Spor Tarihimizin "Ecânip" Öncüleri
12 dk
Club de Constantinople kortları, James La Fontaine, YMCA, Ahmed Robenson... Spor tarihçisi Mehmet Yüce, Türkiye'de modern sporun öncüleri olan isimleri ve mekânları yazdı.
Şemseddin Sami, Kâmûs-ı Türki'de Ecânib kelimesini "Yabancılar", Ferit Develioğlu ise Lûgat'ında, "Yabancılar, başka memleketlere mensup olanlar" şeklinde tanımlamış. Arapça ecneb, "Garip, yabancı [adam]" kökünden türemiş olan ecnebi kelimesi yine aynı sözlükte, "Yabancı [kimse veya nesne], misafir, taşralı" olarak ifade ediliyor.
Memleketimize Batı'dan göç edip yerleşen Levantenler genellikle bu tekil veya çoğul kelimeler ile yaftalandı. On yedinci asırdan itibaren başta İzmir olmak üzere Selanik, İstanbul ve diğer liman şehirlerine yerleşerek ticaretle uğraşan Levantenler, memleketlerindeki hemen tüm habitatı bu coğrafyaya taşıdılar. Bu alışkanlıklar arasında beden terbiyesini amaç edinen jimnastik ve atletizm gibi klasik sporlar da önemli bir yer tutuyordu.
Osmanlı Devleti ile Büyük Britanya'nın çıkarlarının kesiştiği Kırım Harbi (1853- 1856), belki de bu iki ülkenin müttefik olduğu yegâne büyük savaştır. Spor tarihi açısından bakıldığında, Selimiye Kışlası ve Haydarpaşa Çayırı'na yerleşen Britanya Ordusu, modern sporların bu coğrafyadaki ilk icracıları olmuştu. Tenis raketleri, kriket sopaları ve ragbi toplarını beraberinde getiren Britanya subay ve askerleri, Haydarpaşa Çayırı'nın uçsuz bucaksız yeşilliklerinde şaşkın bakışlar altında spor yapmışlardı.
Kırım Harbi'nden 20-25 sene sonra İstanbul ve İzmir'de çıkan gazeteler modern sporların ilk icracılarını yazmaya başladılar. Örneğin 1 Ocak 1881'de Haydarpaşa Çayırı'na gelen 'Olympic' adlı ragbi ve futbol kulübü üyeleri, bu satırların yazarının şimdiye kadar bir süreli yayın marifetiyle tespit ettiği ilk 'Association football' müsabakasını oynadılar¹:
"Haydarpaşa Çayırı'nda, Olympic Football Club üyeleri Maviler ve Beyazlar adında iki takıma ayrılarak association (birlik) kuralları altında bir futbol maçı yapmışlardır. Mavi takım maçı ikiye karşı bir golle kazanmıştır. Maviler'in golleri Dawson ve Frowin'in şutları ile atılmış, Beyazlar'ın golü ise Bay Pediani'den gelmiştir. Son derece güzel bir havada yapılan ve bu ülkede nadir görülen bu oyuna kalabalık bir izleyici grubu tanıklık etmiştir. Maçı izleyenler arasında bulunan yerliler (Türkler ve azınlıkları kastediyor olmalı) sahadaki oyuncuların kendilerini yırtarcasına yaptıkları fuleli koşulara -bundan ne kazanıyorlardı?- ve birbirlerine tıpkı bir boğa gibi yaptıkları şarjlara çok şaşırdılar ve kuşkuyla baktılar. Galip takımdan Dawson, Haydon ve W. Lyne güzel bir maç çıkarırken, Beyazlar'da Stephen Rowill, Lockhart ve Charles Bond yenilgiyi önlemeye çalıştılar."
İzmir'de de benzer şekilde, akademisyen Günver Güneş'in tespitleri ile ve bu tarihten de önce, 1877'de İngiliz Levantenlerin Bornova Çayırı'nda futbol oynadıkları, gazetelerin sütunlarına yansıyordu.
Ragbi ve futbolun ilk icracıları Levantenler, İstanbul'da ilk uluslararası tenis şampiyonasını da tertip ettiler. Kürek ve kayık yarışları hariç tutulursa, bu topraklarda düzenlenen ilk büyük organizasyon Osmanlı İmparatorluğu Çim Tenisi Şampiyonası'dır. Osmanlı Bankası Genel Müdürlüğü de yapmış olan Sir Frederick William Smythe tarafından ortaya bir kupa konularak düzenlenen 40 lira ödüllü bir yarışmadır bu…

Britanya Ordusu'na mensup askerlerden bazılarını Selimiye Kışlası'nda gösteren 1854 tarihli bir gravür.
26 Nisan 1889'da Beyoğlu'ndaki Club de Constantinople kortlarında başlayan turnuva, kadınlar ve çiftler kategorilerini de içine almıştı. İlk sene tek erkekler finalinde Bay Vere'yi iki sette mağlup eden Alman Gerard Lowther turnuvanın ilk galibi olmayı başarırken, dokuz raketin iştirak ettiği ve 8 Haziran'da yapılan final müsabakasında rakibi Bayan de Raday'ı 2-1 mağlup eden Bayan Mary Bilinski tek kadınlar turnuvasının ilk şampiyonu oluyordu²:
"… Final maçına ilgi fevkalâdeydi. Bayan Mary Bilinski'nin rakibine 15 handikap puanı ve bir bisque verdiği müsabakada -ki çok ağır bir handikap değildi- her iki oyuncunun gösterdiği form şayan-ı takdirdi. Bayan de Raday her ne kadar rakibi ile denk mücadele etmeye çalışsa, rakibinin zayıf yönlerinin üzerine giderek bundan fayda sağlasa, ikinci sette başa baş bir oyun oynasa da üçüncü sette mağlup olmaktan kurtulamadı. Bayan M. Bilinski, neticede Bay A. de Vere'nin sunduğu zarif, altın bir bileziği takmaya hak kazandı."
Bu turnuva Balkan Harbi ve Harb-i Umumi sıralarında kesintiye uğrasa da Cumhuriyet döneminde başka isimler altında, uluslararası hüviyetini muhafaza ederek devam etti. Takım sporlarına dönecek olursak, şimdiye kadar yapılan araştırmalar gösteriyor ki, bu coğrafyada düzenlenen ilk şehir ligi 1896 yazında İstanbul'da icra edilen İstanbul Kriket Ligi'dir. Beykoz'daki Hünkâr İskelesi Çayırı'nda yapılan ligin ilk maçında Constantinople ile Kadıköy kriket kulüpleri karşı karşıya geldiler. Kadıköy tarafının iki devre neticesinde rakibini mağlup ettiği oyunda, aynı kulüpten Bay H. Wright 58 koşu yaparak maçın en değerli oyuncusu seçildi. Yine bu maçta İstanbul'un en iyi tenisçilerinden olan Bay E. Seager ile on sene sonra İstanbul Futbol Ligi'ni kuracak olan James La Fontaine'in kardeşi William La Fontaine de iyi oyuncular arasında bulunuyorlardı³.
İstanbul Kriket Ligi tıpkı çim tenis şampiyonası gibi uzun seneler devam etti. Yurdumuza "Şilt şampiyonası" kültürü bu turnuva ve ligler marifetiyle girdi. Şilt, muazzam bir aidiyet duygusu yaratıyordu. Onu yeni senenin kazananına teslim etmemek için her yolu deniyorlardı. Öyle ki, 1899'de şildin yeni sahibi olan Bebekliler, bu ödülü teslim etmeyen Moda Kriket Kulübü için son derece zarif ve biraz da istihza içeren bir şiir dahi yazdılar⁴:
Kayıp Şild
Özürlerimle.
Bir sezon boyunca kriket oynayan Modalılar,
Şildi kolayca kazandılar.
Kalpleri zafer sevinciyle bayram ederken,
Rakiplerin hâline zevkle baktılar.
O zaman ne kazandıklarının
Ne kendilerini bekleyenin farkındaydılar.
Yine de herkes görüp imrensin diye
Pencerenin önüne koydular.
Akşam güneşiyle parlıyordu,
Üstünde isimleri yazıyordu.
Ama bir hergelenin hayal gücü çalıştı.
Şimdi onlara hazinelerinin yasını tutmak kaldı.
Heyhat! Ümit ve özlemle
Onca mücadele ve kavgadan sonra
Bekledi Bebekliler şildin gelmesini,
Yaşamlarının en büyük ârzûsunun ellerine geçmesini…
Akıllarının başından gitmesi
Bir "ağız dalaşına" bağlandı.
Zamanla bu kavga yatışsa da
Ümitler başka bahara kaldı.
Belki o şildi artık,
Yalnızca bir melek bulur,
Belki çoktan eritilmiş,
Piyasada harcanacak dolar olmuştur.
Pera, Ocak 29, 1900
Tarabya 'Summer Palace'da tenis kortu ve tenis oynayan Levantenler.
Memleketimizde futbolun başlangıcı hakkındaki en heyecan verici metinlerden biri, 1 Aralık 1906'da The Levant Herald adlı gazetede yayımlanan bir makaledir. Bu muazzam makaleyi kimin yazdığı maalesef bilinmiyor. Lakin bilinen o ki öyle ufuklu bir sporsevermiş ki bölgesel bir 'Şampiyon Kulüpler Kupası' fikrine ta o tarihlerde sahipmiş⁵:
"Constantinople, şehrin olanca kuvvetini temsil eden bir Association Football⁶ takımının kısa süre sonra, İzmir Futbol Ligi'ni meydana getiren çeşitli kulüpler ve İzmir Muhteliti'yle onların sahasında karşılaşmak amacıyla İzmir'e gideceğini duymaktan mutlu olacaktır.
İzmirli oyuncuların Constantinople'a gelmekle büyük inisiyatif gösterdiği söylenebilir. Burada Constantinople takımıyla üç kez karşılaştılar ki bunların ikisi ragbi, biri futbol müsabakasıydı. Onlarla (şimdiye kadar) İzmir'de karşılaşacak herhangi bir takım tertip edilmemiştir.
Dolayısıyla Constantinople Futbol Ligi, son toplantıda aldığı karardan dolayı tebrik edilmelidir. 1906-1907 sezonunun iki şehir arasındaki uzun ve düzenli maçlar serisinin başlangıcı olmasını ümit ediyoruz. Duyduğumuza göre Atina ve Selanik'te de futbol ligleri ya mevcut ya kurulma aşamasında olup, bu dört şehir arasında oynanacak bir milletlerarası doğu şampiyonluğunu dört gözle bekliyoruz."
Gerek İzmir gerekse İstanbul'da futbolun öncülüğünü yapanlar arasında en başta gelen isim hiç kuşku yok ki James La Fontaine'dir. Kardeşi Richard, futbol tarihi üzerine son derece muteber araştırmalar yapan gazeteci Mehmet Ali Oral'a verdiği bir röportajda James La Fontaine'in bu konudaki öncülüğünü ifade ediyor⁷:
"Kat'î olarak söyleyebilirim ki; İstanbul'a futbolu 1899 tarihinde James La Fontaine, Avukat Henry Pears ve Horace Armitage sokmuştur.
Bunlar buradaki futbolun ebeveynidir. Yine bizim akrabalarımızdan Frank Whittall ile amcazâdesi Edwin Whittall İzmir'de Bornova'da 1894⁸ senesinde bir futbol kulübü kurmuşlardır. Demek oluyor ki İzmir'de futbol İstanbul'a nazaran beş sene evvel başlamıştır.
Ben 1884'de Moda'da doğdum. İngiliz okulunda okudum. Ailemde zaten futbol oynandığı için bu oyuna çok erken başladım. Birinci takıma 1900 senesinde girdim. Bizim aramıza katılan ilk Türk futbolcusu Bahriyeli Fuâd Hüsnü'dür."
James La Fontaine, maalesef adı şimdiki zamana kadar pek de hak ettiği ölçüde ulaşamamış ve bilinirliği pek kısıtlı bir öncü… Onu yeni nesillere anlatmamız ve öğretmemiz lazım. Bunun farkına varanlardan biri de gazeteci, yazar ve devlet adamı kimliklerini bir vücutta, pek ahenkli bir surette eriten Ruşen Eşref Ünaydın⁹:
"… O kulübün kurucu başkanı İngiliz James La Fontaine idi ki; Kadıköyü'nde otururdu. İstanbul'da futbolun kurulmasına, yaygınlaşmasına canla başla hizmet ettiği bilinen James La Fontaine tüccardı. Bir de Nişântaşı'ndaki İngiliz High School'daki işi, İstanbul'da Bahçekapı tarafında bürosu vardı. Moda'daki İngiliz cemâatinin adeta başı veya bir nevî muhtarı gibi de bir şeydi galiba... Ne bileyim öyle bir hâli vardı gibime geliyor. Hâsılı bu James, İstanbul futboluna hizmet etmiş başlıca yabancıların denebilir ki, en birincisi idi ve önderi olmuştu. İstanbul'daki ilk futbol ligini ilk kuran da odur derlerdi.
Ceyms (James) eyi (iyi)'de futbol oynardı. Fakat biz tanıdığımız yıllarda maçlara pek girmiyordu da, bir golfçü kılığında; düdük ağzında, beyaz maden kronemetro (kronometre) gâh (kâh) golf pantolonunun küçük cebinde gâh elinde hakemlik ediyordu. Ceyms'in sakalı ve bıyığı tıraş edilmiş kıpkırmızı ablak ve enerjik yüzü, Manş denizinin yeşiline çalar gözleri şimdi karşımda durur gibi gözümün önüne geliyor. Yüzü ve benim çocukluğumda hem imrendirmiş hem sinirlendirmiş bir hâli... Yüksekten bakışlı bir kendine inanmışlığı, bir öğretici ve terbiye verici misyonu olduğu şuûrunu dudaklarının büklümünde, donuk ve seyrek gülümseyişinde, sapını sımsıkı bir pençe gibi enerjik elinde tuttuğu ve demir ucunu Papazın Çayırı'nın çimenlerine sapladığı bastonunu bir acayip ve karakteristik yan yatırışında sezdirir o hâli! İşte o Ceyms'in hayırhahtı (hayr-hâhı, yardımseverliği) diyeceğim irşâdları (doğru yolu göstermesi) bütün o çayırdaki futbol âleminin veya âlemlerinin mürşidi (kılavuzu) olmak yetkisini taşıyordu...

Moda Kriket Takımı oyuncuları şampiyon oldukları bir sezonun ardından meşhur şilt ile fotoğraflanmışlar.
Bisiklet, tenis, kriket, ragbi ve futbol, on dokuzuncu asırdan yirminci asra geçilen dönemeçte en popüler modern sporlardı. On dokuzuncu asrın ikinci yarısının sonlarından itibaren ülkemizde de kullanılmaya başlanılan bisiklet, bir spor olarak da eşzamanlı olarak başladı. Örneğin Bornovalı bisikletçi Emmanouil Omiros, on dokuzuncu asrın son çeyreğinde, İzmir Burniabad Bisiklet Kulübü adına yarışmalara katılıyordu. Bisiklet yarışmalarından biri de 1907'de Şişli-Maslak arasında iki bisikletçi tarafından koşulan yirmi iki kilometrelik bir güzergâhtı¹⁰:
"Geçtiğimiz pazar günü, kentimizin iki bisiklet şampiyonu olan Alfred İskender, RudgeWhitword¹¹ makinasıyla ve Bay Edouard Civanyan'da Hirondelle¹² ile Şişli-Maslak parkurunu koşup geri döndüler. Hararetli bir mücadeleden sonra İskender 1,100 metre fark atarak rakibinin önünde parkuru tamamladı. Başlangıçta Bay Civanyan tarafından tutulan liderlik çok geçmeden, başlangıç noktasından 3 kilometre sonra Alfred İskender tarafından kararlı bir şekilde devralındı. 22 kilometrelik yarış, İskender tarafından 43 dakika 10 saniyede kat edildi. Şişli tramvay istasyonunda biriken sporseverler bisikletçilerin gelmesini bekliyordu. Ve kazanan sporcu ayakta alkışlandı."
Basketbol ve voleybol gibi salon oyunları memleketimize yirminci asrın hemen başında Amerikan mekteplerinde görevli hocalar tarafından tanıtıldı. İstanbul'un işgali ile birlikte özellikle Amerikan kolonisinin yaşadığı şehirlerde teşkilatlanan YMCA (Young Men's Christian Association)¹³ , tarafından bütün kural ve nizamnamesi ile birlikte ve adamakıllı bir surette spora meraklı gençlere öğretildi. Bu sporlara en fazla alakayı Amerikalı beden eğitimi muallimi Chester Martin Tobin gösterdi. Tobin, YMCA'de hem hocalık yaptı hem de YMCA Beyoğlu şubesinin müdürü Elwood Brown'ın desteği ile rehber kitaplar yazdı. Bu kitaplardan Resmi Basketbol Rehberi yazarının şu sözleri ile başlar¹⁴:
"Basketbol oyunu cesaret, kuvvet, cevher ve azim talep eden ve göğüs göğüse ve şahıs şahısa karşı gelmeyi icap ettiren gayet sert bir oyun olduğu için, her memleketin gençliği bu oyunun cazibesine kapılmış ve oynamasını sevmiştir.
Paris'te yapılan son olimpiyat oyunlarında 'Küme oyunları'¹⁵ gösterildiği gün, bir Londra takımı bir Paris takımına karşı müsabaka yapmıştır.
Basketbol gibi her manasıyla mükemmel bir oyunun, dünyanın her tarafına yayılmasında en büyük vasıta YMCA cemiyetleri olmuştur."
Gerek basketbol gerekse voleybol için yazılan rehber kitaplar dilimize Ahmed Robenson tarafından çevrildi. İngiliz bir ailenin Hindistan'da doğan çocuklarından biri olan Robenson, Galatasaray futbol takımında kalecilik yaptı, izcilik teşkilatını kurdu ve basketbol, voleybol gibi sporların mekteplerde yaygınlaşması için çaba harcadı. Robenson, Resmi Voleybol Rehberi'nin baş tarafına koyduğu tarihçe bölümünde ülkemizdeki voleybol tarihini anlatmaya şu cümlelerle başlıyor ¹⁶:
"Voleybol Türkiye'de 1335 [1919] senesinde ilk defa olarak Beyoğlu Vay Em Si Ey (YMCA) binasında oynanmaya başlamıştır. Bunu Türkiye'ye ithal eden zat Tıp Doktoru ve Terbiye-i Bedeniye Müdürü Mister C.C. Diver'dir¹⁷. Bundan sonra Vay Em Si Ey Cemiyetinin İzmir, Adana ve İstanbul (Bahçekapı) şubelerinde de mevki-i tatbike konmuştur…"
Türkiye'de modern sporların öncülüğünü ecânibin yaptığı kuşku götürmez. Şimdi hiçbirinin ne ismi hatırlanıyor ne de yaptıkları muazzam hizmetler… Bu durum spor tarihi araştırmacıları ve gerçek sporseverler için çok acıdır. İşte o yüzdendir ki insanın onlara ecânib diyesi gelmiyor. O soğuk ecânib lakırdısı yerine onlara misafirler, bizi sporla tanıştıran, kendi kültürleri ile zenginleştiren münhasır ödüllerdi demek daha doğru olur kanaatindeyim.
Kaynakça
1- Mehmet Yüce, Osmanlı Melekleri, İletişim Yayınları, İstanbul, 2014.
2- The Levant Herald and Eastern Express, 9 Haziran 1889, Vol IX, No: 22.
3- The Levant Herald and Eastern Express, 10 Ağustos 1896, Vol XVI, No: 82.
4- Le Moniteur Oriental, 30 Ocak 1900.
5- The Levant Herald and Eastern Express, 1 Aralık1906, Vol XXVI, No: 48.
6- İstanbul Karması.
7- Mehmet Yüce, Ale'l-ıtlak Baldırı Çıplak, İletişim Yayınları, İstanbul, 2018.
8- İzmir Burinibad Futbol ve Ragbi Kulübü'nün kuruluş tarihi 1883'tür. İlaveten, İstanbul'da daha eski tarihlerde futbol kulüpleri bulunuyordu.
9- Birinci, Necat, Sağlam, Nuri, Rûşen Eşref Ünaydın Bütün Eserleri, Galatasaray ve Futbol, Cilt 4, Hâtıralar II, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 2002, s.201-331.
10- Le Moniteur Oriental, 28 Eylül 1907.
11- Alfred İskender Bey'in kullandığı bisikletin markası olmalı.
12- Edouard Civanyan Efendi'nin kullandığı bisikletin markası veya modeli olmalı.
13- Genç Erkekler Hristiyan Cemiyeti.
14- Chester Martin Tobin, Tercümesi Ahmed Robenson, "Türkiye'de Basketbol", Resmi Basketbol Rehberi, YMCA Atletizm Külliyatı, Grup:1, Numara:11, İstanbul, 1925-1926.
15- 1924 Paris Olimpiyat Oyunları'nda basketbol gösteri sporu olarak yer almıştı.
16- Chester Martin Tobin, Tercümesi Ahmed Robenson, "Türkiye'de Voleybol", Resmi Voleybol Rehberi, YMCA Atletizm Külliyatı, Grup:1, Numara:12, İstanbul, 1924-1925