Futbolun Güzelliği

12 dk

Berlin'deki Laureus Spor Ödülleri'nde 1980'ler ve 1990'ların unutulmaz futbolcularından Ruud Gullit'le buluştuk

Çok güleryüzlü. Çok açıksözlü. Esprili. Her soruya uzun uzun cevap veriyor. Cevap verirken saatine bakmıyor. Gitmem lazım demiyor. Soru ayırmıyor. Yuvarlak yuvarlak konuşmuyor. Bir önceki soruya derinleşmişken, oradan, diyelim ki o anda en gündemde olduğu için "Manchester City'nin cezası hakkında ne düşünüyorsunuz?" gibi beşinci kez sorulan bir soruya, "Buna cevap verdim ya kardeşim?" demiyor. Göz devirmiyor. Kısa kesmiyor. Hatta aynı sorunun beşinci cevabında farklı bir açı daha getirmeye çalışıyor.

Berlin'de bir yandan farklı ülkelerden basın mensuplarıyla birlikte karşısına dizildiğimiz Ruud Gullit'e soru soruyorum, bir yandan da insanlık için küçük, ünlü futbolcular için büyük bu tavırları gözlemliyorum. Karşımdaki sporcunun arkasındaki insanın 'insani' tavırları oldum olası söylediklerinden çok daha değerli benim için.

Gullit, 1980'ler ve 1990'ların en önemli futbolcularından biri. 1988 Avrupa Şampiyonu Hollanda'nın en kıymetli oyuncularından. Ama bu röportajı, oynadığı oyun kadar tarzıyla da futbol tarihine geçen, kıvırcık saçlarını savura savura koşan meşhur forvet olarak vermiyor.

Pek az şahit olduğumuz şekilde, karşımızda 'eski ünlü futbolcu' kategorisinden değil, kendini baştan aşağı yenilemiş, gündemi yakından takip eden ve her konuda bilgi sahibi bir futbol adamı olarak veriyor. Ne anlattıkları ne fikirleri salt kendinden ibaret, taksimetreyi futbolu bıraktığı gün kapatmamış. Ne hoş.

Manchester City'nin Avrupa kupalarından men edilmesi hakkında ne düşünüyorsunuz?

İnanılmaz. Ceza hakkında genel olarak fikrim yok zira bu UEFA'ya kalmış bir şey. Fakat karar birçok insanı etkileyecek.

Sizce Pep Guardiola takımdan ayrılacak mı?

Ayrılırsa bunu anlayışla karşılarım çünkü Şampiyonlar Ligi'nde boy göstermek isteyecektir. Şampiyonlar Ligi onun için kutsal kâse.

Peki ya sadakat?

Burada sadakatten nasıl bahsedebiliriz ki? İyi yapılmayan bir işe karşı sadık kalabilir misiniz? Yaşananlar Pep'in suçu değil. Uluslararası Tahkim Mahkemesi'ne (CAS) gidecekler ve neler yaşanacağını göreceğiz. İki yıllık men cezası mı olacak yoksa bir yıllık mı? Esas merak ettiğim, oyuncular bu durumla nasıl baş edecek? Zira haberler çıktıktan sonra sahada eskisi kadar iyi değillerdi. Gerçek şu ki tüm şehir bunu konuşuyor, özellikle de Manchester United taraftarları.

Özellikle Juventus'un Pep'i istediği yönünde iddialar var. Sizce gider mi?

Dediğim gibi, Şampiyonlar Ligi'nde olmak istiyor. Orası Pep'in ait olduğu yer. Barcelona'da iyi bir takımı devralıp daha iyi hale getirmeye çalıştı. Akabinde Bayern Münih'in oyun tarzını değiştirdi. Orada Şampiyonlar Ligi'ni kazanamadı belki ama insanların aklında iz bırakan, sevilen bir oyun tarzı yarattı. Sözün özü Pep'in kendi yöntemleri vardır. Onun isteyip de başarılı olamadığı tek şey, iyi bir savunmacı transferi. Birçok savunmacı transfer edildi fakat sakatlıklar yüzünden istenen verim alınamadı. Liverpool'a bakın, Virgil van Dijk'ı aldılar ve sorun çözülmüş oldu. Eğer iyi savunma yaparsanız, her zaman kazanma şansınız vardır.

"Herkesin Van Basten'le kıyaslanması biraz can sıkıcı. Kane müthiş bir golcü ama Marco eşsizdi."

"Herkesin Van Basten'le kıyaslanması biraz can sıkıcı. Kane müthiş bir golcü ama Marco eşsizdi."

2021'e ertelenen Avrupa Futbol Şampiyonası hakkında ne düşünüyorsunuz?

Hollanda'nın form durumu iyi fakat formda başka takımlar da var. İtalya, Almanya… Diğer yandan Fransa, İspanya ve İngiltere'nin son durumlarını bilmiyoruz

Sizce İngiltere'nin kazanmak için formda bir Harry Kane'e ihtiyacı var mı?

Kesinlikle. Brezilya'ya bakın, iyi bir forvet bulamadıkları süre zarfında herhangi bir turnuvayı kazanamadılar. İyi bir bitiriciye ihtiyacınız var. Fransa bu konuda aksi bir örnek olabilir, 1998 Dünya Kupası'nı aldıklarında bir forvetleri vardı. Hiç gol atamadı ama evet, bir forvet vardı. Özetle, Kane önemli bir figür. Belki de zaten Marco van Basten'in yaşadığını yaşayacak, turnuvaya yetişecekti…

Van Basten ile Kane arasında benzerlikler var mı sizce?

Yok.

Saf golcü olmaları açısından belki…

Herkesin Van Basten'le kıyaslanması biraz can sıkıcı. Marco van Basten teknik anlamda muhteşem bir oyuncuydu, akan oyunda varlık gösterebilen ve kendi gol pozisyonunu yaratabilen cinsten. En sonda da bitirebilirdi. Kafasıyla, ayak parmağıyla, her yeriyle... Kane de müthiş bir golcü ki açıkçası böylesine bir gol makinesi olmasını beklemiyordum. Fakat Van Basten eşsiz bir oyuncuydu, kendine hastı, her şeyi yapabiliyordu. Bundan ötürü herkes iyi forvetleri onunla kıyaslıyor. Sonrasında da "Ama Van Basten farklı" diyorlar. Evet farklı, o eşsiz bir oyuncuydu. Örneğin Ruud van Nistelrooy'a bakın, Marco'dan farklıydı fakat oldukça iyiydi. Kane de daha çok Ruud'a benziyor.

Sizden ve Marco van Basten'den sonra Hollanda futbolundan Ballon d'Or kazanan kimse çıkmadı.

Bu benim açımdan da hayal kırıklığı yaratan bir durum çünkü Virgil van Dijk'ın geçirdiği şahane sezonun ardından şansı oldukça Fotoğraf Getty Images Turkey, Depo Photos fazlaydı. Maalesef o da biliyor ki bir daha böylesine bir şansı olmayacak.

Bundan daha iyi bir performans gösteremeyeceği için mi?

Nasıl bundan daha iyi olabilirsin ki? Verdikleri mesaj belli: "Ne yaparsan yap, bir daha bu ödülü bir savunmacıya vermeyeceğiz." Fabio Cannavaro, Dünya Kupası'nı kaldırdığı için bu ödüle layık görüldü. Fakat Van Dijk ne yapacak ki? Tek şansı Avrupa Şampiyonası. Belki o zaman...

"Böylesine küçük bir ülke için o kupayı almak ve bunu herkesin sevdiği bir oyun anlayışıyla başarmak gurur vericiydi."

"Böylesine küçük bir ülke için o kupayı almak ve bunu herkesin sevdiği bir oyun anlayışıyla başarmak gurur vericiydi."

Euro 1988'de kupayı Hollanda'ya getirmiştiniz. Nasıl bir histi?

Harikaydı, hayal etmesi imkânsız bir his. Batı Almanya'yı devirip finale çıkmak, finalde SSCB'yi yenmek… Daha önce şampiyonluğa yaklaştığımız olmuştu fakat başaramamıştık. Böylesine küçük bir ülke için o kupayı almak ve bunu herkesin sevdiği bir oyun anlayışıyla başarmak gurur vericiydi. O dönem hücum futbolu oynamak işin en zor kısmıydı.

Futbolda hücum da yapabilirsiniz savunma da... Hücum yaptığınız zaman gol atma şansınız olur. Düz mantık her zaman işler; yediğinizden fazla gol attığınız zaman asla yenilmezsiniz ama unutmayın ki yaratıcı olmak her zaman daha zordur. Ev yapmak, ev yıkmaktan daha zor bir iştir. Özene bezene yaptığınız evi on dakikada yıkarsınız. Hop! Bitti gitti.

1988 Finali'ni herkes Van Basten'in golüyle hatırlıyor. Sizin o finalde attığınız golün hakkının yeterince verilmediğini düşünüyor musunuz?

Hayır. Van Basten'in golü olağanüstüydü. Milyonlarca kez topa vurabilirsiniz fakat asla öyle bir gol atamazsınız. Ama futbol bu işte. Güzelliği burada

Şampiyonlar Ligi için favoriniz kim?

Zerre fikrim yok. Manchester City, Bayern Münih, Juventus, Real Madrid, Barcelona… En iyi hallerinden uzaklar...

Paris-Saint Germain'in şansı nasıl sizce?

İyi bir takımları var. PSG, umarım VAR'dan yana şanslı olur. Zira son iki yılda tartışmalı kararlarla karşı karşıya kaldılar. İstediğinizi söyleyebilirsiniz ama bence durum bu: VAR oldukça mühim ve gerekli.

Yani VAR'ı destekliyorsunuz?

Kesinlikle. VAR yokken herkes böyle bir sistem istiyordu. Futbolun güzelliği, içinde tezatlık barındırmasındadır. Kesin olan tek şey topun çizgiyi geçip geçmediğidir. Onun dışındaki her şey yoruma açık. Penaltı mı değil mi? Yoruma açık. Öte yandan, bence VAR odasında hakemler görev almamalı. Çünkü bir maçta iki iyi hakem olduğunda VAR odasındaki hakem sahadaki hakeme üstün gelecek. Bundan kaçınmak için sadece VAR için çalışacak insanlara ihtiyaç var. En nihayetinde VAR gerekli ve iyi bir şey. Zaten sadece iki yıldır uygulanıyor, işin başındayız. Herkes hata yapabilir ve şu anda bunları kabul edebiliriz. Eğer karar bir milimetre farka göre veriliyorsa sinirlenebilirsiniz. Fakat bir milimetre de olsa olması gereken bu.

Hollanda 1974'te VAR'a ihtiyaç duymuştu aslında!

Belki de VAR, 1966'da İngiltere'ye karşı gerekliydi. Çizgiyi geçmiş miydi yoksa geçmemiş miydi? Bilemiyoruz. Fakat VAR, Fransa-İrlanda Cumhuriyeti gibi maçların önüne geçmek için var. Ve dediğim gibi, bu uygulamanın henüz başlarındayız. Yapmayın, biraz zaman vermemiz lazım. VAR'ın olmadığı ve herkesin bu sistemi delicesine istediği dönemleri gördük. Fakat bana kalırsa, VAR incelemelerinde pozisyonlara normal hızda bakılmalı. Çünkü 'slow motion' bazen her şeyi karmaşık hale getiriyor.

"Frenkie De Jong herkesin gözdesi. Bu yüzden de kimse onun hakkında kötü bir şey söylemiyor."

"Frenkie De Jong herkesin gözdesi. Bu yüzden de kimse onun hakkında kötü bir şey söylemiyor."

Genç yeteneklere dönelim biraz isterseniz… Joshua Zirkzee için neler söylersiniz?

Oldukça iyi bir oyuncu. Benim yönettiğim Hollanda U19 takımında da oynamıştı. İyi bir santrfor, kolayca gol atabiliyor. Fakat önünde kendisinden daha iyi bir forvet var. Robert Lewandowski'den çok şey kapabilir. Bayern Münih'in onu oynatmak istediğini duydum. Bırakın oynasın, güçlensin, deneyim kazansın. Çünkü ilk dokunuşundan sonra topu tutmak için güçlenmeye ihtiyacı var. İyi tarafı, golü kokluyor.

Sergino Dest için neler söylersiniz?

Oyuncu olarak, âdeta sıfırdan bu noktaya geldi. Kimse onu tanımıyordu, ikinci takımda forma bulabiliyordu ancak. Sonra, aniden değişti her şey… Ama çok özgüvenli ve sürekli rakip kaleye gitmek istiyor, aklı hücumda. Onun gibi sağ beklerin sayısı artmaya başladı.

Peki ya Frenkie de Jong?

O herkesin gözdesi bu yüzden de kimse onun hakkında kötü bir şey söyleyemiyor. Birkaç hafta önce stüdyoda "Bakın, gördüklerimden hiç mutlu değilim" dedim. Ama maalesef onun hakkında kötü konuşmak yasak. Hollanda formasıyla, Almanya karşısındaki son 50 dakikada izlediğimiz Frenkie bildiğimiz, en azından benim istediğim Frenkie'ydi. Onun daha ileri, dikine oynamasını istiyorum. Ancak bazen yan paslarla, kolay toplarla, hafifçe dokunuşlarla idare ediyor. Sanki bir veteran gibi...

Yani konformist mi?

Evet ve böyle olmamalı. O, bundan daha fazlasına sahip. Tabii ki yeni bir takıma alışmanın kolay olmadığının farkındayım. Hele ki bu takım Barcelona'ysa. Ama yine de adapte olmalı, büyüsünü bulmalı...

Onun ideal pozisyonunu soracak olursam ne dersiniz?

Bilemiyorum. Çünkü Barcelona oyuna böyle bakmıyor. Ama temelde, daha dikine oynamalı. Olay sadece ceza sahasına doğru koşmak değil, aynı zamanda oraya doğru pas atmak.

Onun işi savunmadan top alıp kolay paslar vermek değil. Barcelona'da zaten o işi yapan biri var ve mesleğinde gayet iyi. Onu yüceltmektense gerçekçi olmak gerek. Hata yaparsan kötüsündür, yapmazsan iyi. Olay bundan ibaret.

Kusursuz bir çocuk gibi görüldüğünden belki de…

Ah, evet, herkesin favori damadı… Sürekli gülümsüyor ve herkesçe seviliyor. Ama daha fazlasını yapmalı.

Hata yapmaktan korkuyor gibi...

Mesela herkes Hakim Ziyech'i çok fazla risk aldığı için eleştirir. Ama onun iyi oynamasının arkasında o riski alması var. Bazen bunu yapmanız gerekir. Tamam, risk aldığınızda sizi eleştirebilirler. Güvenli oynamak, çok garantidir. Fakat güvenli oynamayı bıraktığınızda dikine gitmeye başlarsınız.

Belki de sizi izlememiştir...

Ama burada durum farklı. Ben sevdiğim insanları eleştiririm. Onun yaptıklarının yeterli olduğunu söylemeyeceğim. Hollanda basınında sürekli "Harika oynuyor" gibi yorumlar var. Ben de kendi kendime "Acaba başka maçı mı izledim?" diye soruyorum.

Frank Rijkaard'ın şu sıralar ne yaptığını biliyor musunuz? Hiç ortalarda yok son dönemde…

Onun istediği de tam olarak bu.

Ona dair oldukça iyi anılarımız var.

Bu normal, zaten oldukça iyi, geçinmesi çok kolay biri. Frank şu sıralar olduğu yerden memnun. Artık futbola dair bir şeyler yapmak istemiyor.

Türkiye'de çalışmış olduğu için olmasın?

Evet, sonra Suudi Arabistan'a gitti.

Belki de sebebi budur...

Evet, olabilir

Türkiye'de çok eleştirildiği zamanlar oldu. Eleştiri bizim milli sporumuz...

Türkiye'de futbolun nasıl olduğunu iyi biliyorum. Futbol için deli oluyorlar. Çok tutkulular ve bu spora gönülden bağlılar. Bazen işler kolay değil, çünkü hep kazanmanız lazım. Kazanmadığınızda ise... Neyse, ne yapmanız konusunda kafayı çok yormanıza gerek yok en azından...

Çeviri: Ruhat Akkuş

Socrates Dergi