Şüphenin Gölgesi

15 dk

New Orleans, Zion Williamson'ı bekliyor. Sadece sahaya dönüş tarihini değil, gelecek planlarını da bilmek istiyorlar. NBA'in son gerilim filmine hoş geldiniz.

Kilo mu aldı? Yine mi sakatlandı? Koçundan memnun değil mi? Ailesi tarafından mı kontrol ediliyor? New Orleans'ta mutsuz mu? New York'a mı gidecek?

Zion Williamson, kocaman bir soru işareti oldu hep. Liseden itibaren onun alışılmadık fiziğine, tuhaf stiline bakan herkes kendi sualiyle yaklaştı duruma. En büyük soru işareti, NBA'de başarılı olup olamayacağına dairdi ve Zion bunu sahaya çıktığı an cevapladı. Fakat sorun biraz da burada yatıyordu. Çaylak sezonunda onu sadece 24 maçta izleyebilmiştik. Akabinde herkese rahat bir nefes aldırdığı ikinci sezonunda 61 maçta forma giymiş, beklentileri karşılamıştı. Yeniden sakatlanana kadar. Şu an üçüncü sezonunda ve ne zaman sahalara döneceği, nasıl görüneceği gibi konularda hiçbir bilgimiz yok. İşin komiği bunların yanıtını New Orleans Pelicans da bilmiyor. İddialara göre onlar da Zion'ın ailesinin ördüğü duvarın dışında kalanlar arasında. O halde, duvarın kilometrelerce uzağında bir noktada ajandaları açma ve bazı tarihlerden söz etme zamanı…

22 Ocak 2020

Zion ilk maçına çıkıyor. Ekran başındayız. Liseden beri attığı her adım olay olan, üniversitede Duke'la yaptıkları manşetlerden düşmeyen Zion, NBA sahalarında. Sakatlıklarla, kaygılarla geçen aylardan sonra soğuk bir kış gecesinde karşımızda. Pelicans taraftarları bir yandan şanslı hissediyor, bir yandan da şanssız. Şansları, yıllarca Anthony Davis'i izledikleri salonda şimdi bir başka neslin yıldızının arzıendam edecek olması. Şanssızlıkları ise tarihin tekerrür etme ihtimali...

Onlara büyük hayallerle birlikte devasa pişmanlıklar getiren AD, yedi sezon boyunca etrafına sağlam takımlar kuramayan Pelicans'ı bir anda silmişti çünkü. Menajeri Rich Paul'un da teşvikiyle 2018-2019 sezonunun ortasında takımdan ayrılmaya karar veren Davis, bir son dakika haberine dönüşmüştü artık. Yakın arkadaşı LeBron James'le Lakers'ta buluşmak istiyordu. Gitmek isteyen poster çocuğunu yirmi dakika civarlarında oynatmaya devam eden Pelicans, seyircilerine yıkılmak üzere olan bir sirk seyrettirmişti.

Başka bir sirkin zamanıydı. 2019 NBA Draft'ı bir numarası, onlar için hapisten çıkış biletiydi. 22 Ocak akşamında herkes mutluydu. New Orleans'ta yeni bir çağın kapıları sonuna kadar açılıyor ve sıradışı boy-kiloçeviklik karışımıyla bir genç yıldız içeri giriyordu. Oysa Zion, müsaade beklemeden o kapıyı kırarak içeri girmişti. İlk maçında 22 sayıyla oynamış, 17 sayıyı son çeyrekte çok kısa bir zaman diliminde potaya yollamıştı.

Herkes şaşkına dönmüştü. Pelicans teknik ekibi de… Zion alkışları toplarken koçu Alvin Gentry ne yapacağını bilemiyordu. Sağlık ekibi tarafından Zion'ın oynaması gereken süreye bir limit konmuştu ve şimdiden o sınırın üzerine çıkmıştı. Koç Gentry ve Pelicans, bu bedenle, bu doğal güçle, bu yetenekle ne yapacağına bir türlü karar verememişti. Onu oynatsak mı, yoksa artık kenara mı alsak? Sakatlanır mı? Kenara geldiğinde küser mi? Aklında neler var?

Alvin Gentry ve Zion Williamson

Alvin Gentry ve Zion Williamson

Gala gecesine damga vuran sorular hâlâ geçerli. 2022'ye geldik ve New Orleans hâlâ onun bedeniyle ne yapacağını bilmiyor. Zion da bilmiyor. Diz ve ayak sakatlıkları arka arkaya eklendi. Daha kötüsü genç yıldız gün geçtikçe genişliyor. Görünen o ki Pelicans'ın bu konuda bir söz hakkı yok. Zion'ın iyileşme takvimini takip ediyorlar, sağlık ekiplerini yıldızlarının yanında konumlandırıyorlar ama yine de duvarın dışındalar. Davis krizinde olduğu gibi burada da bekleme odasındalar. Zion sorunu, NBA'in ve hatta sporun modern zamanlarının hikâyesi aynı zamanda. Masanın altında bir bomba var ve bunu anlamamız için bize David Griffin'den çok Alfred Hitchcock yardımcı olabilir.

18 Aralık 2020

Bu sefer YouTube'da bir röportajdayız. "New Orleans dışında, oynamaktan en hoşlandığım yer New York" diyen Zion, aklıma bir Hitchcock örneğini getiriyor. Ünlü yönetmen, bir röportajında endişeli beklenti ile sürpriz arasında bir ayrım yapmış ve birçok filmin ikisini karıştırdığını ifade etmişti. Sözü kendisine bırakalım: "Bu masanın altında bir bomba olduğunu varsayalım. Hiçbir şey olmuyor ve sonra aniden patlama gerçekleşiyor. Seyirci şaşırır ama bu sürprizden önce gayet sıradan bir sahne görülmüştür, özel bir sonuç yoktur. Şimdi endişe durumunu ele alalım. Bomba masanın altında ve seyirci bunu biliyor. Bu koşullarda tehlikesiz konuşmalar etkileyici olur çünkü izleyici sahneye katılıyor. İzleyicide, perdedeki karakterleri uyarma isteği doğuyor: 'Şöyle önemsiz meselelerle ilgili konuşmamalısınız. Altınızda bir bomba var ve patlamak üzere!' diye düşünüyorlar."

NBA Draft'ında yüksek sıralardan seçen takımların yaşadığı gerilim de budur. Zion gibi çocukluğundan itibaren kameraların peşinden koştuğu yetenekler, kötü günlerin geride kaldığı, her şeyin değişeceği ihtimalini bedenlerinde taşırlar. O ihtimal, bir gerilimi de barındırır. NBA sistemi, kötü takımların yüksek sıralarda seçmesine kaynaklık etmesine, salary cap sistemiyle kulüplerin ücret tavanlarını yakın seviyelere çekmesine rağmen aslında eşit bir düzene dayanmaz. Bazı organizasyonlar, rakiplerinden daha fazla harcarlar. 'Soft cap' istisnalarından yararlanmak, o ücret tavanını geçmek, lüks vergisi ödeyerek şampiyonluk adayı takımı yaratmak büyük şehirlerde kolaydır. O yüzden de genç yıldızlar masanın altındaki bomba gibidir. Draft gecesi seyirciler, Hitchcock'un kamerasını takip ederler. Yıldız adaylarının takım elbiseleri, oturdukları geniş masalar, kariyerleri için bir yol haritası sunar. Akışkan transfer piyasası, NBA'in 2010'larına damga vurmuş, LeBron'un 'The Decision'ı sonrası hareketlilik iyice artmıştır. Bugünlerde pandemi nedeniyle, yeni televizyon anlaşmasını beklerken hafif de olsa içine kapanan piyasa, odak noktasına en çok da Zion gibileri alır. Her hareketleri bir tweet, her sözleri bir yayın konusudur.

Sorun sadece medya da değildir. Kasım sayısı için Caner Eler'le birlikte mikrofon uzattığımız Phoenix Suns'ın eski genel menajeri Ryan McDonough da bu noktada bize katılmıştı. Bir NBA takımını idare etmek eskisine göre çok daha zor. Kabul, eskiden de medya, yıldızları ve çevrelerini didik didik ediyordu; eskiden de Jordan, Magic, Bird gibi büyük isimler koçlarıyla kavga ediyorlar, kovulmalarına sebep oluyorlardı. O dönemde de ligi kontrol etmeye çalışan David Falk veya Arn Tellem gibi menajerler vardı. Ama bugün her şey biraz daha çetrefilli, biraz daha 'son dakika'. Bazen medya, bazen menajerler, kimi zaman da aileler yüzünden. O nedenle de Pelicans, şu soruya henüz bir cevap bulabilmiş değil: Zion ne istiyor? Nereye gitmek istiyor?

Stan Van Gundy ve New Orleans Pelicans takımı

Stan Van Gundy ve New Orleans Pelicans takımı

27 Mart 2021

Rick Carlisle'ın basın toplantısı Twitter'da gündem oluyor. Tecrübeli koç, şöyle bir benzetme yapıyor: "Point guard kılığında bir Shaquille O'Neal." Dallas Mavericks ile New Orleans Pelicans'ı karşı karşıya getiren o maç, aslında sıradan bir normal sezon mücadelesi. Zion, 20'de 13 saha içi isabetiyle oynamış, 18'de 12 serbest atış atmış, 38 sayısına altı asist eklemişti. Stan Van Gundy'nin istikrarsız Pelicans takımının başrolü, o gece koçun planını gerçekleştirmişti. Plan neydi? 1990'lardan itibaren Patrick Ewing, Alonzo Mourning, Shaquille O'Neal, Dwight Howard gibi klasik uzunlarla çalışan Van Gundy, 2020'nin başlarında Zion'ı 'oyun kurucu pivot' gibi konumlandırmaya başlamıştı. Üçlük çizgisinin dışında topu aldıktan sonra yüzü dönük bir şekilde potaya giden Zion, istediğini alabiliyordu. O akşamki kurban da Dallas olmuştu.

"Zion nereye gitmek istiyor?" sorusunun en azından saha içinde cevabı belliydi: Potaya gitmek istiyordu. Ve gidiyordu da… Rakipler aslında nereyi hedeflediğini, ne zaman kendi etrafında döneceğini, hangi eliyle pozisyonu bitireceğini tahmin ediyordu. Ama onu tutamıyorlardı. İkinci sezonunda 61 maç sahaya çıkan yıldız isim, yüzde 61'lik saha içi yüzdesiyle 27 sayı ortalama tutturmuştu. Maç başına 2.7 hücum ribaundu topluyor, kaçırdığı her pozisyonda rakip savunmayı korkuya sürüklüyordu. 3.7'lik asist ortalaması da dikkat çekiciydi. Zion, belki gelecekte böyle kullanılmazdı ama bir B planı olarak point guard kılığında Shaq, her zaman masadaydı. Ancak masanın altındaki gerilim bitmiyordu.

Zion, Van Gundy'nin düzeninden, ailesi de kulüpteki havadan mutlu değildi. Doğrusu, Pelicans dağınık bir takımdı. Eric Bledsoe ve Steven Adams hamleleri, hücumdaki sıkışıklığı artırmış ve Zion'ın alanını daha da daraltmıştı. Alan paylaşımına, şutörler tarafından çevrelenmeye ihtiyacı olan Zion, o sıkışıklık içinde elinden gelenin en iyisini göstermişti.

Önüne geleni yıkarak pota dibine gidiyor ve New Orleans'a geleceğe dair yeni hayaller sunuyordu. Kâbuslarla birlikte. "Bu çocuk bizi şampiyon yapar" ile "Bu çocuk takımdan ayrılmak istiyor" arasındaki mesafenin gittikçe kısaldığı bir ligde Zion gibi oyunculara sahip olmak hem bir nimet hem de lanetti.

Yine de Pelicans umutluydu. Yaz aylarında Van Gundy ile yollarını ayırdılar, genç yıldızlarının dilinden anlayabilecek Willie Green'le yola devam etme kararı aldılar. Brandon Ingram'a değer verseler de bu takımı Zion'ın yetenekleri üzerine inşa edeceklerdi. Lakin hesaplayamadıkları faktörler önlerine çıktı. İkinci sezonunda görece sağlıklı olan Zion, üst üste sakatlıklar yaşamıştı.

6 Aralık 2021

Zion'ın kırmızı eşofmanlı o fotoğrafı viral oldu. Sürekli "Bir ay daha sahalardan uzak kalacak" haberleriyle ayağındaki sakatlığa yeni gelişmeler eklenen Zion, bir Pelicans maçında koridorda görülmüş ve o kırmızı eşofmanlar, manzarayı biraz daha karartmıştı. Zion, Duke yıllarından beri görmediğimiz seviyede fazla kiloya erişmiş gibi duruyordu. Kimilerine göre açıdan dolayı bu kadar şişman gözüküyordu ama çıkan bazı haberleri düşününce insan endişelenmeden edemiyordu.

Neydi o haberler? Bir tanesinde kulübün, Zion'la bağlantıyı kaybettiği anlatılıyordu. David Griffin ve ekibi, Zion'ın yakın çevresiyle güven ilişkisi kuramamıştı. Başka? Dedikodular, Zion'ın beslenmesine, rehabilitasyon sürecine dikkat etmediği yönündeydi. Kırmızı eşofmanlar bunu doğrulayabilirdi. Zaten sezon başında Bleacher Report'tan Jake Fischer, Zion'ın 140 kiloya yaklaştığını yazmıştı. Sonrasında ESPN'den Tim MacMahon, iddiaları daha da ileri taşımış ve Zion'ın 150 küsur kiloya ulaştığı dedikodularını ortaya atmıştı. Yahoo'dan Ben Rohrbach, NBA veritabanını didik didik etmiş ve son 25 yılda boyu 2.08'den kısa olan oyuncular arasında 127 kilodan ağır dört isim bulmuştu: Glen Davis, Robert Traylor, Jahidi White ve Oliver Miller. 1.98 boyundaki Zion, bu isimlerden daha hızlı, daha atletik, çok daha yetenekliydi ama ağırlık olarak gittiği nokta bu oyuncular gibi kariyerinin kısa sürmesine neden olabilirdi. 1980'lerde ve 1990'larda kiloları ve hayat tarzı ile basına sık sık konu olan Charles Barkley bile eleştirilerini gizlemiyordu. TNT ekranlarında Shaquille O'Neal da ona katılıyordu.Oynadığı dönemde sadece performansıyla değil, saha dışındaki alçakgönüllü, samimi, nazik demeçleriyle de hayran kazanan Zion, bu süreçte susmayı tercih etti. İddialara yanıt vermekten kaçındı, sakatlık sürecine dair yeni detaylar paylaşmadı. Çocukluğundan beri flaşlara alışmıştı, o yüzden belki de önemsemedi. Koridordan içeri yürüdü ve hayatına devam etti.

Bu aslında NBA'in öyküsü. Oyuncuların özgürleşmesi devrinde, yıldızlar eskisinden de güçlü ve bu, pek çok açıdan güzel bir gelişme. En nihayetinde değişim, oyunculara bozuk para muamelesi yapabilen takım sahiplerine karşı belirli bir denge sağladı. Ama yıldızların ve menajerlerinin etrafında oluşan bu güç halesinin kulüpleri idare edilemez noktaya getirdiği de açık. Philadelphia 76ers, Ben Simmons'ı beş senede şut denemeye bile ikna edemedi. Bugünlerde antrenmana çıkmaya ikna edemedikleri gibi. James Harden, yıllar boyunca bütün isteklerini yerine getiren Houston Rockets'tan bir anda ayrılmak istedi ve takası geciktirilince saha içinde protesto yaptı. Jimmy Butler'ın Minnesota'dan ayrılma süreci, bir pembe diziye uyarlanabilirdi. Şimdilerde hemen her takımın, masasının altına sakladığı bir gerilim unsuru var. Zaten patronların da rahatsız olduğu ve bir sonraki toplu iş sözleşmesinde bu konuyu gündeme getireceği konuşuluyor. Çözümü var mı? Pek sayılmaz. NBA, yıldızların ligi. Ürünü değerli kılanlar da onlar. Dolayısıyla pastadan daha çok pay istemeleri ve gerekirse pastayı kaldırıp çöpe atabilme gücüne sahip olmaları sürecin bir parçası. Lakin Butler, Simmons, Harden gibi örnekler yine de ürünün geleceği açısından endişe verici.

Zion Williamson New Orleans Pelicans Basketbol Operasyonlarından Sorunmlu Başkan Yardımcısı David Griffin

Zion Williamson New Orleans Pelicans Basketbol Operasyonlarından Sorunmlu Başkan Yardımcısı David Griffin

Zion Williamson için de aynı süreç işliyor. Sahaya çıktığı ilk saniyeden itibaren muazzam yeteneğini gösterebiliyor. Pelicans'ın bu anlamda beklediğini bulduğu açık. Zaten bu sezon oynamasa bile ona 200 milyon dolarlık yeni bir kontrat sunacaklar. Zion da bunu kabul edecek -17.6 milyon dolarlık 'qualifying offer'ı kabul edip bir sezon sonrası serbest olarak pazara çıkmasına ihtimal vermiyorum ben- O da artık birçok menajerin önerdiği "Maksimum kontratı imzala, yeni istikametine sonra bakarız" mantığıyla hareket edebilir. Kontratı içinde Pelicans'ı gözlemleyip bir son dakika haberiyle takasını zorlayabileceğini biliyor. O kapı hep orada.

20 Haziran 2019

O gün Pelicans, birinci sıradan Zion'ı seçtiğinde aslında gelecekten bir film de gösterime girmişti. Beceriksiz yönetimlerin, Anthony Davis krizinden kalan hayaletlerin, ABD medyasının pompaladığı "New York'a mı gidecek?" dedikodularının, sakatlık problemlerinin ve Twitter'a düşecek son dakika haberlerinin filmini görmüştük. NBA'e oyununu adapte edebilecek muazzam bir yeteneğin filmiydi aynı zamanda bu. Şimdi, hikâyenin sonunu merak ediyoruz. Daha üçüncü yılını yaşayan Zion-Pelicans birlikteliği, ayrılıkla mı bitecek? Sporun yakın tarihi bize bir döngü sunuyor ama kararı verecek olan Zion'ın kendisi. Saha içinde de dışında da nereye gitmek istediğini o seçecek. Türü ne olursa olsun klasik bir Hollywood filmi bu. Afişte başrolün adı kocaman puntolarla yazıyor. Geri kalanlar figüran. Ve tanık.

Socrates Dergi