Ekselansları

9 dk

Roger Federer, anlatmak ve tasvir etmek gerektiğinde sıfatların kâfi gelmediği bir spor efsanesi. Vedasını, onu yıllardır izleyen ve biyografisini kaleme alan The New York Times yazarı Christopher Clarey ile konuştuk.

Roger Federer hakkında en çok neyi veya neleri özleyeceğiz? Herkesin farklı farklı sayısız cevabı olabilir. Sempatisi az olanların bile mutlaka söyleyeceği bir şey vardır. Laver Kupası'ndaki vedasından sonra gözyaşlarını tutamayan en büyük rakibi Rafael Nadal'ın herkesi duygulandıran maçın sonunda verdiği yanıt şöyleydi: "Onunla birlikte benim de bir parçam gitti." Federer'in kariyer vedasının ardından başka cevapları aramak adına onu altı kıtada takip edip yirmi yılda yirmiden fazla röportaj yapmış ve sonunda ekselansları hakkında The Master: The Long Run and Beautiful Game of Roger Federer adlı bir biyografi yazmış The New York Times yazarı Christopher Clarey'nin San Diego'daki evinin kapısını çaldık. Elbette Zoom yardımıyla.

Roger Federer'le birçok kez söyleşi yaptınız. Genel davranışı ve iletişim tarzı nasıldı?

Bu işi 35 yıldır profesyonel olarak yapıyorum. The New York Times'tan önce de 1980'li yılların ilk günlerinden beri birçok tenisçiyle iletişim halindeyim. Roger hepsinden farklıydı diyebilirim. Büyük bir şampiyon ve epey uzun bir süre 1 numarada kalan bir sporcu olmasına rağmen erişmesi, iletişim kurması ve röportaj yapması epey kolay biri olduğunu söylemeliyim. Hiçbir zaman acelesi olduğunu size hissettirmez. Özel bir uçaktan tutun da Paris'teki Hotel Crillon'a ya da Alplerde bir restorana kadar farklı yerlerde onunla görüştüm ve o hep aynı ilgiye, aynı meraka sahipti. Onunla röportaj yaparken o an başka bir yerde olmak isteyebileceğini düşünmezsiniz. Spot ışıklarının bu kadar üstünde kaldığı bir sporcu için bu çok nadir bir şeydir.

Bence onunla ilgili bir şey çok önemli, o da insanları seviyor olması. Çok dışa dönük biri. Karşısındaki insanın kim olduğundan veya ne iş yaptığından bağımsız olarak onunla iletişime geçer. Belki yıllar içinde nasıl davranacağını da öğrenmiş olabilir. Eğer harika bir şampiyonsanız medya sizi kuşatır ve basın toplantılarında sorular en çok size gelir. Kariyerinin erken bir döneminde böyle davranmaya karar verdi. Belki de bu konuda birinin tavsiyesini almıştır. Bu sayede herhangi bir şey karşısında hazır hale geldi. Mesela röportaj yaparken telefonuna bakmaz veya diğer dikkat dağıtıcı şeylerle ilgilenmez. İçinde bulunduğunuz iletişime enerjisini verir ve sizinle ilgilendiğini size hissettirir. Bu kadar popüler olmasının ana sebeplerinden biri de bu. İşinin her aşamasına ve o işi yaparken karşısına çıkan herkese saygı gösterir.

"1980'lerden beri birçok tenisçiyle iletişim halindeyim. Roger hepsinden farklıydı diyebilirim."

"1980'lerden beri birçok tenisçiyle iletişim halindeyim. Roger hepsinden farklıydı diyebilirim."

Zaman içinde birçok istatistikte Novak Djokovic ve Rafael Nadal'ın gerisinde kaldı ama insanlar, -asla bitmeyecek- 'tarihin en iyisi' tartışmasında onun hâlâ en önde olduğunu düşünüyor. Büyüklük algımızı neler etkiler? Ne tanımlar bir sporcunun büyüklüğünü?

Bu harika bir soru. Aslında tüm röportajı bu soru üzerinden bile oluşturabiliriz. Senelerdir bu işi yapan biri olarak bu tarz tartışmaları yapmanın çok zor olduğuna inanıyorum. 1968'den yani açık dönemden önceki amatör çağ ile bugünün profesyonel çağını karşılaştırmak çok zor. 1980'ler ile bugünü karşılaştırmak bile zor. Oyun stilleri ve turnuvalar değişime uğradılar. Avustralya Açık ve Roland Garros da gayet sevilen turnuvalar haline geldiler. Açık dönemin öncesinde farklı nedenler sebebiyle oralarda oynamayı istemeyen harika oyuncular vardı. Jimmy Connors gibi biri 1974'te üç Grand Slam'i kazanmasına rağmen Roland Garros'a gitmemişti. 1990'larda Pete Sampras ile Andre Agassi'nin çağı başlamıştı ama Agassi'nin birkaç kez Avustralya'ya gitmediği olmuştu. O yüzden 'GOAT' tartışmasını 'GOET' (Greatest of Era Time: Çağının En İyisi) olarak değerlendirmenin daha adil olacağı kanaatindeyim.

Eğer İngilizcede 'greatest' kalıbını kullanıyorsanız bu durum, yoruma açık bir alan haline gelir. 'Best' kalıbını kullanıyor olsaydık Roger'ın bu tartışmada galip gelen taraf olabileceğini düşünmüyorum. Rafa'nın veya Novak'ın daha iyi istatistiklere sahip olduğu çok açık. Daha fazla Grand Slam'e sahipler. Hatta hepsini en az iki kez kazandılar. Federer'in Fransa Açık'ta yalnızca bir şampiyonluğu var. Söz buradan açıldığında onlardan geride ama greatest kalıbını kullanacaksak daha birçok şey tartışmaya dahil olabilir. Federer'de diğerlerinin sahip olmadığı bir sosyal beceri seti var. İlham olmak, kamuoyunu çekmek, tenisin zirve imgesini temsil etmek… Bu açılardan Nadal ve Djokovic'in önünde.

Novak Djokovic, Rafael Nadal ve Roger Federer

Novak Djokovic, Rafael Nadal ve Roger Federer

Geçtiğimiz günlerde bir yazınızda "Federer yaptıklarını, doğaçlama yeteneğinin ve özenle tasarladığı bir yapının eşsiz karışımıyla yaptı" demiştiniz. Bu da bu tartışmayla alakalı diyebilir miyiz?

Yıllardır Federer'i takip etmek bizim gibiler için olağanüstü bir şeydi. Onun hakkındaki dikkat çekici konu, onun bir dansçıyla karşılaştırılabilecek gibi hareket ediyor oluşu. Tenis izleyen, sporu takip eden birçok performans sanatçısı var. Onlar da bu şekilde düşünüyor. Neticede dans bir koreografi. Tenis de öyle. Vuruşu nasıl bir hareket akışıyla yaptığınız burada belirleyici rol oynar. Roger da her defasında bir sihirbaz gibi sizi şaşırtabiliyor. Büyülüyor. Roger'ın akıcı fiziksel zarafeti ve oyunu da burada ona katkı sağlıyor. Zarafeti ve oyununu izlerken hissettirdikleriyle farklılaşıyor. Daha sonrasında ise kendi vücudu üzerinde inşa ettikleri geliyor.

Esasında o, bir karışım. Bunu es geçemeyiz. Dışa dönük, aile içinde daima başkalarıyla ilgilenen, çok güçlü bir kişiliğe sahip Güney Afrikalı bir annenin ve sıkı disiplinli İsviçreli bir babanın oğlu. Babası, bir Güney Afrika seyahatinden sonra annesi Lynette (Federer) ile tanışıyor. Yetişirken İsviçre eğitimine daha yakın olduğu için yıldan yıla ne yaptığını çok iyi bilen biri haline geldi. Hatta gün gün ne yaptığını, neler yapacağını çok iyi bilen biri. Bu çok iyi bir organizasyon ve çevrenizdeki insanlara sadık kalmanızı gerektirir. Bu karışım sayesinde hayatında karşısına çıkacak spontane olaylar karşısında bile planlı programlı kaldı. Tüm bu inşa sürecine hâkim değilim ama ne zaman baksak her şeye hazır gibi duruyor. İlgi çekici bir harman.

Bunlara ek olarak müthiş bir oyun öngörüsü de var.

The Master: The Long Run and Beautiful Game of Roger Federer kitabını hazırlarken onun hakkında öğrendiğim en ilgi çekici şeylerden biri bu olmuştu. Kitabı hazırlarken biyomekanik uzmanlarıyla konuşma fırsatım olmuştu ama en doğrusunu Federer'den önce İsviçre'nin en iyi tenisçisi olan Marc Rosset söylüyor: "Kortta verdiği reaksiyonların hızı istisnai bir seviyede. İşlemci hızı diyebiliriz buna. El-göz koordinasyonu efsanevi boyutta. Lionel Messi veya Michael Jordan ile aynı seviyede. Herhangi bir vuruş yapacakken diğerlerinden çok daha fazla zamanı varmış gibi gözüküyor. Bu da ona puanı bitirme şansı tanıyor."

Kitabınızda, Davis Cup'taki bir İsviçre-ABD eşleşmesinde Federer'i izlediğinizden bahsediyorsunuz. Genç Federer'de sizi en çok etkileyen ne olmuştu?

Bu kesinlikle ilgi çekici. Aslında ben maçlardan önce oyuncular hakkında fikirleri olan, oyuncuları dikkatlice takip eden biri değilim. Daha çok bir tenis analistiyim. Bu sebeple maç devam ederken veya maçtan sonra yazarım ve konuşurum ama nadiren de olsa farklı bir hissiyata kapılıyor insan. 2001'de Davis Cup'ın hâlâ önemini koruduğu günlerde ABD, Basel'de İsviçre'yle karşılaşıyordu. Roger denilen oyuncunun iyi olduğunu biliyordum. Yetenekli bir oyuncu olduğunu biliyorduk ama birçok yetenekli oyuncu vardı o dönem.

Memleketi Basel'de bir kapalı kort turnuvasındaydık ve ABD takımında Todd Martin, Jan-Michael Gambill ve genç Andy Roddick gibi isimler vardı. Federer, âdeta idareyi ele aldı. Seriye hükmedip İsviçre'yi zafere taşıdı. Basın tribününden izlediğimi ve kort içindeki hareketini takip ettiğimi hatırlıyorum. Orada "Bir de çimde görmeliyim. Bu hareket kabiliyetini bir daha görmeliyim" demiştim. Kortun her noktasında hatta fileye gelirken bile o kadar rahat gözüküyordu ki… Çok hızlı, atik ve akrobatikti. "Bu çocuk birden fazla kez Wimbledon kazanabilir ve yeni dünya 1 numarası olabilir" demiştim. Erkenden böyle bir his oluşmuştu. Genelde bu hislerde yanılırsınız ama bu kez yanılmamıştım.

Bu, Twitter'dan öncesi tabii. Haliyle bir kanıtım yok ama dürüst olmak gerekirse yakınımdaki insanlara bu fikrimden bahsetmiştim. (Gülüyor.) Çok fazla tenis maçı izlerseniz oyuncuların ne durumda olduğunu anlarsınız. O gün bu çocuk, farklı yöne gideceğini hissettirmişti. Bir oyuncunun bu oyununu ne kadar süreyle sürdürebileceğini bilemeyiz ama sürdürmek için gerekli olan her şey onda vardı.

Kitabınızda "O büyük bir kazanan ama aynı zamanda büyük de bir kaybeden. Roger'ın sahip olduğu çok kritik bir yetenek var. Kötü yenilgilerle başa çıkabiliyor ama diğerlerinden farklı olarak, 2019 Wimbledon'dan sonra bir telafi fırsatı olmadı" yazıyor. 2019 Wimbledon Finali diğerlerinden daha ağırdı sanki.

Geçenlerde Federer'in antrenörü Ivan Ljubicic'le o final hakkında konuşuyorduk. Bu konudan bahsetmek istediğinizde herkes sizinle konuşuyor zira bu, acı bir deneyimdi. Laver Kupası'nda da ona birçok kez bu konu hakkında sorular soruldu ama aslında orada olağandışı bir durum vardı çünkü Federer'in o gün orada olması bile sıradışı bir şeydi. 38 yaşında Wimbledon finaline çıkmış biri…

Yarı finalde harika bir oyunla Nadal'ı mağlup etmişti. Finalde Djokovic'e karşı da çok iyi bir maç çıkardı. Kariyerinin en büyük başarısından sadece iki maç puanı kadar uzaktaydı. İlk maç puanında servisini kullandığında fileye temas etmişti ama Novak yanlış tarafa doğru ilerliyordu. Aslında 'ace' olabilirdi. İkinci maç puanında ise fileye geldi. Bu, doğru olan yaklaşımdı. Harika değildi belki ama Novak gözü pek bir vuruşla karşılık verdi. Hakkını vermek lazım. Tribündeki insanlardan bir şeylerin değiştiğini görebilirdiniz. Sahip olduğu mükemmellik, yaralanmaya müsait hale getirdi onu ve tam anlamıyla başarılı olamadı.

2020'de Avustralya Açık'ta yarı finale çıksa da orada da tam olarak rahat hareket imkânı bulamadı. Novak da onu kolayca mağlup etti. 2019 Wimbledon, onun son büyük şansıymış. Üzerinden bunca yıl geçti, hâlâ o kadar yakın olması bile çılgıncaymış gibi hissediyorum. Çok yakındı…

"Federer'in o gün orada olması bile sıradışı bir şeydi. 38 yaşında Wimbledon finaline çıkmış biri…"

"Federer'in o gün orada olması bile sıradışı bir şeydi. 38 yaşında Wimbledon finaline çıkmış biri…"

'Kazananlar' ve 'kaybedenler' konusuna gelecek olursak aslında insanların Roger'ı neden bu kadar çok sevdikleri konusu orada saklı. İnsanlar, onu birçok kez yaralanmaya müsait ve zayıf bir durumdayken gördüler. Elbette tenis tarihinin hatta spor tarihinin en büyük şampiyonlarından birinin oynadığı harika maçları ve aldığı galibiyetleri de izlediler. Yönetmesi gereken ağır yenilgiler de aldı. İnsanlar onu 'insan' saymazken duyguları gördüler. Zayıflık yaşadığında duygularını veya gözyaşlarını hep dışavurdu. Buna imtina ile yaklaşmadı ya da araya pek maske koymadı.

Federer-Nadal rekabetinin spor tarihindeki unutulmaz rekabetleri düşündüğümüzde nerede konumlanması gerekir? Karşılaştıkları ilk maç bir çiftler mücadelesiydi ve birbirlerine karşı oynamışlardı. Son maçları da bir çiftler maçı oldu…

Evet, evet. Bak, bunu yazmıştım. Bu, harika bir şey. (Gülüyor.) Aslında kimsenin kalkıp da veda maçı için bir çiftler maçı oynamak isteyeceğini düşünmüyorum. Birçok kişi, onu açık bir kortta, tekler oynarken görmek isterdi ama onlar için esasında bu uyumlu bir son oldu. 2004 Indian Wells Turnuvası'nda birbirlerine karşı oynadıkları çiftler maçıyla başlamışlardı bu eşleşmeye ve şimdi buradalar. 18 yıl sonra kortta arkadaş olarak beraber oynadılar.

Geçmişte Borg-McEnroe, Becker-Edberg, Agassi-Sampras gibi çok iyi rekabetler vardı ama Federer ile Nadal arasındaki dinamizm, zıt kutuplardaki oyun stilleri, diğer zıtlıklar derken neredeyse bir dönemi tanımlamaları çok önemli. 2000'li yılların başından beri yıllardır sahnedeler. Defalarca büyük turnuvaların finallerinde karşı karşıya geldiler ve âdeta sanat eserleri sundular. Bu çağın tonunu onlar belirlediler. Nadal Federer'e, Djokovic de onlara ulaşmak için çalıştı. Andy Murray, onlarla aynı seviyede kalabilmek için, Federer de tekrar onlarla mücadele edebilmek için çok uğraştı.

Rod Laver ile Ken Rosewall, açık dönem öncesinde de profesyonel dönemde de defalarca karşı karşıya geldiler. Keza Chris Evert ile Martina Navratilova 80-90 kez birbirleriyle oynadılar. Federer ile Nadal, 40 kez karşılaştılar ama daha önemlisi insanlara dokundular. Hatta Rafa, bir keresinde "Bu rekabet, bizim bireysel varlığımızdan ve değerimizden daha büyük. Bu hem bizim için hem de oyun için iyi bir şey" demişti. Bundan 10 yıl sonra Cristiano Ronaldo ile Lionel Messi buluşup birer bira içer mi? Muhtemelen hayır. Ama Nadal ve Federer artık içerler. Bu mesele, daha çok iki büyük sporcu arasındaki bir rekabetin kutlamasıyla ilgili. Bu çok özel bir şey. Bunu söylerken çok rahatım: 21. yüzyılda belirleyici spor dinamiklerinden biri haline geldiler.

Birbirlerine karşı duydukları saygı...

Çok büyük kesinlikle. Böyle bir rekabet içinde zor rastlanır cinsten. Bilirsiniz, bazen bu söylemler ve eylemler sahtedir ama Federer ile Nadal, birbirleriyle pek çok kez karşılaştılar. Baskı altındayken birbirleriyle iletişime geçtiler. Bu karşılıklı saygıyı hissedebiliyorsunuz. Hatta artık arkadaşlık sevgisine de dönüşmüş durumda. Birbirlerinin birer parçası haline geldiler. Federer'e biçilecek en iyi kariyer sonu nasıl olurdu? Nadal ile oynamak kesinlikle.

Bir veda turu yapmadan veya büyük bir turnuvaya katılmadan veda etmesi sürpriz gibi geliyor mu size de?

Biraz olsun, evet. Bu senenin ilk aylarında Laver Kupası'nda oynayacağını ve daha sonrasında Basel'deki turnuvaya katılacağını söylemişti. Esasında ben de memleketindeki turnuvada oynamasını bekliyordum. Planı buydu. O kadar çalışmanın ve rehabilitasyonun ardından daha iyi ve güçlü hissedecekti… 2023'te de birçok turnuvaya katılmasını bekliyordum. Federer bu konuda iyimserdi ama dizleri artık 41 yaşındaki bir adama cevap vermemiş gibi gözüküyor. Böyle bir şeyden hiç bahsetmedi ama uzman doktorların yorumlarından anladığım kadarıyla uzun bir tedavi sürecini gerektirecek bir senaryo bu. Yaş aldıkça bu tarz rahatsızlıklardan dönmeniz uzun sürüyor. Genç olduğunuzda bu işler çok daha kolay ama yaşınız varsa oradan geri dönmenizin hiçbir garantisi yok. Sanırım Federer bu bahsi kaybetti ama umarım gelecekte gösteri maçlarında oynayabilecek duruma gelir.

Sizce böyle bir kariyere veda ettikten sonra daha sıradan bir yaşama geçmeyi nasıl karşılayacaktır? Hem daha öncesinde hem de yakın dönemde bu tarz büyük isimlerden epey geri dönüşler gördük.

Federer, 41 yaşında dönmeye karar verirse gerçekten şok geçiririm. Tom Brady döndü ama Federer'den çok daha sağlıklı durumda. Bana kalırsa Federer için artık her şey bitti. Zaten Carlos Alcaraz gibi oyunculara baktıkça oyunun ve oyuncuların ne kadar hızlandığını görebiliyorsunuz.

Eşi ve dört çocuğuyla geçirecek bolca vakti olacaktır. Televizyonda yorumculuk yapmakla ilgilenebileceğini söylediğinde epey güldüm. Buna gülmek zorundaydım. Bu konuda söylediği en önemli şey "(Björn) Borg gibi olmak istemiyorum. 25 yaşından beri kimse Borg'u doğru düzgün görmüyor. O adam olmayacağım." cümlesiydi. Laver Kupası gibi bir organizasyon var ve Federer, oranın büyük bir parçası. Belki orada kaptanlık yapar. Rod Laver'la beraber oranın yüzü olabilir. Yıllar önce Güney Afrikalı ve İsviçreli çocukların eğitimini desteklemek amacıyla kurdukları dernekle beraber birçok şey yapabilir. Derneğin etki alanını genişletmek ve bağış toplayabilmek için gösteri turnuvalarında yer alabilir. Çok uzun süreli sponsorluklara ve yatırımlara sahip.

Sol üstte Lynette Federer, eşi Mirka Federer ve ön sırada çocukları...

Sol üstte Lynette Federer, eşi Mirka Federer ve ön sırada çocukları...

Boş vakitlerini doldurmakla alakalı hiçbir problemi yok aslında. Bir keresinde bana tenisi bıraktığında yapmayı en çok istediği şeyin kayak olduğunu söylemişti. Dizleri ona izin verecek mi, bilmiyorum ama İsviçre dağlarında sıkça yer alacaktır. Bence tenisin içinde kalmayı da bir şekilde isteyecek. Uzaklaşmayacak pek. Bu bence tenis için de gerekli bir karar. Onun tenisin içinde ya da yakınında olması iyi olacaktır. Herkesi daha iyi hissettirecektir.

Son maçta, tüm dünyada büyük bir duygu seli yaşandı. Siz neler hissettiniz?

Mağlup olarak veda etti. 2019 Wimbledon'daki gibi olmasa da en nihayetinde bir yenilgi bu. Ağlayarak da veda etti. Kariyerinde büyük çıkışlar, ama düşüşler de gördü. Bunları sembolize edercesine bir duygu yoğunluğu yaşandı. Bu finalden hatırlayacağım en mühim şey, ailesine ve takım arkadaşlarına ne kadar bağlı biri olduğu olacak. Nadal'a bakın, ne kadar insancıl bir biçimde tepki verdiğini gördük. Sizin kültürünüzde nasıldır bilmiyorum ama buralarda dünyanın zirvesine çıkmış iki erkeğin el ele tutuşması veya beraber gözyaşı dökmesi; çok sık göreceğimiz ve herkesin benimseyeceği bir emeklilik karesi değildir. Bundan 15-20 yıl önce bunu görmezdik belki. Zaman değişti, rol modelleri değişti… İnsanlar zamanla bu duyguların dışavurumunu sevdiler. Bu bir değişim ve bana kalırsa Federer, başından beri bunu sembolize ediyordu.

Roger Federer'in en çok neyini özleyeceksiniz?

Tenisi çok seven biri olarak Roger'ı tenis oynarken izlemek, korttaki önsezisi, beklenmedik şeylere imza atışı ve oyununun saf güzelliği sayesinde eşsiz bir deneyimdi. Onun döneminde erkekler tenisi, rekabetlerle doldu ve Roger, bunların devasa bir parçasıydı. Nadal ile Federer'i 41'inci kez karşılıklı oynarken görmeyi isteyecek miyim, bilmiyorum ama bu rekabete bağlılığım ve bağımlılığım olduğunu hissediyorum.

Bir gazeteci olarak ise bizlerle olan iletişim kurma becerisini özleyeceğim. Önümüzdeki yıllarda böylesine bir erişimimiz olacağını sanmıyorum. Dünya değişiyor ve The New York Times kartvizitim sayesinde Federer gibi oyuncularla iletişim kurabildiğim için kendimi ayrıcalıklı hissediyorum. Onun gibisi bir daha zor gelir.

Socrates Dergi