
Soğuk Savaş
14 dk
NBA nasıl iki kutuplu bir lig haline geldi? Cleveland Cavaliers-Golden State Warriors rekabetinin kısa ve görkemli tarihine bakalım.
23 Şubat 2017 günü herkes Boston Celtics’ten bir hamle bekliyor, adları Paul George, Jimmy Butler gibi yıldızlarla anılıyordu. Ama takas döneminin sonu yaklaşırken, genel menajer Danny Ainge “Hamle yapmıyoruz” dedi. Bu kararın gerisinde LeBron James yatıyor olabilirdi. Ainge, yapacağı hamlenin Cleveland Cavaliers’ı yenmeye yeterli olmayacağını düşünmüştü. Doğu Konferansı’nın bir başka parlak takımı Toronto Raptors’ta ise genel menajer Masai Ujiri sezon başında ekibini toplamış, “Sizce onları yenme şansımız var mı?” diye sormuştu. Raptors bir umut ışığı gördü, takas dönemi bitmeden Serge Ibaka ve PJ Tucker’ı aldı. Ama bu çabalar sonuç vermedi ve Kanada ekibi süpürüldü.
Cavaliers bugünlerde Doğu için bir referans noktası ama NBA’de yalnız değil. Tam karşılarında, ligin en iyi takımı Golden State Warriors da aynı rolü üstleniyor. Batı Konferansı’nda da hamleler onlara uygun yapılıyor. San Antonio Spurs gibi 20 yıllık bir istisnayı saymazsak NBA’de şu an her şey bu iki takım üzerinden tanımlanıyor. Warriors ve Cavaliers, ligin en iyi beş oyuncusundan üçüne sahip. Tempoya ve alan paylaşımına dayalı yeni basketbolun en simge iki takımı onlar; müthiş görev adamlarına, akıllı genel menajerlere, kendini iyi yetiştirmiş genç koçlara sahipler ve aralarında son iki finalde karşılaşmanın getirdiği olağanüstü bir rekabet var. Ve şimdi, bir ilki başarıp üç sene üst üste finalde karşılaşacaklar.
Aşama 1 | Braveheart'tan The Avengers'a
Peki buraya nasıl geldik? Bu iki takım, çok değil, yakın zamanda NBA’in en büyük kaybedenleri arasındaydı. Son şampiyonluğunu 1975’te alan Warriors, o kadar korkunç bir yakın tarihe sahipti ki Bill Simmons’ın “60 Adımda Taraftarınızı Nasıl Gıcık Edersiniz?” rehberine konu olmuştu. Cleveland ise yarım asırdır farklı sporlarda yeniliyordu ama en azından şansları onlara 2003’te LeBron James’i getirmişti. Şehrin çocuğu olan Kral, bir gün buralara yüzük getirebilecek en önemli adaydı.
İki takımın da kaderi 2010 yazında değişti. LeBron, çok tartışılan ‘The Decision’ (Karar) ile Miami Heat’in yolunu tuttu. Bu karar süper yıldızların algısında devrim yaptı; takımların kuruluşunu, medyanın ve sponsorların gücünü, oyuncuların transfere bakışını değiştirdi. The Decision, 2016 yazında Kevin Durant’in Warriors yolunu tutmasını sağlayan sürecin de başlangıcıydı aslında. NBA spikeri ve yorumcusu Orkun Çolakoğlu, bu rekabetin kökenine o kararı koyuyor ve “The Decision olmasaydı, Durant buna cesaret edemeyebilirdi” diye ekliyor. Konu hakkında fikirlerini aldığım bir başka yorumcu-yazar Kaan Kural ise kültürel değişime işaret ediyor: “Bu konuda Spencer Dinwiddie ‘Marvel’ı ve yükselen Avengers filmlerini suçluyorum’ demişti. Çünkü artık NBA’de rekabetin tanımı değişti. Eskiden bir takımın lideri olmak, seçilmiş kişi olmaktı. Bunun için o şehirde doğmanıza da gerek yoktu. Dirk Nowitzki gibi bir Avrupalı yıldız da bu statüye ulaşabiliyordu. Bu adamlar William Wallace muamelesi görüyordu. Kazandıklarında kahraman oluyorlardı, kaybettiklerinde ise ‘Eyvallah, bu da değerli’ deniyordu. Lakin 2000’lerin ortasında bu değişti. Artık tekil bir süper yıldız olmak yeterli değildi. Her şey, ‘kazanmak’ ile tanımlanır olmaya başladı. Sonrasında sosyal medyanın değişimiyle birlikte süper yıldızlar birer spor kahramanı olmaktan çıkıp ‘celebrity’ (ünlü) olmaya başladılar. Rekabet tanımı farklılaştı. Eskiden de Larry Bird ile Magic Johnson birbirine çok saygı duyuyordu ama saha dışında kanka değillerdi. Şimdi oyuncular yine saha içinde rakipler belki ama dışarıda çok iyi arkadaşlar. Bu yüzden, yıllar içinde NBA’deki kahraman tanımı William Wallace’tan The Avengers’a doğru değişti.”
Bu değişimin ortasında Warriors, kendi Silikon Vadisi dizisini çekti. Joe Lacob ve Peter Guber, The Decision’dan tam bir hafta sonra bu organizasyonu 450 milyon dolar karşılığında satın aldı. O günlerde bu fiyat, başarısız bir kulüp için ödenen kazık bir bedel olarak görülüyordu. Bugünlerde Warriors’a biçilen değer ise 3 milyar dolara yakın.
Aşama 2 | Kaostan Düzene
“Ben insan seçmesini bilirim. 30 yıldır bunu yaparak geçiniyorum” diyen Joe Lacob kısa sürede, bir start-up olarak baktığı Warriors’ın yapısal olarak işlemediğini anlamış. “Bunu fark ettikten sonra hemen harekete geçtik ve en baştan başladık” diyor. Warriors’ın yükselişi, bu ‘sil baştan’ felsefesinden doğdu. Yönetici olarak NBA efsanesi Jerry West’i işe alan kulüpte, genel menajer de kısa sürede dehasını kanıtlayan genç yönetici Bob Myers oldu. Bu ekibi cesur hamleler takip etti. 2012’de Monta Ellis’i Andrew Bogut karşılığında takas ettiler, bu karar taraftarın büyük tepkisine neden oldu ve Lacob yuhalandı. Ama tercihleri uzun vadede işledi ve Stephen Curry ile Klay Thompson’ın önü açıldı.

NBA Komisyoneri Adam Silver ve Golden State Warriors'un sahipleri Joe Lacob ile Peter Guber
Ohio tarafında ise işler daha kaotikti. Cavs’in sahibi Dan Gilbert para harcamaktan çekinmeyen bir patrondu ama genel menajer ve koç seçimleri hep tartışmalıydı. 2003’ten 2010’a kadar LeBron’un etrafında güçlü bir takım kurmayı başaramamışlardı. Tek bir final (2007) görmüş, onda da süpürülmüşlerdi. Şansları, draft kuralarının yüzlerine gülmesiydi. LeBron sonrası Cavs beş sene içerisinde üç tane bir numara seçimi yaptı: Kyrie Irving, Anthony Bennett ve Andrew Wiggins. Ama Gilbert’ın bu dönemdeki en önemli hamlesi, 2014’te David Griffin’i genel menajer yapmak oldu. Griffin, ilk iş olarak takımda ikinci dönemini yaşayan ve beş yıllık kontratı bulunan Koç Mike Brown’ı kovdu, geri dönebileceği dedikoduları olan LeBron ve çevresiyle iletişim kurdu, çok acele etmeden onu yuvasına döndürmenin yollarını aradı.
2014 yazında LeBron James’in, arka arkaya dördüncü NBA Finali sonrası Miami Heat ile yeniden anlaşma imzalayacağı düşünülüyordu. Ama o, bundan çok emin değildi. Kariyerinin zirvesi yaklaşıyordu ve Heat’teki kadro yaşlanmıştı. Takımın patronu Pat Riley’den çok şeyler öğrenmişti, neredeyse militarist bir kültürü soyunma odasına getirmenin, herkesi temizlikten saha içi davranışlara kadar mum gibi yapmanın ne kadar değerli olduğunu fark etmişti. Ve şimdi, Ohio’ya geri dönmenin ne kadar ilginç bir fikir olabileceğini konuşmaya başlamıştı çevresiyle. Bunu sadece şehri özlediği için yapmayacaktı, Kyrie Irving’in Cavaliers’taki varlığı da onu heyecanlandırıyordu. Bu yüzden de ekibi, ilk temaslarda Cavs Genel Menajeri David Griffin’e bir şart koşmuştu; transfer garantisi olmadan, Cavs’in salary cap’i boşaltması ve LeBron’a istediği maksimum kontratı vermeye hazır olması gerekiyordu. Griffin’in eli kolu bağlıydı. Bunu yaptı ve istediğini aldı.
2010 yazı iki takım için de kökten değişim zamanıydı. 2014 de onu aratmadı. Warriors yönetimi, Los Angeles Clippers’a ilk turda elendikleri play-off sonrası Mark Jackson’ın görevine son verdi. Koç ve asistanları arasında sıkıntılar vardı, herkes birbirinin kuyusunu kazmaya çalışıyordu. Patron Lacob sonunda dayanamamış ve yeni bir yola girmek istemişti. Tıpkı Cleveland Cavaliers gibi.
Aşama 3 | Yavaştan Hızlıya
İki takım da zirve yolundaydı. Griffin, büyük bir cesaret örneği sergilemiş ve David Blatt’i takımın başına getirmişti. Bu, LeBron’un dönüşü öncesi alınan bir karardı. Blatt, ABD’liydi ancak kariyeri yüzünden “Avrupalı koç” olarak görülüyordu. Cavaliers, yeni gençlerle tempo paylaşımına dayalı modern bir ekip yaratmak istiyordu. Warriors’ta da başarılı bir mimar iş başındaydı. Arn Tellem’in yanında vaktiyle menajerlik yapan Bob Myers, Danny Ainge’in önerisiyle Warriors’ın genel menajeri seçilmiş ve 30’lu yaşlarının başında geldiği bu göreve müthiş bir giriş yapmıştı. Myers; Klay Thompson, Draymond Green, Harrison Barnes, Festus Ezeli gibi isimleri draft etmişti. İş yeni bir koç seçmeye geldiğinde de başarısını sürdürmüştü. Oyunculuk kariyeri sonrasında Phoenix Suns’ta yönetici olarak görev alan ve TNT’de başarılı bir yorumcu olan Steve Kerr’ü başa getirmişti. Kerr, kariyeri boyunca Chicago Bulls, San Antonio Spurs gibi hanedanların parçası olmuş, Phil Jackson ve Gregg Popovich gibi efsanelerden çok şey öğrenmişti ama ne olursa olsun, bu meslekte bir çaylaktı. Ama Warriors, tıpkı deneyimsiz Myers’ı genel menajerlik koltuğuna oturttuğu gibi, Kerr’e de çaylak olarak büyük bir sorumluluk verdi.
2014 NBA Finalleri bütün lig için müthiş bir mihenk taşı oldu. Bir zamanlar ligin en yavaş hücum eden takımlarından biri olan Spurs, Tim Duncan’ın yaşlanmasıyla birlikte dış oyunculara daha büyük bir sorumluluk vermiş, hücumda top çevirmenin ve hareket etmenin faydalarını görmüştü. 2013’te Popovich’in öğrencilerini çok dramatik bir finalin sonunda yenen Heat ve LeBron, bir yıl sonra ise cevapsız kalmıştı ve 4-1 mağlup olmuştu. Lig hızlanıyordu ve Popovich, bir zamanlar “Şampiyonluk kazanamaz” denilen bir oyun sisteminin benzerini NBA’in zirvesine çıkarmıştı. Koşarak, paylaşarak, atarak kazanmıştı. LeBron liderliğindeki takımların bu oyun sistemini parkede sergilemesi ise çok mümkün görünmüyordu; zira ‘Kral’ topu elinde çok tutuyor ve bazen tek adam oluyordu.
David Blatt, ona farklı bir yol önerebilirdi. NBA’de Mike D’Antoni’nin Suns’ı ne ifade ediyorsa Avrupa’da da Blatt aynı şeyi karşılıyordu. Cavs’te de ilk sezonunda başarılı iş yapmış, 53 galibiyet alan takım finalde, Kyrie Irving ve Kevin Love’ın sakatlığında Warriors’a 4-2 yenilmişti. Rakip, Kerr’ün rehberliğinde kabuk değiştirmiş; Spurs’ün kıyısından dokunduğu tempolu, üçlüğe dayalı, uzak ikilikleri repertuvardan çıkaran sistemi radikalleştirmişti. 2.06 boyundaki Draymond Green’in pivot olarak görev aldığı ve Curry, Klay, Igoudala, Harrison Barnes ile tamamlanan beş, lig genelinde 'Ölüm Beşi' olarak etiketlenmişti. Kimseye şans vermiyorlardı. Hızlılardı, çeviklerdi, kusursuz şut atıyorlardı ve olağanüstü savunma yapıyorlardı.
Aşama 4 | Lanetten Şansa
Buraya kadar her şey güzel. İki takımın beş yıllık değişimi başarılı hamlelerin, büyük planların, doğru seçimlerin bir eseriydi. Ama şans da etkiliydi. Bu yüzden de Sports Illustrated yazarı Andrew Sharp, 2010’da verilen kararların bu rekabeti nasıl etkilediğini anlattığı yazısını ‘şans’a vurgu yaparak bitirmişti. Şans, gerçekten de bu öykünün başrolündeydi. Cavaliers draft konusunda hep çok şanslıydı. Warriors’ın kurada belki yüzü gülmüyordu ama onlar da yetenekleri alt sıralardan bulmak konusunda uzmanlaşmıştı. Mesela Draymond’u 2012 NBA Draftı’nda 35. sıradan bulmak müthiş bir başarıydı. Lâkin bazen talih de onlara gülüyordu. Mesela 2009 NBA Draft’ında Minnesota Timberwolves’un beşinci ve altıncı sıra haklarını Ricky Rubio ve Jonny Flynn’den yana kullanması Warriors’a büyük bir fırsat doğurmuş, yedinci sıradan Stephen Curry’yi seçmelerini sağlamıştı. Cavs cephesinde ise Heat’in Spurs’e 2014 NBA Finallerini kaybetmesi dönüm noktası oldu. LeBron birçok röportajında o sene de yüzük alarak üçlemeyi tamamlasalar ayrılmayabileceğini ifade edecekti.

2009 Draft'ında dönemin NBA komisyoneri David Stern ve Stephen Curry
Bütün bu yükselişte, elbette verilen kararlar kadar verilmeyenler de etkiliydi. 2014’te ilk turda Clippers’a elenen Warriors’ta kafalar karışıktı. Draymond henüz kimliğini bulamamıştı ve yönetim, takımı ileri götürecek bir hamlenin peşindeydi. Klay Thompson karşılığında Kevin Love’ı almak da planlar arasındaydı. Böylece iç-dış dengesi tamamlanabilir, belki play-off’ta daha ileri noktalara gidilebilirdi. Detayları o günden bu yana speküle edilen bu takas söylentisi nihayete ermedi ve kısa zaman içerisinde Klay- Curry ikilisi başka bir boyuta geçti. Aynı dönemde bir sakatlık da garip bir şekilde önlerini açtı. David Lee’nin sakatlanması sonrası koç Jackson, Draymond’u ilk beşte denemiş ve bundan verim almıştı. 2014 yazında Steve Kerr göreve geldiğinde Lee’ye bu sürecin kalıcı olacağını ifade etti ve Warriors’ı ligin en savunulamaz, hızlı, çok yönlü takımı yaptı. Draymond hem savunmada hem hücumda bu takımın en kritik adamına dönüştü ve kırılgan Warriors’a aradığı sertliği getirdi. Kerr, daha sonra Andre Igoudala’ya da yedekten geleceğini söylemek zorunda kalmıştı. Spurs gibi burada da önemli olan takımdı ve herkes rolünü er ya da geç kabullenecekti. O gerçekleşmeyen Klay-Love takasının esas büyük etkisi ise başka bir tarafta oldu. LeBron James, Cavaliers’e geri döndüğünde 2014 NBA Draft’ının bir numarası Andrew Wiggins’i Kevin Love karşılığında Minnesota’ya yollayan süreci başlattı. Bir genel menajer gibi.
Aşama 5 | Rakipten Düşmana
2015 NBA Finalleri eğlenceliydi ama sakatlıklardan ötürü tek bir kişinin üzerine yıkılan Cavs hücumuna karşı Warriors çok üstündü. LeBron tarihi istatistikler ortaya koydu ama bazen en büyük yardımcısı Matthew Dellavedova’ydı ve bu, işleri hiç kolaylaştırmadı. Warriors rahat şampiyon oldu ve yeni bir hanedan kurabileceğini düşündürdü. Kutlamalar sırasında Draymond, Cavs’e laf attı. Birkaç ay sonra Curry, “Cavs soyunma odasındaki şampanya kokuları hâlâ burnumda” dedi ve rakibini kızdırdı.
Aslında 2016 NBA Finalleri’nin dördüncü maçı biterken ortada hâlâ bir rekabet yoktu. Seri 3-1 Warriors lehine gelirken ilginç bir pozisyon oldu. Draymond, ikili mücadelede LeBron’a “Kaltak” dedi. Akabinde LeBron, yere düşen rakibinin üzerinden adımlarını atmaya karar verdi. Draymond bunu saygısızlık olarak algıladı ve LeBron’un hassas bölgelerini yumrukladı. Bu da serinin kaderini değiştiren an oldu. Dray ceza aldı, Klay Thompson ve eski basketbolcu babası Mychal, LeBron’un yumuşaklığı ile dalga geçti; Marreese Speights aynısını, Twitter’a koyduğu biberon emojileriyle yaptı. Sonra Cavs dirildi ve yüzüğe ulaştı. NBA tarihinde ilk kez bir takım 3-1’den dönerek şampiyon oluyordu. LeBron seride beş kategoride her iki takımın da lideri oldu ve yedinci maçın en kritik anında uçarak Andre Igoudala’ya yaptığı blokla kariyerinin ‘belirleyici hareket’ini yaptı.
Şimdi söz sırası Cavs’teydi. Bu başarı sonrası Cadılar Bayramı’nda LeBron, takım arkadaşları ile eğlendiği mekanın girişine 3-1 yazısını astı. Warriors ise bu acı mağlubiyete büyük bir transferle yanıt verip Kevin Durant’i kadrosuna kattı; kendi The Avengers’ına katılan ve kariyerinin tek finalinde, 2012’de bir LeBron takımına yenilen Durant...

Klay Thompson, Kyrie Irving ve Kevin Love
Aşama 6 | Bugünden Geleceğe
Şu anda NBA, iki kutuplu bir dünyanın simgesi. Bütün rekabet ve karşıtlıklar bu iki takım üzerinden kuruluyor ve kahraman-düşman anlatısı farklı şekillerde vücut buluyor. Geçen senenin başında ligin en sempatik takımlarından olan Warriors, şu an üzerine nefret dalgalarını çekmiş durumda. 2010’dan itibaren ligin kötü adamı olan LeBron ise birden yeniden sevilmeye başlandı. Bu zıtlık değişerek ilerleyecektir.
Herkes bu rekabetin ne kadar keyifli olduğunun farkında ama bir yandan da bunun ligi tekdüzeleştirmesi ihtimali konuşuluyor. NBA Başkanı Adam Silver bu kaygılarla alakalı “Katılmıyorum. İçimdeki taraftar bundan çok mutlu” ifadelerini kullanıyor. Zira iki takım da çok akıllı ve paylaşımcı bir oyun oynuyor. Warriors’ın tarihin en iyi hücum performansını sergileyen kadrosu aynı zamanda ligin en iyi ikinci savunması. Stephen Curry-Kevin Durant ikilisi tam finaller öncesi büyük bir uyum kazandı ve Draymond Green’in sahadaki varlığı eşsiz bir çok yönlülüğe imkan tanıyor. David Blatt’in ardından geçen sezon ortasında göreve gelen Tyronn Lue ise aslında bir savunma uzmanı olmasına rağmen hücumda büyük bir hamle yaptı ve geçen seneki Atlanta Hawks serisinden itibaren Cavs’i adım adım bir üçlük makinasına çevirdi. LeBron ve arkadaşları, ligin şu an en çok üçlük sokan ekibi.
Peki bu Soğuk Savaş’ı kim bitirebilir? Elbette Spurs, her zaman buna aday. 2017 NBA Draft’ında ilk sırayı alan Celtics de aynı koltuğu elde edebilir. Houston Rockets, Mike D’Antoni’nin yeni laboratuvarı ve ilk sezonunda hiç de fena iş yapmadı. Utah Jazz, 1990’larda abone olduğu noktalara çok uzak değil. Warriors kültürünün yaratıcılarından Luke Walton tarafından çalıştırılan Lakers da özlediği basamaklara bir yerde dönecektir. Ama henüz değil.
1 Haziran’da başlayacak NBA Finalleri bir kez daha Warriors-Cavaliers rekabetine sahne olacak. Herkes sabırsızlanıyor. Batı Finali’nde Warriors’ın Spurs’ü 4-0 ile geçmesinden beş dakika sonra Joe Lacob, “Biz geçen sene de Cavs’ten daha iyi takımdık. Şimdi bunu yeniden kanıtlama zamanı” dedi. Lacob geçen yıl da play-off’lar öncesi “Bütün rakiplerimizden ışık yılı öndeyiz” ifadelerini kullandığı New York Times röportajıyla tepki çekmiş, başarının en önünde kendisini sunması sonrası Curry’den özür dilemişti. Cavaliers’ta ise Kyrie, Celtics serisinde 3-1 öne geçtikleri maçın sonunda “Sabırsızlanıyoruz, bir an önce finalleri bekliyoruz” dedi. Daha finale çıkmadan.
Bazen şans, bazen planlar devreye girdi ve bu noktaya geldik. Gidiş yolu bazen sıkıcıydı ama son, çok tatmin edici olabilir. Her şey yolunda giderse ve geçen yıla yakın bir final olursa, bir anda, çekilmiş en iyi üçlemeye şahit olabiliriz. Eğer rekabet bu kez beklentileri karşılamazsa da yapılacak tek bir şey var:
Marvel’ı suçlayın.