Sloven Büyüsü

12 dk

1991'de Yugoslavya'dan ayrılıp bağımsızlığını kazanan Slovenya, 2020 Fransa Bisiklet Turu'nu fetheden yetenekleri nasıl yetiştirdi? Başarının sırlarını Sloven antrenör ve öğretim üyesi Luka Zele'den dinledik.

Üç yıl önce ziyaret ettiğim olağanüstü güzellikteki Slovenya'da en çok dikkatimi çeken, insanların yalın yaşamlarıydı. Fransızca hocası Marjeta Pogacar, L'Equipe'e oğlunu anlatırken de "Monte Carlo'ya taşınsa da hiç değişmedi, bolca krep yiyor, arkadaşlarıyla takılıp dizi izliyor. Ayrıca doğum günlerini de kutlamıyor" deyince bunu hatırladım. Le Tour'u kazandıktan bir gün sonraki 22. yaş gününü kutlamayan Tadej Pogacar'ı konuşmak için ben de -daha önce Türkiye Milli Takımı'yla da çalışan- Sloven antrenör Luka Zele ile buluştum. 'Kuzu gibi bir çocuk'tan yola çıktı, Slovenya'yı anlattı.

Primoz Roglic ve Tadej Pogacar sadece Slovenya'da değil, bisiklet sporunda ender rastlanacak yetenekler. Ama onlardan önce Tadej Valjavec, Simon Spilak, Janez Brajkovic, Borut Bozic, Gorazd Stangelj ve Andrej Hauptman gibi Slovenler de isimlerini duyurmuşlardı. Slovenya, 1991'de Yugoslavya'dan ilk ayrılan ülke olduktan sonra sistemin bazı doğru ögelerini miras aldı. Slovenya'da farklı sporlarla uğraşan çok fazla genç ve onlara bu yolda yardımcı olan güzel bir sistem var. Çocukları yol bisikletine biraz daha ileri bir yaşta adapte ediyoruz. Zira 11 yaşından önce yollarda yarışmak tehlikeli. Onları özel, kapalı parkurlarda eğitirken her biriyle ilgileniyoruz. Ülkemizde çok fazla bisiklete binen genç var ama 23 yaş altında elli-altmış civarı lisanslı sporcumuz var. Yakından takip ediyoruz, her gün birlikte antrenman yapıyoruz. Bu her yıl üzerine konularak, sabırla işlenen bir sistem. Şu an sıradışı bir jenerasyona sahip olduğumuzu biliyorum. Fakat kimbilir, Pogacar ve Roglic'ten sonraki on yıl belki kimse bu seviyede olmayacak.

Luka Mezgec, Matej Mohoric, Jan Polanc gibi isimler de son dönemde ülkemizden çıkan önemli bisikletçiler. Bu çıkışı tek bir şeyle açıklamak zor. Okulların bisiklet takımları yok ama çocuklar öğleden sonra okul bitince kulüplere geliyor. Gönüllü olarak yapıyorlar bunu. Devlet, sporu teşvik etmek adına bazı antrenörlere maaş ödüyor. Gelen çocuklar da ödeme yapmıyor, masrafları karşılanıyor. Bu kulüplere devlet desteğinin yanı sıra sponsorlar da katkı sağlıyor. Çocukların her birine bisiklet tedarik ediliyor. Aileler de sistemin büyük bir parçası. Dürüst olmak gerekirse, bu organize yapıya rağmen, çok fazla kulübümüz de yok aslında. Benim şimdi çalıştığım, Pogacar'ın geçmişte yarıştığı Gusto Santic ile Roglic'in vaktiyle yarıştığı Adria Mobil adlı iki Continental (Kıta lisanslı) kulübün yanında üç de küçük kulüp mevcut.

Çocuklar, Slovenya'da okula bisikletleriyle giderler. Julian Alpleri sayesinde varolan tırmanışların yanı sıra farklı arazilerde sürüşe imkân veren bir coğrafyaya sahibiz. Ayrıca bisiklet sürmek için ayrılmış pek çok alan var. Kasabalar hatta şehirler arası rahatlıkla bisiklet kullanabiliyorsunuz. Otomobil kullananların iki teker farkındalığı da yüksek çünkü onlar da bisiklete biniyor. Ama yine de geçen yıl 300 bin nüfuslu Ljubljana merkezden yeni bisikletçi adayı çıkmadı. Tüm başarılı çocuklar, daha küçük kasabalardan, köylerden çıkıyor. Roglic'in Kisovec ve Pogacar'ın Komenda kasabaları gibi. Oralarda neredeyse hiç trafik yoktur, her okulda oyun ve spor alanları mevcuttur. Basketbol ve futbol ağırlıklı olsa da çocukların ilkokulda haftada üç-beş saat arası spor dersleri vardır. Aileleri de çocukları spor konusunda epey destekler. Bu şekilde neredeyse herkes aktif şekilde sporun içinde olur. Zaten burada insanlar gidecekleri yerlere bisikletle giderler.

Son Fransa Bisiklet Turu esnasında herkes sarı giyiniyordu. Hatta son iki gün ülkede bayram havası esiyordu. Durumu şöyle anlatayım: Le Tour'dan sonra Luka Mezgec'le görüşme şansım oldu. İki kez etap ikincisi olmuştu ama bundan memnun değildi. Bu inanılmaz. Neden mi? On yıl önce bu dereceler, Slovenya bisikletindeki en büyük başarılar olurdu ama şimdi Luka, aldığı sonuçlardan memnun değil. Üç hafta boyunca öyle bir noktaya geldik ki bir sporcumuza üzülürken diğerine çok seviniyorduk. Kimsenin alışkın olmadığı, bisiklete özgü zıt duyguların en yoğunlarını yaşadık belki de…

Slovenya'nın komşularıyla önemli bağları var. İtalya ve Avusturya'yla sınırının olması spora da yansıyor. Bahrain-McLaren ve UAE gibi İtalyan kökenli takımlara baktığınızda Sloven bisikletçi ve çalışan varlığını görebilirsiniz. Slovenya'da üst seviye bisiklet yarışları az olsa da Avusturya, İtalya, Hırvatistan gibi komşu ülkelerdeki yarışlara sürekli katılırız. Bu da farklı arazilerde ve şartlarda yarışma yelpazesi deneyimi demek.

Fransa Bisiklet Turu öncesinde Slovenya'da yirmi kadar bisiklet antrenörü vardı. Şu an iki milyon antrenör var. Herkes bisiklet konuşuyor artık. Şaka bir yana, bu durumdan şikâyetçi değilim zira daha fazla bisikletle ilgilenecek çocuk demek bu. Zaten ülkemizde insanların yüzde 65-70'i herhangi bir sporu aktif olarak yapıyor. Bisiklet, kayak, kayakla atlama, koşu… Türkiye'de çalıştığım, yaşadığım zamanları hatırlıyorum. Oradayken her sabah koşuya çıkardım ama neredeyse hep yalnızdım, etrafta kimse olmazdı. Slovenya'da herkes sabahları işe gitmeden önce koşuya çıkar. Bisikleti ulaşım aracı olarak kullanır, kış sporlarına meraklıdır, yüzer, koşar… Hayatın kalıcı bir parçasıdır spor.

Pogacar'a gelirsek… Genç ve kaygısız gözüken ama ne yaptığını çok iyi bilen bir bisikletçidir. Sürekli gülümseyen, umursamaz gözüken ama kazanmayı aşırı isteyen bir içgüdüye sahiptir. Yakın arkadaşım, UAE direktörlerinden Andrej Hauptman'ın onunla ilgili güzel bir tanımı var: "Çok dürüst, net, yalın; kuzu gibi bir çocuktur Tadej ama bisiklette kan kokusu almış bir köpekbalığına dönüşür." Kültürümüzdeki yeri açısından ejderhaya dönüşüyor da diyebiliriz. Tadej, bisikletçi sevgilisi Urska Zigart ile Monte Carlo'da yaşasa da hiç değişmedi. Kafası karışık değil ve kendisi de karmaşık değil. Bisiklet dışında ne kadar çocuksu ve gösterişsiz gözükse de sele üzerinde bir o kadar yırtıcı. İnanılmaz agresif yarışıyor lakin bu agresifliği yarış zekâsıyla kontrol ediyor. Hiç hata yapmıyor ya da nadir yapıyor. Bir şaka vardır; beş yaşında bir çocuk beş yüz kiloluk bir ağırlığı kaldırmanın ne kadar zor olduğunu bilmediği için rahatça dener ve kaldırır diye… Tadej için de aynısı geçerli. Tour de France'ı kazanırken ne kadar zor ve büyük bir şeyi başardığını idrak ederek bunu yaptığından emin değilim. Bir anda kazandı. Başarıyı hedeflemedi demiyorum, zihinsel rahatlığından söz ediyorum. Zamana karşı etabından önce, cuma akşamı UAE takım menajeriyle konuştum. Mekanikerler pazar günü için özel, beyaz Colnago bisiklet hazırlıyorlarmış. Tadej görüp "Ne kadar güzel bir bisiklet" demiş, sonra duraksayıp "Ya yarın kazanırsam? Acil bir sarı bisiklete ihtiyacımız olacak" diyerek takılmış. Sonra o çılgınlık yaşandı. Biz de inanamıyoruz hâlâ.

Primoz Roglic, 22-23 yaşında bisiklete başlayan eski bir kayakla atlamacı. Geçen yıl Ljubljana Üniversitesi'ne geldi ve ona bazı testler yaptım. Aynı zamanda kayakla atlama sporcularına yapılan testlerden sorumlu meslektaşım da oradaydı. Primoz'un sekiz-dokuz yıl önce kayakla atlamacıyken çıkan değerleriyle o gün çıkanları çok yakındı. Zaten Sloven kayakla atlamacılar dünyanın en iyilerindendir. Düşünün, günde en az altı saat bisiklete binen ve sürekli dayanıklılık antrenmanları yapan biri hâlâ eski meslektaşları kadar hızlı, esnek ve çevikti. Zıplama ve zamanlama testlerinde onlardan daha iyiydi. Bu tablo, Primoz'un ne kadar özel bir genetiğe sahip olduğunu anlatıyor. Bu yeteneklerini bisiklete de adapte etmeyi başardı.

Tadej Pogacar ise dokuz-on yaşlarında yol bisikletine başladığı için o kadar fazla antrenman yapıp yarıştı ki erkenden büyük bir yarış deneyimi kazandı. UAE performans direktörü Dr. Inigo San Millan'ın 2018'de yaptığı testlerde birçok genetik değeri üst seviye çıkmıştı. Mükemmel bir bisikletçi fiziğine ve genetiğine sahip. Bu deneyimin ve yeteneğin yanında bir de yaşının getirdikleri var. Örneğin, sen ve ben hayatımızda bazı şeylere çok kafa yorarız. Tadej bunu yapmıyor, işleri karmaşıklaştırmıyor, henüz pranga vurulmamış bir zihne sahip. Zamana karşı etabı öncesi ısınmada ritüellerin dışına çıkması gibi... Baskıda da kırılmıyor, yaşadığı sorunları kafadan hemen siliyor. Bir etaptan sonra "Ne yaptım ben? Çok daha farklı şeyler yapabilirdim..." diyerek kendini tüketmiyor. Uykusuzluk çekmiyor. Mesela Lavaur etabında rüzgâr nedeniyle kaybettiği 1 dakika 21 saniye. O etaptan sonra takım menajerine "Endişelenme. Hepsini geri kazanacağım" demiş. Herkes "Hadi canım, nasıl kazanabilir ki?" tepkisini verirken…

Bazı takımlarda işler daha bilimsel yürüyor. Ineos ya da Jumbo-Visma'da her şey biraz daha programlı. Ama Pogacar, Planche des Belles Filles yokuşunu gidonda bilgisayar olmadan çıktı. Tamamen içgüdüsel ve hissederek... Bisikletin içindeki birçok olmazsa olmazı yıkarak Le Tour'u kazandı. Zaten üç hafta boyunca Jan Fotoğraf Polanc ve David de la Cruz dışında ona yardım edebilen bir dağ domestiği yoktu. Tabii bu, aynı zamanda yarışı kazanmasının da sebeplerinden. Fakat seneye aynı taktiklerle sarı mayoyu alabileceğinden emin değilim.

Dokuz yaşındayken, antrenör Miha Koncilija tarafından keşfedilmişti Pogacar. Miha onun Rog Radenska kulübünde yarışmasını sağladı. O zaman 11-12 yaşındakilerle beraber antrenman yapıyor, herkesi de yeniyordu. Milli takım seçicisi Andrej Hauptman'ın bir yarışta kendinden iki-üç yaş büyüklere karşı tur bindiren Tadej'i görmesiyle hikâyenin gerisi gelmişti. Miha hâlâ genç bisikletçilere koçluk yapıyor. Zaten temelde kulüplerin farklı okullara giderek seçme yaptığı bir sistemimiz var. Telefonla arayıp "Bir saat içinde geleceğiz" diyoruz. Teknik ekipmanları kuruyor ve çocuklara bazı uygulamalar yaptırıyoruz. En iyileri kulüplere davet ediyoruz. Aileleriyle konuşuyoruz ve eğer isterlerse bazı kâğıtlar imzalatarak kulübe alıyoruz. Bu sayede Tadej'in ağabeyi Tilen Pogacar da bir kulübe davet edilmişti. Sonra "Küçük kardeşim de benimle birlikte gelsin" dedi ve zamanda kırılma yaşandı. Roglic'in Planica'da büyük bir kaza geçirdikten sonra kayakla atlamadan mental olarak kopup bisiklete yönelmesi ya da Remco Evenepoel'un futbolu bırakıp kısa sürede bisiklette yıldızlaşması gibi. Geleceği her zaman öngöremiyorsunuz. Roglic'in zamana karşıda hiç kendi gibi pedal çeviremeyeceğini ya da Pogacar'ın bu şekilde şampiyon olacağını çoğu kişinin tahayyül edemediği gibi.

Üniversitede spor üzerine okudum ve halen ders veriyorum. Biz Slovenya'da çok iyi antrenörlere ve eğitmenlere sahibiz. Doncic'ten Oblak'a, Tina Maze'den Pogacar'a kadar birçok spor yıldızını yetiştirdik. Slovenya'da istikrarlı bir günlük yaşamımız var. 1991'den beri böyle en azından. İnsan yetiştirmeyi kolaylaştıran bir ekosistem. Hoş, bazen yıllarca emek verilen bir jenerasyondan sadece bir isim çıkabilir, bunu kestirmek güçtür. Şimdi ben 15 yetenekli gençle çalışıyorum. Onların hem bisikletçi olmalarını istiyoruz hem de doğru yetişmelerine destek veriyoruz. Bağımsız bir birey gibi hareket etmeyi öğrenmeliler; dünyayı görmeli, yemek, temizlik gibi ev işlerini yapmayı öğrenmeli ve sorumluluk sahibi özgür bireyler olmalılar.

Slovenya'nın bu Fransa Bisiklet Turu'ndan daha iyi bir tanıtımı yapılamazdı. Beş yıl boyunca 1 milyon euro harcanmıştı bisiklete. Aynı paraya CNN'de 15 saniyelik reklam satın alamazsınız. Ülkemizin yıllık spor bütçesi de yaklaşık 20 milyon euro ve bu sadece altyapıya harcanıyor, insana yatırım yapılıyor. Şöyle bir bakınca, sanırım karşılığını alıyoruz. Bir büyü ve mucize gibi gözükse de aslında gerçek bir hikâye bu.

Socrates Dergi