını keyifli kılan şeylerden biri bu çeşitlilik. Gelecekte yüksek miktarda para edebileceğini bildiği için kart biriktirenler de var, tamamen hobi amaçlı yaklaşanlar da…
Berger'in Vizyonu
ABD, 1930'larda Büyük Buhran'ın yıkıcı etkilerini atlatmaya çalışırken; şekerleme ve sakız üreticilerinin hayatta kalmasını sağlayan şeyler arasında sporcu kartları vardı. Kartlar aynı zamanda, maça gidecek bilet parası bulamayan çocukların sporla ilişkilerini sürdürme biçimiydi. Aslen bir gıda firması olan Topps'un yöneticilerinden Sy Berger'a göre ise bu iş modeli hâlâ geliştirilebilirdi. Daha büyük, daha renkli ve üzerinde imza, istatistik gibi daha fazla detayın bulunduğu sporcu kartları ilk olarak Topps tarafından piyasaya sürüldü.
Böylece Topps'un 1950'lerden başlayıp yaklaşık 40 sene devam edecek hâkimiyeti başladı. Artık kartlar öyle popülerdi ki kendi başlarına paketlenip satılır dahi olmuşlardı… Tabii yıllar içinde Bowman, Fleer, Upper Deck ve Panini gibi başka oyuncular da pastadan pay almayı başardı. Ancak modern sporcu kartlarının temelinde, Sy Berger'ın müthiş vizyonu yatıyor.