
Sahadaki Biz
10 dk
Sporda bütün planlar başarı üzerine yapılır, bazı istisnalar hariç. Mutlak başarısızlığa mahkûm ve bir plana gerek duymayan San Mariono'ya hoş geldiniz!
Yol kenarında tabelası çıkana kadar San Marino'nun gerçek olduğuna, hakikaten San Marino'ya gittiğimize inanmamıştım pek. Evet, vardı, milli takımlarıyla bir ay önceden e-mail yoluyla bir röportaj ayarlamıştık; ama bazı olayları yaşayana kadar hiç olmayacakmış gibi düşünürsünüz ya, San Marino da ülke olarak benim kafamda aynı ayardaydı. Dağların içine oyulmuş bir ülkenin sınırlarına geldiğimizde şaşkın şaşkın etrafa bakmaya başladık. Beş dakika arayla ‘şehirlerini’ geçip San Marino Milli Takımı'nın maçlarını oynadığı Serravalle'ye geldik. Yokuşun aşağısında, dağ yolları sebebiyle yaklaşık bir saat beklettiğimiz teknik direktör Pierangelo Manzaroli, yeni kaptan Matteo Vitaioli ve iletişim direktörü Matteo Rossi tarafından sevimli bir şekilde karşılandık. Biz röportaj için ekipmanları hazırlarken iletişim direktörü Rossi de anahtarı çıkarıp stadyumu açtı. Kale arkasına bir bank çekip oturduk, röportaja başladık...
San Marino deyince aklımıza sadece zayıf bir futbol takımı geliyor. Sizin oyuncularınız sadece futbolcu değil, hatta profesyonel sporcu bile değiller. Sizin için, böyle bir takımın teknik direktörü olmak ne demek?
Pierangelo Manzaroli: Biraz komplike. Oyuncularımın aslen hangi mesleklere sahip olduğunu benim kadar biliyorsunuz, hatta ilk 11'i de yayın organlarında böyle veriyorsunuz galiba. E bu kadar sınırlı imkânlarla çalışmak beni sanırım diğer teknik direktörlerden başka bir yere koyuyor. Böyle oyuncularla bizden çok daha güçlü ülkelere karşı defansif organizasyon kurmak, maçlardan hedef çıkarmak ya da sonuçlar alıp grup aşamalarında bir şeyler beklemek takdir edersiniz ki pek mümkün değil.
Pek mümkün değil dediniz ama, bir şeyler değişiyor sanırım. Litvanya’da, 14 sene sonra ilk deplasman golünüzü attınız. Ne değişti?
Pierangelo Manzaroli: Bence milli takım oyuncularında bir dönüşüm var. Eskiden gerçekten zaman geçirmek için takım kampında olduklarını görebilirdiniz. Farklı bir ülkeye gidiliyordu, televizyonda izlenen oyuncularla Wembley'de ya da Phillips Stadion'da karşılıklı oynanıyordu... Aslında çoğu futbolseverin düşündüğü oluyordu hakikaten. Şimdiyse oyuncuların kendilerine ve San Marino Milli Takımı'na duydukları saygı arttı. Daha yetenekli oyuncular geliyor, o oyuncular daha fazla antrenman yapıp daha yarışmacı bir spor hayatı yaşıyorlar. Bunun yanında, federasyonun imkanları da her geçen gün artıyor tabii. Hâlâ emekleme döneminde olsak da değişimi görebiliyoruz. Artık birkaç plan dâhilinde hareket edebiliyoruz.
O golü atan kaptana döneyim o zaman... San Marino Milli Takımı'nda oynamak nasıl bir şey? Bir San Marinolu için milli takımda oynamaktan büyük bir hedef olması mümkün mü? İnsanların en çok merak ettiği cevap bu olacak...
Matteo Vitaioli: Diğer milli takımlarda oynayanların ne hissettiklerini bilmiyorum ama San Marino Milli Takımı'nda oynamak ‘garip’ bir duygu. Hem zor hem kolay. Seçilmek için çok büyük bir nüfusumuz ya da çok büyük bir havuzumuz yok. En büyük hedef de milli takımda oynamak çünkü oradan sonrası buğulu, sonrası yok. Bunu başardım ve kaptan oldum, korkunç bir gurur duyuyorum kendimle. Hatta gol bile attım. Bunlar çok tarif edilebilir duygular değil. Buradan sonra ne var, bilmiyorum. Televizyon başındakilerin içlerinden geçirdiklerini biliyorum ama tribündeki taraftarlar bile herhangi birimizin yerinde olabileceklerini düşünüyorlar. Bence böyle daha güzel bir takım ruhu çıkıyor ortaya ve elde ettiğimiz şeylerin keyfini daha çok çıkarıyoruz. Bahsettiğiniz golü attığımda örneğin, hayatımın en büyük hedefini gerçekleştirmiş gibi hissettim. Tüm takım arkadaşlarım da öyle hissetti. Tabii gidip iki gol yedik sonra. Ama dediğim gibi; gol atmak, o gün keyif almamıza yetmişti zaten. Artık böyle duygular pek yok futbolda.
Peki sadece bu yetiyor mu gerçekten? Yani evet, puan almak, galip gelmek, gruptan çıkmak gibi hedefler için yeterli para ya da imkân yok ama sonuçta hedefler için oynanmaz mı futbol?
Pierangelo Manzaroli: San Marino Milli Takımı'na gelen oyuncular zaten yeteri kadar ödün veriyorlar hayatlarından. Bunun için para ya da prim almıyorlar, hatta bazen harcamalarını ceplerinden karşılıyorlar. Zaman zaman işkence gibi yolculuklar yapıyorlar mesela. Belki klişe gelecek ama, ülkeye ve milli formaya saygılarından başka bir motivasyon kaynakları olmadan maçlara hazırlanan oyuncular bunlar. Bu kadar paranın döndüğü bir organizasyon içinde dev sponsorlar ya da büyük ücretler olmadan devam etmek kesinlikle çok zor. UEFA'nın yardımlarını es geçmediğimi belirtmek isterim. Tabii ki teknik direktör olarak bunu futbolla birleştirmek ya da bu motivasyonu sahada yakıt olarak kullanmak zorunda olan kişi benim. Ancak gerçekçi ve ileriye dönük hedefler olmadan insanları ‘gazlamak’ çok da sürdürülebilir bir şey değil.
Birçok maçta rakip ülkelerin yayıncılarının ilk 11'inizi verirken oyuncuların yanına ‘kasap’ veya ‘bankacı’ diye not düşmesi bir gelenek hâline geldi neredeyse. Saygıdan ve onurdan bahsettik, siz yeterince saygı gördüğünüzü hissediyor musunuz?
Matteo Vitaioli: Bence bizim birinci işimiz futbol. Bazen saha içinde bunu unutuyoruz sadece... Şaka bir yana, aslen ne yaptığımızdan bağımsız olarak değerlendirilmemiz gerektiğini düşünüyorum. ‘Mister’in de söylediği gibi, ileride belki bu değişecek, takım tam anlamıyla profesyonel oyunculardan oluşacak ve insanlar bize daha fazla saygı duyacak. Örneğin genç milli takımlardaki oyuncular sadece futbolla uğraşacak, bunun üzerine çalışılıyor şu an. İtalya’nın alt liglerinde oynamak için kendilerine hedef koydular ve aileleri de buna destek veriyor. Biz futbolla uğraşırken hep bir meslek edinmeye de çalıştık. Tabii ki San Marino gibi bir ülkede profesyonel sporcu olmaya çalışmak zor. Sadece futbol oynamaya ya da profesyonel olarak spor yapmaya çalışan tüm San Marinolu sporculara şapka çıkarmak gerek. Bunu herhangi bir imkân olmadan yapıyorlar zira.

İşin bir de sevgi boyutu var. Size adanmış, hatırı sayılır takipçiye sahip bir Twitter hesabının olduğu bir ülkeden geliyorum. İnsanlar göz ucuyla da olsa maç skorlarınızı mutlaka kontrol ediyor. Bunun sebebi ne sizce?
Matteo Vitaioli: Çok küçük bir ülkeyiz ve çok fazla taraftarımız yok. Bence insanlar sahada kendileri gibi oyuncular görünce sempati duyuyorlar. Mümkün olduğunca kompakt bir şekilde elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyoruz, tek planımız bu. Muhtemelen, bahsettiğiniz insanlar sadece futbolu sevdiklerinden dolayı bizden haberdarlar. Biz de yalnızca futbolu sevdiğimiz için oynuyoruz, şaşaalı ya da zengin hayatlarımız yok. Biz sahadayken pis işler dönmüyor, politik oyunlar yok. Sadece futbol oynamaya çalışan savaşçılar gibiyiz. Genellikle de gücümüz yetmiyor, insanlar kendilerini böylece bize yakın hissedebiliyor. Bence biz insanların sahada kendilerini görmelerini sağlıyoruz.
Türkiye'de insanlar, “San Marino'da doğsam kesin milli futbolcuydum” diyorlar. Bu kadar kolay bir şey mi bu?
Pierangelo Manzaroli: Ülkenin boyutuna ve milli takımın seviyesine bakınca bu kolay gözüküyor, hak veriyorum bunu söyleyenlere. Yalnız diğer açıdan da bakmak lazım. Kendilerini benim yerime koyarlarsa bu işin ne kadar zor olduğunu, kısıtlı bir oyuncu havuzundan iyi bir milli takım çıkarmanın ne kadar sert bir görev olduğunu anlayabilirler. Karışık bir durum. Örneğin, küçük ülkeler artık kendi liglerinde oynamış yabancılara pasaport verip onları milli takıma alabiliyorlar. Seviyeleri yükseliyor. San Marino'da böyle bir sistem yok, biz pasaport veremiyoruz kimseye. Pasaport damgamız veya pulumuz bile yok. Anayasal olarak mümkün değil yani. Dolayısıyla milli takımdaki herkesin -bir şekilde- 33 bin kişilik bir ülke olan San Marino'dan olması gerek. Yani malzememiz kısıtlı ama biraz da buna zorlanmış durumdayız
Türkiye'den devam edelim... İki ülkede de yıllardır anlatılan, San Marino'nun tarihinde yenilmediği ilk maçta siz de vardınız. Nasıl bir şeydi 1993'teki maçta oynamak?
Pierangelo Manzaroli: Ah! Güzel günlerdi... Bahsettiğiniz sevginin kaynağı da o yıllardan geliyor bence. 1994 Dünya Kupası eleme grubuydu. Ankara'daki ilk maçı hatırlıyorum... Hakan Şükür'le öne geçtiniz, ikinci yarının başında çok güzel bir gol attık ve 1-1 oldu. Neredeyse denge hiç bozulmamıştı 1-1 sonrası. Ama sonra, taraftarınızın da baskısıyla hakem bir karar verdi ve yeniden üstünlüğü yakaladınız. Son üç dakikada 4-1 oldu maç zaten. Dağıldık. Tabii ki o dönemde de Türkiye bizden daha güçlüydü. Sonra sizi burada ağırladık ve belki de tarihimizin en iyi oyunuyla sizden tarihimizin ilk puanını aldık. San Marinolu insanlara sorun, Türkiye'yi ve o maçı kesinlikle hatırlarlar. Belki de iki ülkenin enteresan ilişkisi o gün başladı...
Röportaj bittiğinde kendilerine hem bizi bekledikleri hem de röportaj için teşekkür ettik. O sırada iletişim direktörü Rossi, milli stadyumun kapısını kilitliyordu. Sonra teknik direktör Manzaroli “Gezebilecek misiniz, vaktiniz var mı?” diye sordu. “Tabii” deyip tavsiye istedik. “Kaleye çıkın, orayı gezin, zaten ülke de oradan gördüğünüz kadar” dedi. Devamında da “Ha bir de bizim sağ bek Simoncini'nin çalıştığı restoran epey güzel yerel yemek yapar, benim yolladığımı söyleyin” diyerek bizi kaleye uğurladı.
Çocukluktan beri bulmak istediğim Şirinler Köyü’ne en yaklaştığım an da buydu galiba.
* Röportajı beraber gerçekleştirdiğimiz Mehmet Güven'e teşekkürler.