Ritüel

19 dk

Spinazzola'nın performansı, İtalya için çok önemliydi ve alkışı da sonuna kadar hak etti. Ama İtalyan futbolunda sol bekler ilk kez başrolde değildi…

Sağ kanada yakın bir bölgeden topsuz koşuya başlayan Inter sol beki Giacinto Facchetti, takım arkadaşı Mario Corso'nun şık pasını birçok forvetten daha net bir şekilde Liverpool ağlarına gönderdi. Inter, 3-1 yenildiği maçın rövanşında 3-0'ı yakalamış ve adını ikinci kez Avrupa Kupası finaline yazdırmıştı. Bu gol, Inter antrenörü Helenio Herrera'nın yıllarca sunacağı savunma için iyi bir kanıt niteliği de taşıyacaktı.

Savaş öncesi dönemde kendini kanıtlayan İtalyan futbolu; İkinci Dünya Savaşı ve Superga Faciası derken tekrar ortaya çıkmaya başladığında 1950'lerin sonuna gelinmişti. 1930'larda Vittorio Pozzo'nun 'Il Metodo' sistemi ile kendini tanımlayan İtalyanlar, savaş sonrasında ise Katenaçyo'yu buldular. Savunma ağırlıklı bir sistem olarak nam salan Katenaçyo'yla ilk büyük Avrupa zaferini 1963'te Milan kazandı. Nereo Rocco'nun takımı, bir sezon evvel 83 gol atarak şampiyon olsa da WM dizilişindeki savunma oyuncularının arkasına bir de libero eklemiş ve birçoklarına göre önce savunmayı düşünmüştü.

Milan'ı Inter takip etti. Helenio Herrera, uzun yıllar Katenaçyo'yu bulan kişi olduğunu iddia etse de ondan önce Rocco, Foni ya da Viani gibi antrenörler farklı şekilde bu mantaliteyi uygulamıştı. Herrera ilk değildi ama onun yorumunda da İtalyan futbolunu değiştirecek dokunuşlar bulunuyordu. Bunların en belirgini ise sol bekin rolüydü. "Facchetti, benim yüzümden hücumlara katılırdı. Ama beni taklit eden antrenörler, savunma oyuncularını ileri çıkarmadılar ve Katenaçyo'yu sadece bir savunma sistemi olarak kullandılar." Herrera, Futbol Asla Sadece Futbol Değildir kitabındaki söyleşide 'savunmacı' iddialarına bu cümlelerle karşı çıkıyordu. Diğer gazetecilerin "Sadece savunma oynattın" yorumlarına karşı savunmalarında da sık sık Facchetti'nin adı geçecekti…

Giacinto

Golü atmayı mı seviyorsun yoksa rakibin gol atmasını engellemeyi mi?

Atmayı.

Giacinto Facchetti

Giacinto Facchetti

Giacinto Facchetti'nin 1965'teki bir soruya cevabı netti. 1960'da bir hücum oyuncusu olarak Inter'e ayak basmıştı. 1.90'lık boyu, döneminin çok ötesinde atletik vücudu ve profesyonel yaşamıyla kısa sürede bir yıldıza, dahası bir sistemin simgesine dönüşecekti. Herrera, onu bir sol bek olarak kullanmayı düşünüyordu. Fiziği, sprint özellikleri ve oyun zekâsı ile Inter hücumlarına ek kuvvet olarak katılan ve rakiplerinin dengesini bozan Giacinto, sağ ayaklı olduğu için ceza sahasına girdiğinde direkt kaleyi karşısına alıyor ve attığı gollerle dikkatleri çekiyordu. Öyle ki İtalyan futboluna yön veren ve ülkedeki 'fiziksel yetersizliklere' kafayı takmış spor yazarı Gianni Brera, onun forvet olarak kullanılması fikrini ortaya atıyordu. İtalyan basınının bir başka efsanesi Gianni Mura ise 2007 tarihli Il Capitano belgeselinde onun stilini şu sözlerle özetliyordu: "Atağa katılırdı ama bugün 'hücumcu bekler' diye adlandırılan bekler gibi sadece çizgiyi kullanmazdı. Rakip kaleye kat eder ve aksiyonu golle sonlandırmak için arayışta olurdu." Facchetti kariyeri boyunca 60 küsur aksiyonu golle sonlandıracaktı.

Herrera, Facchetti'ye sol kanadın sorumluluğunu veriyordu. Sağ bekteki Tarcisio Burgnich ise hücuma katkı vermekten çok adam markajıyla meşguldü. Yani libero Picchi, stoper Guarnieri ve Burgnich üçlü bir güvenlik hattı oluşturuyordu. Önlerinde ise defans ile orta saha arasında yer alan bir defansif oyuncu daha vardı. Burgnich'in hücum eksikliği ise Jair gibi Garrincha ekolünden gelen, savunmayla pek işi olmayan safkan bir açık ile gideriliyordu. Facchetti'nin soldaki hâkimiyeti, sol açık gibi görünen -bugünün kanatta oynayan 10 numaraları stiline sahip- Corso'nun yardımcı forvet gibi merkeze kayması için olanak sunuyordu. İtalya, 1968'de Avrupa şampiyonu, 1970'te de Dünya Kupası finalisti olduğunda kaptanlık bandı onun kolundaydı ama Herrera'yı haklı çıkaracak şekilde Valcareggi, Facchetti'ye biraz daha savunmacı yükü bindirmişti.

Nereo Rocco, Milan'ın başına ikinci kez geçtiğinde ilk dönemindeki defansif sol beki Trebbi'nin yerine Alman Schnellinger'i kullanmış, defansif sağ bek Anquiletti ile güvenliği sağlamıştı. Onun yorum farkı ise orta saha ve sol açıktaydı. Herrera, 'koşmayan oyuncu' kredisini sol açık Corso ile harcarken Rocco, regista'sı Rivera'nın topsuz oyundaki isteksiz haline harika yetenekleri nedeniyle göz yumuyor, onu koruyan iki mediano ile bu açığı kapıyordu. Hücumcu sol bekinin önüne ise aslen bir santrfor olan 'sahte sol açık' Pierino Prati'yi koymuştu. Taktik tahtasında 4-3-3 gibi dizilen 60 model Katenaçyo takımları, aslında oyun içinde 3-5-2'nin ilk sinyallerini veriyordu…

Yeni Oyun

Katenaçyo, 1970'lerle birlikte tedavülden kalkmaya başladı. Kulüpler ve milli takımlar seviyesinde alınan sonuçlar da bunun şart olduğunu gösteriyordu. Yerlilerden Gigi Radice, Tommaso Maestrelli, Giovanni Trapattoni, Enzo Bearzot, Corrado Viciani; yabancılardan ise Luis Vinicio ve Nils Liedholm yenilik için fikir üreten antrenörlerin başında geliyorlardı. Katenaçyo'nun yerini Gioco all'Italiana (İtalyan Oyunu) aldı. Yeni stilin üç simge antrenörü Radice, Bearzot ve Trapattoni de Rocco'nun öğrencileriydi. Kâğıt üzerinde her şey aynı gibiydi ama değişen futbol alemine paralel yorumlar durumu farklılaştırdı. Topa sahip olma daha önemliydi çünkü Total Futbol'un etkileri vardı. Liberoların topla oynama alanı genişlemiş (Franz Beckenbauer etkisi), Katenaçyo'nun iflasını hazırlayan adam adama savunmadan belli bölgelerde vazgeçilmiş ve Zona Mista ortaya çıkmıştı. Sol bekler ise önemini koruyordu.

Enzo Bearzot ve teknik ekibi

Enzo Bearzot ve teknik ekibi

Maestrelli, 1974'te Lazio'yu şampiyon yapmıştı. Takımın başına geldiğinde ilk işlerinden biri ilk 11'deki defansif bek Mario Facco'yu kenara çekip yırtıcı orta sahası Luigi Martini'yi o bölgeye monte etmekti. 1976'da Torino'yla Scudetto'ya ulaşan Radice de Roberto Salvadori ile benzer çözümü getirmişti. Ümit Milli Takım antrenörü Enzo Bearzot, A Milli Takım'a geçiş yaptığında Rivera, Mazzola gibi büyük yıldızların miadını doldurduğunu biliyordu. Kendi takımından birçok genci üst basamağa çekti ve takımı yeniledi. Dino Zoff, eskilerden kalan tecrübelerden biriydi. Bir de sol bekteki istikrarını sürdüren Facchetti. Dünya Kupası elemelerinde kaptanlık bandını takan Giacinto, 1977-1978 sezonunun ortalarında sakatlandı. Kariyerinin son sezonuydu, yaşlanmıştı ve sakatlıktan sonra 1978 Dünya Kupası için affını istedi. Bearzot, onun yerine iki alternatifle Arjantin'e gitti…

Bell' Antonio

Bearzot'un yeni takımı, yeni İtalyan futbolu ile 1978 Dünya Kupası'nda göz kamaştırdı. Takımın büyük bölümü Juventus oyuncularından oluşuyordu. Sürpriz performanslar ise genç santrfor Paolo Rossi'den ve genç sol bek Cabrini'den gelmişti. Scirea, Gentile ve Bellugi ile üçlü duvarı bozmayan Bearzot, Cabrini'ye hücumlara katılması için güvenceyi veriyordu. Cabrini de rakip kaleyi zorlaması, temposu ve sol ayağına hâkimiyeti kadar savunmada sağladığı sertlikle de bir şeyler vadetmişti. İlginçtir, Cabrini iki sezondur Juventus forması giymesine rağmen milli takım performansı ile statüsünü yükseltmişti. Juventus antrenörü Trapattoni, ondan şu sözlerle bahsediyordu: "Oyuncularım Arjantin'den döndüklerinde kadromuza bir yıldız daha eklenmişti: 21 yaşında, eski bir hücumcudan sol beke evrilen ve turnuvanın sürprizlerinden birine imza atan Cabrini'ydi bu."

Facchetti'nin bir diğer alternatifi ise Aldo Maldera'ydı. Schnellinger'den sonra Milan'ın sol bekine yerleşen Maldera (Ukrayna Milli Takımı teknik ekibinde yer alan Andrea Maldera'nın amcası), rakip ceza sahasındaki gol koklama yeteneğiyle dikkat çekiyordu. 1977-1978 sezonunda sekiz gol atan Maldera, Cabrini'yi kesemedi ama performansına devam etti. 1978- 1979'da Milan şampiyon olduğunda dokuz golle takımın en skorer ikinci oyuncusu olmuş, Inter ve Fiorentina gibi kritik maçlarda sahneye çıkmıştı. Milan'ı şampiyonluğa taşıyan antrenör Nils Liedholm, sene sonunda Dino Viola'nın projesine katılmak için Roma'ya gidecek ve yeni bir rekabet ile yeni fikirlerin ortaya çıkmasını sağlayacaktı.

Antonio Cabrini

Antonio Cabrini

Trapattoni'nin Juventus'u ilk günden itibaren ligin en güçlüsüydü. 1980'lere de iki şampiyonlukla girdiler. Cabrini, Trap'ın kilit elemanlarındandı. "Aslında sol kanatta oynayan sahte bir sol bek" diyordu Trapattoni, 3 numarasını anlatırken. Gentile, Brio (Cuccureddu) ve Scirea ile temeli atan Trapattoni, Cabrini'nin savunma sorumluluğunu hafifletmek için de 'mediano' Bonini'yi görevlendirmişti. Cabrini bu rolü (orada da Orialli, Bonini rolündeydi), 1982 Dünya Kupası'nda da sürdürdü. İtalya'nın zaferinde başrollerdendi. Hızlı hücumda forveti takip eden oyuncu olarak Arjantin'e attığı gol ve Brezilya maçında Rossi'ye özgürlüğü kazandıran asisti, birkaç saniyelik 'Güzel' Antonio özetiydi. 'Stoper sağ bek' Gentile, stoper Collovati, libero Scirea ve 'sahte sol bek' Cabrini dörtlüsü, İtalyan Oyunu'nu zirveye taşımıştı. Conti, Zoff, Rossi, Tardelli ve Antognoni de denkleminin öteki parçalarıydı.

"Boniek, Platini, Rossi, Bettega gibi hücumcuların, Tardelli ve Cabrini gibi sahanın her bölgesine ayak basan iki futbolcunun ve Scirea gibi modern bir liberonun olduğu takıma 'Pek de ofansif değil' diyen pek de futboldan anlamıyordur" Trapattoni takımını böyle savunsa da artık Gioco all'Italiana da Katenaçyo gibi defansif bulunmaya başlamıştı. Bu görüşün ortaya çıkma sebeplerinin başında Juventus'un tahtını zorlayan ve 1982-1983 sezonunda mutlu sona ulaşan Liedholm'ün Roma'sı geliyordu. Trap, otobiyografisinde rakibinin hakkını veriyor; herkes savunmada adam markajı kullanırken Liedholm'ün tamamen alan savunması oynattığını ve topa sahip olmayı amaçlayarak sahada rakibi sarhoş eden örümcek ağları ördüklerini yazıyordu. "Eğer top bizde kalırsa gol atamazlar" sloganı ile yeni bir Roma inşa eden Liedholm'ün yenilikleri bunlarla da sınırlı değildi.

Paolo

"Brezilyalılar 1950'lerde fark yarattı. Bizde de öncü Facchetti'ydi. Sağ bek konusunda İtalyan işi bir uzmanlıktan söz edemeyiz ama sol beklerle ilgili tam tersi…" diyordu Paolo Maldini geçen yıl France Football'a verdiği röportajda "Sağ beklerden bu beklenmedi çünkü uzun zaman iki markajcı stoper, bir libero ve çıkan, akan bir sol bek ile oynadık. Giuseppe Bergomi gibi sağ bekler, markaj yapmakla sınırlandırılmıştı; akışkan oyuncular değillerdi çünkü onlardan bu istenmedi. Nils Liedholm, sağ beklere bunu empoze etmeye başladı. Roma'da Rocca ve Nela ile sonra da Milan'da Tasotti ile…"

Francesco Rocca, zaten sahanın birçok yerinde oynayabilen bir görev adamıydı. Fakat Liedholm'ün 'Hayata farklı taraftan bakması için' kendisini sağ bekte oynattığını söylediği Sebastiano Nela safkan bir hücumcu sol bekti. Rocca'nın futbol hayatını bitirecek sakatlıklar önüne çıktığında ise eski talebesine sarıldı. Roma, 1983'te şampiyon olduğunda sol bekinde Milan'ın 'golcüsü' Aldo Maldera, sağ bekinde ise sol ayaklı Nela vardı. Liedholm, tek stoper kullanmış ve orta saha oyuncusu Di Bartolomei'yi eski tip santrhaf rolünde sahaya sürmüştü. Trapattoni'nin takımını 'yaratıcılıktan uzak' diye eleştirmek acımasızlıktı ama insanların Liedholm'ün modelinin getirdiği yeniliğin seline kapılması da garipsenemezdi. Nitekim ikisi de kendi yollarında yeni ışıklar yakmıştı. Liedholm, takımını 1984 Şampiyon Kulüpler Kupası Finali'ne taşırken Trapattoni de UEFA Kupası ve Kupa Galipleri Kupası zaferlerinden sonra 1985'te Şampiyon Kulüpler Kupası'nı kazanacaktı. 'Sahte sol beki' de en az Platini ve Boniek'i kadar önemliydi.

Paolo Maldini

Paolo Maldini

1980'lerin ortasında Roma ve Juventus'un dağılmaya başlaması ile yeni takımlar ve yeni idealistler ülke futbolunda sazı eline aldı. Bunu ilk başaran, Verona ile ligin zirvesine çıkan Osvaldo Bagnoli'ydi. Direkt ve prese dayalı hızlı bir hücum futbolunun peşindeydi. Elbette iyi bir beki de vardı: Luciano Marangon. 1980'lerin büyüklere kafa tutan bir diğer takımı ise Napoli'ydi. Kahramanları Maradona'ydı ama 1987'de takıma katılan Giovanni Francini de silahlarından biriydi. Yakın dönemde takımın sırrını Subbuteo sahasında anlatan Ottavio Bianchi; liberosu Renica, stoperi Corradini ve defansif sağ beki Ferrara ile 'İtalyan üçlüsünü' oluşturuyor ve Francini'yi takımı dizer dizmez yarı saha çizgisine atıyordu. Carnevale'nin serseri koşularla boşalttığı o bölgede Francini'nin deparlarıyla Maradona ve Careca'yla aynı anda çıktığı hücumlar, sık görülen sahnelerden biriydi. Nela, Marangon, Francini… "Madem bu kadar iyilerdi de neden milli takımda görmedik?" diyorsanız cevabı basit: 1980'lerin ortasına kadar Cabrini'den formayı almak imkânsız gibiydi, sonra 3 numarayı taşıyacak bir simge daha çıktı: Paolo Maldini.

İlk kez Liedholm tarafından sağ bek olarak sahaya sürülen Paolo, kısa süre sonra hem Milan'ın hem de İtalya Milli Takımı'nın sol tarafını himayesi altına alacaktı. İdolü Cabrini'den çok Facchetti'yi andırıyordu; döneminin çok ötesinde bir fizik yapısı, atlet-sprint özelliği ve defansif pozisyon alma kabiliyetinin yanında tıpkı Facchetti gibi sağ ayaklı bir sol bekti. En büyük şanslarından biri de 1980'lerin başından itibaren İtalyan futbolunun idealistleriyle çalışmasıydı. Liedholm'le mesaisi uzun sürmedi ama ondan sonra göreve gelen Arrigo Sacchi ile genç yaşta futbol tarihine geçecekti. Topa sahip olmayı ve presi isteyen, sahadaki 11 oyuncunun ahenkli hareketini savunan Sacchi, İtalyan futbolunu temelden değiştirmemişti aslında. Hücumu düşünen Milan, harika bir defans dörtlüsü üzerine kurulmuştu: Tasotti, Baresi, Costacurta ve Maldini. "Arkada en az üç oyuncu olmasını isterdi" diyordu Maldini. "Bindirme yapmışsam sağ bek, merkez savunma ile üçlü bir hat oluşturmak zorundaydı. Artık ikisi de orta sahaya çıkıyor. Evrim devam ediyor, her şey çok hızlı değişiyor. Bekin her zaman hücum etmesi gereken bir savunma oyuncusu olduğunu düşündüm. Benim dönemim ile bugün ofansif özellikleri için tercih edilen beklerin kullanımı farklı. Benim dönemimde oyunun büyük bölümünde kendi sahanızdaydınız, topa sahip olma oranları bu kadar yüksek değildi. Seksen metreyi kontrol etmek zorundaydınız ve topa sahipken bunu yapmak daha kolaydır. Sacchi'li yıllarda belli bir oyun anlayışı üzerinde durduk ve bekler kendi özellikleri dahilinde oyuna katkıda bulunmak yerine sadece talimatları uygulamak zorundaydı. Bugün mental olarak o kadar katı olamayız. Biraz esneklik göstermeliyiz."

2006

Milan; Sacchi ve ondan sonra gelen Capello ile üç Avrupa şampiyonluğu elde etti, dahası bu savunma hattı ile kırılması güç rekorlara imza attı. 1990'larda Parma, Sampdoria, Juventus onlarla birlikte Avrupa'da kupaları zorlayan İtalyanlardı. Antonio Benarrivo, Amedeo Carboni -Valencia'nın önemli işler yaptığı dönemdeki bekiydi aynı zamanda- Gianluca Pessotto da hücumcu sol bekler bayrağını taşıyorlardı. Fakat Maldini sol bek oynadığı sürece onu kesmek kolay değildi. Paolo, İtalyan futbolunun birçok rekorunu eline geçirse de milli takım ile hiçbir kupa kazanamaması kariyerindeki tek eksikti. Son turnuvası Euro 2000'de İtalya beşli bir savunma hattı kurmuş ve sol tarafı savunmak Paolo'ya düşmüştü. Kupaya çok yaklaştılar ama son anda Paolo'ya yakışan veda gerçekleşmedi.

İtalya, onsuz gittiği ilk Dünya Kupası'nı kazandı ama ritüel bozulmamıştı. Turnuvaya yedek başlayan sol bek Fabio Grosso, turnuvanın kahramanlarından birine dönüşecekti. Avustralya maçında aldığı penaltı, Almanya'ya attığı nefis gol ve finaldeki son penaltı, kupanın unutulmaz anlarındandı. Sacchi ve Capello gibi dönemin İtalya'sına şekil veren bir başka antrenör Marcello Lippi, iki hücumcu bek Zambrotta ve Grosso ile kupaya uzanmıştı.

Leonardo Spinazzola

Leonardo Spinazzola

2006, 1980'lerden itibaren hem maddi hem de zihinsel yatırımlarla gelişen İtalyan futbolunun yavaş yavaş düşüşe geçtiği yıldı. 2007'de Şampiyonlar Ligi'ni Milan kazandığında favori, birkaç yıl sonra Inter kazandığında ise 'sürpriz' olarak nitelendiriliyordu. Bu suskunluk, 2012'de bozuldu. İtalya, Pirlo'nun liderliğinde oynadığı direkt oyun ile izleyenlere keyifli anlar yaşatmıştı. Cesare Prandelli'nin 3-5-2 ile başladığı turnuvada sağ bek Maggio ilk andan dikkat çekerken özellikle ilerleyen aşamalarda 4-1-2-1-2'ye geçtiğinde takıma monte ettiği sol bek Federico Balzaretti, kulüp kariyerinde büyük yerlerde tutunamasa da özlenen İtalyan sol bek katkısını vermişti. Öyle ki Prandelli'nin finalde yaptığı hataların başında belki de oyuna onunla başlamamak vardı…

İtalya, bu yaz ilk maçına çıktığı andan itibaren Leonardo Spinazzola'nın yaptıkları Serie A izleyen kimseyi şaşırtmadı. Takımın hücum planındaki önemi, yetenekleri ve ters ayaklı bir sol bek olarak oyuna kattıklarıyla turnuvanın oyuncularından biriydi. Özellikle de Criscito ve De Sciglio'lu yıllardan sonra ilaç gibi geldi. Fakat ne Spina'nın yaptıkları ne de İtalya'nın değişken dörtlü savunma kurgusu ilk kez uygulanan futbol deneyleriydi. İtalya'da 2006 sonrasında yaşanan kaos, bir kez daha eskinin yenilenmesi fikrini doğurmuş, yeni fikirler, yeni futbol düşünceleri, buna uygun takımlar ortaya çıkmıştı. Roberto Mancini de İtalyan kültürünü bozmadan -İspanya maçı ya da Chiesa çıktıktan sonra İngiltere maçı veya Belçika'ya atılan iki ani hücum golü- yenilikleri sahaya yansıtmaya çalışmıştı. Spinazzola da günümüze ait ama bir alışkanlığın devamı niteliğini taşıyan parçalardan biriydi. İtalyanların büyük iş yapan takımlarının birçoğu gibi Mancini'nin ekibinde de hücumcu bir sol bek, iyi bir savunma hattı, iyi bir oyun kurucu ve tahmin edilmesi zor bir kanat oyuncusu vardı. Oynanan futbol, roller ya da uygulamalar değişse de denklem çok da bozulmamıştı.

Socrates Dergi