
Sürat Tutkunu
9 dk
Yerlerinize. Hazır. Başla! Avrupa’nın en hızlı sprinterlerinden Ramil Guliyev için sırada olimpiyat var.
Olimpik sporcuların hayat hikâyeleri anlatılır hep; o düzeye gelebilmek için sınırsız olunması gerektiği söylenir. Engelleri birer birer aşmanız beklenir. Sizde de bir çeşitlilik söz konusu; atletizme geçene kadar neredeyse tüm sporları denemişsiniz...
Ben sporcu bir aileden geliyorum. Annem, babam hep atletizmle uğraşmış kişiler. Beni de orada spor okuluna verdiler. Yüzme, jimnastik, güreş, boks, judo… Neredeyse tüm sporları denedikten sonra atletizmde karar kıldık. Antrenörüm Oleg Mukhin’le Azerbaycan’da çalışmalara başladım, buraya gelirken de yanımda o vardı.
Berlin’deki 2009 Dünya Atletizm Şampiyonası’nın sizi dünyaya tanıtan organizasyon olduğu görüşüne katılır mısınız? Usain Bolt’un 19.19’la 200 metre dünya rekorunu kırdığı o finalde siz de koşmuştunuz…
Tabii, tabii… 18-19 yaşındaydım, tek hedefim final koşmaktı. Başarınca da çok rahatlamıştım. Birinci kulvarda yarıştığımı hatırlıyorum. Kötü kulvar, pek iyi derece çıkaramadım o yüzden. Ama dünya rekorunu çok net hatırlıyorum. Ben tam virajdan çıkıyorum… Bolt gitmiş. Yok ortada. Öyle çıkış yaptığını görünce bir şeyler hissetmiştim. Adam çok hızlı.
Sprint branşında başarı kültürü olan bir ülke değiliz. 2014 Avrupa Şampiyonası’nda final koşuşunuz Türkiye açısından bir ilkti; 2015’te Zagreb’deki 19.88’iniz ülke tarihinde olmayan bir derece (200 metrede yılın en iyi altıncı, tarihin en iyi 34. derecesi), bu açıdan misyonunuzu nasıl görüyorsunuz?
Dünyada beyaz atletler içinde sprint koşan zaten üç-beş kişi var. Onlar da çok az koşuyor. Ben daha iyisini yapabileceğimi düşünüyorum. 200 metrede çok daha önceden 20 saniyenin altına inebilirdim mesela. Denk gelmedi. Hava durumu iyi olacak, iyi hissedeceksin, zorlu rakiplerle koşacaksın. Mesela son Avrupa Şampiyonası’nı ele alalım; Amsterdam’da benim önümde 20.45’le altını alan Bruno Hortelano 23 Temmuz’da 20.18 koştu, bu iki derecenin arasında iki hafta bile yok. Tamamen o gün ve yarışılan ortamla alakalı. Amsterdam’da hava soğuktu, rüzgâr vardı, koşullar normalden uzaktı. Bu sezonki en iyi yarışımı orada koşmuş olmama rağmen rüzgâr çok etki etti.
Ben bütün programımı olimpiyata hazır olmak üzerine yaptım. Antrenmanlarımın tamamı Rio saatine göre... Instagram’da beni takip edenler, gece karanlıkta çekilen o idmanları görebilir. Biliyorum, Türkiye benden çok şey bekliyor. Benim de bana çok şey veren bu ülke adına katıldığım ilk olimpiyat olacak. Artık yaşım da geldi. Umarım başarılı olup sprintte başka bir kapı daha açılmasını sağlarım.
Tüm bu başarıların üzerine bir de 4x100 bayrak takımı sezon içinde 38.31’i görerek rekor kırdı; ardından Slovakya’daki 38.69’la da Rio vizesi aldı...
Gerçekten iyi iş çıkarttık. Takım kimyasının tam oturduğunu düşünüyorum. Jak ile Barnes uzun süredir birlikte koşuyor. ABD’deki kolej yarışlarından bayrak deneyimleri var, o yüzden 1-2 oldular. Onların başlaması takımın avantajı. İzzet de virajı iyi koşuyor. O da hemen arkada.
En son ben çıkıyorum. Son adam 120 metre civarı koşuyor, biraz daha fazla yani… En son koşan ben olunca rahat hissediyorum.
Son olarak 100 ve 200 metrede genel değerlendirmeniz nasıl olur? Usain Bolt’un sakatlık problemleri ve fazla yarış koşmaması sonucu Justin Gatlin’i favori gösterenlerin sayısı artmaya başladı. Bolt da geri dönüşünde 19.89’la 200’de yılın en iyi beşinci derecesini koştu…
Bolt bu yollardan yüzlerce kez geçmiş bir adam. Sokaktan gelen bir çocuk değil, spora dün başlamadı. Geçen yıl Çin’de yine benzer şeyler konuşuluyordu. “Gatlin favori” deniyordu ama Bolt 100-200 dublesi yaptı. Artık alıştık. Gatlin hep daha iyi durumdaymış gibi gözüküyor ama onun kafa bir türlü izin vermiyor. Ya da bilmiyorum, başka problemler yaşıyor. Bu işlerde biliyorsunuz; mesela yemekhaneye gidersin, yemek yersin ve eğer bozuksa karnın ağrır. Karnın ağrıyınca da kötü olursun. Çok kötü!
Mesela kendimden bir örnek vereyim; geçen yıl Çin’deki Dünya Şampiyonası’nda otel klimaları çok çalışıyordu. Dışarısı da ekstra sıcaktı, otele geldiğim her an terli terli klima altında kalıyordum. Çarpıyordu o yüzden. Yemekler, çorbalar her şey soğuktu bir de... Sıcak-soğuk dengesini kuramayınca hasta oldum. Bir gece uyudum, sabah kalktım ateşim çıktı. Öyle yarışmak zorunda kalmıştım.
100 Mü, 200 Mü?
200 metre yarışlarını çok seviyorum. Dayanıklılık ön plana çıkıyor.
Carl Lewis favorim. Tekniği çok iyi. Ben Johnson da sağlam adam.
Michael Johnson’ın da tekniği farklıydı mesela. Güzel derece gösteriyordu.
Tabii, Carl Lewis çok başka; uzun atlıyor, 100 koşuyor, 200 koşuyor... Zor iş.
Ato Boldon'dan 100-200 Şifreleri
“200 metre, farklı bir teknik gerektiriyor. Pisti iyi okumanız, dönüşü doğru yapmanız ve 100 metreye göre çok daha dayanıklı olmanız gerekiyor. Ama açıkçası, bu alanda dünya şampiyonu olmuş eski bir atlet olarak 200 metrenin hak ettiği değeri görmediğini, 100’ün büyüsünün yanında ezildiğini düşünüyorum. Bu sene de aynı senaryonun yaşanma ihtimali yüksek. Ama bence, 2016 Rio’nun en heyecan verici yarışı, kadınlar 200 metre finali olabilir. Keşke Allyson Felix de katılabilseydi, böylece ABD seyircisini de peşinden getirir ve ilgiyi artırabilirdi.”
Sınırsız Olmak
Mayıs ayında Uluslararası Atletizm Federasyonu'ndan (IAFF) davet alarak erkekler 4x100 metre bayrak yarışında Diamond League koşan ve tarihinde bir ilki başaran Türkiye, Rio 2016'ya kota alan sekiz ülke arasında. Ramil Guliyev, Jak Ali Harvey, Emre Zafer Barnes, İzzet Safer ve Umutcan Cumali Emektaş'tan oluşan takım, Erzurum'da 38.31'lik derecesiyle ülke rekoru kırmıştı.
Katılım hakkı nasıl elde ediliyor?
Dünya sıralamasındaki yer belirlenirken; takımların sezon içinde koştukları en iyi ilk iki derecelerin ortalaması alınıyor. Erzurum'un ardından sezona ait en iyi ikinci derecesini de Slovakya'da 38.69 koşarak elde eden 4x100 takımı, toplamda 77.00'yi yakalayarak dünya sıralamasında 14. basamakta yer aldı ve 2015'teki dereceleriyle katılım hakkı kazanan sekiz ülkenin peşinden, Rio vizesi alan diğer sekiz ülkeden biri oldu.