Sıcak El

4 dk

'Baskı' ana konulu 86'ncı sayımızın girişinde Caner Eler'in kaleminden en zorlu baskı anlarının üstesinden kolaylıkla gelen Vassilis Spanoulis yer alıyor.

"En iyiyi bulmak için uğraşırken iyiyi kaybediyorsunuz…" -Kral VI. Henry - I, William Shakespeare

William Shakespeare, Kral Lear, Macbeth, Antonius ve Kleopatra gibi üç önemli yapıtını 1605-1606 arasındaki kısa dönem içerisinde yazar. Hatta 1599 senesine de Henry V, Julius Caesar ve Nasıl Hoşunuza Giderse adlı eserlerini sığdırmıştır. Columbia Üniversitesi'nden Shakespeare uzmanı profesör James Shapiro ünlü İngiliz yazarın bu iki dönemdeki yaratıcılık patlamalarını mercek altına alır. Shakespeare'in doğduğu köyde herkes vebadan ölürken onun hayatta kalmasından tutun, o dönemki dini kırılmalara, 1605'teki Barut Komplosu'na kadar bazı politik ve sosyal olayların bu seri üretim ortamını yarattığından söz eder.

Wall Street Journal gazetesi yazarı Ben Cohen, The Hot Hand: The Mystery and Science of Streaks adlı kitabında genişçe yer verdiği Shakespeare hikayesinin yanı sıra sanat dünyasından spora, milyarder bir yatırımcıdan bir savaş kahramanına uzanan yelpazede bu seri yaratıcılık patlamalarını yani 'Sıcak El' teorisini inceliyor. Nobel almış davranış bilimcilerin, birçok önemli akademisyenin de tartışma konusuna dönüşen bu teori, son yıllarda özellikle seri başarıların ardındaki sırların daha çok merak edilmesinden ve istatistik biliminin ilerlemesinden dolayı sporda da iyice tartışılır hale geldi.

NBA'de son on yılda Stephen Curry önderliğinde gerçekleşen mesafe tanımayan üçlük patlamasının bu teorinin daha sık tartışılmasında rolü büyük elbette. Bu teori tesadüf mü yoksa gerçeklik mi diye tartışılırken bilimsel araştırmalar kritik rol oynuyor. Matematik, istatistik, davranış bilimi gibi alanlarda ihtisas yapmış akademisyenler bu teoriyi genelde ilkel buluyor. İnsanın rutin olayların gelişiminde belirli örüntüler sezip buna inanmaya eğilimli olduğu iddiasındalar. 1985 yılında bilişsel psikoloji alanında çalışan Thomas Gilovich, Amos Tversky, and Robert Vallone adlı üç akademisyen teoriyi çürüten önemli ilk araştırmayı yayımladılar. Philadelphia 76ers'ın 1980-81 sezonundaki tüm iç saha maçlarının istatistiklerini bizzat tutup veri analizi yaptılar. Julius Erving gibi ritmini bulduğunda Sıcak El teorisine çok uyan bir yıldız bile sezon boyunca yüzde 52 ile şut atarken, üst üste üç isabet bulduğu durumlarda dördüncü şutunda ancak yüzde 48 oranıyla başarı kaydediyordu.

Nobel ödüllü akademisyen Daniel Kahneman, Beklenti Teorisi'ni ortaya koyduğu dostu Amos Tversky ile kaleme aldığı Hızlı ve Yavaş Düşünme adlı kitabında da Sıcak El fenomeninde bir korelasyon olmadığını iddia eder. Ancak Moneyball hikâyesinin asıl kahramanı Bill James'in beyzbolda yaptığı istatistik devriminden bu yana, başta NBA olmak üzere sporda artık çok daha detaylı, ilerlemiş verilere kavuşuldu. Joshua Miller ve Adam Sanjurjo'nun yayımladıkları başta olmak üzere bazı araştırmalarda üç sayılık atışlarda ya da şutun zorluğu arttıkça seri atış sokmanın yaygın bir bilişsel yanılsama olmadığı, düzenli olarak gerçekleştiği iddia ediliyor.

Aslında bu hipotez makul olsa da insanın psikolojik tarafı ihmal edilebiliyor. Kısa vadeli nöroplastisite yani bir oyuncunun beyninin oyundaki koşullara hızla uyum sağlama yeteneği, bir sebep olabiliyor. Odaklanma, zihinsel hazırlık, özgüven, titremeyen eller ve beynin şut ânında aşırı düşünmeden işi kas hafızasına bırakması Sıcak El teorisine uzanabiliyor. Aslında bu, sezgisel bir anlam da ifade ediyor. Örneğin, momentumun sizin tarafınızda olduğunu hissettiğiniz bir durumu siz de yaşamış olabilirsiniz. Bedeniniz uyum içindedir, zihniniz odaklanmıştır ve kendinizden emin bir ruh halindesinizdir. Bu bilinç akışı anlarında seri başarıya bağlayabilirsiniz.

Basketbolda 'In the zone' denen oyuncunun seri şut sokma ritmine, o zihinsel trans alanına girmesinden söz edilir. O alana hem de baskının en ağır olduğu 'Clutch' diye tabir edilen maç sonu kritik anlarda giren basketbol efsaneleri mevcut. 'Kill Bill' lakaplı Euroleague efsanesi Vassilis Spanoulis de onlardan biri. Spor alanında psikolojik tıkanma kavramına panzehir olarak çıkmış gibi, yıllarca en stresli anlarda en iyi performansları gösteren Yunan yıldızın başyapıtı da muhtemelen 2013 Euroleague Finali'dir. Real Madrid'e karşı ilk yarı sayı bulamadığı maçın ikinci yarısında 22 sayı üretip Olimpiakos'a üst üste ikinci şampiyonluğu getirir.

Rakipler onu, daha sonra Martin Scorsese'nin New York Çeteleri filminde Daniel Day-Lewis'in canlandırdığı Bill The Butcher'a benzetir. 2009 Final Four'da Panathinaikos'u yanındaki Dimitris Diamantidis ve Sarunas Jasikevicius gibi iki lidere rağmen 26 yaşında şampiyonluğa taşıyacak odur. Kariyerinde üç kez Final Four'da en değerli oyuncu ödülünü alır. Dahası da var tabii ama kurtardığı maçların ve kırdığı rekorların listesine bu sayfalar yetmeyebilir...

Spanoulis, büyük sahneleri ve kas hafızası arızalarının en yoğun yaşandığı stresli karar anlarını daha çok severdi. Tıpkı idolleri Michael Jordan ve Nikos Galis gibi. Giannis Antetokounmpo onu "Avrupa'nın Kobe Bryant'ı" diye tasvir eder. Sıcak El teorisini kanıtlamak isteyenler için sanırım ondan daha iyi bir tez konusu az bulunur. Kimbilir, belki veri analiziyle tersi kanıtlanır. Ama Spanoulis'in bu açıdan bıraktığı iz ve hissiyat verilerin ötesine geçer. Bir başka Final Four'un oynanacağı bu ayda Spanoulis, eskiden hükmettiği parkeden artık uzak. Saha kenarına koç olarak dönme ihtimali yüksek. Baskı ânında herkes onun gibi en iyisi olmak zorunda değil. Ama en azından şu sıralarda çalıştığı gençlere ve bize ilham kaynağı olabilir. Hayatta çoğu şey Shakespeare-vari bir tragedyaya dönüşse de her şeyin bu denli dramatik bir dönüşüm içine girmesi gerekmiyor.

Bu sayı; bu ülkede hayatın her alanında baskıları hisseden ve buna rağmen ödün vermeden direnip mücadele eden herkes için...

Socrates Dergi