![](https://cdn.socratesdergi.com/a3cd43ef-f9d6-4842-8c71-20d879780a3c/kanada.jpg?w=3840&fit=max&q=75)
Son ve Başlangıç
9 dk
Kanada'nın Tokyo'daki zaferi, hem ülke futbolunu yirmi yıldır sırtında taşıyan Christine Sinclair için bir zirve hem de yeni nesiller için bir başlangıç noktası.
Premier Lig maçlarını izleyerek geçirdiğim klasik bir hafta sonuydu. Altı yaşındaki kızım Ada'nın sorusuyla statükonun sarsıldığını hissettim: "Baba, senin hep erkekleri izlemenden çok yoruldum. Neden kızlar hiç oynamıyorlar?" O gün, bir şeyleri yanlış yaptığımı anladım. Temsilin ne kadar önemli olduğunu biliyordum, elimden geldiğince yazıyordum ama bunu kendi evimde uygulamayı ihmal etmiştim. Neyse ki doğru zamanda, doğru yerdeydik. Kanada, kadın futbolunda altın çağını yaşıyordu ve bir kahramanımız da vardı. Adaşı olduğu için Ada Hegerberg'i izlettikten sonra geniş bir Christine Sinclair kursuna başladık. Ne de olsa uluslararası futbolda en fazla gol atmış olan oyuncu Kanadalıydı.
Bu yaz, Ada ve onun gibi pek çok çocuk için ilham verici bir hikâye yazdı Kanada. Sinclair ve arkadaşları, olimpiyattan altın madalyayla döndü. Bu altın madalya, Kanada'nın futbolda uluslararası bir turnuvada kazandığı ilk birincilik anlamına geliyor ama Kanada'nın futbolda son on-yirmi yıldaki aşamasından bağımsız değil. Zira Kanada, Tokyo'ya 2012 ve 2016'daki bronz madalyaların ardından "Madalyanın rengini değiştirme" parolasıyla gitmişti. O rengin bronzdan altına döndüğü 6 Ağustos Cuma günü, takımdan üç oyuncu (Sinclair, Sophie Schmidt ve Desiree Scott) kariyerlerinin üçüncü olimpiyat madalyasını kutluyordu. 11 oyuncu, ikinci kez podyumdaydı. Bu, Kanada adına uzun bir yolun zirvesiydi ve 38 yaşındaki Christine Sinclair, tüm yolculuğun kalbindeki figür olarak bunu en çok hak eden isimdi. Kanada futbolunu yirmi yıl boyunca sırtında taşıyan, bu programın yüzü olan Sinclair'in altın almasının anlamını takım arkadaşları da iyi biliyordu. Podyumda tezahüratları da bunun kanıtıydı. Teknik direktör Bev Priestman da aynı noktaya işaret ediyordu: "Bu oyuncu grubunun çoğu bunu Sinclair için yapmak istiyordu, ona hak ettiği madalyayı kazandırmak için."
Kanada, milli takımlar düzeyinde kadın takımının erkek takımından daha fazla sevildiği ve izlendiği ender örneklerden biri. Görüşlerini aldığım The Athletic yazarı Joshua Kloke, bunda en büyük rolün Sinclair'e ait olduğunu söylüyor: "Her sporda böyledir: Yıldızlar, bir sporun ne kadar popüler olduğunu belirler. İnsanlar starları izlemek için televizyonu açarlar. Bu yüzden Mbappe'nin veya Ronaldo'nun nereye transfer olacağı konusunda bu kadar fazla haber çıkıyor. Sinclair belki bu seviyede değil; ama düşünsenize, futbol tarihinin en iyi golcüsü Kanada için oynuyor. Elinizde böyle bir oyuncu olunca genç kızlar 'O dünya çapında bir yıldız, ben de onun gibi olmak istiyorum' diyor. Bu da takımın popülaritesini yükseltiyor."
Sinclair, 304 maçta attığı 187 golle futbol tarihinin milli takımlar düzeyinde en skorer oyuncusu. 2000'den bu yana gol atmadığı takvim yılı yok. Birlikte altın kazandığı takım arkadaşlarının pek çoğu, onu izleyerek büyümüş. Hatta, İsveç karşısındaki final maçında son penaltıyı atan Julia Grosso, Sinclair'in ilk milli golünü attığında hayatta bile değilmiş. Bu yüzden tüm takım, hatta ülke, Sinclair'in ülke futbolu için anlamının farkında.
![](https://socrates-cdn.s3.amazonaws.com/996ed17f-7837-40b5-ba1f-aa8b990ec9bb/GettyImages-1331923147.jpg)
Joshua Kloke'a dönüyorum tekrar: "Takımın çok iyi performans gösterdiği turnuvalara bakın: 2012 Londra ve 2016 Rio ile Kanada'da düzenlenen 2015 Dünya Kupası, bu takımın ülkedeki profilini yükseltti. Son on yılda erkek takımının kazandığı başarıların katbekat üstünü yakaladılar. İki yıl öncesine kadar erkek takımında olmayan yıldızlara sahiptiler. O yüzden, sadece son on yılda değil, neredeyse her zaman kadın takımı, erkeklerden daha popülerdi."
Alçakgönüllü Yıldız
Sinclair, koca bir sporun yüzü olmaya alışkın bir yıldız. Ama hocası Priestman'a göre çok Kanadalı bir özelliğe sahip: Alçakgönüllülük. 16 yaşından bu yana takımın merkezinde olmaya, tüm hücum gücünü sırtlamaya alışkın. 1999-2008 arasında milli takımı çalıştıran Even Pellerud, "Tüm planımız topu Sinclair'e taşımak üzerine kurulu" demişti. Pellerud'la sekiz yıl içinde 95 gol attı. Pellerud, Portekiz'de oynadıkları bir maçta soyunma odasında takıma "Dünyanın en iyi oyuncusu bizde" dediğinde Sinclair şaşırmış ve çevresine bakmıştı: "Ben mi?"
Sincy, zamanla bu etikete alıştı. Ama kibir veya kişisel marka olarak değil, bir meydan okuma ve bu çıtayı aşmak için.
Peki bütün bunlara karşın Sinclair, tüm Kanada'nın bildiği bir figür mü? Joshua Kloke'a bu soruyu sorduğumda bir süre düşündü. "Bu ülkede en tanınmış futbolcu olduğunu söyleyebilirim. Kanada bu anlamda biraz tuhaf. Pek çok ülkede birden fazla spor popülerdir ama Kanada'da gerçek anlamda herkesin tanıdığı sporcular sadece hokeyciler. Çok büyük bir ülkeden ve aşırı farklı demografik gruplardan bahsediyoruz, o yüzden Sinclair'e 'Çoğu kişinin bildiği bir isim' diyebiliriz. Sanırım Sinclair, bu ülkede Alphonso Davies'ten daha ünlü, ki Davies'in kendi pozisyonunda dünyanın en iyilerinden biri olduğunu düşünürseniz bu inanılmaz bir durum."
En İyi Arkadaşlar
Dördüncü kez katıldığı olimpiyatta altın madalyaya ulaşınca, anlatının Sinclair üzerinden kurulması doğal oluyor. Ama Kanada bu kez Sinclair'in sırtında taşıdığı bir takım değildi. Altı maç yaptılar ve altı gol atıp dört gol yediler. Alaycı yaklaşıp grup aşamasından sonra penaltı harici gol atmadıklarını söyleyebilirsiniz. Ama oynadıkları altı takımın dördü, FIFA sıralamasında üstlerinde yer alan takımlardı. Zor atan ama zor gol yiyen, güçlü yanlarının farkında olan ve oyununu buna göre kuran bir Kanada vardı Tokyo'da.
Christine Sinclair'e göre işin sırrı, biraz da klişe bir ifadeyle 'kolej takımı' olmaktaydı. "Tokyo'ya gitmeden önce X faktörümüzün takım ruhu olduğunun farkındaydık. Bütün takımlar çok yakın bir grup olduğunu söyler ama biz gerçekten böyleydik" dedi ve birden fazla röportajda bu madalyayı en iyi arkadaşlarıyla paylaşmaktan duyduğu mutluluğu dile getirdi. Yarı final ve finalde penaltıları Chelsea'li Jessie Fleming'e bıraktı ki bu, milli takımdaki devir teslimin sembolik bir ânı olarak yorumlandı. Stoperler Kadeisha Buchanan ve Vanessa Gilles, özellikle ABD ve İsveç karşısında kusursuz oynadılar. Sol bek Ashley Lawrence, grup aşamasında takımın en iyisiydi. Quinn, orta sahada çok sağlam durdu, Nichelle Prince ve Janine Beckie de Sinclair'in çevresinde gereken dinamizmi sağladılar, Adriana Leon da kenardan hücuma enerji kattı.
Ve Stephanie Labbe. Kanada'nın turnuvadaki en iyi oyuncusu, hiç şüphesiz kalecisiydi. Tüm turnuvanın uzak ara en iyi oyuncusuydu. Hatta, birkaç adım daha ileri gidip şunu da söyleyeceğim: Bunca yıldır futbol izliyorum ve bir oyuncunun koca bir turnuvaya bu kadar damga vurduğu çok az örnek hatırlıyorum. Erkek veya kadın, istediğiniz turnuvaya gidin, Labbe'nin Tokyo'da sergilediği kadar iyi bir performansı bulmak gerçekten çok kolay olmayacaktır. Japonya karşısında oynanan ilk maçta bire bir kaldığı bir pozisyonda hakem penaltı noktasını gösterdi. Labbe kaburgasına darbe almıştı ve pek sağlıklı nefes alamadığı görülüyordu. Yedek kaleci ısınmaya başladı fakat Labbe sahada kalabileceğini söyledi. Ve sakat haliyle penaltıyı kurtardı! Daha sonra oyundan çıkmak zorunda kaldı ama Labbe'nin o pozisyondaki azmi, inadı, kararlılığı ve refleksi, hem kendisi hem de Kanada adına turnuvanın tonunu belirledi. Labbe, turnuva boyunca sadece üç gol yedi, kalesine gelen 23 isabetli şutun 20'sini kurtardı ve toplam 12 penaltının beşini kurtardı! Diğer iki penaltının isabetsiz olduğunu düşünürseniz, Tokyo'da kalesini tutan penaltılarda kurtarış oranı yüzde 50'ydi, ki bu gerçekten akılalmaz bir seviye...
![](https://socrates-cdn.s3.amazonaws.com/7906cc1a-be47-48d1-a09c-6e804eab1d49/GettyImages-1331912158.jpg)
Tokyo Ötesi
Her zaman olimpiyattaki başarının o ülkenin spor kültürüne nasıl etki yapacağını konuşuruz. Kanada için kadın futbolunda mesele artık o sporu yapmak isteyen çocukların, gençlerin sayısı değil. Bu, halledilmiş bir mesele. Ama sorun, Kanada'da profesyonel bir kadın futbol takımının veya liginin olmaması.
"Artık bu altın madalyanın profesyonel kadın takımlarına nasıl yansıyacağını konuşmaya başladık" diyor Kloke. "Tokyo'da başarılı olan oyunculara, penaltı gollerini atan isimlere bakın. Pek çoğu 25 yaşın altında. Daha kendi zirvelerine gelmemişler ve Kanada'da futbol oynamak istiyorlar. Ama böyle bir imkânları yok. İsveçli oyunculara bakın, pek çoğu kendi ülkesinin takımlarında oynuyor. Genç oyuncuları oyunda tutacak olan şey, arka bahçelerinde oynayabilme fırsatıdır. İstanbul'da futbol oynayan bir çocuğu düşünün, hayali Beşiktaş'ta ya da Fenerbahçe'de oynamaktır. Toronto'daki genç hokey oyuncuları da Maple Leafs için oynamanın hayalini kurarlar. Kendi arka bahçenizde oynamak istersiniz. Kanada'daki kadın futbolcular bunu yapamıyorlar ve bu üzücü bir durum. Sinclair, Portland'da değil de Vancouver'da oynuyor olsa, çocuklar gidip onu izleyebilse yaratacağı etkiyi düşünün. Bence sıradaki adım bu olmalı."
Kanada'nın profesyonel erkekler futbol ligi CPL, 2019 yılında kuruldu. Ülkenin bazı profesyonel futbol takımları (Toronto FC, Vancouver Whitecaps, artık var olmayan Ottawa Fury) ise Amerikan takımlarıyla birlikte MLS'te veya alt seviyesi olan NASL ve USL'de oynuyorlar. Bu noktada, kadın futbolu için profesyonel imkânlar açılacaksa, ortada iki seçenek duruyor. Ya CPL gibi bir yerel formatın ortaya çıkması ya da NWSL'de mücadele edecek Kanada takımlarının kurulması. CPL'in sıfırdan kurulurken yaşadığı zorlukları göz önünde bulundurunca, Toronto ve Vancouver gibi iki büyük markette profesyonel kadın futbol takımlarının kurulup Amerikan sistemine, halihazırdaki kurulu yapıya entegre olması daha iyi yol gibi görünüyor. Final maçının 4,4 milyon kişi tarafından izlendiğini ve Kanada'da tüm olimpiyat boyunca en çok izlenen etkinlik olduğunu düşünürseniz, zaten kadın futboluna ilgi anlamında hiç de fena durumda olmayan ülke için bu adımın atılması, Tokyo'daki altın madalyayı da çok daha anlamlı hale getirecek.
Quinn: Öncü
Kanada Milli Takımı'nın orta sahasında oynayan Quinn, olimpiyatta madalya kazanan ilk açık kimlikli trans sporcu oldu. 2020'de Instagram'dan yaptığı bir paylaşımla trans olarak açılan Quinn, Tokyo'daki katılımının tarihsel olarak anlamının farkındaydı: "Olimpiyatta yarışan ilk açık kimlikli trans sporcu. Nasıl hissetmem gerektiğini bilmiyorum. Kadroda ve akreditasyon kartımda Quinn ismini görmekten gurur duyuyorum. Benden önce gerçeğini yaşayamamış olimpik sporcuların olduğunu bilmekten dolayı üzüntü duyuyorum. Değişim için iyimser hissediyorum. Kurallarda, yapılarda ve zihinlerde değişimler. En çok da gerçeklerin farkında hissediyorum. Trans kızların spor yapmasının engellenmesi. Trans kadınların olimpik hayallerini gerçekleştirmeye çalışırken karşılaştıkları ayrımcılık. Bu mücadelenin bitmesine daha çok var. Ve hepimiz burada olduğumuzda kutlayacağım."