SC Yeşil

6 dk

Freiburg, Almanya'nın 'başka bir dünya mümkün' projelerinden biri. Sadece şehriyle değil, futbol takımıyla da.

Son yıllarda sıklıkla dinlediğimiz bir başarı hikâyesi var. Almanya'nın 2002 yılında başlattığı, iki büyük liginin 36 takımına zorunlu tuttuğu futbol akademileri ve oralardan yetişen futbolcularla yarattığı devrim. Kimine göre 2006 Dünya Kupası'nda bunun etkileri zaten ortaya çıkmıştı. Almanya Futbol Federasyonu'na göreyse 2002 yılının yatırımları 2009'da 21 Yaş Altı Milli Takımı'nın Avrupa şampiyonu olmasıyla ilk meyvelerini vermeye başladı. O takımda bulunan Mesut Özil, Manuel Neuer, Mats Hummels, Jerome Boateng, Sami Khedira ve Benedikt Höwedes gibi futbolcuların 2014 yılında Brezilya'da kaldırdıkları kupa da 12 yıllık çabaların en büyük ödülü oldu.

Aslında bütün bu süreç başlamadan 10 yıl önce, 1991-1992 futbol sezonunda, Almanya'nın güneyinde kimsenin o günlerde çok da fark etmediği bir şeyler oluyordu. Freiburg şehrinin takımının başına, eski bir futbolcu, spor ve tarih öğretmeni Volker Finke getirilmişti. Finke ilk sezonunda kılpayı kaçırdığı birinci lige yükselme hakkını ikinci sezonunda kazanıyor, SC Freiburg tarihinde ilk defa birinci lige yükseliyordu. Fakat şehir küçüktü, devlerin arasında mücadele edebilecek ne bütçeleri ne de tecrübeleri vardı. Volker Finke ise takımın kalıcı olmasını istiyordu. Paraları yoktu ama yapılabilecek başka bir şey vardı. Şehrin öz kaynaklarını kullanmak, büyük paralara gerek duymadan sürdürülebilir bir sistem oluşturmak.

Finke kulüp için planladığı sürdürülebilir kalkınma projesine stadyumun değişmesini sağlayarak başladı. Schwarzwald Stadyumu'nun üç yöndeki tribünlerinin üstüne güneş enerjisi panelleri yerleştirildi. Freiburg bundan sonra maçlarını Almanya'nın güneş enerjisi kullanan ilk stadyumunda oynayacaktı. Bunun dışında Finke, kendi yetiştirdikleri futbolcularla oynamaları gerektiğini ancak bu şekilde devlerle mücadele edilebileceğini düşünüyordu. Böylece belki de 10 yıl sonra tüm ülkeye örnek teşkil edecek altyapı hamlelerinin temelinin atılmasını sağladı. Finke 16 yıl görevde kalarak Almanya'da bir rekorun sahibi olurken sürdürülebilir kalkınma fikrini de futbola getiriyordu. Fakat bunu yaparken hiç de yalnız değildi. Arkasında Almanya'nın en özel şehirlerinden biri olan Freiburg'un insanları ve onların dünya görüşü vardı.

Freiburg kendini 'Yeşil Şehir' olarak tanımlıyor. Bunun birçok nedeni var. 70'lerde çevredeki nükleer santrallere karşı düzenlenen sert protestolara katılan çevreci aktivistler daha sonra politikaya girip Yeşiller hareketinin öncüsü olmuşlar, çevre korumayla iligili eğitim–araştırma projelerinde görev almışlar, 'Yeşil Ruhlu' olarak da adlandırılan şirketler kurmuşlar. Bunun dışında şehir merkezinin %80'i savaş sırasında yıkıldığından, tarihe bire bir uygun olacak şekilde yeniden yapılmış. Bu yeniden yapılanma süreci diğer Almanya şehirlerinden farklı gelişmiş. Şehir baştan inşa edilirken amaç minumum enerji ve maksimum doğaya uyum olarak belirlenmiş. Her nüfus artışından, her gelişimden sonra nereye nasıl binalar yapılacağı, yeşil alanların, çevrenin nasıl korunacağı bile simule edilmiş, evler maksimum enerji tasarufu yapacak şekilde inşa edilmiş.

90'lı yıllara gelindiğinde ise dünyada fosil yakıt ve benzerlerine olan ihtiyaç nüfusla birlikte hızla artarken Freiburg tam tersi bir yol izlemiş. Evlerde kullanılabilecek enerji miktarını düşürüken, insanları toplu taşımaya veya bisikletlere yönlendirecek önlemler alınmış. Şehre artan talebi karşılamak için kurdukları yeni semtlerde, çevre odaklı daha radikal projeler uygulamışlar. Örneğin; askeri bölge olarak kullanılan Vauban, 1992'de askerlerin terk etmesiyle o zamanların hippi/ anarşist gençliği tarafından kullanılmaya başlanmış. Onların yardımı ve şehir yönetiminin projeleriyle Vauban, 5 bin kişilik bir semte dönüşmüş. Semt içine, orada yaşayanlar dahil araba park etmek yasaklanmış. 'Yumuşak Zemin' adı verilen bir projeyle tramvayın geçtiği bazı yerler, yürüyüş ve bisiklet yolları toprak ve çimle yapılmış. Evlerin hepsi güneş, yağmur suyu gibi kaynaklardan elde edilen enerji kullanırken, 'Pasif Ev' adı verilen, içinde yaşayan canlıların ve kullanılan ev aletlerinin yaydığı enerjiyle kendini ısıtabilen evler yapılmış. 2010 yılına gelindiğinde, semt sakinlerinin %70'ten fazlası özel araba kullanmayı bırakmış.

Her şey sadece bu semtle de sınırlı değil. Tüm şehirde araba kullanımını azaltmak temel amaçlardan biri. Bunun için ilginç projeler de teşvik ediliyor. Yakın zamanda trafik ışıklarını sürücüler için en sıkıcı hale getirip toplu taşıma araçlarına öncelik verecek şekilde optimize eden bir sistem uygulamaya konuldu ve sistemi geliştiren kişiye ödül verildi. Yenilenebilir enerji kullanan evler ve şirketler, eskiden plansızca yapılan yüksek binalara döşenen güneş enerjisi panelleri, sosyal yapının bozulmasını engellemek için işsizliği sıfıra kadar düşürmeyi hedefleyen politikalar, Freiburg'da 'sürdürülebilir kent' fikrini yaşatmak için yapılan işlerden sadece bazıları. Kent yönetiminin bir amacı da sakinlerine güvenli bir hayat sağlamak, bunu yaparken de mümkün olduğu kadar az sayıda polis kullanmak. Güvenliğin de anlık çözümlerle değil, sürekli olabilmesi için şehirde ortak yaşam alanları yaratılıyor. Park, meydan gibi yerlere her yaştan insanın ulaşabilmesi, buralarda ilgisini çekecek bir aktivite bulabilmesi sağlanıyor. Böylece gün içinde, uzun saatler boyunca, toplumun her bireyinin aynı anda aktif olarak kullanabildiği, çeşitliliğin olduğu ortak yaşam alanları, şehrin güvenli bölgeleri haline geliyor ve ekstra bir güvenlik tedbirine ihtiyaç azalıyor. Spor da insanları bir arada ve sağlıklı tutmak için kullanılan araçlardan birisi. Futboldan tenise, aerobikten yogaya, çoğu şehir yönetimi ve üniversitenin desteklediği 650'den fazla spor merkezi bulunuyor.

1457'de kurulan Freiburg Üniversitesi de ülkenin en prestijli eğitim kurumlarından. Akademi günlük hayatın her noktasında çok uzun yıllardan bu yana büyük bir yer tutuyor. Köklü eğitim ve araştırma geleneği insan ve doğa odaklı bir yaşamı mümkün kılan en önemli faktörlerden birisi.

Volker Finke'nin inisiyatifiyle yeni bir kimliğe bürünen futbol takımı da sürdürülebilir kent fikrinin temel parçalarından. Yenilenen altyapısı ülke genelinde öz kaynaklarla ayakta kalabilmenin sembolü olmuş durumda. Fakat Freiburg takımı için belki Finke'den de önemli bir isim daha var. Freiburg'da futbol oynamış, 1995'ten 2011'e kadar genç takımlarda hocalık yapmış, 2011'den günümüze kadar da A takımı çalıştıran Christian Streich. Streich, A takımı çalıştırması için teklif yapıldığında başta görevi reddetmesine rağmen baskıya dayanamayıp "Eğer kişiliğim değişirse hemen bırakırım" şartıyla düşme potasındaki takımı ligde tutmayı başarmıştı. Sonraki yıllarda Şampiyonlar Ligi vizesini son anda kaçırıp, takımını Avrupa Ligi'ne taşıdı. Göreve geldiği ilk günlerde antremanlara bisikletle gidip gelmesini garip bulan gazetecilere, ilk başta herkese tuhaf gelen bölgeye özgü şivesiyle "İlginç olan, bu kadar kısa bir mesafeyi neden bisikletle gidip geldiğimi sormanız. Asıl tuhaflık aynı mesafe için araba kullanılması" şeklinde yanıt vermişti. Yeşil şehrin artık kendi yetiştirdiği, sorulara verdiği cevaplarla 'futbol filozofu' olarak anılacak, herkesin saygı duyduğu bir hocası olmuştu. "Değişirsem giderim" diyen Streich, nereden geldiğini, nasıl bir ortamda yetiştiğini her konuşmasında yeniden hatırlatıyordu.

"Sekiz yıl önce Aston Villa'ya gittiğimde onlara 16-19 yaş oyuncularımızın haftada 34 saat okula gittiğini anlatınca bana inanmadılar, yalancı olduğumu söylediler. Onların oyuncuları dokuz saat gidiyormuş, profesyonel futbolcu olmaları için gereken buymuş, okul ve futbol arasında karar vermeleri gerekiyormuş. Bu tamamen yanlış. Bunu Freiburg'da yapamazsınız. Üç yıl boyunca haftada sadece dokuz saat ders gören insanlarla daha sonra ne yapacaksınız? Akademilerdeki çocukların %80'i profesyonel olamıyor, sonra iş aramaları gerekiyor. Onlara bakmak bizim görevimiz. Onlara burada iyi bir futbolcu olma şansı veriyoruz ama aynı zamanda ikinci bir yol da açıyoruz. Freiburg'da oynayan çocukların büyük bir kısmı futbolcu olamadıklarında daha yüksek bir eğitime devam edebiliyorlar. Onun dışında, sahada akıllı oyunculara ihtiyacımız var. Problem çözme yeteneği gelişmiş, düşünen, öğrenen ve uygulayabilen futbolculara ihtiyacımız var."

2002 yılında Almanya'daki diğer onlarcasıyla birlikte 'Futbol Akademisi' unvanını alan Freiburg altyapısı, yıllar içinde fark yaratmayı da başardı. Uluslararası Spor Araştırmaları Merkezi'nin (CIES) 2014 yılında yayınladığı rapora göre, kadrosunda kendi futbol okulundan yetişmiş oyuncu bulunduran takımlar arasında 9. sırada yer aldı ve Almanya'dan ilk 10'a girebilen tek takım oldu. Listede Barcelona'nın La Masia'sı gibi dünyanın her noktasından talep gören okulların olduğu düşünüldüğünde, 200 binlik bir nüfustan beslenen Freiburg altyapısının ne kadar yol katettiği daha belirgin şekilde ortaya çıktı.

Aslında ortada somut örnekler olmasa böyle bir şehrin hâlâ ayakta kalabildiğine inanmak zor olurdu. Zaten ne Freiburg'da yaşamak ve şehrin beklentilerini karşılamak ne de böyle bir futbol okulunda eğitim görmek kolay bir iş değil. Her gün itinayla ayrılması gereken çöpler, unutulması gereken araba sevdası, bisikletin en yaygın ulaşım aracı olduğunu kabullenmek, dünyanın geri kalanı her şeyi daha hızlı tüketirken tam tersi yönde ilerlemek... Bunlar, dinlerken güzel gelse de dışarıdan gelen birini zorlayacak uygulamalar. Bunun yanında, anlık ve kişisel değil, uzun vadede tüm topluma fayda sağlayacak şekilde, zorunluluktan değil isteyerek bunları yapmak da zor. Haftada 34 saat derse gidip belki bir o kadar da antreman yapması gereken çocukların da işleri hiç kolay değil. Onlar da kişisel çıkarlarını bir noktaya kadar unutmakla yükümlüler. Kulüp içinde isimlerden bağımsız, değerlerin ve sürekliliğin ön planda olduğu bir yapıda hayallerine kavuşmak için çaba göstermek zorundalar. Hem de dünyanın birçok yerindeki yaşıtlarına tam tersini yapmaları öğretilirken.

Socrates Dergi