
Verilerle Geliyorlar
7 dk
Spor verilerinin görselleştirildiği harika işler var. Yurt dışında. Peki, yurt içinde neden yok? Küçük bir soruşturma yaptık.
Birkaç ay önce şahane bir projeye rastladım. Biri New York’ta, diğeri Londra’da yaşayan iki tasarımcı, bir yıl boyunca her hafta kendi çizdikleri kartpostalları birbirlerine göndermişler.
Çizimler, soyut sanat eserlerine benziyor ama arka planları soyut olmaktan çok uzak. Her biri, tasarımcılar Giorgia Lupi ve Stefanie Posavec’in gündelik alışkanlıklarına dair istatistikleri temsil ediyor. Mesela, o hafta kaç kere, nerede, ne düşünerek saatlerine bakmış, kahkaha atmış, vedalaşmışlar... Tam deli işi ve çok güzel.
Dear Data (Sevgili Veri) isimli bir kitapta toplanan, hatta New York’taki ünlü Modern Sanat Müzesi’nin (MoMA) kalıcı koleksiyonuna giren bu çizimler, veri görselleştirmenin uçsuz bucaksız olanakları üzerine düşünmeme vesile oldu.
Öncelikle şunu açıklığa kavuşturayım; veri derken, bağlama oturtulmamış kelimeler, sayılar, tarihler, görüntüler ve sesleri kastediyorum. Ham olguları. Görselleştirme derken ise neyi kastettiğimi bilemiyorum. Çünkü gerçekten akla hayale gelmeyecek işler yapan insanlar var.
FiveThirtyEight, The Guardian, Portekiz’in i gazetesi gibi yayın kuruluşları spor verilerini görselleştirme konusunda yaratıcılığın sınırlarını zorlayabiliyor. LA Times’ın, Kobe Bryant’ın Lakers formasıyla attığı her şutu işaretlediği grafiği ya da The New York Times’ın 1896’dan bu yana tüm 100 metre olimpiyat şampiyonlarını bir arada gösterdiği çizimleri gibi insanın bakmaya doyamayacağı işler çıkabiliyor. Peki Türkiye’de neden böyle şeylere rastlamıyoruz?
Kıpırdanmalar
Aslında medyada bir kıpırdanma yok değil. ‘Bir’ kişi üzerinde yaptığım araştırmaya göre, son yıllarda savlarını sayılarla desteklemeye çalışan televizyon yorumcularının sayısı arttı. Gazetelerin spor sayfalarında da sayısal veriler içeren tablolara sık sık rastlıyoruz. Ancak Türkiye’de kendisini veri gazetecisi diye tanımlayan bir spor medyası çalışanına rastlamadım.
Fizik eğitimi aldıktan sonra medyada çalışmaya başlayan Taner Karaman da kendisini böyle tanımlamıyor ama altı yıldan uzun süredir Sabah gazetesinde sayısal verilere dayanan spor haberleri yazıyor. Karaman, bir geleneğin parçası olduğunu, daha önce Altan Tanrıkulu, Murat Demiryas ve Emir Somer’in yaptığı işi sürdürdüğünü söylüyor.
Futbol verileri üzerine, Sinemis Yayınları’ndan çıkan Altı Üstü Futbol ve Futbolun Dengeleri adlı iki de kitabı bulunan Karaman, verileri kullanarak gerçekten fark yarattıklerı görüşünde: “Mesela, Galatasaraylı Maicon’un Akhisar maçındaki hatasına klasik bir gazeteci sadece ‘Maicon kendi kalesine gol attı’ diye bakıyor. Biz ise Maicon’un bu sezon kaç hatalı pas verdiğini çıkarttık. 15 haftada 12 kez kendi kalesine atak oluşturabilecek hata yapmış. Ligde bu açıdan ilk sıralarda olduğunu bulduk. Türkiye’de hiçbir gazetede yok bu haber.”
NTV Spor kanalında 90+ programının yapımcılığını ve sunuculuğunu üstlenen Nebil Evren de sayıların gücüne inananlardan. Evren, çoğu aktif futboldan gelen konuklarıyla birlikte, sayısal verilerden yola çıkarak futbol analizleri yapıyor. Programını da verileri anlaşılır kılma yönünde geliştirmeye çalıştığını söylüyor: “Biz sadece ‘Sağdan şu kadar, soldan bu kadar orta yapıldı’ demek yerine neden böyle yapıldığını anlatabilmeye çalışıyoruz. Çünkü skoru değil, oyunu açıklamaya çalışıyoruz.”
Programda kullanılan dokunmatik ekran da bu hedef gözetilerek düzenlenmiş. Öncelikle, kolay anlaşılması için ekrana yansıyacak verilerin kapsamı daraltılmış. İstatistiklerin, izleyicilerin alışık olduğu üzere yeşil saha üzerinde gösterilmesi tercih edilmiş. Sayısal verilerin, konuşuldukları sırada ekranda görünmeleri sağlanmış...
Bilmiyorum, bana mı öyle geliyor ama işin görselleştirme tarafı basılı mecralarda da televizyonda da heyecan verici olmaktan uzak gibi duruyor. Karaman’a, neden bu tür haberlerin çoğunun Excel tablosuna benzeyen görsellerle sunulduğunu soruyorum. Karaman çok basit bir cevap veriyor: “Ben haberi teslim ettikten sonra görsel yönetmenin tüm hazırlığını yapması için önünde günleri, bir günü, hatta dört-beş saati bile değil, sadece bir saati oluyor.”
Ülkenin en köklü gazetelerinden Hürriyet’in Spor Müdürü Mehmet Arslan da benzer gerekçeler gösteriyor: “Bild’in spor servisinde 120 kişi çalışıyor, bizde ise 20 kişi.” Sadece ‘durumumuz mu yok’ peki? Arslan'dan küçük bir itiraf: “Türk gazetecileri olarak yeni bir içerik sunma modelini yakalamakta geç kaldık. Gazetelerin spor servislerinde daha yeni yeni grafiker istihdam edilmeye başlandı.”
Socrates’in görsel yönetmenlerinden Bertan Kılıçcıoğlu ise Hürriyet gibi ana akım gazetelerin hâlâ bu alanda öncülük edebileceği görüşünde: “Okuyucu bu tip işlerin farkında değil ve bunun eksikliğini hissetmiyor. Ana akım gazetelerden biri çıkıp her pazar cayır cayır veri görselleştirmesi yapsa bence fark yaratır ve yeni bir ilgi alanı oluşturur.”
Perspektifler
Birçok gazeteci spor verilerini Opta, MatchStudy ve FSTATS gibi istatistik çıkaran ve/veya analiz eden şirketlerden alıyor. Bu şirketlerin perspektifinden bakınca iyi görselleştirilmiş veri nasıl olmalı acaba?
MatchStudy’nin kurucusu Hasan Gören, 2001’de futbol maçlarından anlamlı istatistiki bilgiler çıkarmaya yarayacak bir program yazmış. Bu program ile operatörler futbol maçlarını kare kare izleyip bilgi işleyebiliyor. Bu çalışmadan çıkarılan veriler de istenirse analizlerle birlikte medyaya, kulüplere, taraftarlara sunuluyor.
Gören, aralarında Üç Büyüklerin de bulunduğu kulüplere; Vicente del Bosque, Jean Tigana, Ersun Yanal gibi teknik adamlara veri desteği sağlamış, hâlâ da bu işi sürdürüyor. Ayrıca NTV Spor, CNN Türk, beIN SPORTS gibi televizyon kanallarına hizmet sunmuş. Buna rağmen, veri görselleştirme konusunda ana akıma ters düşünüyor: “Hep daha hızlı, daha çabuk üretmek zorunda değiliz. Bir felsefeciyi, ‘Aptallar İçin Hegel’ adlı bir kitapla anlatamazsınız.” Ama yüzeyselleştirmeden görselleştirmek de mümkün. “Kesinlikle öyle ama verileri tablodan okuyarak da anlamlı sonuçlar çıkarabilirsiniz. İşimizi olabildiği kadar açık ve temiz bir biçimde sunalım ama iyice hap hâline de getirmeyelim.”
Türkiye’deki birçok üniversitede işte tam da bu tartışmaların yapıldığı bölümler var. Pınar Dağ, Kadir Has’ta veri gazeteciliği dersleri veriyor. Açık Veri ve Veri Gazeteciliği Derneği Yönetim Kurulu Başkanı da olan Dağ, kendilerine başvuran spor gazetecisi ya da kuruluşu hatırlamıyor ama “Derslerimde özellikle erkek öğrenciler spor verileri ile çalışmak istiyor” diyor.
Ne iyi ki Dağ gibi çalışkan eğitimciler, spor medyasında bu işe öncülük eden gazeteciler, iyi görselleştirmenin yollarını arayan sebatkâr tasarımcılar var. Spor medyasında Dear Data’nın yazarlarından Lupi’nin amaçladığı gibi; verileri daha insancıl, bağlamsal, çekici hâle getirmeyi konuşacağımız günler de yakındır. Diyebiliriz iyimserlikle.