Su Üstünde Kan

12 dk

Su topu çoğu zaman sadece su topudur. 1956 Melbourne’de Macar ve Sovyet takımlarını karşı karşıya getiren mücadele ise biraz daha farklıydı.

Spor ve kan... Birbiriyle uyuşmayan iki uzak kavram. Biri dünya üzerinde barış ve kardeşliği hatırlatırken diğeri savaş ve düşmanlığı akla getiriyor. Ancak bu ikilinin bir araya gelmesi, ulusal takımların rekabet ettiği büyük organizasyonlarda, siyasi mücadele içerisindeki ülkeler arası spor müsabakalarında mümkün olabiliyor. Bunlardan hiç kuşkusuz en önemlisi ve en büyüğü olan olimpiyat oyunları da dünya üzerindeki tüm ulusları aynı şemsiye altında toplayabildiği için maalesef ki bu duruma kayıtsız kalamıyor.

Olimpiyat oyunları, uluslararası ilişkiler çerçevesindeki güç mücadelesinden uzak kalmakta oldukça güçlük çekmiştir. Antik Yunan’da oyunlar başladığında ara verilen savaşlar, modern dünya tarihinde olimpiyatın yapılamamasına sebep olmuş, egemen güçlerin küresel ve bölgesel mücadelelerinin yansımalarına ayna tutmak zorunda kalmıştır. Nazi Almanyası tarafından 1936’da Berlin’de düzenlenen oyunlar, ırkçılık propagandası olarak kullanılmış; Soğuk Savaş dönemindekiler, iki kutuplu dünyanın liderliğine soyunan ABD ve Sovyetler Birliği önderliğinde boykotlara maruz kalmıştır. Filistinli Kara Eylül örgütünün İsrail Olimpiyat Takımı sporcularına yönelik katliamı Arap-İsrail kavgasını Ortadoğu’dan Münih Olimpiyatı’na taşımış, Güney Afrikalı sporcular ülkenin ayrımcı apartheid siyaseti nedeniyle uzun süre oyunlara katılmaktan men edilmiştir. Bu ve benzeri birçok uluslararası siyasi gelişme, daha hızlı, daha yüksek ve daha güçlü olabilmek için rekabet eden olimpik sporcuların çabalarına gölge düşürmüş, hatta kiminin spor kariyerinin bitmesine yol açmıştır. Su topu sporunda dünyanın en güçlü takımlarından olan Macaristan’ın sporcularından Ervin Zador’un, 1956 yılında olimpik havuza kanla yazılan öyküsü de bunlardan biridir.

Soğuk Savaş geriliminin tırmandığı 1956 yılının Ekim ayında, ABD tarafından desteklenen Özgür Avrupa Radyosu’nun telkinleriyle, Budapeşte Teknoloji ve Ekonomi Üniversitesi öğrencilerinin Sovyetler güdümündeki Macar hükümetine karşı başlattığı gösteriler, Budapeşte’de büyük bir ayaklanmaya dönüşmüştü. Olayların başladığı günlerde Budapeşte’nin dışında bir dağ köyünde kamp yapmakta olan Macar Ulusal Su Topu Takımı, Helsinki’de nail oldukları olimpik şampiyon unvanını Melbourne’de korumak amacıyla ciddi bir çalışma içerisindeydi. Genç oyuncu Ervin Zador 21 yaşındaydı ve daha sonra tüm zamanların en büyük su topu oyuncusu olarak anılacak takım kaptanı Dezső Gyarmati ile birlikte Budapeşte’deki silah seslerini duyuyor ve şehirden yükselen dumanı görebiliyordu. Oyuncuların güvenliğini sağlamak ve iki ay sonraki oyunlara katılımını riske atmamak için, Macar su topu takımı Çekoslovakya’ya giderek kampa bu ülkede devam etti. Olanlardan habersiz, antrenmanlara devam eden Zador ve arkadaşları, ayaklanmanın devrime dönüşerek Sovyetler yanlısı Rakosi Hükümeti’ni düşürdüğünü, ülkede Stalin heykellerinin devrildiğini, Macaristan’ın bir sene önce kurulan Varşova Paktı’ndan ayrılarak tarafsız ilan edildiğini, daha sonra ise Sovyet tanklarının ülkeye girmesiyle ülkenin tekrar Sovyet uydusu haline getirildiğini, ancak Avustralya’ya indiklerinde öğrendiler. 200 binden fazla Sovyet askerinin Budapeşte sokaklarında Sovyet tanklarının arkasından ülkeye girdiğini ve 5 bin civarında Macar’ın hayatını kaybettiğini öğrenmeleri tüm takımı üzüntüye boğdu. Olimpiyat Köyü’ne vardıklarında ilk tepkileri, orak-buğday armalı Macar bayrağını indirerek Özgür Macaristan bayrağı asmak olacaktı.

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ülkelerinin Sovyetlerce işgal edilmesine, Macar gençliği tepki göstermişti. Macar su topu takımı oyuncuları da Rusça’nın zorunlu eğitim dili haline gelmesi ve takımlarının teknik ve taktik yapılanmasının taklit edilerek güçlü bir Sovyet su topu takımı oluşturulmasına yönelik çabalardan rahatsızdı. Ruslar, ciddi bir su topu altyapısı bulunan ve 1928 Amsterdam’dan bu yana tüm olimpiyatlarda ilk ikiye girerek Melbourne’e üç altın, iki gümüş madalya ile gelen Macarlar ile her fırsatta gerginlik yaratmaya çalışıyordu. Maçlardan önce soyunma odalarında ve maçlar sırasında havuzda sıklıkla kavgalar yaşanıyordu.

Macarlar da buna tepkisiz kalmıyor, özellikle seyircilerin desteğiyle Ruslara cevap veriyorlardı. Hatta bir keresinde, oyunlardan önce Macaristan’da gerçekleşen bir turnuva sırasında, Macar taraftarlar Rus takımı havuza geldiğinde sırtlarını havuza dönmüş ve Sovyet marşının çalınmasını engellemek için saatlerce alkış tutmuştu. Bu sefer durum daha ciddiydi. Zador, kendi geleceğinin yanı sıra Budapeşte’de bulunan ailesinin hayatından endişe ediyordu. Bu nedenle, arkadaşları gibi havuzda başarılı olmaktan başka çaresi yoktu.

Eleme turlarında ABD ve Birleşik Krallık takımlarını farklı skorlarla yenen Zador ve arkadaşları, şampiyonu belirleyecek lig usülü turnuva müsabakalarında İtalya ve Almanya’yı gol yemeden dört golle geçerek son iki maça lider girdi. Sıralamada ikinci Yugoslavya’dan bir puan, üçüncü Sovyetler Birliği’nden ise iki puan öndeki Macar takımının rakibi Sovyet takımıydı. Bu maçı almak demek, en kötü ihtimalle gümüş madalyayı garantilemek demekti. Siyasi arenada yaşanan gerginliğe bu maçın önemi de eklenince, oynanan Macar-Sovyet su topu karşılaşması spor tarihi sayfalarına ‘su üstünde kan’ olarak geçti.

Havuzun kenarına geldiğinde Zador, Ruslara karşı oynadıkları tüm maçların farklı bir havada oynandığını bilmesine rağmen bu seferkinin çok daha özel olduğunu düşündü. Seyircilerin büyük çoğunluğunu, Avustralya’ya göçmen olarak gelen Macarlar oluşturuyordu. Maçtan önce ringde mücadele veren Macar olimpiyat şampiyonu boksör Laszlo Papp’ı seyreden taraftarlar “Haydi Macarlar!” diye bağırarak takımı coşturmaya başladı. Avustralyalı ve Amerikalı seyirciler de Soğuk Savaş’taki rakipleri Sovyetler aleyhine Macarlara destek veriyordu. Maçtan önce yapılan seremoni sırasında Macar kaptan Gyarmati, Rus kaptanın uzattığı eli sıkmadı ve maçta yaşanacakların ilk işaretini vermiş oldu.

Maçın başladığı dakika içinde Rus oyunculardan biri ceza alarak oyun dışı kalmıştı bile. Suyun üstünde topla verilen mücadeleye suyun altında tekme ve yumruklar eşlik ediyordu. Zador ve arkadaşları, çok iyi bildikleri Rus dilinde, “Sizi pislikler, geldiniz ve ülkemizi bombaladınız!” diye bağırarak rakiplerini kızdırıp oyundan düşürmeye çalışıyor, Rus oyuncular da “Hainsiniz!” diye cevap veriyor ve maça odaklanmakta güçlük çekiyordu. Ancak suyun üzerinde Macarlar gayet başarılı bir maç çıkarıyor, Ruslar iki oyuncularını daha oyun dışına gönderirken Zador’un attığı iki golle birlikte Macarlar maçı 4-0 önde götürüyordu. Maçın bitmesine 1 dakika kalmıştı ki Zador çok yakınında bir ıslık duydu. Düdük çaldığını sanarak hakeme bakmak için kafasını çevirdiğinde, rakibi Valentin Prokopov, gözünün üstüne sert bir yumruk indirdi. Kaşının açılması ile boşalan kan bir anda havuza karışınca suyun rengi kırmızıya döndü. Olayların büyümesini engellemek isteyen hakem, normal süre tamamlanmadan maçı bitirdi. Rus oyuncular, kulaklarında kızgın Macar taraftarların tehditleri olduğu halde polis eşliğinde soyunma odalarına giderken, Zador da ilk yardım merkezinin yolunu tutmuştu. Kanlar içindeki sporcuya sekiz dikiş atıldı. Gözündeki aşırı şişlik nedeniyle Yugoslavya’yı yenerek altın madalyaya uzandıkları son maçı tribünden seyretmek zorunda kalan Zador, spor tarihinin en şiddetli su topu maçının başrol oyuncusu ve Ruslara karşı verilen onur mücadelesinde iki gol atan başarılı bir sporcu olarak podyuma çıktı. Olimpiyat altını boynuna asıldığında yüzüne yayılan gülümseme, gözlerinden akan yaşlarla ıslandı. Bunlar mutluluk değil, hüzün gözyaşlarıydı. Çünkü bir daha memleketine dönmeyecekti.

Sovyet hâkimiyeti altındaki Macaristan’a dönmek istemeyen 48 Macar sporcu ile birlikte Avustralya’da kalan Zador, yaşı ilerlemiş çoğu arkadaşının aksine, 21 yaşında gelecek vadeden genç ve başarılı bir sporcuydu. Su topunun futboldan sonra en popüler ikinci spor olduğu Macaristan’dan henüz bu sporda emekleme dönemi yaşayan ABD’ye, hem de siyasi nedenler dolayısıyla göç etmek zorunda kalmak, Zador açısından büyük bir fedakârlıktı. ABD göç yasaları doğrultusunda, doğduğu ülkenin Filipinler şeklinde kayıt altına alınması gerektiği için Manila üzerinden San Francisco’ya ulaştığında, ilk işi bir kulüp takımına yazılmak oldu. Ancak su topu Amerika’da o kadar basit seviyede oynanıyordu ki bir süre sonra bu spora ilgisini kaybetti.

Amerika’da yüzme antrenörü olarak yeni bir kariyere başlayan Zador, belki de zirveye tam ulaşmak üzereyken efsane bir olimpiyat sporcusu olma şansını Macar Devrimi ve sonrasındaki Sovyet müdahalesi sebebiyle kaçırmıştı. Daha sonra ailesi ve erkek kardeşini de ABD’ye getiren Zador, burada evlenerek iki çocuk sahibi oldu. Her ikisi de üniversitede su topu oynayarak babalarının genlerini taşıdıklarını dünyaya gösterdiler. Zador da her ne kadar aktif spor hayatında hayallerinin çok gerisinde kalmış olsa da genç yaşta başladığı antrenörlük kariyerinde zirveye ulaşmayı başardı. Havuza ne kadar hâkim olduğunu, yetiştirdiği yüzücüler ile ispatladı. Olimpiyat tarihine öyle bir damga vurdu ki 1972 Münih Olimpiyatı’nda yedi altın madalya alan öğrencisi Mark Spitz, olimpiyat efsanelerinden biri olarak Zador’un adını altın harflerle tarihe yazdırdı.

Socrates Dergi