
Rol Modeli
10 dk
Şampiyonlar Ligi'nde Sergio Ramos'un darbesiyle sakatlanan Mohamed Salah, hayatının en önemli organizasyonu öncesinde sıkıntıda. Ancak bu, bir gerçeği değiştirmiyor: Geride bıraktığımız, Salah’ın sezonuydu. Bizler izleyici, kalan tüm futbolcular figüran...
I
Mohamed Salah, bu sezon tüm kulvarlarda 44 gol attı. Mohamed Salah, 32 golle Premier Lig’in gol rekorunu kırdı. Mohamed Salah, yılın oyuncusu seçildi; Premier Lig’de, Afrika’da, futbol yazarları tarafından, meslektaşları tarafından, takım arkadaşları tarafından. Mohamed Salah, Liverpool’u 13 yıl aradan sonra Şampiyonlar Ligi finaline taşıdı. Mohamed Salah, Mısır’ı 28 yıl aradan sonra Dünya Kupası’na götürdü. Mısır’da yapılan başkanlık seçimlerinde Mohamed Salah’a bir buçuk milyon oy çıktı. Mohamed Salah, doğduğu köye arıtma tesisi yaptırarak temiz su götürdü. Mohamed Salah’a Mekke’de arazi hediye edildi. Mohamed Salah, Mısır hükümetinin uyuşturucu karşıtı kampanyasına katıldıktan sonra talep dört kat arttı. Mohamed Salah, Mısır’da yüzlerce aileye maddi yardımda bulunuyor, camiler, futbol sahaları yaptırıyor... 2017-18, Mohamed Salah’ın sezonuydu; bizler izleyici, kalan tüm futbolcular figüran.
25 yaşındaki Mısırlı da bu sezona başlarken böylesini tahmin etmiyordu muhtemelen. Büyük bir tarihi, görkemli bir taraftar desteği olan bir takıma geldiğini, tutkulu bir antrenörle çalışacağını ve muhteşem süratinin onun oyun felsefesine uyacağını tahmin ediyordu belki. Ama gerçekleşen, çok daha fazlası oldu. Salah’ın bir futbolcudan çok daha fazlası, bir rol modeli, bir sembole dönüştüğü bir futbol sezonu izledik.
Daha önce benzer muhteşem sezonlar görmüştük; dokunulmaz zannettiğimiz Lionel Messi-Cristiano Ronaldo ikilisinin -arasına girmeye değilse bile- yanına yaklaşma potansiyeli gösterenler de... Neymar, Eden Hazard, Harry Kane, Paul Pogba ve belki başkaları; zaman içinde çok gol attıkları, çok pahalı transfer yaptıkları, ödüller kazandıkları sezonlar yaşadılar. Ama hiçbiri, Salah kadar hızlı bir çıkış yapmamıştı. Salah’ı farklı yapan da biraz bu; birdenbire, tahmin edilmez şekilde çıkıp gelişi, bir imaj çalışması sonucunda değil, organik olarak posterlere, şarkılara konu olması. Ama şüphesiz en önemli farkı, dini kimliği.
II
Bu sezonun ortasında Liverpool taraftarları, Dodgy’nin 1996 tarihli Good Enough şarkısını Salah’a uyarladılar: “Senin için yeteri kadar iyiyse benim için de yeteri kadar iyi. Eğer birkaç gol daha atarsa ben de Müslüman olacağım.”
İşte işin renginin değişmeye başladığı kısım burası. Irkçılığın tırmandığı, popülist politikacıların yabancı düşmanlığını körüklediği ve ‘ötekine’ duyulan korku ve nefretin tavan yaptığı zamanlarda bir tane adam çıkıp tek başına tüm önyargıları yıkıyor. Göçmenlere ve yabancılara artan tepkiler sonucunda 2016’da Brexit’i yaşayan, 2017’de Londra ve Manchester’da IŞİD’in korkunç saldırılarına maruz kalan bir ülkede bu tezahüratlar gerçekten çok değerli. Jürgen Klopp da aynı fikirde: “Bu zamanlarda tam da ihtiyacımız olan şey bu. Sevgi dolu, neşe dolu, arkadaşlık dolu bu harika adamı görmek; özellikle bu gezegende olup biteni anlamakta güçlük çektiğimiz zamanlarda.”
Salah’ın sırrı, tüm bunları bir simge olmak için yapmıyor oluşu. Basın danışmanlarının yazdığı basmakalıp cümleler çıkmıyor ağzından, hareketleri de yapmacık değil. Golünü atıyor, önce sevincini yapıyor, sonra da secdeye varıyor. Liverpool podcast’i The Anfield Wrap’i hazırlayan Neil Atkinson, New York Times’a o secdeyi “Stadyum bir anda sessizleşiyor, onun bu tefekkür anını yaşamasına izin veriyorlar. Sonra ayağa kalkınca taraftarlar yeniden kutlamaya başlıyor” diye anlatıyor. Bu, Salah için her gol sonrası yaptığı bir ritüel sadece. Bir mesaj değil. Ama kendiliğinden olduğu için değerli. Galiba onu bir senede bu kadar fenomen hâline getiren de bu; hareketlerine, gülümsemesine yansıyan samimiyeti. Her konuda kutuplaşan bir dünyada kendisi olarak saygıyı hak edişi bundan.

Salah, kutuplarda olmama fikrine Mısır’dan da aşinaydı. Ülkesinin iki dev takımı Al-Ahly ve Zamalek’te hiç oynamadı. Bu sayede, o ateşli rekabetin bir aktörü olmadı; herkes tarafından koşulsuz sevildi ve bir çeşit dokunulmazlık kazandı. Mısır’dan çıkışı ise aslında bir trajedi sonucunda olmuştu. Şubat 2012’de Port Said Stadyumu’ndaki maçta çıkan olaylarda 70’ten fazla taraftar hayatını kaybetmiş ve lig tatil edilmişti. Burada oynayamayan olimpik milli takım oyuncuları için Avrupa takımlarıyla hazırlık maçları ayarlanmıştı. O maçlardan birisi Basel’e karşıydı. Salah o gün İsviçre kulübünün dikkatini çekti ve yazın Basel’e transfer oldu.
III
Robbie Fowler, otobiyografisine doğup büyüdüğü yeri anlattığı “Toxteth” bölümüyle başlar. Liverpool taraftarı ona “Tanrı” demeye başlamadan önce medyanın ona yakıştırdığı lakap ‘Toxteth Terror’dır. Kelime seçimi boşuna değildir, zira Liverpool şehir merkezinin hemen güneyindeki bu bölge aslında 1981 yılındaki çatışmalarla hatırlanmaktadır İngiltere’de. Polisin siyahlara karşı baskıları sonucunda patlak veren olaylar dokuz gün sürmüş, bu sırada yüzlerce polis yaralanmış, yüzlerce kişi tutuklanmış, onlarca bina harap olmuştur. Fowler, hayatı boyunca kendisine “Toxteth’ten çıkan çocuk” olarak bakıldığını hisseder, “çünkü televizyondaki çatışmalarda Beyrut’taki gibi yıkık binaları görmüşlerdir.” Altı yaşındaki bir çocuk olarak aklı ermese de o televizyonda gösterilen şeyler evlerinin hemen dışında yaşanıyordur. Robbie sabahları okula giderken hâlâ havadaki yanık kokusunu duyuyor, ters çevrilmiş arabaların ve virane olmuş evlerin yanından geçiyordu. “Olanları hâlâ hatırlıyorum ama o zaman bunun sıradışı bir şey olduğunun farkında değildim.”
Bir başka Liverpool efsanesi Steven Gerrard’ın da geçmişinde bir trajedi yatar. 96 kişinin öldüğü Hillsborough faciasında hayatını kaybeden en genç kişi, 10 yaşındaki Jon-Paul Gilhooley, Steven’ın kuzenidir. Anfield Road’da tünelden sahaya her çıkışında taraftarları gördüğünde “O da burada olabilirdi” der içinden.
Hillsborough faciası sonrası The Sun, ölenleri suçlayan, hayatta kalanları da yağmacılıkla itham eden bir yazı yayınlar. Hatta ölenlerin suçlu olmadıklarının kanıtlanması bile 25 yıl sürer. Sözün özü, dünyanın bu taraflarına normal gelen ama Batı Avrupa için hâlâ şaşırtıcı olan trajediler, çatışmalar, düşmanca yaklaşımlar, otoriteyle mücadele ve ülkenin geri kalanı tarafından dışlanmalar, Liverpool için gerçektir. Bu yüzden Mısırlı Salah’ın başka bir takımda değil de tam da Liverpool’da bu çıkışı yaşaması anlamlı geliyor. Sanki bugüne kadar potansiyelinin tamamını kullanabilmek için doğru yere gelmesi gerekmiş gibi... Tabii şehir ve kulüp kültürü dışında Jürgen Klopp gibi bir figürün liderliği de mutlaka bunda etkili: “Her maçtan önce Salah, Sadio (Mane) ve Emre Can abdest alıyorlar. Bu yüzden soyunma odasına birkaç dakika daha erken giriyoruz.”
IV
Hamdy Nouh, Salah’ın Al-Mokawloon altyapısındaki hocası ve “ikinci babam” dediği kişi. Salah’ı sol bekten 10 numaraya kaydıran, ona futbolu öğreten adam. The Sunday Times’tan Jonathan Norcroft’a konuşurken Salah’ın bu haline gelmesinde ne kadar rolü olduğunu anlıyorsunuz: “Mohamed’e topla fazla koşmamasını söyledim. Hızlanman ve taktiksel anlayışın çok iyi. Sen kaleye topsuz gidebilirsin.” Salah’ın sağ ayağını geliştirmek için ona uzun çalışmalar yaptırmış. Şimdi de mesajlar atıp kafa vuruşlarını geliştirmesini söylüyormuş: “Sen orta yapan değil, ortayı bekleyen oyuncu olmalısın. Yeteneğin ve hızın var; oraya ilk yetişen olacaksın. Boyun önemli değil. Futbol zamanlamadır.”

Nouh’un sözleri, Klopp’un felsefesiyle örtüşüyor. Jürgen Klopp, açık alanları kullanmayı bilen bir sağ açık oyuncusunun içinden Avrupa’nın en verimli golcülerinden birisini çıkarttı. Belki 10 ay önce 37 milyonluk transfer fiyatının altında ezilebileceği konuşulurken, şimdi Liverpool’un kapısını çalacak kulübün bu paranın yedi-sekiz katını gözden çıkarmak zorunda olduğu konuşuluyor. Nouh ise Real Madrid fikrine karşı; Salah’ın Liverpool’da kalmasını istiyor. “Liverpool, onun için bir şans. Görüyorum ki Jürgen Klopp onun üçüncü babası.”
V
Salah, sadece 10 ay içinde iyi bir futbolcudan, bir ikona, bir rol modeline dönüştü. Ama Messi ve Ronaldo’nun 10 yıllık Ballon d’Or ambargosunu bitirmek istiyorsa Dünya Kupası’nda da iyi olmalı. Günümüzde Şampiyonlar Ligi, yerel şampiyonaları ve milli takım futbolunu gölgede bırakıyorsa da Pele’nin, Maradona’nın, Cruyff’un ve Zidane’ın büyüklükten efsaneliğe geçtiği sahne olarak Dünya Kupası’nın yeri hâlâ ayrı. Afrika'nın geleneksel büyüklerinden birisi olmasına karşın Dünya Kupası’nda nedense pek varlık gösterememiş Mısır’ın ona ihtiyacı büyük. Teknik direktör Hector Cuper, Salah’ın şu anda dünyanın en iyilerinden olduğunu, takımın da ona gereken güvenliği sağlayacağını söylüyor. Mısır; Ahmed Hegazy, Mohamed Elneny, Ramadan Sobhi, Trezeguet gibi Avrupa tecrübesine sahip oyuncularla Abdullah Said, Ahmed Fathi, Tarek Hamed gibi ülkenin büyüklerinde oynayanların iyi bir karışımına sahip. Hocaları tecrübeli, grupları da dişlerine göre. Bugüne kadar hiçbir Afrika takımının yarı final göremediği turnuvada şansları yaver giderse tarihe geçebilirler. Eğer bu olursa Salah’ın etkisi, içinde bulunduğumuz zamanı da aşacak. Peki o buna ne kadar kafa yoruyor? Klopp, Futbol Yazarları Birliği’nin Salah’ı yılın futbolcusu seçtiği gecede, belki de ‘evladını’ korumak için, rolünü yumuşatmaya çalıştı: “Irkı ve dininden, doğduğu ülkeden bağımsız olarak, Mo’nun üzerine yapıştırmamız gereken tek etiket, onun ne kadar iyi bir insan ve ne harika bir futbolcu olduğu. Bu arada, ilk kısmı ikinci kısımdan daha önemli.”
Fakat ne olursa olsun; Liverpool’un, Mısır’ın, Arap halklarının, Afrika’nın ve Müslümanların beklentileri bu 25'lik adamın omuzlarında. O ise buna kafa yormuyor. Şampiyonlar Ligi finali öncesi yayınlanan sohbette Dejan Lovren’in “Bu, hayatının en önemli maçı mı?” sorusuna şöyle cevap veriyor: “Ben her maça sadece bir maç olarak bakıyorum. Kazanmaya odaklanıyorum. Kendimi baskı altına almak istemiyorum.”
O sadece deparını atmak, gol vuruşunu yapmak, sonra da içinden geldiği gibi kutlamak istiyor; tıpkı 11 yaşındayken sol bek pozisyonunda gol atamadığı için ağlayan o çocuk gibi. Ve paradoksal biçimde, böylesi doğal olduğu için milyonların gözündeki etkisi, yeşil sahanın çok ötesinde olmaya devam edecek.