
Resimdeki Ünlü
18 dk
Beş final, iki şampiyonluk... NBA'in gelmiş geçmiş en iyi 15 koçu arasına seçilen Erik Spoelstra'nın kariyerinde sayısız başarı var. Ve bazı anlamlı klişeler.
Erik Spoelstra hakkında konuşmamız lazım çünkü o kendisinden söz etmiyor. Ellili yaşlarının başında Şöhretler Müzesi'ni garantilemesinden, Miami Heat'le beş final oynayıp iki şampiyonluk yaşamasından, koltuğunu ne kadar isterse o kadar uzun süre boyunca koruyabileceğinden, değiştirdiği kariyerlerden bahsetmek istemiyor. Hasbelkader bu konulara girdiğinde ise ağzından "Ben" değil, "Biz" çıkıyor. Sadece takımını anlatıyor, oyuncularını övüyor, krediyi başkalarına veriyor.
Ama biz bahsedebiliriz. Filipinler kökenli aile mirasından, Avrupa'ya uzanan oyunculuk kariyerinden başlayabiliriz. Almanya'da alt liglerde oynarken asistan koçluk görevi üstlenmesi, pub'larda mesai verdiği setler, dilini bilmediği 12 yaşındaki Alman çocukları eğitmeye çalışması konu edilebilir. Veya kaseti daha da geriye sararak babasının Portland Trail Blazers yönetiminde pazarlama departmanında ter dökmesi, küçük Erik'in Terry Porter hayranlığıyla yetişmesi hikâyeleştirilebilir. Ya da 1990'ların başında, kuruluşundan sonra girdiği Miami Heat camiası, üç kuruşa çalışmaktan Pat Riley'nin halefine dönüşmesi anlatılabilir. Şüphesiz bir yerde konu o siyah-beyaz fotoğrafa gelir.
1970 doğumlu koç, uzaktan dünyanın en sakin insanı gibi duruyor. Ama hayatı, farklı kaoslardan geçti. 38 yaşında terfi ettiği Heat koçluğunun üçüncü sezonunda Dwyane Wade, LeBron James ve Chris Bosh liderliğinde bir takımı buldu önünde. On sene sonra, Jimmy Butler etrafında şekillenen bir kadroyu, Covid-19 salgınının ortasında NBA finaline çıkardı. Arada ise yüzük hedefi olmayan ama mücadeleden kaçmayan yapılar meydana getirdi. Zirveye yakınken de uzakken de doğrularından vazgeçmedi. Şimdi ise bir kez daha gözünü şampiyonluğa diken bir takımın direksiyonunda.
Peki nedir bu adamın kerameti? Stajyerlikten tarihin en iyi 15 koçu listesine seçilen bir efsaneye nasıl dönüştü? Stan Van Gundy'ye emanet ettiği takımı başkanlıktan inerek tekrar almaktan çekinmeyen Riley, niçin Spo'ya sadık kaldı? Oyun felsefesi hangi başlıklarla özetlenebilir? Ömer Faruk Yurtseven'in dakikalarını azaltarak "Hidayet'i köşede bekletiyor Rick Adelman" ve "Larry Brown, Mehmet'in üçlük atmasına izin vermiyor" sınıfına girmesinin sebepleri neler? Bunların bazılarına cevap vereceğiz, bazılarına cevap vermeyeceğiz ve bir yanımızda hep o fotoğrafı tutacağız.
***
Erik Spoelstra hakkında konuşmamız lazım çünkü o bunu yapmayacak. Ama Couper Moorhead yapabilir. 2010'dan beri Heat muhabiri olan Moorhead, uzun yıllardır kulübün sitesinde yazıyor. Kendisine Spoelstra döneminin en yakın tanıklarından biri diyebiliriz ve bundan ötürü gururlu. "Röportaj talebimi kabul ettiğin için sağ ol" diye başladığım görüşmemize "Spo hakkında konuşmaktan onur duyarım. Her zaman" şeklinde girmesi bunu gösteriyor. Veya 2021-2022 Heat'ten bahsederken "Galiba ömrümde gördüğüm en özel Miami takımlarından biri. Yirmi sene sonra bile bu sezonu hatırlayacağım" demesi…

'Dungeon'daki genç Erik Spoelstra...
All-Star'a girilirken Heat, 38 galibiyet, 21 mağlubiyetle Doğu Konferansı'nın lideri. Kadrosunda Jimmy Butler, Bam Adebayo ve Kyle Lowry'yi bulunduran bir takım için şaşırtıcı sayılmayabilir. Fakat birkaç istatistik, başarılarının derinliğini açıklıyor. Şimdiden Butler 19, Adebayo 25, Lowry ise 13 maç kaçırdı. Üçlünün beraber çıktığı maç sayısı 21. Tyler Herro'nun da 13 maçta yer almadığını düşünürsek durumun vahameti büyüyor. Fakat eksiklerin ortasında Heat, -Duncan Robinson da formsuz günlerden geçerken- kendisine yeni yüzler buldu. Gabe Vincent, Max Strus, Ömer Faruk Yurtseven, Caleb Martin gibi oyuncular sorumluluk aldı ve takımı zirveye götürdüler…
Heat'in pes etmeyen karakteri, NBA çevrelerini klasik açıklamalara itti. 'Heat Culture' sık sık övüldü. Bazen geçmişe dönülerek 1988'de lige katılan, 1995'te Pat Riley'nin gelişiyle kimlik kazanan camianın genleri övüldü. Ne vardı o genlerde? Mücadeleden, takım oyunundan hoşlanan, sahneyi terinin son damlasını dökmeden terk etmeyen oyuncular. Tozlu sayfalara gitmeyenler için başka bir reçete vardı: Spoelstra Felsefesi. Ben sormadan Moorhead de aynı yere geliyor, "Bence tek bir Spoelstra Felsefesi yok" diyor. Biraz daha açmasını istiyorum: "Onun hiçbir sezona 'Sistemim bu, oyuncularım da böyle oynamak zorundalar' diye girdiğini görmezsiniz. Tam tersine şöyle yaklaşır: 'Takımımda kimler var? Güçlü ve zayıf alanları neler? Nasıl ortaya en doğru yapıyı çıkarabilirim? Herkesten en iyisini almam için ne yapmam gerekiyor? Koç olarak nasıl gelişebilirim?' Takımını iyiye götürmek için kendi doğrularını da sınar…"
Sonuçta, herkes Phil Jackson veya Jerry Sloan olmak zorunda değil. Üçgen Hücum, Jackson tarafından yirmi sene boyunca başarının formülü olarak sunuldu. Veya Sloan takımlarındaki kısalar için hep belirli perde ve ikili oyun şemaları vardı. Fakat bazıları da Alex Ferguson veya Pat Riley gibi efsaneleşebilir… Riley'nin 1980'lerin 'Showtime Lakers'ında oynattığı tempolu, açık alan basketboluyla 1990'ların yarı saha ağırlıklı, sert karakterli Heat'i taban tabana zıttı. Çünkü Magic Johnson merkezli bir takımla Alonzo Mourning temelli bir kadro arasında farklar olduğunu biliyordu. Bu işte tek bir doğru olmadığını da…
***
Erik Spoelstra hakkında konuşmamız lazım çünkü kendisi kabul etmese de Heat Kültürü'nde onun da rolü büyük. NBA'in dönüşümünde olduğu gibi…
Yine 2010'a dönelim. Söz Moorhead'de: "LeBron, Wade ve Bosh buradayken başka bir hikâye vardı. İlk sezonda henüz doğru yapı kurulamamıştı. Ancak ikinci sezonda Spo, sistemini buldu. 'Pace and space' devriminin öncüleri arasına girdiler; daha kısa, tempolu, şutör bir yapı inşa ettiler. O günlerde pick&roll'ları agresif savunuyorlardı, ikili sıkıştırma getirerek topun kısanın elinden çıkmasını sağlıyorlardı. Hareketli, enerjik, rakibi boğan bir savunma vardı. LeBron'un ayrıldığı sezonda, yani 2014-2015'te, aynı stilin değişen NBA'e uyum sağlayamayacağını fark etti Spo. Artık ikili oyunu agresif bir şekilde karşıladığı için boş üçlük vermek istemiyordu. Elinde Hassan Whiteside gibi bir çember koruyucu vardı ve sistemini ona adapte etti, daha muhafazakâr bir boyalı alan savunması kurdu. Ta ki Bam Adebayo'ya kadar... Bam, kısaların da karşısında kalabilen uzunlardandı ve ikili oyunları adam değiştirerek savunmak mümkündü. Akabinde alan savunmasının dozunu artırdı. Onu büyük koç yapan da bu benim için. Asla egosuna yenik düşmez, 'Ya benim yolumu tercih edersin ya da bu takımdan gidersin' demez. Sürekli dener, yeni çözümler arar, kendisine hep 'Ne yapabilirim? Nasıl gelişebilirim?' sorularını yöneltir."

Bam Adebayo, Jimmy Butler ve Tyler Herro
NBA kamuoyu, Spoelstra mevzubahis olduğunda zaten benzer kelimeleri sıralıyor. Bilgi, en başta geliyor. Adaptasyon, hemen arkasından. Ya da çok yönlülük. Gencecik yaşta kapısından girdiği Heat'te ilk işinin video departmanında olması bu sözcüklerin temelindeki çimento. Riley'nin altında basketbolu 1970'lerden 2000'lere taşıyan felsefelerin izini sürdü. Riley, talepkâr bir liderdi. VCR kasetlerinin üzerine hep aynı kalemle ve benzer fontlarla başlık yazılması, yüzlerce sayfalık set kitaplarının elle yeniden kaleme alınması, rakiplerin oyunlarının ezbere bilinmesi gerekiyordu. Spoelstra, o tedrisatın her aşamasına emek verdi. Video odasında kaset çözmeyi, kurgu yapmayı öğrendi. 'Advance scout' sıfatıyla rakip salonlara giderek ajanlık yaptı. Oyuncu gelişiminden sorumlu tutuldu. Çaylak Dwyane Wade'in şutundan Alonzo Mourning'in sırtı dönük oyununa kadar her detayla ilgilendi. O yüzden 2008'de başantrenör seçildiğinde hazırdı. Belki 'Büyük Üçlü' dalgasına, LeBron gibi bir starın getireceği baskının boyutuna hazır değildi ama bilgi olarak oradaydı. Karakter olarak da... Heat Kültürü'nün oyuncularından beklediği her şeye bir koç olarak sahipti. Sıkı çalışıyordu, paylaşmayı seviyordu, hesap veriyordu…
Peki Heat Kültürü, bu klişelerden mi ibaret? Tekrar konuğuma dönüyorum: "İçten, dürüst, sözünün eri olmak, yapacağını söylediğin şeyi yapmak, idmana vaktinde gelmek, sürekli çalışmak… Heat Kültürü, 'Nasıl profesyonel olunur?' sorusunun cevabı aslında. Ve her şeyin temelinde hesap verilebilirlik var. Oyuncu gelişimi için de aynısı geçerli. Koç size bir plan veriyorsa bunu uygulamanızı ister. Kadrodaki her oyuncuya zaman ayırır ama eğer gelişmek istemiyorsanız yapacağı bir şey yoktur." Elbette Heat Kültürü'nde NBA'in en sert fiziksel programlarından biri de var. Her hafta ölçümler yapılıyor ve kilonuzdan yağ oranınıza her bir ayrıntı takip ediliyor. Söz ve eylem, psikoloji ve bilim… Hepsi bu kültürün parçası.
***
Erik Spoelstra hakkında konuşmamız lazım çünkü büyük ihtimalle ona kızgınsınız. Sebebi de açık: Ömer Faruk Yurtseven'in azalan dakikaları… Fakat aslında o sürelerin verilişinde ve alınışında Miami Heat'e dair pek çok ders var.
NBA rekabetçi bir alan ve her koç kazanmak istiyor. Genel menajerlerin hedefi farklı. Onlar sadece bir sonraki maçı düşünemezler. Geleceği planlamak, hangi oyuncuya yatırım yapacağını seçmek, draft'a hazırlanmak, patronun lüks vergisi ödemesini engellemek görevleri arasındadır. Maddeleri sıralayınca koçlara göre daha büyük meselelerle ilgilendiklerini düşünebilirsiniz ama yöneticilerin bir avantajı, günah keçisine sahip olmalarıdır. Göze hoş gelen bir hücum sistemi yok mu? Savunma alarm mı veriyor? Suçu koça atabilirsiniz. Takım kaybederken koltukları veteranlar tutuyor, genç oyuncular süre bulamıyor mu? Suçu koça atabilirsiniz. Veya genç oyuncular fazla süre alıyor, tecrübeli isimler dağınık atmosferden şikâyet mi ediyor? Yine suçu koça…
O yüzden bir koçun bütün stratejisini oyuncu gelişimi üzerine kurması imkânsızdır. Ama Miami, hassas bir ipin üzerinde durmak için doğru adres. Zira Riley, yaşamının sonuna kadar yönetimin en tepesinde durabilir ve takım sahibi Micky Arison'la sıkıntı yaşamaz. Genel menajer Andy Elisburg, bir 'salary cap' sihirbazı olarak kadroyu geliştirmenin, LeBron, Butler veya Lowry gibi yıldızlara yer açmanın yeni yollarını bulur; Heat'i draft'a yatmadan Herro ve Bam gibi yeteneklerle buluşturur. Spoelstra ise hem taktiksel anlamda en doğru yapıyı oluşturur hem de o yapı içinde mucizeler yaratır.

Ömer Faruk Yurtseven
Heat'teki bu benzersiz takım çalışması, 2014 sonrası dönüşüme de yansıdı. 2010 takımı, Celtics'in 'Büyük Üçlü'süne yanıt olarak kurulmuştu ve tek hedef yüzüktü. Oyuncu gelişimi mesele edilemezdi. Lakin Spoelstra, o zaman bile stratejinin gücüne inanıyordu. Amerikan futbolu koçu Chip Kelly'den etkilendiği pace and space sistemi, LeBron'un parçası olduğu en orijinal planlardan biriydi ve sarsıcı 2011 NBA Finali yenilgisi sonrasında bile Spoelstra baskıya boğun eğmemişti. Hatta daha da özgürleşti; Chris Bosh'u beş numaraya çekti, alanı açtı ve NBA'i değiştiren akıma katkıda bulundu. 2012 ve 2013 şampiyonlukları, yoğun Pacers çarpışmaları, her köşesinden nefret akan Celtics güreşleri, Gregg Popovich ile satranç oynadığı Spurs serileri unutulmazdı fakat Spo'yu Riley ve yıldızlarının gölgesinden çıkaran, sonraki yıllar oldu. LeBron'un ayrıldığı 2014 Yazı'nda, bir hazırlık maçında sırtına dokunan Phil Jackson'ın "Şimdi koçluk yapmaya dönebilirsin" demesi, genç koçun hangi süreçlerden geçtiğinin kanıtıydı. Spoelstra, Büyük Üçlü varken de koçluğundan fazla ödün vermemişti ama artık tamamen kendi tablosunu yapma vaktiydi. Bundan böyle yoğun bir şekilde oyuncu gelişimine odaklanacaktı.
Tyler Herro'nun geçen ay Miami Herald'a verdiği demeç o yolu özetliyor: "Rotasyonda yer almayan, çift yönlü kontratlara sahip oyuncularla çalışmayı normal sistemine tercih bile edebilir. Bence eksiklerle dolu maçlarda koçluk yapmak onu daha da mutlu ediyor." Draft edilmeden girdiği ligde Heat'te şans bulan, burada ligin en tehlikeli şutörlerinden birine dönüşüp 80 milyon dolarlık kontrat kapan Duncan Robinson da aynı fikirde: "Koç, sekiz-dokuz oyuncuyla mücadele etmek zorunda kaldığımız maçlara bambaşka bir ateşle çıkıyor." Zaten Spoelstra da öğrencilerini yalanlamıyor. 2020'de verdiği bir röportajda şöyle demişti: "Görevimin Duncan Robinson gibi oyuncuların rüyalarına ulaşmasına yardım etmek, Heat'in doğru takımlar oluşturmasına katkıda bulunmak olduğuna inanıyorum."
Duncan Robinson gibi oyuncular… Heat, yıldızların yanında hep böyle oyuncuları da aradı. 2015'ten bugüne parlattıkları pek çok isim de bunu doğruluyor. O isim bazen Hassan Whiteside oldu, bazen Tyler Johnson… Robinson'ın 2020'de çıktığı membadan ve perdelerden 2022'de Max Strus çıktı. Gabe Vincent burada sadece bir skorer olmamayı öğrendi, topa baskısını ve saha görüşünü geliştirdi. Hornets'ta süre bulamayan Caleb Martin, Miami'de atletizmini topsuz oyunla birleştirdi. Udonis Haslem tedrisatından geçen Ömer Faruk Yurtseven ise pick&roll kabiliyetini Georgetown'dan NBA'e çok hızlı bir şekilde taşıdı, Bam Adebayo ile Dewayne Dedmon'ın yokluğunda parmak hassasiyeti ve ribaund kabiliyetiyle Heat boyalı alanını ayakta tuttu.

Tyler Herro ve Duncan Robinson
Peki Heat bunu nasıl başarıyor? Moorhead'e dönüyorum: "Heat, her bir üyesi için doğru rolleri çiziyor, o roller içinde gelişim haritası ortaya koyuyor. Spoelstra'yla çalıştıktan sonra, Miami'den oyuncular gelişerek ayrılıyor. O yüzden kulüple bağlarını koparmıyorlar." Tecrübeli Heat yazarı, Ömer gibi rotasyon parçalarının sürelerinin sürekli değişmesinin de normal olduğunu vurguluyor: "Her oyuncuyu on sene tutmanız mümkün değil, kadrolar sürekli değişiyor. Ama Heat, her oyuncusundan -süresi ne olursa olsun- aynı şeyi bekliyor. Kulağa klişe gibi gelen şeylerin burada bir karşılığı var. Kendini geliştirmek. Yeni hedefler bulmak. Süre almasan da çalışmaya devam etmek. Mesela oyuncularına 'Her zaman hazır ol' der Spo. Her takım bunu söyler ama Heat'te gerçekten de hazır olmalısınız. Ömer için de aynı mesaj geçerli. Koç hep şunu savunur: Daha iyi bir basketbolcu olabilmen için illa süre alman gerekmez. Ama takımımızın iyiye gitmesi için senin daha iyi bir basketbolcu olmana ihtiyacımız var. Oyuncularının alacağı süre ve rol konusunda da hep dürüsttür."
Tabii ki her oyuncu için tozpembe bir tablo yok. 2019-2020 sezonunu ilk beş pivotu olarak geçiren Meyers Leonard, play-off zamanı bir anda yerini kaybetmeyi tamamen hoş karşılamamıştır. Sakatlıklar sırasında bu sezon Heat'i zirveye taşıyan Ömer, Gabe, Caleb, Max gibi oyuncular da rotasyonda garanti bir yeri tercih ederlerdi. Ama Miami'de kimse gül bahçesi vadetmiyor. NBA kariyeriniz boyunca size kapanan pek çok kapı bu kulüpte açılıyor ama sonuna kadar değil. O kapıyı sürekli zorlamanız gerekiyor.
Sadece yeni yüzler değil, veteranlar bile bu yapıda farklı bir boyuta geçebiliyor. Mesela PJ Tucker, bu sezonun başında, 36 yaşında geldiği Heat'te sadece köşede bekleyen bir hücum oyuncusu olmaktan çıktı. Spoelstra, Tucker'den yoğun savunmasının yanında hücumda da sorumluluk almasını istedi. Pick&roll çıkışlarında ikincil oyun yönlendirici ve orta mesafe şutörü olarak mesai yapan Tucker, kariyerinin en iyi performanslarından bazılarına imza atıyor şu an. 24 saniyeyi sonuna kadar zorlayan, sürekli ekstra bir boşluk yaratmaya çalışan Heat sistemine yeni pencereler açıyor.

Video kasetleriyle birlikte Erik Spoelstra...
Erik Spoelstra hakkında konuşmamız lazım çünkü ben, sürekli o fotoğrafa dönüyorum. 'Dungeon' adı verilen penceresiz odasında, bilgisayarlarla çevrili genç bir adam gülümsüyor. Üzerinde sıradan bir tişört var ve önünde bir maç açık. Muhtemelen Heat'in bir sonraki rakibini inceliyor. Spo, o odada Reggie Miller'ın perdeden çıkışlarını, Latrell Sprewell'in sırtı dönük oyunlarını, Scottie Pippen'ın savunma baskısını en ince detaylarına kadar çalıştı. O odada bazen babasının mesai arkadaşı Jack Ramsay'nin öğütlerini hatırladı, bazen de Gregg Popovich'in setlerini analiz etti. Riley, her zaman rehberdi. Zamanla o odadan çıktı ve NBA'e örnek oldu.
Bugün artık antrenörlük yapabilmek için başarılı bir sporculuk kariyeri elde etmek şart olarak koşulmuyor ama 1990'larda durum böyle değildi. Jeff Van Gundy'nin elinde kola şişesi ve tepesinde bir tutam saçla New York Knicks koçluğuna getirilmesi, Spoelstra gibi koçlara önderlik etmişti. O da hem kuşağına hem de gelecek nesillere öncülük yaptı. Ondan sonra video odası, başantrenörlüğe giden yolun karşılığına dönüştü. Frank Vogel, Celtics video koordinatörü göreviyle adım attığı ligde LeBron'un dördüncü yüzüğünün mimarı oldu. James Borrego, Spurs video odasında parasız başlayan serüveninden Charlotte Hornets koçu sıfatıyla çıktı. Steve Clifford'dan Stephen Silas'a, David Fizdale'den Mike Malone'a pek çok koç, maç kaseti kurgulamaktan bir numaralı koltuğa uzandılar. Spo, değişimin tek öznesi değildi ama bütün lige ilham vermişti. Uzun yıllardır herkes kendi Erik Spoelstra'sını arıyor.
O yüzden hep o fotoğrafı hatırlıyorum. Aynı dönemden başka pozları da var. Bir tanesinde maç kasetlerini dizmiş ve yine gülümsüyor. Muhtemelen o günlerde NBA'den hayatını kazanabilmesi bile yeterliydi, gözü daha fazlasında değildi. Zamanla hayatı büyük bir kaosa ve kutlamaya döndü. Ve kendisine koçluk basamaklarını tırmandıran değerleri, oyuncularına simge oldu. Onun adım adım öğrendiği ilkeler, Max Strus'tan Dewayne Dedmon'a, Tyler Herro'dan PJ Tucker'a gençyaşlı birçok oyuncuya ışık tuttu.
Bütün bu hikâyenin sezon sonunda Yılın Koçu ödülüne gitme ihtimali de var, yeni bir NBA şampiyonluğuna da… Hedef elbette zirve ama her şey bundan ibaret değil. Zira Miami Heat, takipçilerinden hep başka bir dikkat talep ediyor. Couper Moorheaad'in tabiriyle onları izlerken hem bir tarihçi oluyorsunuz hem de bir gazeteci. Bazen bir Butler izolasyonuyla 1990'lara, bazen bir Lowry hızlı hücumuyla 2010'lara dönüyorsunuz. Mevzubahis Heat Kültürü ve Erik Spoelstra olduğunda maç kaseti asla durmuyor. Kurgu bazen geriye gidiyor, bazen de ileriye…