
Şeytan Bunun Neresinde?
8 dk
Yaklaşık bir asır önce trafikte yalnızca bir kadın vardı. Ölene kadar otomobil tutkusu devam eden ve ilkleri başaran Samiye Hanım...
Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından yayımlanan 2017 verilerine göre, Türkiye’de 28 milyonu aşkın ehliyetli şoför var. Bunun 7 milyona yakınını kadınlar oluşturuyor. Yani kaba bir hesapla her dört araçtan birini kadın şoför kullanıyor.
Yaklaşık bir asır önce ise trafikte yalnızca bir kadın vardı. Evet evet, bir kadın; Emirler Dergâhı’nın şeyhi İbrahim Şuaeddin Efendi’den olma, Hatice Müvedded Hanım’dan doğma Hatice Samiye...
Bu kısa hikâye de araba sevdası ve dahası sürat tutkusuyla İstanbul sokaklarında tozu dumana katan Samiye Hanım’ın yaşam öyküsüne ışık tutuyor.
İbrahim Bey ve Sazende Kızları
1899 yılında, İstanbul’un Silivrikapı semtinde 11 odalı ahşap bir konakta Müvedded Hanım ile Şeyh Efendi’nin yedinci ve son evlatları, Samiye Hatice dünyaya gelir. Evin tek oğlu Cemaleddin’in çocuk yaştaki ölümünün ardından beş kız kardeş beraber büyür. Baba, din adamlığının yanında tambur icracısı bir bestekâr olunca, kız kardeşler sazende olarak yetişir. Her birinin elinde bir enstrüman, Samiye’nin payına da kemençe düşer. Ünlü lütiye Baron Baronak’ın yaptığı ceviz kemençesi ile Tanburi Cemil Bey’den kemençe dersleri almaya başlar.
Tanburi Cemil Bey’in oğlu, babasına ilişkin anılarında Samiye Hanım’ın kemençede hocasının üslubunu başkalarına nasip olmayacak kadar başarılı bir şekilde benimsediğini yazar. Yedikule Alman Mektebi öğrencisi genç kadın, Fransızca ve kemençe derslerini uzun yıllar beraber götürür. Ancak evliliği, Samiye ile kemençesi arasına aşılması güç bir duvar örer. Dönemin ünlü gazetecisi ve roman yazarlarından Burhan Cahit Morkaya ile hayatını birleştiren Samiye, eşinin ‘ağlak’ bulduğu kemençesi ile ilişkisini artık daha mesafeli bir şekilde sürdürecektir.
Burhan Cahit Bey, erken Cumhuriyet döneminin unutulan edebiyatçılarındandır. Yıllar sonra Oğuz Atay, kült eseri Tutunamayanlar’da Burhan Cahit’i, “Ne kalem vardı adamda Turgut, bir bilsen” sözleriyle okuyucusuna hatırlatır. 1920’li yıllarda Burhan Bey’in eşini direksiyon başında gören İstanbullular ise “Ne yürek var kadında, bir bilsen’’ sözleriyle Samiye Hanım'ı alkışlar...
Amma velakin kaziye-i anha öyle değildir! Otomobille 1880’lerde tanışan İstanbul ahalisi, genç bir kadını ilk defa direksiyon başında gördüğünde “Şeytan işi, hem de nasıl! Atsız, öküzsüz arabayı bir de kadın idare ediyor” şeklinde tepki verir. Araba şeytan işi, kadın dediğin zaten şeytan suretidir! (Keşke İstanbullular o gün trafiğe çıkmamaya sonsuz bir yemin etselerdi!)
1922 yılında eşinin hediye ettiği otomobili kullanmaya başlayan Samiye Hanım, 1930 yılında Pangaltı’daki Amerikan Garajı’ndan ehliyetini alır. Sonrasında üye olduğu Turing Kulübü’nün her sene düzenlediği otomobil yarışlarına katılmaya başlar. İlk iki sene dereceye girmiş olsa da şampiyonluk 1932 yılında gelir. İstinye Köprüsü ile Zincirlikuyu arasındaki 9,5 kilometrelik parkuru birincilikle tamamlayan genç kadını kötü bir sürpriz beklemektedir. Yarışta ikinci olan Vehbi Bey sonuca itiraz ederek yarışın iptalini ister. Gerekçe ise birinci ilan edilen yarışmacının kadın olmasıdır. Samiye Hanım, Sultanahmet Sulh Hukuk Mahkemesi’nin bir kadının da otomobil yarışlarına katılabileceği ve birinci gelebileceği yönünde kararının ardından kazandığı bu anlamlı kupayı, 140 sicil numarasıyla üye olduğu Fenerbahçe Kulübü’nün müzesine hediye eder.
Samiye Hanım 1950’lerde Hakkı Devrim’e verdiği bir mülakatta, araba kullanmanın inceliklerini ise şu sözlerle anlatır: “Mesela kalkarken arabanın hakkını vermek, yolun neresinde hangi vitesin icap ettiğini bilmek, yumuşak fren, gıcırtısız vites değiştirme, göz ayarı… Burhan Cahit de otomobil kullanmaya benim kadar meraklıydı. Mesela küçük bir vites gıcırtısı yapsam arabadan iner, taksiyle döner ve beni cezaların en büyüğü ile cezalandırırdı; günlerce araba kullanmama müsaade etmeyerek!’’
Eşi tarafından cezalandırılan bir rallici! Kadın olmanın ironisi… Samiye Hanım, gazeteci Hakkı Devrim’e yarış merakının sürat aşkından ileri geldiğini söyler ve ekler: “Ne demek istediğimi ancak bunu bilenler anlayacaktır!’’
Samiye Hanım’ın sporcu kariyeri, 1934’teki yarışlarda atlattığı meşum kazayla ağır bir darbe alır. Genç kadın, üst üste geçirdiği ameliyatların ardından hayata dönse de sol elini bir daha asla kullanamaz. Bu, çok sevdiği kemençesine de veda anlamına gelir. Kemençe dünyası, büyük bir icracısını kaybeder. Bu kaybın önemi, dönemin meşhur kemençe ustalarından Kemal Niyazi Seyhun’un sözlerine ise şu ifadeyle yansır: “Keşke imkânım olsaydı da şu sol kolumu omzumdan koparıp ona verebilseydim…”
Araba Sevdası
Samiye Hanım, 4 Haziran 1972 günü hayata gözlerini yumana değin araba sevdasından asla vazgeçmez. 50 yıllık şoförlüğü boyunca Buick, Ford, Cadillac, Fiat gibi farklı otomobillere sahip olduysa da son gözdesi 1954 model Nash marka bir otomobildir. Samiye Cahit Morkaya, tüm malvarlığını Darüşşafaka’ya hibe eder.
Recaizade Mahmut Ekrem’in ünlü eseri Araba Sevdası’nı bilen okurlar, romanın kahramanı Batı özentisi Bihruz Bey’in lüks otomobillere duyduğu konformist tutkuyu hatırlayacaktır. Samiye Cahit Morkaya’nın ‘araba sevdası’ ise bir özenti yahut hercai bir merak değildir. O hilafsız bir hız tutkunu, bir cesur yürektir. Tıpkı bir röportajında ifade ettiği gibi: “Benim için otomobil konfor veya lüks değildir. Esasen otomobili sevmem de... Hem bilir misiniz, beni otomobil tutar!”