Susamam

17 dk

Tutya Yılmaz, jimnastiği hep çok sevdi ancak bu sevgi bazen karşılıksızdı. Geçen sene sporu bırakan Tutya, tecrübelerini, değişim yaratmak üzerine fikirlerini ve şimdiki hayatını anlattı.

2016 Rio Olimpiyat Oyunları'nın en heyecanlı ve akılda kalan performanslarından biri denge aletinde final gören Tutya Yılmaz'dan gelmişti. Ardından hem o hem de sporseverler 2020 Tokyo'yu hayal etmeye hemen başlamıştı. Ancak milli sporcu, Tokyo için kotayı alamadıktan sonra çok sevdiği jimnastiği bıraktığını açıkladı. Kendini hazır hissettiğinde de yaşadığı psikolojik zorlukları, sevdiği sporu yaptığı halde neden mutsuz olduğunu açıklamaktan çekinmedi. Şimdi de Zoom'da, sorularımızı yanıtlıyor. Uzaktan eğitim üzerinden başladığımız sohbette acı ve tatlı hatıraları konuşmakla yetinmeyeceğiz, geleceğe de uzanacağız…

Yazdan önce öğrenciler olarak 'online' bir dönemi geride bıraktık. Önümüzdeki dönem de böyle olacak. Özyeğin'de okuyorsun, nasıl geçirmiştin nisan-haziran arası okulu? Alışabildin mi bu duruma?

Aslında birazcık zor geçti çünkü üniversitede kampüse gitmek hep daha güzel oluyor. Bir de ilk senemdi. Hevesim kursağımda kaldı. Evde derse girerken aynı motivasyonu sağlayamıyorsun. Ama spordan gelen disiplin, burada da devam etti. Düzenli bir yaşama alıştığım için bu dönemde de pek zorlanmadım, iyi bir ortalama tutturdum. Fakat sosyal açıdan kötü oldu.

İletişim Tasarımı okuyorsun, medyada çalışmak istediğini biliyorum. Her şey arzuladığın gibi gidiyor mu?

Okumak istediğim bölüm, yıllar içinde çok değişti. İşletme okuyacaktım ama Rio'dan sonra medya sektörüne daha çok ilgi duydum. Ailem "İşletme oku, medyada yüksek lisans yaparsın" diyordu. Ama ben ilgim olmayan bir şey okumak istemiyordum. Onlara medya okumak istediğimi söyledim. Yurtdışı düşünüyordum ama olimpiyat nedeniyle Türkiye'de kalmam gerekti. Hayatımda çok şey değişmişti. Özyeğin Üniversitesi'nde Mimarlık Fakültesi'ne bağlı İletişim Tasarımı diye bir bölüm varmış, bilmiyordum. Gittiğimde kampüse âşık oldum. Yüzde 50 bursla girmiştim, yüzde 50 de spordan verdiler. Aslında daha ilk senem olduğu için çok hâkim değilim ama okul bittikten sonra bu sektörün içinde bulunmak istiyorum.

Sporla eğitimi hep bir arada götürdüm. Liseden sonra bir yıl ara vermemin sebebi, üniversiteyi spor olmadan okuma ve tam anlamda üniversite hayatı yaşama isteğimdi. O arada Tokyo için çalışmaya başladım. Kota yarışmasında denge aletinden düştüm. Kotayı alamayınca da sporu bıraktım ve üniversiteye girdim. Özellikle ülkemizde sporla eğitimi bir arada götürmek kolay bir şey değil. Çok düzenli olmak, inanmak ve biraz da zoru sevmek gerekiyor. Sporu bıraktıktan sonra da eğitim hayatım tabii ki daha rahat oldu.

Jimnastiği bırakma kararına gelirsek… Herkes gibi ben de bıraktığını duyduğumda başta şaşırmıştım ama yaşadıklarını dinleyince parçaları birleştirmek zor olmadı. Neden böyle bir karar aldığını bir daha anlatabilir misin?

Jimnastiğe dört yaşında başladım. On yedi yıllık bir kariyerim oldu. Amacım bir kere olimpiyata gitmek, sonra da bırakmaktı. Ama Rio'da finale kalınca "Tokyo'ya da çalışabilirim, daha 17 yaşındayım" dedim. Kendime inandım ve dört sene boyunca çok çalıştım. Tabii arada sakatlıklar yaşadım. Psikolojik olarak bulunduğum camianın içinde mutsuzdum. O da beni çok etkiledi. Jimnastiği çok seviyordum ama günde yedisekiz saat çalışırken bir yandan da çok fazla psikolojik etkenle boğuşuyordum. Bu yüzden de zorlanıyordum.

Tokyo için çalışırken ayağımda bir sakatlık oldu ve asla geçmedi. Kota yarışmasında da sakat sakat yarıştım aslında. Denge aletinde, hiç beklemediğim, en iyi olduğum alette düştüm. İki planım vardı: Eğer kotayı alsaydım üniversiteyi bir sene donduracak ve olimpiyatta yarışacaktım. Kotayı alamasaydım da okula başlayıp sporu bırakacaktım.

Diğer taraftan, bir kadın sporcu olarak çok zorluk çektim. Zaten kendimi hazır hissedince son dönemde bununla ilgili açıklamalar yaptım. Daha mutlu bir camianın içinde olsaydım devam eder miydim? Niye olmasın? Yaşım hâlâ elverişliydi. Jimnastiği çok seviyordum. Ama çok fazla olumsuzluk yaşayınca bir genç kız olarak bir yerden sonra dur demeniz gerekiyor.

Bu olumsuzlukları yaşarken kimlerle paylaşıyordun fikirlerini? Bırakma kararını tek başına mı aldın, danıştığın insanlar var mıydı?

Ailem her zaman en büyük destekçimdi. Her şeyimi onlar karşılıyordu. 17 yaşıma kadar olan dönemde henüz küçüktüm. O zaman bazı şeylerin farkına varmıyorsunuz. Jimnastik zaten çok küçük yaşta yapılan bir branş. Rio'dan sonra 18 yaşıma geldiğimde her şeyi daha net anladığım için yapılanlar daha ağır gelmeye başladı. Antrenörüm Fernando de Jesus Guerrero da her anlamda bana çok destek oldu. Son sene artık antrenmanda ağlama krizlerine giriyordum.

Düşünün; üzerinizde çok büyük baskı var, herkes sizin başaramayacağınızı söylüyor, yanınızda ailenizden başka kimse yok. Üniversiteyi yine de sporla beraber değil, tek okumak istiyordum. Bence bu, yaşadığım olaylarla da ilgiliydi. Düşündüklerimi ailemle paylaştım, onlar da benim akıl sağlığım için bunun en iyisi olacağını düşündüler. "Tamam Tutya, Tokyo'yu kendine hedef koydun, şu an pes etmemelisin. Sonra 'Keşke deneseydim' diyeceksin" dediler. Şu an ise içimde hiçbir 'keşke' yok çünkü kota yarışmasına çalıştım ve elimden gelen her şeyi yaptım. Sakatlığım da beni durduramadı. Yakın çevrem biliyordu her şeyi, yanımdalardı. Ailem, antrenörüm ve arkadaşlarım…

Neden bıraktığını açıkladığın videoda iki temel konu var aslında: Biri maddi, diğeriyse duygusal. Baştan beri bütün masrafları ailenin üstlendiğinden bahsediyorsun. İlerledikçe çeşitli sponsorların olmuş ama antrenörünle ilgili harcamalarında hiçbir destek alamamışsınız.

Açıkçası işin maddi boyutundan bahsetmeyi pek sevmiyorum. Ancak beni takip eden bir sürü insan var ve onlara doğru örnek olmak istiyorum. Benim kitlem genelde küçük çocuklar ve aileleri. İnsanların her şeyi bilmesini istedim çünkü kimseyi kandırmak istemiyorum. Evet, bunu bir süre sakladım. Spor yaparken açıklayamıyorsunuz zaten. Korktuğunuz bazı şeyler oluyor illa ki. Ama şimdi kaybedecek bir şeyim yok.

Dediğiniz gibi en üst seviyede ülkemi temsil edip bazı başarılar elde ettim. Kadın bir sporcu olarak jimnastiğe emek verdiğimi ve iyi işler yaptığımı düşünüyorum. Bazı şeylerin başkalarına yapılıp kendinize yapılmadığını bilmek insanı üzüyor. Haksızlığa uğramak insanı en çok üzen şeylerden biri. Sakatlandığımda "Geçmiş olsun" bile denmemesine kadar uzanan bir sürü olay var orada anlatmadığım. Bunların birikimi de ister istemez sizi psikolojik olarak etkiliyor.

Bir de işin diğer tarafı var. Kilon, boyun, dış görünüşün tartışıldı hep. Türkiye'de bir kadın sporcu olmak, böyle baskıları beraberinde getiriyor. Ortaya koyduğun performanstan ziyade vücudun tartışılıyor…

Sporcu olmak zor bir şey ama kadın sporcu olmak gerçekten çok daha zor. Kadın olduğunuz için insanlar sizi hep yargılayabileceklerini düşünüyor. Giyeceğiniz mayodan dış görünüşünüze kadar her şeye karışabileceklerini sanıyorlar. Belki ben bu duruma karşı çıktığım için de sevilmedim ve destek görmedim. Ama herkesin sesini çıkarması gerektiğini düşünüyorum. Eğer ben susarsam, başkası susarsa bu böyle devam edecek. Yeni jenerasyonlara yazık olacak.

O videoyu çekmemin sebebi de buydu. Jimnastik çok güzel bir spor. Neden çocuklar bunları yaşasın? Genç yaşta tecrübe ettikleri, gelecekte de etkileyecek onları. Bu dünya jimnastiğinde de büyük bir olay. Çok fazla sporcu konuşuyor. Yurtdışında da kadınlar bunları yaşıyor. Jimnastik görsel bir branş ve vücudunuz tabii ki de sağlıklı olmalı, yediklerinize de dikkat etmelisiniz. Ama bunları düşünen kişiler zaten var; antrenörüm, ben… Fakat dışarıdan birinin sizi yargılaması veya elli yaşındaki bir adamın sizin boyunuzla dalga geçmesi cidden kötü şeyler.

Ben jimnastiğin değişeceğini düşünüyorum açıkçası. Ses çıkaran insanlar olduğu sürece bir yerde bu durum değişecek ve değişmeye de başladı. Bu yüzden, beni takip eden küçük yaştaki sporculara da asla boyun eğmemelerini söylüyorum.

Jimnastiği bıraktığını açıkladıktan sonra neler yaşandı? Sana ulaşan insanlar oldu mu federasyondan? Herhangi bir özür için belki…

Jimnastiği bırakmadan hemen önce Stuttgart'ta Dünya Şampiyonası'ndaydık. Kotayı alamayınca sporu bırakacağım belliydi. Federasyon yetkililerine de bunu söyledim. Fakat orada açıklamayacaktım çünkü takım arkadaşlarım o esnada yarışıyor, başarılar elde ediyordu.

Bunun önüne geçmek istemedim. Hep söylüyorum, takım arkadaşlarımla aram çok iyiydi. Döndükten birkaç gün sonra kararımı açıkladım. Televizyon programlarında, başka yerlerde onlara söylemeden bırakmışım havası yaratıldı. Oysaki hepsinin haberi vardı.

Bırakınca aramadı beni kimse, öylece bıraktım. Bu videodan sonra federasyondan biri aradı, görüşmek istersem diye. Ama konuşulacak bir şey olduğunu düşünmüyorum. Sonuçta olan oldu. Kariyerim biteli bir yıl olmuş neredeyse. Bir özür zaten yoktu.

"Biles, bambaşka"

Tokyo'da yine Simone Biles mı toplayacak madalyaları sence? Gözün başka kimlerde olacak? "Biles birinci mi olur?" sorusunu bile sormuyorum. Direkt birinci olur gözüyle bakıyorum. O, bambaşka. ABD takım olarak zaten bambaşka. Hiçbir heyecanı yok aslında çünkü biliyorum ki takım yarışmasında ABD, bireyselde de Simone kazanacak. Erkeklerde o heyecan yaşanıyor ama kadınlarda öyle değil. İlk iki ABD'den olur diye düşünüyorum. Onun dışında takip edeceğim kişiler tabii ki bizim kafileden Ferhat (Arıcan) Abi, Ahmet (Önder), İbrahim (Çolak) Abi ve Nazlı (Savranbaşı). Nazlı zaten takım arkadaşımdı. Onu küçük kardeşim olarak görüyorum ve her zaman tecrübelerimi paylaşıyorum. Kalbim onlarla.

Yaşadığın psikolojik zorluklar, baskılar aslında jimnastikte istisnai bir durum değil. Özellikle son yıllarda ABD'de çok daha büyük ölçekte suçlar ortaya çıktı, takım doktoru Larry Nassar tarafından cinsel istismara uğrayan sporcular yaşadıklarını anlattılar. Ve gördük ki bu spor ciddi derecede istismarcı bir arka plana sahip ve her şey yıllarca halının altına süpürülmüş.

En son Netflix'te bu konu hakkında Athlete A diye bir belgesel de yayımlandı. Ondan önce de bilgi sahibiydim çünkü antrenörüm 25 yıl Amerika'da çalışmıştı. Onunla konuşuyorduk. İddialar uzun zamandır vardı ama gün yüzüne çıkması zaman aldı. Jimnastiğe çok küçük yaşta başlandığı için çocuklar genelde savunmasız görülüyor. Sadece cinsel istismar da değil, argo konuşmak, "Yeteneksizsin" demek gibi psikolojik tacizler de var. Bu sporda hepsi mevcut.

Her zaman söylüyorum, jimnastik görsel olarak çok güzel. Atletizm ve yüzmeyle birlikte olimpiyatın üç temel sporundan biri. Bu sporu yapan bir sürü çocuk var. Larry Nassar olayında antrenörler de yaşananları gizlemiş. Bu da büyük bir suç. Ama şimdi dünya çapındaki jimnastikçilerin konuşuyor olması ne kadar güçlendiklerini gösteriyor. Güzel bir örnek teşkil ediyorlar. Ben de pozitif bakmak istiyorum. Sporcuların sesini çıkarması jimnastiği değiştirecek. Bu açıdan sosyal medya işe yarıyor çünkü herkes birbiriyle etkileşim halinde. Herkes yaşadıklarını anlatıyor. Zaten önemli olan, alttan gelen jenerasyonların aynı şeyleri yaşamaması.

Sporcuların yaşadığı psikolojik sorunlar pek konuşulmaz. Onlara hep güçlü durması gereken insanlarmış gibi yaklaşılır. Son zamanlarda sporcuların psikolojik sağlığına daha çok önem verilmesi gerektiği konuşuluyor. Bu konularda da bir gelişme görüyor musun?

Örneğin jimnastikte sporcular, yapılı makyajları ve saçlarıyla mutlu gözükür televizyonda. Tabii ki yarışmaktan mutluyuz ama arka tarafta yaşananları insanlar görmüyor. Sporculara hep başarı veya başarısızlık üzerinden bakılıyor. Bir ortası yok. Başarısız olduğunda neden öyle olduğu kimsenin umurunda değil. Bunlar da insanı yıpratıyor. Sadece başarılıyken destekleniyor olmak üzücü. Dünyada bu değişiyor. Sadece jimnastikte de değil. Mentorlar ve psikologların yeri artık daha büyük sporda. Benim de mentorum vardı. Antrenörümle hiçbir sıkıntı yaşamadım mesela çünkü ekip halinde çalışıyorduk. Bu bakımdan şanslıydım. Antrenörü tarafından psikolojik tacize uğrayanlar da var neticede. Burada sporcu psikologlarının önemi devreye giriyor. Psikolojik olarak spor zaten ağır, üzerine bunlar eklenince çekilmez bir hal alabiliyor.

Jimnastiği bırakalı yaklaşık bir sene oldu. O zamandan beri spor, hayatında ne kadar var? YouTube kanalında egzersiz videoları paylaştığını görüyorum…

Tabii ki jimnastik yaptığım dönemdeki gibi olmuyor asla. Şu an zevk ve sağlık için spor yapıyorum. Spor hâlâ hayatımın büyük bir parçası. Üye olduğum spor salonuna gidiyorum. Hem sosyal açıdan güzel oluyor hem de rahatlıyorum. Karantina sürecinde de evde devam ettim. Vücudum da spora alışmış sonuçta. Bir anda kesersem vücudum da "Ne oluyor?" der. O yüzden spor her zaman hayatımda olacak.

Gelecekte sporla ilgili bir şey yapmayı düşünüyor musun? Çalıştığın alan, sporla veya spor yönetimiyle bağlantılı olur mu?

Antrenörlük yapmam ama tecrübelerimi kullanabileceğim bir yerde, medyanın spor kısmında veya spor yönetimi alanında olabilirim. 17 yıl bu işe emek verdim, o emeği çöpe atmak istemem. Şu an birinci sınıfta olduğum için ileride ne yapacağımla ilgili henüz çok fikrim yok.

YouTube kanalından bahsetmişken… Günümüzün belki de en popüler uğraşlarından biri bu. Sen de birçok konseptte videolar paylaşıyorsun: Sohbet videoları, vloglar, egzersizler… Uzun vadeli planlar yapıyor musun YouTube için?

YouTube, hep olmak istediğim bir platformdu. Instagram hesabımda hikâyeler paylaşıyordum, onlar bir bakıma günlük vlog oluyordu. Antrenmanda da video çekiyordum. Sosyal medyadan YouTube kanalı açmam yönünde istekler geliyordu. Ama jimnastik yaparken bunu istemedim. YouTube da bir uğraş, emek vermek gerekiyor. Sporu bırakınca bu platformda olmak istedim, zaten ilgili bir bölüm okuyorum. Dışarıdan göründüğü gibi değilmiş, zor bir alan. Orada daha minik bir kitlem var. Amacım abonelerle büyümekten ziyade sevdiğim şeyleri paylaşmak. Kim izlerse keyif alsın istiyorum. Devam etmeyi de düşünüyorum.

Seneye olimpiyatı ekran başında izlemek nasıl bir deneyim olacak?

Aslında tam olarak nasıl hissedeceğimi bilmiyorum. Çok da düşünmek istemiyorum. Kotayı alamadığımda en başta çok üzülmüştüm tabii ki. Olimpiyatın nasıl bir şey olduğunu bildiğiniz, o duyguyu tattığınız zaman bir kez daha gitmeyi o kadar istiyorsunuz ki! Rio'dan sonra benim de amacım Tokyo'da iyi şeyler başarmaktı. O yüzden devam ettim. İzleyince neler hissederim bilmiyorum ama herhalde orada yarışan arkadaşlarımın heyecanını paylaşırım.

Hayatta en önem verdiğim şey keşkeler ile yaşamamak ve bunun için de elimden geleni yaptım. Şu an "Keşke kotayı alsaydım, Tokyo'ya gitseydim" demiyorum. 17 yıllık bir kariyerim oldu. Başarılıydım, Rio'da ülkemi temsil ettim. İyi tarafından bakıyorum.

Socrates Dergi