Şanslı Çocuk

10 dk

Wayne Gretzky en hızlısı ya da en güçlüsü değildi ama en iyisiydi. Peki evinin arka bahçesinde başlayan yolculuk onu nasıl buz hokeyinin gelmiş geçmiş en büyük sporcusu yaptı?

Getty Images

Tarih 18 Nisan 1999, yer Madison Square Garden. Mabet, New York Rangers-Pittsburgh Penguins maçı için tıka basa doluydu. Bu, sıradan bir NHL karşılaşması değildi. Wayne Gretzky'nin ‘‘Bir parti ya da kutlama gecesi’’ diye betimlediği gece, salonun koltuklarını dolduran 18.200 kişiye ve ekran başındaki milyonlara göre ise bir son ya da milat olarak kabul edilebilirdi. Tüm dünyanın mutabık olduğu gerçek, Gretzky’nin o geceden sonra bir daha asla oyuncu olarak sporun içerisinde olmayacağıydı. Giydiği forma numarası 99, sadece onun oynadığı takımlar değil, tüm NHL tarafından emekli edilmişti.

Efsane, parıltılı kariyerinin ardında sayısız rekor, asist, gol, toplam puan (gol+asist) ve şampiyonluklar bıraktı. Yaptığı asistlerin sayısı o kadar fazlaydı ki kariyeri boyunca rakip kaleye şut atmasaydı dahi, sadece gol paslarıyla tarihin en yüksek toplam puana sahip oyuncusu olabilirdi. Bu, pek çok sporcu için hayal etmenin bile güç olduğu bir başarıydı. Ancak tüm bu sayıların aksine Gretzky’nin fiziksel görünümü bir buz hokeyi efsanesini andırmaktan uzaktı. Alışılagelmiş bir buz hokeyi oyuncusu, iri yapılı ve güçlü olmalıyken, Gretzky tam aksine zayıf bir vücut, çelimsiz kol ve bacaklara sahipti. Kuvvet ise hiçbir zaman onun buz üzerindeki en önemli silahı değildi. Evet, patenlerini giydiğinde ligin en tehlikeli oyuncusuna dönüşebiliyordu ancak hiçbir zaman oyunun en hızlısı olmamıştı. Pakı, sopasından aniden çıkarıp beklenmedik anda skor üretebiliyordu belki ama bu konuda da Bobby Orr kadar iyi olduğu düşünülmüyordu. Onun alametifarikası daha başkaydı…

Gerçek şu ki, Wayne Gretzky buzun üzerine çıktığında Bobby Fischer’ın satranç tahtasının başındaki hâline dönüşüyordu. Arkadaşlarının bir sonraki hamlelerini tahmin edebiliyor ve kartlarını her zaman ona göre oynuyordu. Bu yüzden rakiplerini çıldırtırcasına onlardan hep bir adım önde oldu. Hücumda o kadar yaratıcıydı ve repertuvarı o kadar genişti ki rakip savunmada bir açıklık gördüğünde onun sopasından çıkacak bir gol ya da asist kaçınılmazdı. Hem buz üzerindeki hâl ve tavırları hem de fiziği düşünüldüğünde ise ‘zarif’, onu tanımlayan en anlamlı sıfat gibi duruyordu…

- I -

‘‘Dört yaşındayken, geceleri Stanley Cup şampiyonluğu yaşadığımı hayal ederdim. 14 Nisan 1955 gecesini, Detroit Red Wings ve Montreal Canadiens arasında oynanan serinin yedinci maçını düşünüp hayallere dalardım. Elbette Gordie Howe olduğumu düşünür ve tıpkı onun gibi, galibiyet golünü rakip filelere bırakırdım…’’ Bu sözler, Gretzky’nin kaleme aldığı 99 Stories of The Game kitabındaki sekizinci bölümün açılış cümleleri. Bahsettiği dönem, Gretzky’nin buz hokeyini bilinçli olarak izlemeye başladığı ve Howe hayranlığının iyiden iyiye boy verdiği yıllardı. Öyle ki Howe’u rol modeli olarak kabul etmesinin yansımaları küçük takımlarda her zaman onun forma numarası olan dokuzu tercih etmesinin de ötesine geçti. Devamlı olarak Howe’a hayranlığını belirten ve onunla tanışmak istediğini anlatan mektuplar yazıyordu.

Brantford, Ontario’daki evlerinin yakınında yer alan donmuş nehirde buz hokeyi oynarken ellerinden asla çıkarmadığı beyaz buz hokeyi eldivenleri ve rakip kaleye kaşla göz arasında gidebiliyor oluşu ‘Beyaz Kasırga’ lakabının üzerine yapışmasına sebep olmuştu. Babası Walter, o yılları daha sonra biyografi kitabında da yer alan ve biraz da mübalağa içeren cümlelerle şöyle anlatacaktı: ‘‘Onu parka götürmekten ve saatlerce soğukta donmak üzere ölümü beklemekten bıkmıştım.’’ Baba Gretzky, oğlunun buz hokeyi tutkusunu kaybetmemesi için elinden gelen desteği verdi. Evlerinin arka bahçesine bir hokey sahası inşa ettirdi. Sebebi, oğlunun bu spora daha güvenli bir yerde devam etmesini istemesiydi. Ciddi anlamda mesafe kat edilen ilk yer de bu arka bahçe oldu. Paten, şut, sopa kontrolü… Hepsinin temeli burada atıldı. Fiziksel durumunun aksine, mental gücü ve yeteneği hızla yukarı doğru çıkıyordu. Altı yaşında katıldığı, yaşadığı şehrin takımı Brantford Nadrofsky Steelars ile beşinci sezonunu geride bıraktığında rakip filelere gönderdiği pak sayısı 378 idi. Henüz her şeyin başında olmasına rağmen, ‘Efsane olacak’ söylentileri ayyuka çıkmıştı bile.

Gretzky, o sezon sonunda gerçekleşen sportif bir organizasyonda çocukluk efsanesi Howe ile tanışma fırsatı yakaladı. Hayatının en önemli gününü daha sonra şu sözlerle anlattı: ‘‘Onunla ilk yüz yüze gelişimde gerçekten korkmuştum, yanında otururken çok endişeliydim ve içimden, ‘Neredeyim ben böyle’ diye düşünüyordum.’’

Gretzky küçük şehir takımının getirdiği baskı ile uğraşmak istemeyip Toronto’ya taşındı. 1978 yılında, OHA’da (Ontario Hockey Association) ilk kez tam sezon maçlara çıktı. Forma numarasının 99’a evrilmesi de aynı döneme rast geliyordu. Zira Sault Ste. Marie Greyhounds takımında 9 numaranın bir başka sahibi vardı. Gretzky’ye de koçu tarafından ona en yakın numara olarak 99 önerildi. NHL’de oynamak için sabırsızlanan Gretzky için artık her şey hazır, istikamet belliydi: Edmonton.

Gretzky küçük şehir takımının getirdiği baskı ile uğraşmak istemeyip Toronto’ya taşındı. 1978 yılında, OHA’da (Ontario Hockey Association) ilk kez tam sezon maçlara çıktı. Forma numarasının 99’a evrilmesi de aynı döneme rast geliyordu. Zira Sault Ste. Marie Greyhounds takımında 9 numaranın bir başka sahibi vardı. Gretzky’ye de koçu tarafından ona en yakın numara olarak 99 önerildi. NHL’de oynamak için sabırsızlanan Gretzky için artık her şey hazır, istikamet belliydi: Edmonton.

- II -

Edmonton Oilers, 1979 yılında NHL’e katıldığında, oyunculuk kariyerini Oilers’ta tamamlayan Glen Sather, 36 yaşında hem takımın başına geçti hem de GM rolünü üstlendi. Sather’ın hayalindeki takım için genç ve hızlı bir kadro gerekiyordu. Koç, veteranlardan ziyade karşısında daha önce profesyonel anlamda kendini kanıtlamamış, yaşları küçük ve kazanmaya aç bir oyuncu topluluğu görmek istiyordu. Zira inşa etmek istediği şey bir yıl şampiyon olup tarihe karışacak bir takım değil, ışıltılı bir hanedanlıktı. 18 yaşındaki Wayne, o yıl takımın çiçeği burnunda yıldızıydı ve Sather'ın aradığı tüm özelliklere sahipti. En kuvvetli tarafı ise mental gücüydü. Aradan geçen yıllar ikilinin birbirine uyumlu yapboz parçalarından farksız olduğunu gösterdi. ‘‘İyi bir buz hokeyi oyuncusu pakın olduğu yere doğru hareketlenir, harika bir buz hokeyi oyuncusu ise pakın gideceği yönü düşünür ve oraya doğru hamle yapar.’’ Kendi ağzından çıkan bu cümleler, Gretzky’nin hem oyun tarzını hem de nasıl sıradan olmanın çok ötesine geçtiğini en açık şekilde gözler önüne seriyordu.

Efsane, kariyerinde tam dört Stanley Cup şampiyonluğu yaşadı. Tamamı, 1984-1990 yılları arasında Edmonton Oilers hanedanlığını inşa eden şampiyonluklardı ve hepsinde koç, Glen Sather’dı. Koç, o yıllardan şöyle bahsediyor: ‘‘Gretzky’ye sahip olmak bir dönüm noktasıydı. O, kazanabiliyor olmamızın en önemli sebebiydi.’’ 1988 yılının ilkbaharında Edmonton Oilers son beş yılda dördüncü Stanley Kupası’ını kazandı. Gretzky, yine şampiyon takımın kalbiydi. Play-off ve Stanley Kupası serisi dahilinde oynadıkları 19 maçta tam 12 gol atıp, 31 de asist yaptı. Hemen arkasından NHL Playoff MVP’si seçildi, Conn Smythe ödülünü bir kez daha cebine koydu. O gün Gretzky de durumdan habersizdi ama Edmonton Oilers formasıyla kaldırdığı kupa, mavi turuncu forma içerisindeki son mutlu ânıydı. Yine de ayrılık günü geldiğinde, dört Stanley Kupası, sayısız bireysel başarı, rekor ve 1988 play-off performansı, Oilers hayranlarının zihninde sonsuza dek klasik bir an olarak kalmaya devam edecekti. Fakat önce, suçlanması gereken insanlar ve tutulması gereken bir yas vardı. Zira gelmiş geçmiş en büyük buz hokeyi efsanesi takas ediliyordu. Hem de Amerika Birleşik Devletleri’ne, Los Angeles Kings’e.

- III -

9 Ağustos 1988 günü, Gretzky bir basın toplantısı için kameraların önündeydi. Karşısında oturan muhabirlere bakıyor, birkaç kelime konuşmaya çalışıyor ama başaramıyordu. Sonra belli belirsiz bir şeyler söyledi. Kelimeler ağzında ağırlaştıkça su içiyor ama veda konuşmasını bir türlü yapamıyordu.

‘‘Özür dilerim, sanırım bunu yapamayacağım’’ dedikten sonra konuşmaya başladı:

‘‘Söylediğim gibi, ayrılma vakti geldiğinde…’’

Gretzky gözyaşlarına daha fazla engel olamadı ve özür dileyerek toplantı masasından kalkıp arka tarafa oturdu. Taraftarlar, faturayı takımın sahibi Peter Pocklington’a kesti. Antrenman tesislerinin kapısından girdiği ilk gün Gretzky’ye ‘‘Seni asla satmayacağım evlat’’ diye söz veren Pocklington, Edmonton şehri için artık bir yalancıdan başka bir şey değildi. Şehrin dört bir yanında fotoğrafları yakıldı, şirketleri boykot edildi ve uzun süre ölüm tehditleri aldı.

Yıllar sonra Oyunu Değiştiren Gün ismiyle çekilen ve bu takas günlerinin anlatıldığı belgeselde, dönemin koçu Glen Sather o takas ile ilgili şunları anlatıyordu: ‘‘Hayatımın en kötü ve hüzün dolu günleriydi. Pek çok güzel şey başarmış, NHL tarihine geçmiştik. Fakat bunu en az birkaç yıl daha yapabilirdik. Her şeyden öte, Gretzky gibi birini kaybediyor olmak korkunçtu.’’

Gretzky’nin Edmonton’dan Los Angeles’a takas edilişi ülke bazında da önem arz ediyordu. Zira bir Kanada efsanesi olan Wayne Gretzky, hayatının geri kalanını Los Angeles’ta devam ettirecekti. Kanadalı siyasetçi Nelson Riis durumdan duyduğu memnuniyetsizliği şu cümlelerle anlatıyordu: ‘‘O ulusal bir sembol. Ulusal sembolü nasıl olur da satmaya karar verebilirsiniz ki?’

Tartışma devamlı büyüyor ve başka tanınmış isimler de fikirlerini beyan ediyorlardı. Örneğin, NBA efsanesi Magic Johnson durumdan hayli memnundu: ‘‘O, bu oyunun en iyisi ve artık Los Angeles’a ait. Kombine biletimi aldım bile. Bundan sonra tek bir maç kazanamasak dahi her zaman heyecanlanıyor olacağım.’’ Wayne Gretzky, Edmonton’dan ayrılırken, NHL tarihinin en skorer üçüncü oyuncusuydu (583 gol, 1086 asist). Belki bir daha şampiyonluk kazanamadı ama sonrasında Los Angeles Kings, St. Louis Blues ve New York Rangers gibi duraklarda geçirdiği yıllar efsaneyi bütün istatistiklerde zirveye çıkardı. Hem de ulaşması çok zor, engebeli yollarla kaplı bir zirveye. Sonra her şey bitti. Bütün öykülerde ve efsanelerde olduğu gibi...

Buz hokeyinin gelmiş geçmiş en büyük oyuncusu, yirmi yıllık kariyerine veda ederken de babasına duyduğu minneti anlatıyordu: ‘‘Ben, buz hokeyine âşık olmuş, şanslı bir çocuktum. Ve iyi kalpli bir Lord, bana gerekli tutkuyu aşıladı.’’ Wayne Gretzky son sayfayı yazarken aslında en başa dönüyordu, evinin arka bahçesine...

Socrates Dergi