“Bu oyunu hiçbir zaman kötü bir şekilde bırakmak istemedim”

5 dk

2025 Dünya Snooker Şampiyonası'nın başlamasına birkaç gün kala sporun en büyük ismi Ronnie O'Sullivan hâlâ turnuvaya katılma konusunda kararsız. Ronnie kararını vermeye hazırlanırken biz de bir Zoom röportajında kendisine sorularımızı yönelttik.

Bir iş günü öğle saatleri, çok fazla ekranın gözüktüğü bir Zoom toplantısında tek bir isim göze çarpıyor: “ronnie’s iPad (3)”. Akıllarda ise aslında iki soru var: Ronnie’nin kaç iPad’i var ve onu Crucible’da masada mı göreceğiz yoksa bu yılın büyük bölümünde olduğu gibi yorumcu olarak Eurosport stüdyosunda mı?

Dünya Snooker Şampiyonası öncesi nasıl hissediyorsunuz, turnuvaya katılacak mısınız?

Henüz karar vermedim. Muhtemelen 17 veya 18 Nisan’da kararımı vermiş olurum. Kura ne zaman çekilecek veya ilk maçımı ne zaman oynayacağım henüz hiçbir şey bilmiyorum. Dolayısıyla kendime olabildiğince fazla zaman tanımaya çalışıyorum. Istakamı alıp oyunumu oynayacak özgüvene sahip olmayı çok istiyorum. Şu an ne noktadayım, bu benim için mümkün mü, onu görmek için kendime zaman tanıyorum.

Peki son haftalardaki antrenmanlarınız nasıl geçiyor?

Dürüst olmak gerekirse gerçekten pek iyi değil. 2020’den beri hiç iyi hissetmiyorum. Son dört yıl benim adıma bir mücadeleydi. Bu süreci oyunuma odaklanarak atlatmaya çalıştım. Bazen “Eh, fena değil.” dediğim anlar oldu. Ama genel olarak son dört yıl, özellikle de son üç buçuk yıllık süreç benim adıma gerçekten berbat geçti ve artık bu ağır geliyor. Çok yıprandım, bu oyuna duyduğum sevgiyi kaybettim. Bu yüzden ocak ayında ıstakamı kırmıştım, öfke ve hayal kırıklığı çok ağır gelmişti. Böyle hissetmek istemiyorum. Bu yüzden biraz geri çekildim ve sorunu çözmeye çalışıyoruz. Snooker’a dönmeden önce halletmem gereken şeyler var.

Yine de ıstakanızı elinize almanız için sizi motive eden şey ne? Zihinsel olarak nasıl bir noktadasınız?

Bu oyunu gerçekten çok seviyorum. Bir şeyi bu kadar çok sevdiğinizde ve onun size karşılık olarak hiçbir şey vermediğinizi hissettiğinizde hayal kırıklığınız da çok büyük oluyor. En azından benim için böyle. Sekiz yaşımdan beri, yani 41 yıldır oynuyorum. Birçok iniş çıkış yaşadım. İyi gittiğinde dünyadaki en harika şey ama kötü gittiğinde de sabırlı olmanız gerekiyor. Üç, dört ay hatta altı ay veya bir yıl kötü oynamak sorun değil. Ama dört yıl gerçekten çok uzun bir süre. Ben bu süreçte oyuna olan sevgimi kaybettim. Sevgimle birlikte oyuna dair özgüvenimi de yitirdim. Biri bana 10 yıl önce gelip bir noktada böyle hissedeceğimi söyleseydi hayatta inanmazdım ama durum bu. Tüm bu yaşananların sorumluluğunu üstlenmem ve bunu düzeltmem gerekiyor. Nereye varacağını göreceğiz. Bu oyunu hiçbir zaman kötü bir şekilde bırakmak istemedim. Şimdi bırakacak olursam oyuna pek de iyi veda etmeyecekmiş gibi hissediyorum. Snooker’dan yeniden keyif almam gerekiyor. Kim bilir üç dört yıl daha oynayabilirsem ve o zaman hâlâ bu oyundan keyif alıyorsam, “Harika bir kariyerim oldu, çok keyif aldım. Herkese teşekkür ederim.” Deme zamanı gelmiş olur. Ama o zaman şimdi değil. Bu oyunu için hâlâ verecek bir şeyim varken bırakmak istemem.

Kariyerinizi başarısız bir noktada sonlandırmak istemediğinizi söylediniz. Peki sizi bekleyen ne kaldı? Oyunu zirvede bırakmak için ne yapmak istiyorsunuz?

Sadece snooker'dan keyif almak istiyorum. Bence bu ben dahil her sporcu için en önemli şey. Yaptığım şeyden keyif alınca sonuçlar bile muhtemelen o kadar önemli olmuyor. Beni yanlış anlama elbette kazanmak çok güzel. Kupalar kazanmak, turnuva kazanmak, başarılı olmak, bir numara olmak… Bunların hepsi harika. Ama nihayetinde asıl en önemli olan o oyunu oynarken aldığın keyif. İşin özü her zaman bu ve böyle kalacak. Bence şu anda bu daha da önemli. Kendime uzun zaman önce şunu söylemiştim: “Bir gün emekli olacaksam, ‘oyuna aşığım’ dediğim bir yerde emekli olmak isterim.” Oyundan keyif almadığım, oyuna dair sevgimi kaybettiğim bir noktada veda etmek istemem. Çünkü o zaman bu oyundan iyi bir şekilde ayrılmış gibi hissetmezsiniz. Benim için önemli olan, belki dört beş aylık bir dönem boyunca çok iyi oynamak, oyundan keyif almak, turda olmayı sevmek... Ve eğer böyle bir dönemde emekli olursam, bu zor olur çünkü "her şey yolunda, keyif alıyorum, neden bırakayım ki?" dersiniz. Ama bence işte bu benim için gerçekten önemli bir şey. Bu oyunu 41 yıldır oynuyorum. Harika bir kariyerim oldu. Bundan keyif aldım. Ve bence oyuna veda etmenin en güzel yolu, onunla iyi ve sağlıklı bir ilişki içindeyken, tam anlamıyla doğru bir ruh hâliyle elveda demek olurdu.

Daha önce birkaç kez Novak Djokovic’in hayranı olduğunuzu ve onun oyununda kendi tarzınıza benzer şeyler gördüğünüzü söylemiştiniz. Bu benzerliklerle ilgili biraz daha detay verir misiniz? En çok neye hayranlık duyuyorsunuz?

Novak’ta açıkça görülen şey, sürekli daha iyi olmaya yönelik müthiş bir arzusunun olması. Bu çok net. Şu anda Andy Murray ile çalışıyor ve bu bile öğrenmeye, kendini geliştirmeye her zaman açık gösteriyor. Bu da bana çok tanıdık geliyor. Asıl keyif oradan geliyor zaten. Elbette turnuva kazanmak harika, bunu inkâr edemem. Ama oraya ulaşmak için bir süreç gerekiyor. Kariyeriniz uzun olduğunda motivasyonu canlı tutmak için yeni yollar bulmak zorundasınız. Kendinizi geliştirmenin, yeniden keşfetmenin farklı yollarını bulmanız gerekiyor. Novak gibi ben de uzun süredir bu işin içindeyim. Oyuncular gelir geçer, oyun tarzları değişir, genel seviye zaman zaman yükselir. Bu yeni düzene nasıl ayak uyduracağınızı bulmak zorundasınız. İşte bence esas mücadele burada başlıyor. Artık mesele sadece kazanmak olmuyor, sizi sabah yataktan kaldıran şey bu meydan okuma oluyor.

Roger Federer genellikle tenisi zahmetsiz gösteren biri olarak tanımlanırdı. Geçtiğimiz yıl katıldığı bir mezuniyet konuşmasında bu anlatının onu hayal kırıklığına uğrattığını söyledi çünkü bu, sahne arkasındaki yıllarca süren direnç ve sıkı çalışmayı yok sayıyordu. Sizin için de benzer bir söylem snooker dünyasında var, oyunu çok kolay gösterdiğiniz söyleniyor. Bu algı sizi hiç rahatsız etti mi? Belki doğru olmadığı için değil ama ustalığın gerçekte ne kadar çaba gerektirdiğini basite indirgediği için.

Evet, kesinlikle. Doğuştan yetenekli bir sporcuysanız, oynadığınız şey dışarıdan kolay görünebilir. Ama işin içinde çok fazla emek var. Çok fazla antrenman, çok fazla gelişim süreci. Yükselişler kadar düşüşler de var. Her zaman kolay olmuyor. Hatta çoğu zaman zorluklar, güzel anlardan daha fazla. Dışarıdan bakan biri, “Ona kolay geliyor, oyunu ne kadar da kolay gösteriyor.” diyebilir ama durum kesinlikle öyle değil. Karşınızda her zaman en üst seviyeden rakipler var. Bu seviyede farklar çok küçük. O yüzden her seferinde mücdeleye ve rekabete hazır olmanız gerekiyor. Karşınızdaki diğer profesyonel sporcular size kolaylık sağlamaz. Sahne arkasında insanlar tarafından görülmeyen büyük bir emek var. Bazıları sanıyor ki, yataktan kalkıyorum ve her şey kendiliğinden oluyor. Ama gerçek bundan çok uzak.

Mark Williams kısa süre önce, para verip izlemek isteyeceği tek oyuncunun sizi gösterdi ve spora taraftarları ile sponsorları çeken ismin de siz olduğunuzu söyledi. Bu yorumları nasıl değerlendiriyorsunuz?

World Snooker Tour’da gerçekten çok yetenekli oyuncular var. Bence para verip izlemek isteyeceğim beş ya da altı oyuncu çıkar. Yani bu konuda yalnız değilim. Jimmy White, Alex Higgins ve ben uzun yıllar boyunca dünya genelindeki izleyicilere keyif veren oyuncular olduk. Taraftarlardan hep büyük destek gördük. Ama şu anda da oyunu heyecan verici şekilde oynayan muazzam oyuncular var. Mesela Luca Brecel... İnanılmaz! Onu bütün gün izleyebilirim. Judd Trump, Kyren Wilson, Ding Junhui… Hepsi izlemeye değer büyük snooker oyuncuları. Mark’ın demek istediği sanırım biraz da uzun süredir bu işin içinde olmam ve taraftarlardan büyük destek almamla ilgili. Eğer yeniden snooker oynamaya dönebilirsem, bu hem benim hem de snooker için iyi olur. Hedefim bu. Ama tekrar söyleyeyim, turda çok büyük yetenekler var.

Dünya Şampiyonası’nda kazanabileceğiniz yeni bir zafer sizin için ne ifade eder? Şu an Stephen Hendry ile birlikte rekoru paylaşıyorsunuz. Emeklilikten önce bu unvanı almak sizin için bir öncelik mi?

Hayır, hayır. Hiçbir zaman unvanların peşinden koşmadım. Benim için en önemli şey tekrar oyunu sevmeye çalışmak. Benim için snooker sadece bir oyun. Bir hobi gibi. Oynamayı seviyorum. Rekabeti seviyorum. Ama en üst düzeyde snooker oynamak istiyorsanız hem fiziksel hem zihinsel olarak çok iyi bir durumda olmalısınız ve özgüvenle oynamalısınız. Şu anda kendimi o seviyede hayal etmek zor. Ama kulübüme gidip arkadaşlarımla oynadığımda hâlâ keyif alıyorum. Çünkü baskı yok. Oyunu hâlâ seviyorum, hâlâ oynamaktan hoşlanıyorum. O yüzden en önemli şey oyunu sevmek. Eğer bunu yeniden başarabilirsem ve bir Dünya Şampiyonluğu daha kazanırsam bu harika olur. Ama kazanamazsam da dünyanın sonu değil.

Rekabetçi bir snooker oyuncusu olmadan hayatınızı hayal edebiliyor musunuz? Kariyeriniz sona erdiğinde günlerinizi nasıl geçireceksiniz?

Ocak ayından bu yana son üç hafta haricinde hiç snooker oynamadım ve bu süreçte ciddi şekilde sıkıldığımı fark ettim. “Ne yapacağım şimdi?” diye düşündüm durdum. Bu gerçekten, gerçekten zor bir durum. 2012’de bir yıl ara verdiğimde de aynı şeyi yaşamıştım. “Koşuya çıkarım, spor salonuna giderim, elimde bolca zaman olur.” diye düşünmüştüm. Ama sonunda hiçbir şey yapmadım ve fazlasıyla sıkıldım. O zaman fark ettim ki biz insanlar bir amaca ihtiyaç duyuyoruz. O amacın ne olduğu önemli değil ama hepimizin bir şeye ihtiyacı var. Bunu o zaman da biliyordum ama yine aynı noktaya geldim, kendime yapacak bir şey bulmam gerekiyor. Ne olacağını bilmiyorum. Nasıl bir hayatım olur, hiç fikrim yok. Belki podcast yaparım, belki araba yarışlarına katılırım ki gerçekten hoşlandığım bir şey bu. Belki snooker’la ilgili bir iş yaparım, belki koçluk yaparım. Çünkü hâlâ turnuva ortamlarını seviyorum, snooker dünyasının içinde olmayı seviyorum. Burası benim için büyük bir aile gibi. O yüzden snooker’ bıraktığımda dünya şampiyonluğu kazanabilecek kapasitede bir oyuncuyla çalışacak bir koç olmak isterim. Bu bana çok anlamlı geliyor.

Bu biraz genel bir soru ama, gelmiş geçmiş en büyük sporculardan biri olarak size sormak isterim, “tüm zamanların en iyisi” seçilirken hangi kriterler esas alınmalı?

Tiger Woods, Stephen Hendry, Novak [Djokovic], Federer, Nadal, Verstappen gibi isimlere bakıyorum. Hepsi muazzam sporcular. Hepsinde gördüğüm ortak şey, üst düzey bir istikrar. Bitmek bilmeyen bir azim. Sürekli daha iyi olma arzusu. Bu bir noktadan sonra bir meydan okuma değil, neredeyse bir takıntıya dönüşüyor. Usain Bolt’u düşünün, olağanüstü bir yetenek. Ama işin içinde çok büyük bir emek var. Belgeselini izlediğinizde antrenmanlarda kendini ne kadar zorladığını görüyorsunuz. Bu önemli çünkü insanlar çoğu zaman “Onun için her şey kolay, zaten doğuştan yetenekli.” diyor. Ama onun bile ne kadar çalıştığını gördüğünüzde, herkesin bu emeği vermesi gerektiğini anlıyorsunuz.

Rekorlar kırmak elbette önemli bir ölçüt. Ama mesela 4–5 yıl öncesine kadar Messi Dünya Kupası kazanmamıştı ve insanlar hâlâ “Acaba tüm zamanların en iyisi sayılır mı?” diye soruyordu. Bana sorarsanız, Dünya Kupası’nı kazanmamış olması, onun en büyüklerden biri olmadığını göstermezdi. Kazanmış olması bu tartışmaları kolaylaştırdı ama bana sorarsan mesele ne kadar çok şey kazandığınız değil; spora ne kadar heyecan kattığınız, ne gibi bir etki bıraktığınız.

Spor büyük ölçüde taraftarlar içindir. İnsanlar gelip bir şey izlediklerinde “Harika bir deneyimdi!” diye ayrılmak isterler. Bir sporcu olarak taraftara o hissi verebilmek en az başarılar kadar önemli. Sonuçta bu bir tür eğlence. Futbol izleyin, tenis, golf, snooker, dart… Ne olursa olsun, mesele izleyiciye yaşattığınız şey. Boksörlerde de aynısı var. Bazıları sıkıcıdır ama dünya şampiyonu olurlar. Ama düşünürsünüz, “Gece uykumdan olup 20 Pound verip bunu izler miyim?” belki hayır. Ama o parayı dünyanın en iyi dövüşçüsü olmayan ama seyir zevki yüksek birine vermek istersiniz.

Sonuçta izledikten sonra daha iyi hissetmek istiyoruz. Sporcular için bu da çok önemli: eğlence faktörü.

Sally Rooney, kötü snooker izlemenin adeta acı verici olduğunu söylüyor. Yazara göre vasat snooker zaten bilindiği üzere oldukça sıkıcıdır ama iyi snooker ise adeta olağanüstü, görkemlidir. Kötü ve vasat snooker hakkında siz ne düşünüyorsunuz?

Evet evet, bu söyledikleriniz az önce verdiğim yanıtla da çok örtüşüyor. Aynı şeyi yapan iki oyuncuyu izleyebilirsiniz ama biri oyunu adeta canlandırır, heyecan katar. Eğer ben snooker izleyecek olsam ve Luca Brecel’i oynarken görsem, gerçekten heyecanlanırım. Belki diğer bazı oyuncular kadar çok kazanmıyor ama oyuna bir canlılık katıyor. “Vay be!” diyorsunuz, “Bu izlemeye değer.” Bunu tamamen anlıyorum. Ama öte yandan, bazı oyuncular dışarıdan vasat gibi görünseler de çok etkili oynarlar. Bu da takdir edilmesi gereken bir şey. Eğer bir sporu yüksek seviyede oynamışsanız, verimliliğin de ne kadar önemli olduğunu bilirsiniz. Bazı oyuncular çok metodiktir, albenisiz oynarlar. Ve bence bazen bu tür albenisiz oyun sporun içinde yeterince takdir edilmiyor.

Artık dedesiniz. Torununuz kim olduğunuzu biliyor mu?

Hayır, pek sayılmaz. Yani, belki biliyordur. Bilmiyorum. Bence şu an için biraz küçük bu tarz şeyleri anlamak için. Ama birkaç yıl içinde YouTube videoları izlemeye başladığında, “Vay, dedem bunu yapıyormuş!” diyecektir muhtemelen.

Socrates Dergi