socratesXreflect_alt

Söylemesi Zor...

14 dk

Eğer derginin bu sayfasına kadar geldiyseniz, size kötü bir haberimiz var: Bu, son sayımız. Dergiyi tamamıyla bir veda sayısına çevirecek vaktimiz olmadı, biz de geç öğrendik. Ama duygularımızı en azından bu üç sayfada paylaşmak istedik.

Socrates Dergi bir hayaldi. İlk etapta bu hayali kuranlardan değilsem de daha ilk sayı basılmadan kendimi ekibin arasında buldum. Bir anda benim de bir hayalim olmuştu. Geride kalan sekiz yılın istisnasız her ayında, bu hayalin somut bir şeye evrilme sürecine hem şahitlik ettim hem de kendimce katkı verdim. Tam 94 kez… Hayatta başıma gelen çoğu güzel şey gibi bunu da şansla açıklıyorum, zira insanın kendini bu denli parçası hissettiği bir şeye hiç ummadığı anda rast gelişinin başka açıklaması olamaz. İlk sayı, ilk yazı, ilk röportaj, sonra niceleri… Birini dahi unutmam mümkün değil. Belki artık ayın son günleri dergiyi matbaaya yetiştirme telaşıyla geçmeyecek ama Socrates Dergi'nin yaşadığı her gün yola nasıl çıktığımızı hatırlayacağım: Bir hayalle. / Aras Yetiş

"Buğra, oğlum, gel bak bakayım şunlara. Yeni bir proje var, seni de düşünüyorum." Staj için aşındırdığım Eurosport'ta, Bağış Abi böyle seslenmişti. Ali, Jordan, Maradona'lı örnek kapağı görünce büyülendim. Kendimi o ilk saniyeden, 'acil' koduyla odaya doluştuğumuz birkaç gün önceki o toplantıya kadar hep şanslı hissettim. Bir açıdan, hâlâ da öyle hissediyorum. Her şeyin değersizleştiği bir ortamda, noktasından virgülüne, etiğinden toplumsal cinsiyetine birçok detay için konuştuk, bize yakışan nasılsa o şekilde doldurmaya çalıştık bu sayfaları. Hatalar da yaptık ama her biri için içtenlikle hayıflandık. Şu sayfalarda kaleme aldığım yazılara gelen ufacık bir övgüden aldığım mesleki hazzı, kariyerimin başka bir durağında tadabileceğimi sanmıyorum. Böyle bir vedayı ne siz ne de biz hak ettik. Bu maceranın bir köşesinde bize uğrayan herkese minnettarım. Görüşmek üzere. / Buğra Balaban

İlk sayıyı teslim etmenin gururu, yorgunluğu ve rahatlığıyla eve dönerken, sokakta kedim Sarı'yı buldum. Başka bir sayı telaşından sonra evlendim… Bir başkasına hazırlanırken çocuğum oldu… Ve o telaşların her birinde bakışarak anlaşabileceğimiz dostluklar inşa edildi. Hepimiz, birer aile kurduğumuzda bu çatı altındaydık. Dünyada yaşanan çarpıcı olayları ya da önemli spor anlarını izlerken, gülmekten ağladığımız ya da gerildiğimiz anlarda o tek odanın içinde hep birlikteydik. Yaptığımız işleri takdir etmek sizlere kalmış ama büyük keyifle yaptığım o işlerin birinde Mustafa Denizli şunu demişti: "Derwall benim hocam değil, okulumdu." Socrates Dergi de hepimiz için bir okuldu ve şimdi o okulun sadece dört duvarla çevrili, tepesinde dam olan bir yer olup olmadığını test edeceğimiz bir sınav bekliyor bizi. Bol şans dileyin… / İlhan Özgen

Dergide kendi imzamla ilk çıkan sayfa Karışık Kaset'ti. Altı madde, 600'er vuruş. Heyecanlıydım. 2015'te satın alabilmek için İstanbul'u arşınladığım, Uğur Ozan Sulak ile iletişime geçtiğim ve sonunda büyük bir zevk ile okuduğum Socrates'te artık benim de bir işim vardı. Aynı zamanda endişeliydim. Zihnimden birçok fikir geçiyor ancak bunları 600 vuruşa sığdırmakta zorlanıyordum. 42 sayının ardından, yine benzer hislerle bu satırları yazıyorum. Heyecanlıyım. Socrates'in bana hissettirdiklerini açıklayabileceğimden emin olmadığım için endişeliyim de. Ve fark ediyorum ki hâlâ hislerimi 800 karaktere dökecek kadar iyi bir yazar değilim. Bu nedenle başta size, ardından bu dergide emeği geçen herkese teşekkür edeceğim. Beni daha çok düşünen, daha iyi ve daha farklı bir insan yaptığınız için… Sonsuz teşekkürler. / Arhan Ata Pilavoğlu

11 Aralık 2015. Socrates'e staj görüşmesi için gittiğim gün Onur Erdem, Orkun Yeşim ve Caner Eler staja başlayabileceğimi söylediler. Sonrası, şu anki hayatım. İlk gün yaptığım çeviriyi edit'leyen İnan uzun süre bana yüz vermese de şu an üst komşum. O gün tanıştığım Emre ve Aras hep en yakınlarımdandı, Uğur Ozan'sa bir dönem ev arkadaşımdı. İlhan Baba'dan çekinmiştim ama şu an konuşmadığımız gün yok. Alptuğ ve Bertan'a "Abi mi demem lazım?" diye düşünüyordum ki Alptuğ'un benden küçük olduğunu öğrendim. Ata herkese olduğu gibi bana da sıcak yaklaştı. Kutay ilk başta biraz soğuktu. Şimdi sahilde çay içip dedikodu yapıyoruz, derginin kapanmasını da konuşuruz. Buğra, Sencer ve Duygu'yla sonraki günlerde tanıştım. Birçok güzel insanı burada tanıdım. O gün hayatım değişti, Aycibin Pasajı'na giderken bunu bilmiyordum. / Ali Çolak

Socrates'e yazdığım her yazıya sonsuz özendim. Bu sayı da dahil olmak üzere Socrates'te yazılan her yazıya da sonsuz özendim. Bu bir istisna olsun. Elbette buraya güzel bir veda yazısı koymak isterdim ama içimden gelmiyor. Zaten geniş bir yerim de yok, kısa yazılarda pek başarılı değilim. "Bu devirde dergi mi çıkar?" diye başlamıştık… İlk sayının ilk yazısı buydu. Devir zaten değişmişti, artık yavaş yavaş tamamen kapanıyor galiba. Bense değişimleri hiç sevmeyen biriyim. Dolayısıyla, çok üzgünüm. Tarifsiz üzgünüm. En azından bu kısalıkta bir metinde tarif edemeyeceğim kadar… Bugüne dek bu sayfalar aracılığıyla, birileriyle duygu ortaklığı kurabilmiş olmak olağanüstü bir histi. Umuyorum ki başka şekillerde bu hissi yaşayabilirim. Ancak burası için, hep söylediğim gibi, elveda… / Atahan Altınordu

Lisedeyim. Socrates yayın hayatına başlıyor. Anında abone oluyorum ve içinde bir gün kendi adımı da görmenin hayaliyle her ay okuyorum. Şimdi 2022 bitiyor ve o hayalimin gerçekleştiğine hâlâ inanamıyorum. 2018 Yazı'nda dergiye bir umut mail attım ve staja başladım. Bir ay kalabileceğim söylenmişti. İnan, benimle bir veda konuşması bile yapmıştı ama nasıl olduysa kendimi bir şekilde dergide tuttum. Dördüncü ayımda Caner Abi ile İnan bana güvendiler ve yazı yazmaya başladım. İki buçuk yıl boyunca da hep koşa koşa ofise gittim. Çünkü Socrates, bir iş değildi benim için. En sevdiğim arkadaşlarımla, çok sevdiğimiz bir dergiyi hazırlamaktı. En yakın çevreme bu sayede sahip olacağımı asla tahmin edemezdim. Socrates'i de, Socrates ile hayatıma giren herkesi de çok seviyorum. İyi ki bu dergiyi çıkarttık. / Başak Can

Ağustos 2014. Posta kutumdaki en eski Socrates mailleri o tarihlere uzanıyor. İlk tartışmalar. Hayaller. "Başarabiliriz" özgüveni. "Ya rezil olursak?" korkusu. Hepsinin ortasında, küçük bir ofiste toplanıp sevdiği sporlara anlam katmaya çalışan bir grup insan. Sekiz sene sonra neredeyiz? Ekip değişti, evimiz büyüdü, biz yaşlandık, muhtemelen heveslerimiz de korkularımız da eskisi kadar keskin değil. Yolda yeni mecralarla tanıştık. Ama hâlâ buradayız. Birazdan bu yazı da bitecek. Caner ve İlhan'ın elinden geçtikten sonra Cemre ya da Alptuğ tarafından sayfalanacak. Sonra Atahan ile Buğra okuyacak. Arkasından Ruhat ile Kerim. Socrates, benim için her şeyden önce bu süreç demek. Şimdi ve burada, bir arada olma hali demek. Yolun sonunda, en çok bunları hatırlayacağım. Bizi buluşturan bağları, yazıları, sayfaları, sabahlamaları. / İnan Özdemir

Hiçbir zaman her gününü tüm detaylarıyla hatırlayabilen bir insan olmadım ama o günü hiç unutmuyorum. Kendimi yaşını başını almış bir insan olarak görürken iki satır dahi yazamadığım o gün hâlâ hatırımda. Sonrasındaki üzüntüm de. Aynı gün ilerleyen saatlerde hayatımı değiştirecek bir mail alacağımın ise asla farkında değildim. Elbette sihirli bir değnek değmedi ama o günden sonra Kemal Yıldırım Caddesi'ne de Münih 1972'de katliamın gerçekleştiği günün saat saat işlendiği bir yazıya da Marcel Kittel ile Andrew Luck'ın emeklilik kararlarının benzeştikleri nokta üzerinden sorgulanan kahraman anlatısına da farklı bir gözle bakılabileceğini anlayacaktım. O farklı göz, 2021 yılının Mayıs ayında önce staj, sonrasında iş imkânına dönüştü. Bugün bazı şeyler sona erse de bahsettiğim o farklı göz hâlâ benimle. / Kerim Kılıç

Socrates Dergi'nin 29'uncu sayısını vapurda okudum. Beşiktaş'ta inip Socrates ofisindeki staj görüşmesine gidecektim. O zamanki kız arkadaşım, şimdiki eşim Zülal defalarca "Merak etme, istediğin gibi olacak." dese de fayda etmedi. O kadar heyecanlıydım ki Onur Erdem ve Caner Eler ile ne konuştuğumu bile hatırlamıyorum. 30'uncu sayıda Socrates'te staj yapmaya başladım. İsmim ilk kez web sitesinde yazdığında, derginin katkıda bulunanlar listesine girdiğimde ve 36'ıncı sayıda ilk kez bir yazım yayımlandığında yaşadığım mutluluğu anlatmaya kelimeler yetmez. O anlardan itibaren Socrates'te geçirdiğim beş buçuk yılda ne kadar mutluysam, son birkaç gündür o kadar üzgünüm. Herkes gibi. Ama gerçekten Socrates Dergi ofisinde geçen her saniye, en azından benim için, rüya gibiydi. Zülal'in dediği gibi her şey 'istediğim' gibi olmuştu. Sonu hariç… / Kaan Demirel

"Bu derginin matbaaya geç gittiği oldu, hatalı gittiği oldu, eksik gittiği oldu ama gitmediği hiç olmadı." Dergiyi matbaaya vermemiz gereken güne yaklaşırken düştüğümüz "Dergi yetişecek mi?" telaşını azaltmayan ama yedi yıldır da bir kez bile yanılmayan felsefeydi bu. Son defa söylemek epey üzücü oldu. Atahan'ın "Ben dünyanın en iyi atan ve tutan insanıyım" iddiasıyla oynamaya başladığımız, genelde garip bir top ile oynanan çeşitli oyunlar, hararetli haxball müsabakaları, baskı gecesi sabaha karşı son düzeltmeler yapılırken tantuni eşliğinde izlenen Western filmler… İşi, yazı yazmak olmayan biri olarak bu paragraf kötü bir yıllık metnine dönüşmeden vedamı edeyim. Emeği geçen herkese kendi adıma sonsuz kez teşekkür ederim. Yapmayı da okumayı da epey özleyeceğim. / Alptuğ Uslu

"İlkokulda voleybol takımındaydım. Sonra masa tenisine merak saldım biraz..." Socrates için staj görüşmemde "Sporla ilgili misin?" sorusuna verdiğim cevap buydu. Üniversitede bir masada görüp sayfalarına baktığım Socrates Dergi'nin tasarımını incelediğimde "Mm, güzelmiş" demiştim. Staj görüşmesi öncesi 'Spor 101' araması yapmadığım için cevabım yetersiz kalmış, belki de beni biraz gerilere itmişti. Portfolyomun çok beğenilen 'tenisçi' çizimindeki figürün Nadal olduğunu, işe girdikten sonra Aras'a sorduğumda öğrenmiştim. Bütün bunlara rağmen altı ay sonra görsel yönetmenimiz Alptuğ'un yanındaki sandalyedeydim. "Koltuğumuzda gözün mü var?" şakalarından bir süre sonra ise kendi isteğiyle görevini bana bıraktı. Derginin son görsel yönetmeni olacağımı tahmin etmeden, o koltuğa keyifle oturdum. / Cemre Özdemir

Bazı hislerin ifadesi yoktur; anlatması zordur. Uzun bir ömrün de ederi yoktur misal, hakkı verilmemişse eğer. Sığdırdıklarının kıymetidir aslolan. Socrates'in yolculuğu sekiz yıl önce kâğıt üzerinde başladı, bugün de yine kağıt üstünde bitiyor ama bir farkla; seste, sözde, görüntüde ve bir sitedeki beyaz sayfaların üstündeki harflerin bütününde yaşamak üzere. Başından bugüne burada olan, bu dergiye düşen her satırında kulağında Dead Man's Bones'tan Buried In Water çalan benim için de en güzel veda, yine bu şarkıyla olurdu herhalde. "Aşk, verebileceği tek şeydi ama diğerleri yaşayabilsin diye öldü" diyordu şarkıda. Socrates Dergi de bu yola beraber çıkan herkesin aşkıydı. Asaleti, kıymeti ve hayatlarımızı bahara çeviren kudreti için bir kez daha teşekkürlerimi sunarım. İyi ki vardın, iyi ki yaşamaya devam ediyorsun. Seni çok seven yol arkadaşın, Onur… / Onur Erdem

"Şanslı biri misin?" İnsanı kolayca dumura uğratabilecek bu soruya, son kez ellerinizde tuttuğunuz bu dergi sayesinde çok daha kolay cevap verebiliyorum. Doğru zamanda doğru yerde olmanın önemini, bana Socrates öğretti. Eurosport'ta yaptığım staj, derginin ilk sayısından birkaç ay önceye rastlayınca, kendimi bir anda bu özel projenin de bir parçası olarak buldum. İlk işlerimiz ufak tefek ama bir o kadar özeldi. İlk ofisin masa ve sandalyelerini monte edenlerden olmak hâlâ gizli gizli gurur duyduğum şeylerden. Biliyorum ki, ne olursa olsun bu gurur hep benimle kalacak. Bu dergi bana, bize çok şey öğretti. Hayatımızda öyle bir yer kapladı ki unutmak zaten mümkün değil. Bu sayfalara ilk yazımızı Aras Yetiş'le beraber kaleme almış, "Bugünlerde bahar indi" demiştik. Aynı şekilde bitireyim. Bu kez sonbahar olsa da... / Emre Gürkaynak

Nisan 2015'te Socrates'in ilk sayısı yayımlandığında İzmir'de, lise ikinci sınıftaydım. Farklı şehirlerden arkadaşlarımla yaptığımız Owl Press işi ve hukuk fakültesi okumak için İstanbul'a gelişim, ekibe stajyer olarak dahil olmam adına bir fırsat yarattı. Sonrası ise Ocak 2018 itibarıyla işin mutfağında geçirdiğim beş mükemmel yıl ve tanışma fırsatı bulduğum kıymetli insanlardı. Bu süreçte Caner Eler, İnan Özdemir, İlhan Özgen, Onur Erdem ve Uğur Ozan Sulak'a minnettar olduğumu söylemeden geçemeyeceğim. Vedalar zordur, bu tam olarak bir veda mı onu da bilemiyorum ancak Socrates'in basılı halinde yazdığım son satırlar bunlar. Spor medyasında bir fark yarattı mı bilmem, bunu iddia etmek pek haddime de değil ancak Socrates'in benim hayatıma dokunduğu kesin. Bu süreçte bizimle olan tüm okuyucularımıza da sonsuz teşekkürler. / Ruhat Akkuş

"Parçası olmaktan ancak gurur duyabilirim" gibi bir cümle kurmuştum yaklaşık 2 yıl önce. Bu cümlenin tek harfinin bile yerinden oynamadığı 4 yıl geçirdim bu çatı altında. Türk spor medyası tarihine geçtiğine inandığım Socrates Dergi'nin 42 sayısına bir parça olabilmek elbette hayaldi, belki hayalden de öteydi benim için. Kapısından içeri adım attığım günden bugüne baktığımda ise bu dergi ile büyüdüğüm hissiyatı sarıyor. Muhteşem günler, insanlar, evlilikler, ölümler, doğumlar ve nicesi… Tüm yaşadıklarımızı sığdırmak elbette çok zor. Kalan kısıtlı alanı, dergi ekibine sonsuz teşekkürlerimi sunarak kullanıyorum. Tüm yaşattıkları için. Maalesef birkaç cümle sonra, hayattaki hemen hemen her şey gibi bu yolculuk da ömrünü tamamlayacak. Bize düşen, uçuşu hatırlamak… / İsmail Yasin Yılmaz

"Bize ayrılan kâğıdın sonuna geldik…" Radikal'in bu manşetle matbu yayınlara son verdiği günü daha dün gibi hatırlıyorum. 2014 yazıydı, ilk sayısını Nisan 2015'te çıkaracak olan Socrates'e dair Eurosport'un Harbiye'deki ofisinde fısıltılar başlamıştı bile. Toplantılar zamanla Cihangir'e taşındı, oradan da Aycibin Pasajı'na… Derginin ilk sayısındaki Svetislav Pesic röportajını neredeyse üç ay önceden yapmış, güncelliği kaybolmasın diye her ay hocadan güncelleme almıştım. Kapakta hocanın kafasının tam üstüne konulan S ve P için Onur'la bir hafta küstüğümüz de doğrudur... Bir daha mesleki anlamda hiçbir şey için böyle kavga edeceğimi, dolayısıyla bu kadar heyecanlanacağımı sanmam. Bu elbette bir veda değil ama yeni bir başlangıç da sayılmaz. Dergi zamanında Almanya'da da çıktığı için "Ende gut, alles gut" diyelim... Teşekkürler Socrates. / Uğur Ozan Sulak

Kimilerinin "Yapmayın, bu devirde dergi mi çıkar!" dediği müşterek bir hayaldi bizimkisi. Çok fazla emek, fedakârlık, yoldaşlık, kırgınlık, bitmek bilmeyen toplantılar ve uykusuz geceler olmasaydı belki de bu rüya daha başlamadan ya da başladığında kısa sürede bitecekti. Bağış Erten'in beraber yola çıktığımız tüm çekirdek ekip adına gelip, "Genel Yayın Yönetmeni olmanı istiyoruz" dediği an, benim için dev bir dönüm noktasıydı. Akabinde dergi ekibi ikinci ailem, Socrates de bizim günbegün besleyip büyüttüğümüz evladımız oldu. Socrates hiçbir zaman sadece kâğıda basılan bir dergi olmadı. Kimliğini, hissiyatını ve gerçekliğini, spora ve hayatın her alanına yaklaşımını; dergiyi yapan kişilerin kendinden çok şey kattığı derin ve sarsılmaz köklerinden aldı. Bu kökler de ilelebet var olmaya devam edecek. Şimdilik elveda. / Caner Eler


94. Sayı
Ocak 2023


Socrates Dergi