Seve'den Sonra
9 dk
Seve Ballesteros hem yeteneğiyle hem de ışığıyla golfe damgasını vurdu. ABD ve Avrupa’yı iki yılda bir karşı karşıya getiren Ryder Kupası ise yıldızının en çok parladığı yerdi.
Bir golfçü için Ryder Kupası’nda oynamak ne ifade eder? Dünyanın elitizmle en çok özdeşleşmiş bireysel sporu için, Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri’ni karşı karşıya getiren bu ‘milli’ müsabakanın anlamı nedir? 2010 Ryder Kupası öncesi katılımcılar arasında bu iki sorunun cevabını tam olarak bilmeyenler mevcuttu. Rory McIlroy, Martin Kaymer ve Francesco Molinari gibi yetenekli çaylaklara sahip Avrupa takımının en büyük problemi bu bilincin eksikliğiydi. Yani kaptan Colin Montgomerie, günün birinde birçoğu çok önemli işler başaracak çaylaklarına durumun ciddiyetini bir yolla anlatmalıydı. Ryder Kupası daha önce oynadıkları ve kazandıkları hiçbir turnuvaya benzemiyordu. Montgomerie de eski bir dosttan yardım almak için telefonuna sarıldı…
Hattın ucunda Severiano Ballesteros vardı. İspanyol yıldız, 1980’lerde turnuvanın kaderini değiştiren ve üstünlüğü Eski Kıta’ya taşıyan figürlerin başında geliyordu. Dolayısıyla cep telefonu hoparlöründen de olsa onu dinlemek bir onurdu. Bol İspanyol aksanlı ama son derece anlaşılır bir İngilizce, oyunculara yaklaşık on dakika boyunca bu turnuvanın ne demek olduğundan bahsetti. McIlroy, “Seve’yle konuştuktan sonra ne kadar büyük bir şeyin içinde olduğumuzu anladık” itirafında bulunacaktı. Ballesteros aslında telefonda değil bizzat takımın yanında Galler’de olmak isterdi ama doktorundan bu konuda izin alamamıştı; iki yıldır mücadele etmekte olduğu beyin kanseri onu yavaş yavaş tüketiyordu. O meşhur tutkusu ise hiçbir yere gitmemişti ve şimdi, genç meslektaşlarının yolunu aydınlatmıştı. Avrupa takımı bu kısa sohbetin ardından gelen günlerde Ryder Kupası’nı kazandı. Seve, hasta yatağında bile kıta golfünün kaderini değiştirmeye devam ediyordu.
"Tek Kişilik Ordu"
İlk olarak 1927’de düzenlenen ve 1979’a kadar ABD ile Büyük Britanya arasında oynanan Ryder Kupası, aslında seksenli yıllara gelinirken miadını doldurmaya yaklaşmıştı. Dönemin en büyük oyuncusu Jack Nicklaus’a göre bunun nedeni çok açıktı: ABD’nin neredeyse tüm turnuvaları kazanması. Efsanevi isim bunun üzerine ortaya, Kıta Avrupasından oyuncuların da Ryder Kupası’na katılabilmeleri fikrini attı. Nicklaus bu düşüncesiyle ülkesinin hâkimiyetine çomak sokmuş ama turnuvanın geleceğini de kurtarmıştı. 1983, ABD’nin -hem de kendi topraklarında- kaybetmeye epey yaklaştığı ilk sene olacaktı. Avrupa’nın o dönemdeki süper yıldızı Ballesteros da, “Belki kaybettik ama bu bir mağlubiyet değil, bir sonrakini rahatlıkla kazanacağız” açıklamasıyla yaklaşmakta olanı ilan etmişti.
Hem Nicklaus’un hem de Ballesteros’un öngörülerinin ne denli tutarlı olduğu iki yıl sonra ortaya çıktı. Zira 1985’te İngiltere’deki The Belfry Golf Kulübü’nde düzenlenen Ryder Kupası’na oldukça yüksek bir alaka vardı. Kısa bir süre önce fosilleşmeye yüz tutan ve herhangi bir heyecan sunmaktan uzak görünen organizasyon, kalkınan Avrupa takımıyla birlikte ilgi odağı haline gelmişti. Ballesteros ve Bernhard Langer’in başını çektiği Avrupalılar; Nick Faldo, Sandy Lyle ve Ian Woosnam gibi üst düzey Britanyalılarla bir araya gelince de ortaya dirençli bir takım çıktı. Zaten adı geçen beş oyuncu o dönem boyunca, ‘Büyük Beşli’ olarak anılacak ve hem bu turnuvada hem de kariyerlerinde özel işlere imza atacaklardı. Birlikte ilk büyük zaferleri de Belfry’de, üstelik Ballesteros’un iki sene önce dediği gibi son derece rahat bir skorla geldi. Golfün en büyük takım organizasyonu artık ABD’nin tekelinde değildi.
1983’ten başlayarak arka arkaya dört Ryder Kupası boyunca Avrupa takımının kaptanlığını yapmış olan Tony Jacklin’e göre, kazanmaya başlamalarının temelinde Ballesteros’un varlığı yatıyordu. Reuters’e verdiği bir röportajda “Seve benim tek kişilik ordumdu” sözlerini kullanan Jacklin, diğer öğrencilerine saygısızlık etmek pahasına İspanyol sporcunun etkisini böyle açıklamıştı. Dönemin iyi oyuncularından Ken Brown ise parçası olduğu o takımı bir Concorde’a benzetiyor ve ekliyordu; “Lyle, Langer, Faldo veya Woosie, kime sorarsanız sorun bana katılacaklardır. Onlar 1A, 1B, 1C ve 1D koltuklarının sahibiydi, Seve ise pilotumuzdu.”
Avrupa'nın 'Kral'ı
İspanya’nın kuzey kıyı şeridinde, Santander’e çok yakın mesafede bulunan Pedrena’nın plajları 1960’larda sadece yüzmek için kullanılmıyordu. Zira kasaba sakinlerinden çiftçi Baldomero’nun en küçük oğlu Severiano, kendisine abisi tarafından hediye edilen 3-iron bir golf sopasıyla birlikte vaktinin çoğunu burada geçirmekteydi. “Golf oynamak için Pinehurst, Augusta veya St. Andrews’ta olmanıza gerek yok, uygun şartları yaratabileceğiniz her yer bir golf sahasıdır” sözleriyle anlattığı günler Seve’nin kısa oyun becerilerinin de şekillendiği periyot oldu.
Üstelik evlerinin bahçesinde, yerel golf kulübünde ve hatta babasının hayvanlarını otlatırken dahi antrenman yapmayı bırakmıyor, ay ışığı altında bile topa vurmayı sürdürüyordu. Seve’nin sadece bir sopası ama büyük hayalleri vardı ve onların peşinden gitmek için profesyonel bir golfçü olmaya karar verdi. Günün birinde, 16 yaşındayken uyguladığı karar sebebiyle gençliğini yaşayamadığını itiraf edecekti.

1976 Britanya Açık’ta daha sadece 19’unda olmasına rağmen son güne lider girmeyi başaran Seve’nin yaptığı çıkış dikkatleri üzerine çekmişti. Şampiyon olamayacaktı ama ikinci sırayı Jack Nicklaus’la paylaşarak ne kadar özel bir potansiyel olduğunu kamuoyuna göstermişti. Zaten gelecekte özdeşleşeceği turnuvalardan biri olan The Open’ı kazanmak için de sadece üç sene bekleyecek ve organizasyonun yirminci yüzyıldaki en genç şampiyonu olacaktı. 1980’de ise prestijli majör turnuvalardan bir diğerini, Masters’ı birinci bitiren ilk Avrupalı olmayı başardı. Seve’ye bir anda “Avrupa golfünün Arnold Palmer’ı” yakıştırmaları yapılmaya başlanmıştı. 60’larda sporunun popülerleşmesine büyük katkı yapan ‘Kral’ lakaplı Palmer’a benzetilmesinin tek nedeni kazanması da değildi.
İspanyol yıldızın yakın arkadaşı, İngiliz komedyen Jimmy Tarbuck durumu şöyle açıklıyor: “Hayatta sadece bazı insanlar bu auraya sahip doğar. Seve de tıpkı Frank Sinatra, Elvis Presley ve George Best gibi bir ışığa sahipti.” Sahalarda muazzam karizmasıyla arz-ı endam eden Ballesteros, bir şampiyon olmanın ötesine geçmiş ve seks sembolüne dönüşmüştü. Hatta özel yaşamı o yıllarda bir golfçüden ziyade bir rock yıldızına daha çok benziyordu. Çapkınlık günleri ise hayatının aşkıyla karşılaştığı anda sona erdi. İspanya’nın en zengin adamlarından Emilio Botin’in kızı Carmen’le 1988’de nikah masasına oturdular ve 2005 yılında sona erecek bu evlilikten üç çocukları oldu.
Tabii Ballesteros’u özel yapan imgelerin en başında ne yakışıklılığı ne de karizması vardı; oynadığı yaratıcı ve kendine has golf onu tanımlayan şeydi. BBC’nin hazırladığı Seve The Legend belgeselinde konuşan Tiger Woods’a göre, o bir dahiydi. Özellikle de ‘bunker’ adı verilen kum havuzlarından çıkma ve bu vuruşları kontrol etme hususunda ondan daha iyisi yoktu. Zaten agresif denemelerle başını sık sık derde sokar ve sonrasında da mucizevi bir şekilde işleri toparlardı. Bu oyunu, plaj kumlarında, kendi imkânlarıyla öğrenişi onu bazı departmanlarda zayıf ama birçoğunda da fazlaca keskin kılmıştı. Takım arkadaşı Langer’in “Gördüklerimin en iyisi” olarak anlattığı, 1983 Ryder Kupası’ndaki Fuzzy Zoeller maçında yaptığı bunker vuruşu bu anlamda Seve’nin simgesel anlarından birisiydi. Kariyerinin belki de en özel vuruşunu, en özel anılara sahip olduğu turnuvada gerçekleştirmesi ise kaderin bir cilvesi...
Tarihin En İyisi
Seksenli yılların başında daha çekişmeli bir organizasyona dönüşmesiyle birlikte, Ryder Kupası golfün dört majör turnuvasından bile daha çok ilgi görür bir hâle geldi. İki yılda bir düzenlenen dev organizasyona katılabilmek, hem ABD’li hem de Avrupalı golfçüler için hâlâ en büyük kariyer hedefleri arasında. Turnuva tıpkı Seve Ballesteros örneğinde olduğu gibi kendine has kahramanlar üretmeye de devam ediyor. Mesela son yıllarda Avrupa takımının en önemli parçaları arasında yer alan Ian Poulter, hiç majör turnuva kazanmamış olmasına rağmen ağır sıkletler arasında gösteriliyor ve bunun sebebi kıtası için oynarken gösterdiği soğukkanlılık. Üstelik kendisi de bu konuda kimden ilham aldığını sık sık belirtme ihtiyacı hissediyor.
Birçokları tarafından ‘Tarihin en iyi Ryder Kupası oyuncusu’ olarak anımsanan Seve Ballesteros, 2011'de hayata gözlerini yumdu. Beyin kanseriyle verdiği mücadeleyi kaybettiğinde sadece 54 yaşındaydı. Ölümünden hemen sonra oynanan 2012 Ryder Kupası’nda gelen zafer, Avrupa takımının kaptanı Jose Maria Olazabal tarafından “Mentorum ve en iyi arkadaşım” diye anımsadığı Seve’ye armağan edildi. En karizmatik şampiyonlarından birisine veda eden golf dünyası yastaydı. Seve Ballesteros ise kendisi için yas tutulmaması gerektiğini düşünüyordu ve sevenlerine şu sözlerle veda etmişti:
“Benim için üzüldüğünüzü görmek istemiyorum çünkü ben dünyanın en şanslı insanıyım. Uzun yıllar boyunca muhteşem bir hayat yaşadım. Başıma gelen hastalık, diğer bazı insanların yaşadığı zorluklarla kıyaslandığında ufacık bir detaydan fazlası değil. Geriye baktığımda, yoğun duygulardan ve mutluluktan başka bir şey görmüyorum. Çok teşekkürler, sizi tüm kalbimle seviyorum…”