Ronnie İzleme Deneyimi

5 dk

Ronnie’nin Crucible’daki ilk tur zaferi bizler kadar TNT’nin futbol yorumcuları Ally McCoist ve Darren Fletcher’ın da dikkatini çekmiş olacak ki maçın bitimiyle birlikte soluğu Ronnie'nin yanında aldılar. Bu enfes röportajı Türkçeye çevirirken Dünya Snooker Şampiyonası’nın 4 Mayıs’taki büyük finale kadar Eurosport ve Max ekranlarından takip edilebileceğini hatırlatalım.

Darren Fletcher: Bu maçta ne farklıydı? Uçuyordun adeta.

Ronnie O’Sullivan: Evet, bilmiyorum, ritmim yerindeydi gibi hissettim, vuruşlar biraz daha kolay geliyordu. Son birkaç yıldır biraz zorlanıyordum açıkçası. Ama snooker’ın hep böyle bir spor olduğu söylenir, bu spora başlıyorsan iyisiyle kötüsüyle kabul etmen gerekiyor. Bunu kafamda oturtmakta çok zorlanıyorum çünkü her zaman iyi olmasını istiyorum bilmem anlatabildim mi?

Ally McCoist: Peki bunu hemen anlıyor musun? Masaya geldiğin dakikalar içerisinde, “İyiyim, bu seans benim seansım” diyor musun?

ROS: Evet oynarken bunu oldukça erken fark edersin, nasıl gideceğine dair iyi bir fikir verir. Arada biraz sendeleyebilirsin ama sonra dengeni bulur, tekrar yola koyulursun. Ama şu an, dürüst olmak gerekirse, bir vuruştan diğerine ne olacağını hiç kestiremiyorum.

A Mc: Seni izlerken bunu düşündüm, karşımda resmen güveni tam bir adam vardı.

ROS: Ama bu biraz da şey gibi, mesela formasını giyip sahaya çıkan bir futbolcu gibi... Profesyonel biriysen o içgüdü kaybolmaz. Demek istediğim, o tür şeyleri asla tam anlamıyla kaybetmezsin ama içten içe düşünmeye de devam edersin.

DF: Kendini analiz ettiğinde ve “bir şeyler yolunda değil” dediğinde... Bu şeyin ne olduğunu biliyor musun, yoksa hâlâ çözmeye mi çalışıyorsun?

ROS: Bence şu anda bir yeniden yapılanma sürecindeyim. Muhtemelen kariyerimin son dönemindeyim ve bu kariyerde üç-dört kez yeniden yapılanmam gerekti. Bazen öyle bir noktaya geliyorsun ki, "Bir şeyleri değiştirmem gerek" diyorsun. Yeni oyuncular geliyor, Judd Trump gibi oyunculara, genç Çinli oyunculara bak mesela, bambaşka bir oyun tarzları var. Onlarla rekabet etmek istiyorsan bazen senin de kendini yeniden inşa etmen gerekiyor. Benim de yaptığım bu. Bir kez daha kendimi yeniden inşa etmem gerek, yalnızca bu çocuklarla rekabet edebilmek için. Kazanma şansım onlar kadar yüksek olur demiyorum, muhtemelen olmaz da, ama önümüzdeki dört-beş yılı keyifle geçirip rekabet edebilmeyi isterim. Kariyerimi güzel bir şekilde noktalamak istiyorum.

A Mc: Bu en azından kendin için hak ettiğin bir şey. Bugün bir şey söyledin, “Fletch”le birlikte basın toplantısından sonra senin açıklamalarını dinledik. Orada Rory McIlroy'dan bahsettin, söylediklerin çok etkileyiciydi. Şöyle diyordun: "Spor acayip bir şey, işler yolundayken asla kötüye gitmezmiş gibi hissediyorsun, ama işler kötüye gittiğinde de bir daha asla düzelemeyecekmiş gibi geliyor." Şu an kendini nerede görüyorsun?

ROS: Kendimi sanki bir daha asla iyi oynayamayacakmışım gibi hissediyorum çünkü çok uzun bir süredir iyi oynamıyorum, debeleniyorum resmen. O yüzden insan bazen biraz umut arıyor. Ama bugün, uzun zamandır ilk kez, topların en azından yarı yarıya istediğim yerlere gittiğini hissettim. O yüzden hâlâ kendimi kaptırmış değilim ama bir nebze de olsa umutluyum diyebilirim.

Ally McCoist, Jimmy White, Darren Fletcher ve Ronnie O'Sullivan

Ally McCoist, Jimmy White, Darren Fletcher ve Ronnie O'Sullivan

DF: Dürüst ol, Ali Carter’a karşı ilk seansta biraz gergin miydin? Sonuçta uzun süredir turnuva oynamıyordun, masaya geldiğinde neler hissettin?

ROS: Açık konuşmam gerekirse sanırım hayatımda en az gergin olduğum maçtı çünkü hiçbir beklentim yoktu. Zorlanıyordum. Oynamayı bırakmamın sebebi de buydu zaten, antrenmanda da maçta da kötü oynuyordum ve bu durum beni fazlasıyla yıprattı. O yüzden buraya gelirken hiç beklentim yoktu. “Bir-iki frame alabilirsem ne âlâ!” diyordum. Asıl mesele tekrar bisiklete binmek gibiydi, turnuvalardan uzak kalma döngüsünü kırmak. 2012’de bir yıl ara verdiğimde turnuva oynamama rağmen antrenmanlarda şahane oynuyordum, yani sahaya çıkarken hâlâ “bu işi yapabilirim” diyordum. Her maçla birlikte üstümdeki pası attım. Ama bu sefer durum çok farklıydı.

A Mc: Peki seni buraya getiren neydi? Yanlış anlama. Bak ben nerede durduğumu söyleyeyim, üç hafta önce seninle oturup konuştuğumuzda “Crucible’da seni görmekten benden daha mutlu kimse olamaz!” demiştim. Neyse ki kararını verdin ve geldin. Ama kafanda “Ben orada olacağım” dedirten neydi?

ROS: Yaklaşık üç ay boyunca oynamayı tamamen bırakmıştım ve sıkılmaya başlamıştım. Tatilden döndüm ve dedim ki, biraz vuruş yapayım. Vurmaya başladım ve bir arkadaş dedi ki: “Sana eski seviyene dönmen için yardım etmeye çalışacağım.” Zaten olması gereken de buydu. Bu süreç de bir nevi farklı şeyler denemekle geçti. Daha önce yaptığım şeyin sorun olduğunu düşünüyordum, ondan uzaklaşmaya çalıştım. Sadece baskı olmadan tekrar oynamaktan keyif almaya çalıştım. Sonra geçenlerde Barry Hawkins’le oynadım ve kendimi çok kötü hissettim. Ama o dedi ki: “O kadar kötü değil aslında.” “Gerçekten mi?” dedim. O söz bana tutunacak bir şey verdi. Sonra Steve Peters “İlk maçta yanında olacağım” dedi. Biliyordum ki o yanımda olursa bocalarsam da toparlanırım. O yüzden dedim ki, hadi deneyelim.

A Mc: Seni yeniden ulaşabileceğini düşündüğün – ve hepimizin aslında tekrar ulaşabileceğini bildiği – seviyeye getirmek için gereken şey nedir? Ne kadarı mental, ne kadarı doğal yetenek, ne kadarı kendine inanç ve yetenek? Çünkü şöyle söyleyeyim, Ali Carter’a karşı oynadığın seansa dışarıdan baktığımızda, sen oyunu bizden çok daha iyi biliyorsun tabii ama biz izlerken şunu gördük: oyununun zirvesinde ne yaptığını çok iyi bilen bir adam. Ama senin hâlâ “daha fazlası var içimde” demen bizi asıl etkileyen şey. O zaman, bunun ne kadarı mental, ne kadarı doğal yeteneğin geri gelişi?

ROS: Büyük kısmı kesinlikle mental bana sorarsan. Çünkü ben biraz fazla düşünen biriyim. Sürekli bir şeyleri kurcalayıp duruyorum, sonra da kafayı yiyorum resmen. Yani kendi zihnimi sabote ediyorum. O yüzden bu iş iki yönlü. Ne zaman ayar çekmem gerektiğini, ne zaman “artık yeter” demem gerektiğini bilmem lazım. Ama bak, burada oturup da “2012’ye, 2008’e, 2013’teki halime dönmek istiyorum” demiyorum çünkü artık yaşlandım. Sadece oyundan keyif almak istiyorum. Topa vurup “hah, bu güzeldi!” diyebilmek istiyorum. Çeyrek, yarı final yaparsam ya da bir turnuva kazanırsam ne güzel. Ama bu aşamada tek istediğim oyundan keyif almak.

A Mc: “Ronnie bu haliyle daha tehlikeli bir rakip” argümanına ne diyebilirsin?

ROS: Muhtemelen, evet olabilir. Çünkü üzerimde gerçekten bir baskı yok artık. Ama şunu söylemek isterim, eğer oyundan keyif alabilirsem... Şu turnuvada bir maç kazanmak bile benim için gerçekten harika bir şeydi.

DF: Peki bu hafta herkesin yenmesi gereken isim hâlâ Trump mı, sadece bir dünya şampiyonluğu olmasına rağmen?

ROS: Kesinlikle evet. Bence onu tehdit edebilecek tek isim Kyren Wilson’dı çünkü Kyren, Judd’a karşı ne yapacağını bilen bir oyuncu. Trump’a karşı oynamayı seviyor. Snooker bazen golfteki “match play” gibi; oyuna karşı değil, rakibe karşı oynuyorsun. Kyren, Judd’la oynamaktan keyif alan ender üst düzey oyunculardan biri ve bu da ortaya çok kaliteli bir maç çıkarıyor. Bu turnuvada Judd’a kafa tutabilecek başka iyi oyuncular da var ama favori olması kesinlikle haklı bir durum.

A Mc: Bunu sen asla söylemezsin ama senin maç sonrası röportajından önce Ali (Carter) buradaydı ve açıkça aynen şunu söyledi: Turnuvada kimsenin oynamak istemeyeceği tek bir isim seçmek gerekse, o sen olurdun. Aynen böyle söyledi.

ROS: İşin en zor tarafı, kişi kendisi olduğunda dışarıdan olan biteni görememesi. Başkalarına bakıp ne durumda olduklarını anlayabiliyorum ama iş kendine gelince, o netliği yakalayamıyorsun.

DF: Sence bu turnuvayı kazanabileceğini en son fark edecek kişi sen misin?

ROS: Evet, olabilir. Çünkü iyi bir seans oynamak bir şey ifade etmiyor. Diyelim ki turnuva boyunca 15 seans var, bilmiyorum kaç seans var ama diyelim öyle; senin en az 10 iyi seans oynaman gerekiyor. 5 tanesi vasat olabilir ama o kadar. Benim asıl mücadelem bu zaten: istikrarı bulmak. Eğer bunu biraz olsun sağlayabilirsem, bu bana inanç da kazandırır.

A Mc: Bunu sen asla söylemezsin ama senin maç sonrası röportajından önce Ali (Carter) buradaydı ve senin için şunu söyledi: “Turnuvada kimsenin oynamak istemeyeceği tek bir isim seçmek gerekirse Ronnie’yi seçerim.”

ROS: İşin en zor tarafı, kişi kendisi olduğunda dışarıdan olan biteni görememesi. Başkalarına bakıp ne durumda olduklarını anlayabiliyorum ama iş kendine gelince o netliği yakalayamıyorsun.

DF: Sence bu turnuvayı kazanabileceğini en son fark edebilecek kişi sen misin?

ROS: Evet, olabilir. Çünkü iyi bir seans oynamak bir şey ifade etmiyor. Diyelim ki turnuva boyunca 15 seans var, bilmiyorum kaç seans var ama diyelim öyle, senin en az 10 iyi seans oynaman gerekiyor. Beş tanesi vasat olabilir ama o kadar. Benim asıl mücadelem bu zaten, istikrarı bulmak. Eğer bunu biraz olsun sağlayabilirsem bu benim inanmamı da sağlar.

DF: Mutlu musun? Çünkü ben hep senin mutlu olduğunda daha iyi oynadığını düşünürüm. Seans aralarında burada bizimle otururken hayata dair çok doğal bir şekilde konuşuyordun, kendini gerçekten mutlu ve rahat hissediyor gibiydin, burada olmaktan keyif alıyor gibisin.ROS: Masada olmaktan gerçekten büyük keyif alıyorum ve burada TNT Sports’takilerle takılmak da hoşuma gidiyor. Biraz oyunun ciddiyetini kırıyor. Ama dün gece biraz huzursuzdum. Oynarken her şey iyiydi ama eve gidince birden o kaygı geldi. Bugünse çok daha iyiydi, kendimi daha sakin hissediyorum. Bu spor tam bir katil! Berbat bir spor, kötü huylu resmen!

DF: Bu turnuvada kafanı boşaltabildiğin oluyor mu? Yoksa tekrar o kapıdan girene kadar zihninde sürekli bu mu var?

ROS: Hayır, kafamı boşaltamıyorum. Hep sizinleyim aslında, ne demek istediğimi anlıyorsun. Evde antrenman yapsam bile kötü bir gün geçirdiysem eve gidiyorum, oturuyorum, sessizim, kendi içime kapanmış durumdayım. Huysuz değilim ama kendi kafamın içinde yaşıyorum. Partnerim “hadi ama, biraz toparlan” der gibi bana bakıyor. Ama bu iş böyle. Ben hep derim, snooker “toplarla oynanan satranç” gibi. Bu spor da işte satranç oyuncuları gibi yapıyor seni… Kafada deli gibi sürekli bir şeyler dönüyor. Siz futbolculara bakıyorum, gülüp eğleniyorsunuz. İmreniyorum. Keşke futbolcu olsaydım. Harika vakit geçiriyor gibi görünüyorsunuz!

DF: Şunu merak ediyorum, mesela kurayı çekiyorsun ve rakibin Ali Carter çıkıyor… Sonra maç öncesi oldukça dostça bir el sıkışma görüyoruz.

ROS: Benimle Ali arasında bir sorun yok. O zamanlar muhtemelen ben de onun gibi zor bir dönemden geçiyordum. İnsan öyle anlarda bazı şeyler söylüyor, sonra kendi kendine “Bunu niye söyledim?” diyorsun. Gerçekten mi yani? Hani anlık şeylerdi onlar? Ama şimdi Ali’yle aramız gayet iyi. Ali’yle o daha çocukken, 13-14 yaşındayken antrenman yapardık. O zaman bile “Bu çocuk özel olacak” demiştim. Onunla çok vakit geçirdim, onun için renklileri antrenmanda geri yerine koydum, antrenman partneri oldum. İyi bir adam...

Çeviri: Ömer Şentürk

Socrates Dergi