socratesXreflect_alt

Kaybolan Yıllar

10 dk

Jenerasyonlar kendi süper yıldız adaylarını doğururlar. Kimi, yıllar geçtikçe çığ gibi büyür, akıllara kazınır. Kimi ise sessiz sedasız kaybolup gider. Gidenlerin hikâyelerine mercek tuttuk...

Albert Haynesworth

"Futbol kaskı takmış, ateş püskürten dev bir canavar…"

Bleacher Report yazarı Josh Friesen, Albert Haynesworth'ü bu cümleyle tanımlıyor ve ekliyordu: "Tabii önce bir canavar gibi oynamayı canının istemesi gerekiyor." Amerikan futbolu takipçilerinin birçoğu, Haynesworth'ten pek hoşlanmaz. Bunun en büyük sebebi potansiyelini çöpe atması ve futbolun önüne birçok unsuru koymasıydı. Savunmacının, 2006'da Cowboys oyuncusu Andre Gurode'un yüzüne attığı tekme gibi vukuatları da vardı; yedi yıllığına 100 milyon dolarlık sözleşme imzalayacak yeteneği de. Bu sözleşme bile onu futbola bağlamak için yeterli olmadı. Uyumsuz ve yönetilemez biriydi. Futbola veda ettiğinde milyonlarca seyircinin olmasını beklediği kişi değildi.

Andre Villas-Boas

Coimbra'daki teknik direktörlük görevinin ardından Porto, Chelsea ve Tottenham… Hayır, Jose Mourinho'dan söz etmiyorum. Andre Villas-Boas, uzun mesaileri ve çıkış hikâyelerindeki benzerlik sebebiyle belki de son on yılda Mourinho'ya en çok benzetilen isim olabilir. Ancak usta ve çırağın kariyeri pek de benzer şekilde ilerlemedi. Evet, Villas Boas da 2010-11 sezonunda Porto ile UEFA Kupası'nı kazandığında henüz otuzlu yaşlarının ortasındaydı. Vizyonu ve taktik dehasıyla dikkat çekiyordu. Dolayısıyla 'Gelecek Vadeden Teknik Adamlar' listelerinde başı çekmesi de normaldi. Ancak Villas Boas, Porto'nun ardından Chelsea, Tottenham, Zenit ve Marsilya'yı çalıştırmış olsa da beklentileri karşılayamadı. Boynuz, kulağı bu kez geçemedi.

Andre Villas-Boas

Andre Villas-Boas

Ted Williams

"Ted Williams'ı bulmak zor olmadı. O kadar yetenekliydi ki beyaz ineklerle dolu bir tarladaki kahverengi inek gibi göze çarpıyordu." Boston Red Sox yöneticisi Eddie Collins, 21 yaşındaki Ted Williams için bunları söylemişti. Beklenen de oldu. Williams çaylak sezonunda MVP ödülünü son anda kaçırdı. Arka arkaya çok başarılı sezonlar oynadı fakat ABD, İkinci Dünya Savaşı'na girince hava kuvvetlerine kaydolmak için beyzbol oynamayı bıraktı. Görev sonrası beyzbola geri döndü ve beğeni toplamaya devam etti. Bu kez de 1952'de Kore Savaşı sırasında hizmet etmek üzere orduya geri çağrılacaktı. 223'üncü Filo'da görev sırasında uçağı birkaç defa vuruldu. Yine de sahalara bir kez daha geri dönecekti. Bu defa hiçbir şey eskisi gibi olamasa da…

Adriano

Uzun boy, güç, iyi top kontrolü ve top sürme becerisi… Adriano tüm bu özelliklerin yanında çok güçlü bir sol ayağa da sahipti… Inter'de formu o kadar yükselmiştik ki tarihin en büyük forvetlerinden biri olabileceği yönünde sinyaller veriyordu. Zaten 2004-05 sezonuyla beraber sadece Serie A'nın değil, tüm dünyanın en çok konuşulan golcülerinden biri haline geldi. Fakat ona her zaman ilham kaynağı olan babası Almir'in 2004'teki vefatından sonra hayatında önleyemediği bir düşüş başladı. Inter'deki kredisi yavaş yavaş tükendi. Alışılmış hale gelecek kilo ve disiplin sorunlarına alkol problemi de eklenince 2009 yılında sözleşmesi feshedildi. Flamengo, Roma, Corinthians ve Miami United'ta yeniden denedi ama artık toparlanması zordu…

Adriano

Adriano

Tommy Morrison

"Her günü sanki son günü olduğunu biliyormuşçasına yaşayan bir boksör."

Carlos Acevedo, The Duke: The Life and Lies of Tommy Morrison kitabında Tommy Morrison'ı böyle tanımlamıştı. 'Duke' lakaplı boksörün becerileri, onu ailesinin küçük boks salonundan alıp büyük sahneye çıkarmıştı. Sol kroşesinin ünü ise tüm dünyaya yayılacak ve Sylvester Stallone, bir maçtan sonra Rocky V'teki Tommy Gunn rolünü ona verecekti. Morrison'ın sorunu, kendine zarar verecek kadar iyi olmasıydı. Disiplinsiz ve hırslıydı. Çılgın partiler de eklenince ringdeki üstünlüğünü kaybetmeye başladı. 1996'da HIV testi pozitif çıktı ve emekli oldu. Bu yüksek oktanlı hayat, 2013'te Nebraska'daki bir hastanede son buldu.

Ruta Meilutyte

Ruta Meilutyte, 2012 Londra Olimpiyatı'nda kadınlar 100 metre kurbağalamada altın madalya elde ettiğinde henüz 15 yaşındaydı. Bir yıl sonra da Barselona'da düzenlenen 2013 Dünya Su Sporları Şampiyonası'nda 50 ve 100 metre kurbağalamada dünya rekoru kırmıştı. Genç yaştaki zaferleri, istikrarlı rekortmenlere alışık yüzme dünyasında beklentileri artırmıştı. Ama Meilutyte'nin yolu, beklendiği kadar açık değildi. Litvanyalı yüzücü, üç kez doping testine girmeyi reddetti ve 22 yaşında emekli oldu. Yaşananların kendi hatası olduğunu ve potansiyelini boşa harcadığını kabul ediyordu. Kendi deyimiyle, kendisini yıllarca tamamen yüzmeye adamıştı. Artık basit şeyler yapmak, büyümek ve dünyayı daha iyi şekilde anlamak istiyordu. Hâlâ önünde uzun yıllar vardı.

Ruta Meilutyte

Ruta Meilutyte

Matthew Stevens

Matthew Stevens, 1994'te profesyonel bir snooker oyuncusu olduktan bir yıl sonra Masters'a katılmaya hak kazanmak için mücadele ettiği Benson & Hedges Şampiyonası'nda zirveye çıktı. Ertesi sezon Grand Prix'de Stephen Hendry'yi 5-1 yendiğinde ise potansiyelini tüm dünyaya kanıtladı. 1999- 2000'de Masters şampiyonluğunu da finalde Ken Doherty'yi 10-8 yenerek kazandı. Hem oyunu her zaman akıcı bir şekilde oynayabiliyor hem de uzun maç formatında çok daha rahat hissediyordu. Masters şampiyonluğunu, 2003-2004'teki Birleşik Krallık şampiyonluğu takip etti. Ancak kariyerinin devamında büyük turnuvalarda maçı kazanmak için gereken hamleyi bir türlü yapamıyordu. Eğer çıktığı iki dünya şampiyonası finalinden birini kazansaydı, her şey çok daha farklı olabilirdi…

Nico Hülkenberg

Michael Schumacher'in ünlü menajeri Willi Weber, Nico Hülkenberg'in 2008 yılına kadar Formula 1 için hazır olacağını öngörmüştü. Nitekim Hülkenberg, F1 kariyerine başladığında da tıpkı Schumacher'de olduğu gibi etrafında Weber vardı. Willie, her fırsatta Hülkenberg'i "İnanılmaz bir yetenek" minvalinde sözlerle övüyor ve genç bir sürücü olsa da kendisine Schumacher'i hatırlattığını söylüyordu. Evet, Hülkenberg de tıpkı Michael gibi uzun yıllar F1 pilotu olarak yarıştı ancak işler beklendiği gibi masalsı ilerlemedi. 2010 yılında bir kez pole pozisyonu elde etmesi, birçok F1 takipçisini heyecanlandırmaya yetse de kariyerinde hiçbir zaman podyuma çıkmayı başaramadı. Haliyle gittiği takımlarda tutunması da hiçbir zaman kolay olmadı.

Nico Hülkenberg

Nico Hülkenberg

Michelle Wie

Michelle Wie, sporun sıradışı figürleri listesinde kendine yer bulanlardan. Henüz onlu yaşlarının başında pek çok amatör turnuva kazanan, profesyonel kariyerinde ise beş LPGA turnuvası zaferi yaşayan Wie, 2006'da Time tarafından 'Dünyamıza Yön Veren 100 Kişi' arasında gösterilmişti. Erkek egemen bir spor olarak görülen golfte, kadınların yükselişini simgeliyordu. Fakat kariyerinin devamı, o güçlü başlangıca göre biraz sönük kaldı. Hayatının sürekli denetim altında olduğunu düşünen Wie, bunun zorluklarından dem vuruyordu. Kore asıllı ABD'li sporcu, golfü bıraktıktan sonra en büyük başarısının akıl sağlığı bozulmadan her şeyi kendi isteğiyle geride bırakabilmesi olduğunu söylüyor... Aslında bu cümle bile erken vedaya bir parça ışık tutuyor.

Frank Vandenbroucke

1998'de Paris-Nice ve Gent-Wevelgem, 1999'da LiegeBastogne-Liege ve iki Vuelta etabı… Frank Vandenbroucke bisiklet dünyasına bu zaferlerle çok hızlı bir şekilde giriş yaptı ve ün kazandı. İki tekerleğin verdiği adrenalin bir noktada ona yetmemeye başladı. Uyuşturucu ve alkolün bolca tüketildiği partiler ve dikkat dağıtıcı şeylerin kombinasyonuyla vücuduna iyi davranmadı. Haliyle tüm bunlar, takım yöneticileriyle ters düşmesine de sebep oldu… Karısını silahla tehdit etti. İki kez de intihara teşebbüs etti. Sonunda hatalarından ders almış gibi görünse de geri dönüş kolay değildi. Belçikalı bisikletçi, 12 Ekim 2009'da, henüz 34 yaşındayken Senegal'deki bir otel odasında hayatını kaybetti.

Frank Vandenbroucke

Frank Vandenbroucke

Cenk Akyol

Harun Erdenay ve İbrahim Kutluay gibi büyük figürler ardından yıldız şutör açığını doldurmanın kolay olmayacağı aşikârdı. Adaylar içinde uygun isimlerden bir tanesi hiç şüphesiz Cenk Akyol'du. Maalesef beklenen gerçekleşmedi. Elbette oyunun değişimine bağlı olarak şutörlerin kullanılış biçiminin ve topla olan bağlantılarının değişmesi bunun sebeplerinden biri olabilir. Ayrıca Cenk Akyol'un ilk yıllarından itibaren atletizm açısından sorun yaşayabileceği de tahmin ediliyordu. Yine de hem Galatasaray'da hem de milli takımda önemli katkılar verdiği maçlar oynadı. 2014 Dünya Şampiyonası'nda attığı son saniye üçlüğü de hâlâ hafızalarda. Fakat Cenk'in hayal kırıklığı yaratan bir başka özelliği daha vardı; oyuna dair isteğinin çok çabuk tükenmesi…

Darius Miles

Darius Miles, 'ham yetenek' tanımına en çok uyan isimlerdendi. Patlayıcı bir dripling ve potaya gitme tutkusuyla uçuyor, savunmaları yıpratabiliyordu. East St. Louis Lisesi'nden mezun olduğunda 2.06 boyunda, uzun kanat açıklığına sahipti ve topu rahatça potaya gönderebiliyordu. Dolayısıyla kendisine bir şans vermek isteyen herhangi bir NBA takımı için çok uygun olacağı açıktı. O da kolej basketbolunu atlayarak NBA'e direkt geçiş yaptı. Doğru sistemle, bir NBA yıldızına dönüşebileceği herkes tarafından kabul görmüştü. Parke dışındaki hayatınıysa bir türlü toparlayamadı. Sayısız saha dışı sorunu ve kötü bir diz sakatlığı nedeniyle 2008-2009 yılındaki Memphis Grizzlies macerası sonrası bir daha resmi olarak parkeye ayak basmadı.

Eugenie Bouchard

Eugenie Bouchard, 2014'te henüz 20 yaşındayken Avustralya Açık'ta beklenmedik bir şekilde yarı final gördü. Kort üzerindeki rahat görünüşü, soğukkanlılığı ve sahip olduğu yetenek sayesinde genç tenisçiden "Geleceğin Maria Sharapova'sı" olarak bahsediliyordu. Nitekim Bouchard'ın kortta yenilmez göründüğü sayısız maç vardı. Akla ilk gelen müsabakalardan biri 2014 Wimbledon Finali'ydi. Petra Kvitova'yı belki yenememişti ama oyunu herkes tarafından beğenilmişti. Ancak Bouchard'ın da iyi ve kötü olmak üzere iki tarafı vardı. Saha dışında dikkati çok çabuk dağılıyor ve bu da oyununa yansıyordu. Saha dışındaki işleri oyunun önünde kabul ederek önüne engeller koymaya başlayınca kariyerinde beklenen noktaya ulaşması da hayal oldu.

Eugenie Bouchard

Eugenie Bouchard

Alexandre Daigle

Alexandre Daigle, 1993 NHL Draft'ında kaçırılmaması gereken isim olarak dikkat çekiyor, ilk üç sıradan seçilmesi garanti görülüyordu. Hatta Ottawa Senators, Daigle'ı ilk sıradan seçebilmek için 1992-93 sezonunda kasten maç kaybetmekle suçlandı. Zaten sezonu son sırada tamamlayarak draft'ta ilk sıra hakkını da elde ettiler. Beklenen oldu. Senators, Daigle'ı ilk sıradan seçti. Draft'ın göz bebeği, çaylak sezonunda 20 gol kaydetti. Evet, bu sayı azdı ama umut vadediyordu. Genç oyuncu, bu sayıyı kariyerinin devamında asla artıramadı. 616 maçlık NHL kariyerinde sadece 327 puan (gol ve asist toplamı) kaydedebildi. Zaten daha 25 yaşındayken NHL'den ayrıldı, Avrupa'nın yolunu tuttu. Hiçbir zaman en üst seviyede oynayamadı.

Edwin Valero

Edwin Valero, ringde sıkça nakavt görmek isteyen boks tutkunlarının en büyük umuduydu. İlk 18 maçını ilk rauntlarda nakavt ile kazandı. Hatta daha da ileri gitti ve profesyonel kariyerindeki ilk 27 maçın tamamında rakibini nakavt etmeyi başardı. Venezuelalı Valero, ringde bir kasırga gibiydi. O yüzden daha çok maça çıkması ve kazanması bekleniyordu. Her açıdan yumruklar atabiliyordu. Boks dünyasında bir sonraki Manny Pacquiao olarak bahsedilmeye başladı. Ancak Venezuelalı boksörün hayatı, ringin dışında epey çalkantılıydı. Karısını öldürmekle suçlandı. İşler akıl hastanesine yatırılmaya kadar gitti… Müebbet hapis ihtimaliyle karşı karşıya vaziyette duruşmayı bekleyen boks fenomeni, hapishanedeyken hayatını kaybetti.

Socrates Dergi